Arşiv [Oyun İnceleme]-[Resimli] 0-9 - A'dan Z'ye | dRose98

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
Oyun İnceleme Bölümündeki kendi oyun inceleme arşivim bu başlık altına olacaktır.
0-9 , A'dan Z'ye oyun inceleme arşivi olduğundan tek paylaşımlık konu gibi ele aldım.
Paylaşımları bu başlık altına koyacağım.Gün geçtikçe paylaşımlar artacak..

dRose98 - TURKHACKTEAM.NET/ORG

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
0-9 ARASI [BAŞLIK] OYUNLARIN İNCELENMESİ:

007 Legends


En tehlikeli görevlerde bile soğuk kanlı oluşu, genellikle MI6’in parasını yiyerek katıldığı maceralar ölümle bile yüzleşirken düzelttiği saçlarıyla ve çılgın teknolojik cihazlarıyla James Bond izleyiciyi yıllardır etkilemeye devam ediyor. Ortalama bir sinema izleyicisi bile mutlaka “Bond, James Bond”, “Votka Martini, çalkalayın ama karıştırmayın” repliklerini bilir.

Sinemada 50. yılını kutlayan Bond serisi, şimdiye kadar 6 aktör eskitti. Nesillerdir, macera seven izleyiciyi ekran karşısına kilitleyen Bond, ilk olarak 50’li yıllarda edebiyat dünyasını sarsmıştı. Soğuk savaşın yeni yeni patlak verdiği bu dönemde Ian Fleming, gazetecilik ve istihbaratçılık tecrübelerini kullanarak James Bond karakterini yarattı. Kadınlara düşkün ve macera sever bir istihbaratçı arkadaşından esinlenerek tasarladığı karakterin isim babasıysa o dönemler ABD’de kuşlar hakkındaki araştırmalarıyla tanınan ornitolojist James Bond oldu. Fleming, pervasız ve erkeksi karakteri için isim ararken kuş bilimcinin adını bir gazetede gördü, kendi tabiriyle duyduğu en karizmatik ismi olan James Bond’u kitaplarında kullandı.


7.jpg


Jamaika’da Goldeneye isimli otelde kalırken Fleming ilk Bond hikayesi olan Casino Royal’i sadece bir gecede yazdı. İlk başta gizli suç örgütleriyle savaşan Bond en az kendisi kadar, ilginç ve kişisel zevkleri olan süper suçlulara baş belası oldu. Sinemada, soğuk savaşın etkileriyle, Sovyetler Birliği, komünizm, sonra da terörizmle savaşan Bond her dönemin devlet politikaları ve paranoyalarına göre tekrar yenilendi. Bond’un öldürme yetkisi olduğunu gösteren 007 ismiyse Fleming’in istihbarat zamanından kalma bir anısından esinlenilme. 00 Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz istihbaratının çok gizli belgelerde kullandığı kod adıydı. Bu kodun yanına 7 gelirse belgeyi sadece kraliçe ya da kral görebilirdi.

Bond karakterinin ilginç geçmişiyle işimiz bittiğine göre yazıya geri dönebiliriz. Dürüst olmak gerekirse, yukarıdaki paragraftan daha ilginç bir içeriği 007 Legends’ta bulmayacaksınız. Sony Experia sponsorluğunda hazırlanan oyun Bond’un 50. yılına özel en çok sevilen altı 007 filmini konu alıyor. İlk başlarda bayağı umut verici olan proje öncesinde yayınlanan ve paint’le yapılmış gibi duran kutu tasarımıyla bazı kötü sinyaller vermeye başlamıştı.

11.jpg


Peki, 007 Legends, iddialı isminin altından kalkabiliyor mu? 89 yılından bu yana devam eden Bond oyunları sektörü, Goldeneye ve Quantum of Solace dışında pek tatmin edici içerikler sunmamıştı. Genelde, oyun filmleri kötü olur tezinin biraz üzerinde çıkan oyunlar, Bond’un ilginç teknolojilerini kullandığınız eğlenceli yapımlardı. 2005 yılında From Russia With Love oyunuyla klasik Bond maceraları dijital dünyaya aktarılmaya çalışıldı. Beyaz perdenin ilk 007’si olan usta oyuncu Sean Connery’nin ses verdiği proje istediği başarıyı yakalayamadı.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
18 Wheeler: American Pro Trucker


Piyasada ilk gördüğümüz kamyon yarışlarından birisi Hard Truck'dı. O da parmaklarınızı yormaya değmeyecek kadar kötü bir oyundu. 18 Wheeler: American Pro Trucker'da, diğerlerinden farklı olarak vurma-kırma olayı var. Oyunda, zaman kazanmak için üstünde +3 times yazan arabaları parçalıyorsunuz. Bunun dışında gerçekçilik en ön planda tutulmuş. Mesela arabanın içine bakınca sürücünün gözlüğünün, şapkasının veya dergisinin viraja girdiğiniz zaman ters tarafa yattığını görebiliyorsunuz.

Oyunun amacı diğer kamyon oyunlarıyla aynı; size belli bir zaman veriliyor ve bu zaman içerisinde arka tarafınızda bulunan yüke hiç zarar vermeden (verdiğiniz zarara göre para alıyorsunuz) bitiş çizgisine ***ürmeye çalışıyorsunuz. Aslında burası biraz saçma. Yani yükümüzü fabrika gibi bir yere bıraksak, çok daha gerçekçi olurdu. Bunun yerine oynadığımız bölümü tamamlamak için, bir yerden bir yere, mesela St.Pettersburg'dan Dallas'a ulaşmaya çalışıyoruz. Oyun oldukça zor, ama biraz practice'den sonra alışabiliyorsunuz.

Şimdi biraz da oyunun teknik özelliklerinden bahsedelim. Kontroller çok basit. Aslına bakarsanız, fazlaca basit. Biraz daha zor olsaydı, en azından kamyon kullandığımızı hissedebilirdik. Grafikler gerçekten harika. Bir kere çok net. Yani pikselleri görmeyeceksiniz. Ses efektleri ve müzikler ise oyuna uyum sağlıyor. Sonuç olarak; DreamCast'iniz mi var? E daha ne duruyorsunuz? Çabuk gidip alın bu oyunu. Herkese tavsiye ediyorum.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
18 Wheels of Steel Haulin


Gigabyte’lar dolusu veriye sahip oyunlar ve onların yeni ev sahipleri DVD’ler... Fazla uzağa gitmeye gerek yok, geçtiğimiz yıla kadar oyunlar genelde iki CD olarak piyasaya çıkardı. Yavaş yavaş CD sayısının artması ile çözüm ucuzlayan DVD medyaları ile sağlandı. 3-4 Gb sınırında dolaşan oyunlar eskisi kadar büyük görünmemeye başladı gözümüze. Yıllardır artan veri boyutuna direnen, ısrarla oyunu sattıranın büyüklüğü olmadığını kanıtlamaya çalışan tek bir yapım mevcut: 18 Wheels of Steel, namı diğer Hard Truck.
Keramet oyunun büyülüğünde değil

18 Wheels of Steel geleneği bozmuyor ve zamanının en az veri boyutuna sahip oyunu olarak piyasaya çıkıyor. Son versiyonlarında 90-150Mb derken, Haulin 350Mb olarak karşımıza çıkıyor. Her zamanki gibi oyunumuzun amacı aynı: Yük taşımacılığı. Haulin’de de Amerika eyaletleri arasında istediğimiz kargo yükünü kamyonumuza yüklüyor ve yerine ulaştırmaya çalışıyoruz. Yapımdaki bir yenilikte, genel olarak kargoların artık zaman limitli taşınmaması. Önceki versiyonlarda panik halinde bir yandan direksiyon salladığımı, bir yandan da uyku, mola, benzin alma gibi aktivitelerle kargoyu zamanında ulaştırıp ulaştıramayacağımı hesapladığımı hatırlıyorum. Önceki oyunlarda bir açıkta bu noktada patlak veriyordu. Özellikle şehir gibi yerlerde sıkça rastladığınız, kırmızı ışıkların hepsinde beklemeye kalkarsanız kargo asla vaktinde yetişmiyordu.
Çorba parası?

Yeni yapımda dikkat çeken özelliklerden biri de trafik kurallarına göstermek zorunda olduğunuz hassasiyet. Zira polisler eskisi kadar gevşek değiller. Ekranın üstünde bulunan benzin göstergesi kaldırılarak yerine polis tarafından aranma seviyesi konulmuş. Trafik kural ve ışıklarına dikkat etmeli, araç sinyal lambalarını kullanmalı ve arabalara çarpmamalıyız. Uymadığınız her kural sizi göstergede polis tarafından daha aranır hale getiriyor. Polis yakınından geçerken de enseleniyorsunuz. Aykırı hareketleriniz makul seviyede ise bazen sadece uyarı alarak paçayı yırtabilir, taşkınlığınız had safhada ise yüklü miktarda ceza ödemeye mahkum bırakılabilirsiniz.
Benzine yine zam

Benzin göstergesi demişken... Gösterge tamamı ile kaldırılmamış, tampon kamerası mod’unda görünür hale getirilmiş. Zamanla benzin azalıyor ve benzinciye uğramak zorunda kalıyoruz. Haliyle benzin ihtiyacımızı görmemiz gerekiyor. Hard Truck’tan beri seriyi oynatan özelliklerden biri de küçük detayların olması. Benzin azalma örneğinde olduğu gibi; taraf taraf benzinci aramamız, yağmur yağınca silecekleri çalıştırmak zorunda oluşumuz, motor freni, selektör, sinyal ve 4’lü kullanımı gibi detaylar çoğu oyunda atlanan detaylar. Eğlence olsun diye silecekleri inatla çalıştırmamam ve kör şekilde gitmem; yakıtım bitti bitecek durumda benzinci ararken, benzin harcamamak için yokuş aşağı giderken vitesi boşa almam ya da motoru kapatmam gibi örnekler sanırım başka oyunda rastlayamayacağınız türden.
Aynı tas aynı hamam

Yapım her ne kadar kendine has özellikleri olsa da bazı noktalarda fire vermeden edemiyor. Özellikle son bir kaç versiyonunda da görülen tır ve treyler grafiklerinin çok iyi olması ancak, çevre modellemesi ve grafiklerine dikkat edilmemesi Haulin’de de sürmekte. Bunun sebebi belki de katledilen yolların çok uzun olması olabilir. Zira bir eyaletten başka bir eyalete gitmeniz genellikle çok uzun sürüyor. Bu kadar uzun yolları ve çevre modellemesinin iyi grafiklere sahip olması, yapımın muhtemelen 350Mb değil 3,5Gb olmasına neden olurdu. Hal böyle olunca tüm haritanın da tek bir yükleme ekranı ile oynanması mümkün olmazdı sanırım. Tırlara yapılan ufak tefek rötuşlar dışında, yapımda arabirim yeniliğine gidilmiş. Herşeyi kontrol edebileceğinizi ana menüler konularak birçok detay tek ekrandan ulaşılır hale getirilmiş.
Kullar gidişine, yollar duruşuna hasta

Artısıyla eksisiyle her sene önümüze sürülen 18 Wheels of Steel’ler bir müddet ekran başında kalmamızı sağlıyor. Seriyi her ne kadar seven biri olsam da, bir süre sonra oynamamaya başlıyorsunuz. Uzun saatler boyunca direksiyon sallamaktan zamanla sıkılmaya başlamak bunun en büyük sebebi. Direksiyon sallamak derken... Belki de en iyi direksiyonla oynanan oyun Hard Truck ve 18 Wheels of Steel serisidir. Çoğu yarış oyununda direksiyon tercih edilmemesinin sebebi, direksiyon ile klavye kadar yeterince hızlı tepki verilememesidir. Tabi 18 Wheels of Steel gibi ağır kamyon ve tır kullandığımız bir yapımda hızlı tepki vermek yerine, koltuğa yaslanıp yavaş yavaş çıktığınız rampada direksiyon sallamak, klavye ile oynamaktan çok daha fazla zevk veriyor. Direksiyonlarınızı tekrar tozlu raflardan çıkartma vakti geldi.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
1nsane

Bazı oyunlar biz oyunculara rüzgarı, yarışma duygusunu ve özgürlüğün "adını" hissettirmekle yetiniyorlar. Microsoft'un Motocross ve Monster Truck Madness serileri veya Accolade'nin Test Drive Off-Road serileri bize sabit yarış kuralları sunmuyordu ve istediğimiz yöne istediğimiz gibi gidebilme olanağı veriyorlardı, ancak çoğu bu amaçlarında başarısız olmuştu. Şimdi bir Macar firması olan Invictus da Codemasters firmasını yayınladığı 1nsane adlı oyunuyla bu mücadeleye giriyor.
1nsane'de tam olarak nereye ve nasıl gitmek istiyorsanız öyle gidebiliyorsunuz. Çoğu off-road oyunlarındaki dağa taşa sürüp yüne de bazı sürüş kısıtlamalarına maruz kaldığınız, görünmez duvarlara çarptığınız durumlar bu oyunda yok. Bu oyunda gerçekten nereye gitmek istiyorsanız oraya gidebiliyorsunuz. Sıklıkla bu özgürlüğünüzden dolayı çok ilginç durumlarla karşılaşabiliyorsunuz: Örneğin, yüksek bir tepeden kayıp da geri dönmek istediğinizde, çok yüksek olduğu için tekrar yukarı çıkamıyor ve gidip başka bir yol bulmak zorunda kalıyorsunuz. 1nsane bir yarış simülasyonundan çok bir arcade oyunu olduğuna şüphe yok, öyle ki bazı yarış modlarında Unreal vs. türü bir oyunda olduğunuzu düşünebiliyorsunuz.
1nsane'de her birinde bol bol gezip tozabileceğiniz 30'dan fazla yarış platformu bulunuyor. Birçok ülkede yarışabildiğiniz gibi Ayda'da yarışabiliyorsunuz. Dağ, bayır, ova, buzul gibi, ağaçlarla, kayalarla, tepelerle dolu ortamlarda dolaşabiliyorsunuz. Tabi bu kadar büyük ve sınırsız ortamları oluşturmanın da bir foyası var elbette. Platformlar oldukça geniş ancak silindirik bir yapı içeriyor. Yani bir yöne doğru sürekli giden bir rakibinizin sınıra gelip tam aksi taraftan belirdiğine şahit olabiliyorsunuz. Bitişler ve kontrol noktaları haritanın çeşitli bölümlerine dağılmış durumda...
20'den fazla uydurulmuş yarış aracı kullanabiliyorsunuz. (Bu oyunda herhangi bir firma bulunmuyor) Bu araçların arasında jipler, spor araçları, dev kamyonlar, ralli otomobilleri, askeri araçlar vs. bulunuyor. Ne yazık ki oyunun başında haritalardan ve araçlardan sadece üçer tanesi açık, diğerlerini şampiyona modunda kazanıp açmanız gerekiyor.
Sekiz oyun modu bulunuyor. Bunların içinde normal yarış tipleri olduğu gibi, bir bayrağı bulup onu belli bir bölgeye ulaştırma gibi tipler de içeriyor.
Bu oyunda pek alışılmadık bir özellik de Yarış Platformu Oluşturucusunun olması (Bu da şampiyonada onu kazanana kadar kapalı olan bir özellik.) Bu oluşturucuda, istediğiniz yükseltileri, sıcaklığı, yarış kazanma koşullarını içeren bir platform oluşturabiliyorsunuz. Bu bölümde zaten bulunan yolları düzenleyebildiğiniz gibi, rasgele bir platform oluşturtup onun üzerinde de ayarlamalar yapabiliyorsunuz. Bu bölümün kullanılışı oldukça kolay ve oyunun yeniden oynanabilirliğini neredeyse sonsuz yapıyor.
Grafikler:
1nsane'in görüntüleri fena değil. Araçlarda şaşırtıcı derecede ayrıntılar bulunuyor. Gövdelerde çürükler, lastiklerdeki girintiler, kokpitteki sürücünün hareketleri bu ayrıntılar arasında sayılabilir... Zeminse çok güzel çizilmiş ve gayet doğal görünüyor. Ancak genel olarak görüntünün çok iyi olduğu söylenemez. Mesela araçlar üzerinde ışık yansımalarının olmaması bir eksiklik... Bunların ötesinde yolda giderken ilginizi çekebilecek çok az yapı ve arka plan objesi bulunuyor. Haritalar oldukça boş görünüyor...

Oyundaki güzel görsel efektler arasında gölgelendirme, duman, lastik izleri ve hava koşulları bulunuyor. 1nsane'de aracınızda gerçekçi hasarların oluşması da oyuna ayrı bir güzellik katıyor. Aracınızın gövdesi ezilebildiği gibi bazı parçalar kopabiliyor. Doğal olarak bu hasarlar aracınızın performansını da düşürüyor. Bu tür hasarlar oyunda oldukça sık karşılaşılan durumlar, neyse ki aracınızı istediğiniz zaman tamamen tamir ettirebiliyorsunuz.
Oyunda görüntünün akıcılığı da pek üstün sayılmaz. Oyundaki fps değeri, ekrandaki araç sayısı arttığında veya sisteminiz sınır değerdeyse oldukça düşüyor. Çok hızlı sistemlerde bile oyunun en başında bazı takılmalar olabiliyor.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
9mm


Sol altta sanal joystick, kamera sağ elle, sağ altta ateş etme butonu. Yıllardır mobil platformlardaki bu kontrol şemasına asla alışamadım, mümkün olduğunca uzak durdum. Bunun sebebi akıllı telefonların ekranlarının küçük olması değildi, tabletlerde de pek verimli olmuyordu zira. Genel olarak mobil platformdaki aksiyon oyunlarının sorunu bu, bu kadar çalışmayan bir kontrol şemasıyla oyun yapıyor olmak. Son zamanlarda oyun yapımcıları yavaş yavaş bu kontrol şeması modelinin, yani klasik joystick simülasyonunun işe yaramadığını görmeye başladılar ve daha yeni kontrol şeması fikirleri uygulamaya başladılar. Bunun meyvelerini önümüzdeki aylarda alacağız.


2.jpg


Fakat bu demek değil ki, bu sorunlu kontrol şeması tasarımını uygulayan güzel oyunlar yok. iPhone 4 kullanırken parmaklarıma giren kramp, iPhone 5'e geçtikten sonra bir nebze olsun rahatladı açıkçası. Böylelikle bu kontrol şemasına sahip olan oyunları biraz daha rahat oynayabilir oldum. Eminim iPhone 4'ten iPhone 5'e geçen bir çok oyuncu da bu rahatlamayı yaşamıştır.

Aslına bakarsanız Gameloft'un 9MM oyunu, iPhone 5'in ekran oranına göre değil ve oynanışının rahatlığını geniş bir ekrandan almıyor. Oyunu açtığınız zaman 16:9 yerine 16:10 oranında oynamaya devam ediyorsunuz. 9MM'ı rahat oynanabilir yapan şey, geliştirici ekibin bu kontrol şemasını akıcı kılmak için büyük emek sarfetmiş olması ve dolayısıyla oynarken parmaklarınızın birbirine girmemesi. Ki bence bu bile bir mobil oyunu puanlarken tek başına yeterli olabilecek bir konu. Bu kontrol şeması sorununu çözen oyun, mobil oyunlar tarihini yeniden çizebilecek oyun olacak. The Drowning bu konuda ümit veriyor ama onunkinin de fazla deneysel olma ihtimali var.

4.jpg


Mobil oyunların problemlerini bir kenara bırakıp 9MM'ye dönecek olursak, yıllardır telefonunda TPS veya FPS oynamayı reddeden biri olan beni bile saatlerce başında tutmayı başardı. Doğru düzgün bir hikayesi, ekrana bakanlarda "aa ne güzel grafikleri" dedirten grafikleri, rafine kontroller, temaya uygun ve zorlamayan müzikler ve enfes vuruş hissi. Bu şekilde özetleyebiliriz 9MM'yi tek cümleyle anlatmak gerekirse.

Önce hikayesinden başlayalım çünkü GTA Vice City'nin iPhone uyarlamasından sonra bu yukarıda saydığım şeyleri düzgün bir biçimde uygulayabilen bir mobil oyun pek görme şerefine nail olamamıştık. 9MM'nin hikayesi biraz klişe öğelere sahip aslına bakarsanız. Narkotik bir polis, büyük bir baskın yapar ve uyuşturucu lordunun kardeşini öldürür. Baskın sonunda da eline yüklü miktarda para geçer ve bu parayı örgüte karşı kullanmaya karar verir. Aslına bakarsanız oyun hemen bir plot-twist ile başlıyor ve twist üzerine twist ile gidiyor. Karakterimiz "Loose" Kannon, eşiyle ayrılmıştır ve kızı her şeyden önemlidir. O yüzden onları korumak için her şeyi yapabilecek biridir. Bu sebepten de, çocukları korumak uğruna tüm uyuşturucu karteline savaş açar ve El Diablo'yu öldürmek için ant içer.

1.jpg


Açıkçası oyunun hikayesi bir mobil oyuna göre başarılı olsa da hikaye anlatımı konusunda oldukça büyük eksikleri var. Hikaye çok fazla ana hatlarıyla veriliyor ve çoğu zaman karakterimizin motivasyonlarını gözden kaçırabiliyoruz. Ayrıca oyun içi motorla hazırlanmış sinematikler oyunun hikayeyi ilerleten kısımları olsa da bazılarının kurgularında ufak tefek boşluklara rastlayabiliyoruz.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
7554


7554 oyunu, 1946 -1954 yılları arasında Vietnam'da geçen olayları konu alıp, Fransız karşıtı savaşı anlatan, ismini de 07.05.1954 tarihinden almış bir FPS oyunu. Oyunun konusu kabaca, 07.05.1954 tarihinde Fransız ordusunun Dien Bien Phu isimli bölgeyi kuşatması ve Vietnamlı askerlerin direnişi ile başlıyor. Yapımcısı ise, Vietnamlı bir firma olan Emobi Games.

Öncelikle Emobi Games kimdir, kısaca ondan bahsetmek istiyorum. Emobi Games'in sitesine girip yaptığı işleri araştırdığımızda, kendilerinin daha önce küçük işler ve yaptıklarını görüyoruz. Bunun dışında sitenin "hakkımızda" kısmına girip baktığımızda ise, çok genç ve yeni bir kuruluş olduklarını söylediklerini görüyoruz. Kendilerine bundan sonraki oyunlarında başarılar diliyor ve yeni gözbebeklerine bakma amacı ile incelememize geçiyoruz.

Girişte bahsettiğim gibi hikaye, 7.5.54 tarihinde başlıyor ve gelen görevler ile belirli bir çizgi üzerinden ilerliyoruz. Normalde görevler yapılması basit türden olsa da görevin tam olarak söylemek istediğinin ne olduğunu anlayamadığınızda görevi yapmak eziyet haline dönüşebiliyor. Örneğin bir bölümde sığınağı Molotof ile yık yada yok et gibi bir görev geliyor. Siz bu görevi nasıl yapacağınızı anlayana kadar oldukça fazla zaman geçiyor. Bu görevi yapmak için de belirli bir süreniz oluyor ve bu süre içinde görevi başaramazsanızi, oyun en yakın kayıttan yeniden başlıyor. Bir süre sonra aynı olay durmadan tekrarlandığından artık sıkıcı bir hal almaya başlıyor bu durum. Kayıt demişken, oyunun manuel kayıt sistemi bulunmuyor. Belirli noktalarda kayıtlar yapılıyor ve görevi başaramadığınızda yada öldürüldüğünüzde en son kayıt noktasından devam ediyorsunuz.




Yapımda, senaryo modunun dışında bir de "Survival" modu dikkat çekiyor. Bu kısımda, genelde olduğu gibi belirli bölgelerde belirli ve kısıtlı görevler yapıp hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Call of Duty oyunlarından aşine olduğumuz zombili mücadeleler de bulunuyor. Görev listesindeki ilk iki görevde, etrafımızdan çıkıp dalgalar halinde üstümüze gelen zombileri öldürmeye ve hayatta kalıp yeni teçhizatlar alıp daha fazla zombiyi öldürmeye çalışıyoruz. Diğer iki bölümde ise, etrafımızdan aynı şekilde dalgalar halinde gelen askerleri öldürmeye ve para kazanıp bu paralar ile yeni silahlar almaya uğraşıyoruz.

Oynanıştan Göze Çarpanlar

Genel olarak oynanabilir bir senaryo moduna ve senaryo modunu destekleyen yan modlara sahip olsa da sorunlar gözden kaçmıyor. Henüz yeni bir firma olması sebebiyle çok fazla yüklenmek doğru olmaz, ama sorunlarını söylemek yerinde olur diye düşünüyorum. Genelde grafiklere hiç takılmam, yeter ki bana güzel bir oynanış sunulsun. 7554 oyununda oynanış oldukça güzel olmasına rağmen, savaş ortamı tam olarak oyuna yansıtılamamış ve olaylar oldukça yavaş gerçekleşiyor. Yakalanmak istenen bazı aksiyon sahneleri olmuş. Bu aksiyon sahneleri CoD oyunlarından tanıdığımız kapıları kırıp düşmanlarınızı yavaş çekimde öldürme şeklinde. Fakat çok başarılı olduğunu söyleyemem. Siz nişan alıp düşman askerini vurmak üzereyken, düşmanın sizi vurması sizin yanlış yerlere ateş etmenize yol açıyor.

Trailer İçin : TIKLAYINIZ
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
7.62 High Calibre


Kanunsuz işlerle uğraşan bir Rus iş adamı, aniden kaybolur. Önemli bir kişi olduğu için, karanlık güçler tarafından kaçırıldığı düşünülür ve harekete geçilir. Yürütülen araştırmalar sonucunda bu kişinin aslında kaçırılmadığı, farklı bir ülkeye geçiş yaptığı anlaşılır. Bu süre zarfından yaptığı işlerin detayları da bir bir ortaya çıkar ve onun yakalanması için özel güçler harekete geçirilir.
Özel bir takım, sıradan bir görev

7.62 High Calibre, Aperion tarafından geliştirilmiş bir sıra tabanlı strateji oyunu. Yapımdaki amacımız, bu iş adamını bulmak. Bunun için operasyon içerisinde yer aldığımız her bölgede, çeşitli insanlarla konuşmalı, onlara soru sormalı, öldürülmesi gerekenleri ortadan kaldırarak, dışarıya bilgi sızdırılmalarını önlemeliyiz. Oyun bize kontrol edebileceğimiz 8 kişiden oluşan özel bir tim sunuyor. Her birinin diğerine göre daha iyi olduğu veya daha kötü olduğu yönler var. Tabii ki hepsini kontrol edemiyoruz. Size uygun olacağına karar verdiğiniz bir karakteri seçiyor ve sınırlı sayıda verilen geliştirme puanlarını, güç, sağlık, nişancılık gibi geliştirilebilir özelliklerinize dağıtarak görevlere adım atıyorsunuz. Bölümler geçtikçe, karakterinizin özelliklerini daha da geliştirebiliyorsunuz. Ayrıca kullanımımıza sunulmuş ve modifiye özelliği bulunan yüzden fazla silah bulunuyor.

2_s.jpg
"Oyunun grafikleri genel olarak zamanın gerisinde kalmış ve bazı grafiksel problemler de var."
Yapımın bakış açısını, E tuşuna basarak FPS moduna getirebiliyoruz ve böyle ilerleyebiliyoruz. Yön tuşları bir işe yaramadığında, sağ veya sola dönmek istediğimizde de fare fonksiyonlarından yararlanmamız gerekli. Bu moddayken nişan almak daha rahat diyebiliriz. Örneğin bir Sniper ile nişan aldığınızda, ekranın sağ üst köşesinde ufak bir hedef penceresi beliriyor. Bu sayede rahat hareket edebiliyorsunuz. Lakin silahların ekrandaki görüntüsü, gerçekten komik olmuş. Silah var, ama onu tutan el yok. Bu gibi basit bir detayın üzerinde durulmaması gerçekten şaşırtıcı. Üzerinde yer aldığımız haritalar ise çok detaylı değiller. Belirli sınırlar çerçevesinin dışına çıkamıyoruz. Yaşam belirtisinden yoksun ve sanki tüm karakterler, sizin onlarla konuşmanızı veya onları öldürmenizi bekliyorlar. 7.62 High Calibre, yapay zeka yönünden de sınıfta kalıyor.

1_s.jpg
"-Bazukayı boşuna kullandım. Bina parçalandı, adama bir şey olmadı!
-Yıkılmayan adamım ben! Bana bir şey olacağını mı sandın he? "

Uçan silahların kaynağı

Grafiksel olarak yapımdan büyük beklentiniz olmasın. Zira çevre tasarımları, boşluk hissi, karakter tasarımları ve dahası, günümüz teknolojisinin gerisinde. Özellikle öldürmek üzere hedef aldığınız bir karakterin kaçışını, yakın plan olarak izlemeye kalktığınızda kötü tabloyla bizzat karşı karşıya kalıyorsunuz. Bir takım grafiksel hatalar da işin tuzu biberi olmuş. Yapımda zaman kavramı da yer alıyor. Bunun etkilerini de gece-gündüz dönümü olarak görebiliyoruz. Oyunun hikayesi tek bir sonuca bağlı değil ve oyuncunun seçimlerine göre farklılıklar gösteriyor. Böylece tekrar oynanabilirlik sağlanmak istenmiş, ama oyunu bitirmek bile can sıkıcı olabilir. Tek kişilik senaryosunun dışında çoklu oyuncu seçenekleri barındırmayan 7.62 High Calibre, mutlaka oynanması gereken bir yapım olmamış.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
7 Wonders of the Ancient World


Artık eminim; MumboJumbo Games, bildiğimiz bulmaca oyunlarını tekrar tekrar pazarlayabilmek için, işin içine tema ve birazcıkta hikaye katarak yeni bir oyun gibi piyasaya sürüyor. Genellikle de Bejeweled’ın taklitleri olan yapımlar, biraz makyaj biraz yenilikle tekrardan önümüzde bitiveriyor. İşin aslı birbirine benzeyen bu oyunlar ilk bakışta da, PSP’yi elinizden bıraktığınızda da hala aynı oyunlar. Ancak şeytan dürtüyor ve bir bölüm daha, bir bölüm daha derken ilk seviyeyi tamamlamışken buluyoruz kendimizi.

7 Wonders of the Ancient World, başka bulmaca oyunu geliştiren firmalardan, hatta aynı firmanın yapımlarından pek farklı bir içeriğe sahip değil. Aynı tipte oynadığımız oyunun farkı tematik bir yapıya sahip olması. İçinizden diğer bulmacalardan da temalı olanları oynadık diyenler olabilir, haklısınız. Bunun farkı ise farklı (!) bir temaya sahip olması. Eh, aynı oyunu sadece ismini değiştirerek önümüze çıkartamazlardı tabii ki. Yapım, isminden de anlaşılacağı üzere Dünya’nın Yedi Harikası üzerine kurulmuş bir temaya sahip. Ana menüden içeriğe kadar her şey antik bir yapıda tasarlanmış. Ana menüde Story, Free Play, Rune Quest, Options, History, Help, Scores, Credits gibi tanıdık bir içerik bulunuyor. Bizi ilk olarak ilgilendiren, her zaman olduğu gibi Story, yani hikaye modu oluyor. Hikaye moduna giriş yaptığımızda karşınıza çıkan harita sizleri biraz şaşırtabilir. Zira Mısır, Türkiye ve çevre coğrafyası, yapımın haritasını oluşturuyor. Bunun nedeni de Dünya’nın Yedi Harikası’nın bu plaka üzerinde bulunması.
Krallar Vadisi

Oynanabilir ilk bölüm, Mısır’a ait Keops Piramidi teması ile başlıyor. Ekranımızda ise farklı renkli taşlar var. Yatay ya da dikey olarak yer değiştirebildiğimiz bir taş, aynı renkte en az üç taşla bir araya geldiğinde yok oluyor ve puan kazanıyoruz. Bir araya gelen taş sayısı ne kadar fazla ise kazanılan puan da o kadar fazla oluyor. Taşların bulunduğu oynanabilir alanın arkası ve altı, temaya uygun şekilde piramit ve işçiler gibi animasyonlu öğeler içeriyor. Biz taşları yok ettikçe ekranın altına kaya parçaları dökülüyor ve aşağıda çalışan işçiler bizim döktüğümüz kayaları toplayarak işlemek üzere ***ürüyor. Biz ne kadar süratli taşları yok edersek çalışan işçi sayısı ve kazandığımız puan miktarı yükseliyor. Bununla birlikte ekranda satır ve sütunları yok eden, ekstra bonus veren, ya da seçtiğimiz renkteki taşların ekrandan kaybolmasını sağlayan nesnelerde kısa aralıklarla ekrana geliyor. Bizler taşları yok ettikçe yukardan da yenileri ekleniyor. Amacımız ise belli bir süre sonra ekrana gelen ana büyük kayayı, renkli taşları yok etmek sureti ile ona yol açarak en alttaki işçilere ulaşmasını sağlamak. Oynanan bölüm, ancak ana kaya işçilerin eline geçtiğinde bitirilebiliyor ve tüm bu işlemler belli bir süre kısıtlaması içinde yapılıyor. Eğer zaman bittiğinde büyük kaya henüz aşağı inemediyse bölüm başarısız sayılarak sıfırdan başlanıyor. Bölümler zaten çok kısa sürmüyor ve arada save edilemediğinden sıfırdan başlamak can sıkıcı oluyor.

Mısır seviyesi tamamlandığında sıra Babil’in Asma Bahçeleri’ne geçiyor ve tema da buna uygun şekilde değişiyor. Oynanış bu şekilde devam ediyor ve tamamlandıkça kilitli seviyeler oynanabilir oluyor. Yapımdaki diğer modlarda da ancak hikaye modunda açmayı başardığımız seviyeler oynanabiliyor. Bu bakımdan hikaye modu illaki tamamlanmak durumunda kalıyor. Ana menüde bulunan History altında da Dünya’nın Yedi Harikası’nı oluşturan yapılar hakkında kısa bilgiler bulunuyor. Ancak bu bilgilere erişebilmek içinde ilgili seviyelerin tamamlanmış olması gerekiyor.

Oyunda grafikler, temalar oldukça renkli ve sevimli şekilde yapılmışlar. Çizgi film tarzında oldukları da söylenebilir. Temaya uygun animasyonlar da atmosferi tamamlayan etkenlerden. Genellikle renkli taşları yok etmekle meşgul olduğumuzdan işçi animasyonları gibi hareketli karakterleri takip edemiyoruz. Zaten genellikle aynı hareketi tekrarladıklarından çok bir şey kaçırmıyoruz. Yine de arada esprili ve komik hareketler yapmadan edemeyen karakterler, oyundan tesadüfen fırsat bulup baktığımız anlarda gülümsememizi sağlıyor. Sesler bakımından oynanan temaya ait döngüsel bir melodi bulunuyor. Sürekli tekrar etmesi bir süre sonra kabak tadı vermesine neden oluyor. Genel olarak baktığımızda 7 Wonders of the Ancient World, yeni bir şey vaat etmeyen, ancak bağımlılık yapıcı ve eğlenceli sayılabilecek bir oynanış sunuyor.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
7 Sins


Oburluk, açgözlülük, tembellik, kıskançlık, şehvet, gurur ve öfke. 7 büyük günahımız var arkadaşlar ve bu yedisini yapanın cehennemde sonsuza dek kalacağı, şimdiye kadar insanlar arasında inanılan çoğu dinde bir şekilde belirtilmiş. Elbette ki bu tanım tüm dünya üzerinde kalıplaşmış; biz inanıyoruz ki bundan çok daha büyük günahlar var. Ben bunun dışında dikkatinizi başka bir şeye, 7 sayısının lanetine çekmek istiyorum. Bir haftada neden yedi gün vardır mesela (evet bana dert oldu)? Dünya ve gökyüzü neden yedi katmandan oluşur; üstelik cennet ve cehennemin de yedi kattan oluştuğu söylenir; niye ki? İslamiyet ve Hıristiyanlık’ta da “Yedi Uyurlar” diye efsanevi bir olay söz konusu. Hadi ondan vazgeçtim; koskoca dünya üzerinde neden yedi harika var da buna “Dünyanın 7 Harikası” demişler, bir sekizincisini kendilerini kasıp da ekleyememişler? Çin Seddi pekala harika bir oluşum bence. Daha ayna kıran insanların yedi yıl uğursuzluk yaşayacağından ve bir prensese rağmen yedi tane cücenin varlığından bahsetmedim bile!!! İşte! Yedi tane de günahımız var, bir de bunun oyununu yaptılar! Bakalım ne vaat ediyor bu yedi büyük günah adı altında.
Gözlerin o kadar güzel ki,,, yani o kadar olur...

Her şeye başlamadan önce 7 Sins’in nasıl bir oyun olduğunun tanımını yapalım. Genele bir Singles havası hakim ve grafikler onu fazlasıyla anımsatıyor. Zamanında Sims 2 çıkmadan evvel Singles’a üç boyutlu Sims denmişti; 7 Sins ise görünüş itibariyle Singles’a oldukça benziyor. Yalnız sadece görünüş itibariyle benziyor; zira karakterinizin çişini yaptırıp yemeğini yedirmiyorsunuz. Oyunda Apple City’de yaşayan yüzsüz mü yüzsüz, işgüzar mı işgüzar bir adamı kontrol ediyorsunuz. Apple City oldukça lüks bir yerleşim merkezi; hatta yerleşim merkezinden öte kumarhanelerin, lokantaların ve eğlence mekanlarının yer aldığı çok geniş bir gece yaşam merkezi. Kontrolümüzdeki karakterle ilk olarak kendi evinde bir bayanla beraberken tanışıyoruz. Oyunun ilk bölümü tutorial ve burayı atlama şansınız yok. Oldukça kısa olan bu bölüm sırasında bu hanım yardımıyla tanışacağınız insanlarla nasıl iletişim kuracağınızı öğreniyorsunuz, ondan sonra da bir butikte çalışmaya başlıyorsunuz. Burada yeterli miktarda para kazanarak hatunları yemeğe çıkarıyor ve kumarhanelerde oyunlar oynuyorsunuz; işte hepsi bu!

Kiminle konuştuğunuza dikkat ederek adımlarınızı atmanız lazım. Butikte çalışıp müşterilere çeşitli eşyalar satarak para kazandığınız için onlara kibar yaklaşmalısınız. Müşterilerin yada herhangi birinin yanına gittiğinizde öncelikle ekranın alt satırı boyunca seçebileceğiniz ilişki kurma yöntemleri ekrana geliyor. Farenin sağ tıkı ile ekrana gelen en fazla dört tane olan tercih şıkkı arasında navigasyon yapabilir, sol tık ile de üzerine geldiğiniz seçeneği seçebilirsiniz. Seçeneklerin yan tarafında yer alan simgeler size onun ne tarz bir ilişki yolu olduğunu ifade ediyor. Yanında şeytanın çatallı mızrağını tasvir eden simge sizin günah işlemenize neden oluyor; başının üzerinde parlak çember taşıyan melek motifi de mevcut günahlarınızı siliyor. Birinin yanına gittiğinizdeyse ya kendisini bir reyona çekip o ürünü karşınızdakine satmaya çalışabilir; ya da ahlaksız bir teklifte bulunup elle taciz edebilir, günah işleyebilirsiniz. Karşınızdaki kişiyle belli bir düzeye gelmeden enseye tokat “sırta” şaplak olayına girmeseniz iyi olur. Yoksa alacağınız ters tepkiyle suratınıza şamarı yemek şöyle dursun, işten bile kovulabilirsiniz.

Karşımızdakilerden alacağımız tepkiler o anki ruh halimizi de fazlasıyla etkiliyor. Ekranın sol üst kısmında üç farklı bar var ve bunlar sırasıyla **** ihtiyacına, strese ve sinire dayanamazlık olarak yorumlanabilir. Etrafımızdakilerle konuşurken ve yaptığımız davranışlarla beraber bu yaptıklarımızı diğer insanların fark etmeleri üzerine bu üç değer artıp azalabiliyor. Konuştuğumuz esnada söylediğimiz herhangi bir şeye aldığımız yanıtın bizi etkilemesine göre; mesela yüzümüzü kızartabilecek bir yanıt aldıysak **** barı, ters bir cevap aldıysak da sinir barının seviyesi artmaya başlıyor. Diyelim ki herhangi biri iyice doldu ve artma şansı kalmadı. Bu noktada kahramanımızı artık kontrol edemez oluyoruz ve hangi bar bizim kontrolden çıkmamıza neden olduysa ona göre bir tepkiyle adamımız ortamı terk ediyor. Sinirlendiğinde birilerini tartaklıyor, sekse ihtiyacı olduğunda gidip birilerini taciz ediyor, stresine yenik düştüğünde ise kafasını kollarının arasına alıp uzaklaşıyor. Bu noktadan sonra istediği yere ***ürebilirsiniz kendisini.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
50 Cent: Bulletproof




İster sevin ister sevmeyin ancak 50 Cent, gerek çıkartığı albümlerle, single’larla gerekse yaptıklarıyla Hip-Hop & Rap dalında zirveye oturduğunu söyleyebiliriz. Başarılı yönlendirmeler sayesinde 50 Cent isminin artık bir marka olduğu su ***ürmez bir gerçek. Peki bu kadar başarılı ismin Tony Hawk veya Vin Diesel’den eksiği ne ki oyunu yapılmasın. Vivendi Universal ve Genuine Games de böyle düşünmüş olacaklar ki, 50 Cent’in isim haklarını alarak, böyle bir yapıt ortaya çıkartmışlar.

Kurşun geçirmez 50 Cent DVD’sini, PS2’me yerleştirip, videoyu izlediğim zaman açıkçası ilk izlenim bakımından pek parlak olmadığını söylemem lazım. K-Dog isimli arkadaşınız sizden yardım istiyor, siz de 50 Cent olarak G-Unit ekibinizi toplayıp, K-Dog’un yanına koşuyorsunuz. Ancak olay yerine vardığınızda işler hiç de iyi gitmiyor ve K-Dog’u ölü buluyorsunuz. Hatta daha da kötüsü 50 Cent olarak ölümle burun buruna geliyorsunuz. Hikayenin böyle başlaması hem kafalarda soru işaretleri bırakıyor hem de içinizde hiçbir heyecan veya merak uyandırmıyor. Daha da kötüsü neler döndüğünü neredeyse son bölümlere kadar anlayamıyorsunuz.

50 Cent: Bulletproof, 3 çay kaşığı Max Payne, birazcık Dead to Right ve True Crime serilerinin karışımı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Max Payne’deki gibi muhteşem bir senaryo beklemeyin, aslında senaryo beklemeseniz daha iyi olur çünkü yapıtımız neredeyse sadece adam öldürüp ilerlemekten ibaret. Yapay zekaya bakacak olursak, genel olarak başarılı olduklarını söyleyebilirim. Kutuların arkalarına gizlenmeleri, fırsat buldukça ateş etmeleri, etrafta koşuşturmaları oyunun atmosferini bir sokak çatışması haline getiriyor ki, bence gayet güzel uygulanmış. Fakat arada bir ölmek üzere sizin üstünüze anlamsızca koşan düşmanlar da çıkmıyor değil. Ayrıca ilerleyen bölümlerde sürekli düşmanlarınızın yeniden doğması sizleri oyundan soğutuyor. Bununla birlikte hedef alma sistemi de oldukça kötü. Hemen hemen tüm silahlarınız gereğinden fazla isabetsiz olduklarını düşünürsek, kontroller tam bir baş belası oluyor. Ancak hedefinizi bir kaç saniye, düşmanın üzerinde tutarsanız isabet oranınız artıyor; bu durum ilerdikçe canınızı sıkacak. Çünkü hareketli bir düşmanı öldürmek için tüm şarjörünüzü boşalttığınız zamanlar olacak ki, bunlar yapıtımızın oynanabilirliğini düşüren faktörler olarak ortaya çıkıyor.

50 Cent: Bulletproof’da kullanacağımız geniş bir cephaneliğimiz var. Tabancalardan, tüfeklere, yarı otomatiklerden, makinalı tüfeklere kadar bir çok silahımız var. Ancak yapıtın ismine aldanıp 50 Cent’in ölümsüz olduğunu sanmayın, çünkü kurşun geçirmez yeleğiniz olmadığı zamanlarda kolayca ölebiliyorsunuz. Böyle durumlarda sırtınızı duvarlara verip, dikkatli bir şekilde kafanızı dışarı çıkartarak, düşmanlarınızı avlamalı ya da etraftaki eşyaları kullanmalısınız. Mesela yanınızdaki çöp kutusunu veya benzeri bir eşyayı kendinize siper ederek ilerleyebilirsiniz. 50 Cent yakın dövüşte de oldukça başarılı, tıpkı Dead to Rights’da gördüğümüz gibi düşmanın elindeki silahı alabiliyor ya da onu öldürebiliyor. Ancak bu kontra atakların büyük bir kısmı kilitli. İlerledikçe yeni hareketler açabiliyorsunuz ki, bunlar oldukça vahşi ve kanlı oluyor.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
2 Fast Driver


Amiga zamanında en çok oynadığım yarış oyunu Lotus Turbo Challenge’dı. Hiç unutmam, ilk olarak başında bir şifre girer ve zamanı kapatırdım. Böylece bütün yarışları sonuna kadar oynama şansına sahip olurdum, çünkü birbirinden değişik pistler ve bu pistler içerisinde de yarışa etki eden çeşitli öğeler oluyordu. Bir oduna tam ortadan çarptığınızda araç havalanıyor, ya da kamyonların altından geçtiğiniz zamanlarda da şöförümüz bir çığlık atıyor, bizi gaza getiriyordu. Oyunu tamamen eğlencelik bir hale çevirmiştim ve başında saatlerimi geçirmekten hiç sıkılmazdım. Önümde tamamen eğlencelik yapılmış ve hiçbirşey vaadetmeyen bir yarış görünce, Lotus’tan bahsetme ihtiyacı hissettim. Zira 2 Fast Driver, tamamen çerez niyetine hazırlanmış ve bir süre sizi oyalayabiliyor, yine de çok fazla birşey beklemeye gerek yok.
Kıtır kıtır ye

2 Fast Driver, alışılagelmiş yarış arabalarının dışında, eski modellerle oynanan bir yarış oyunu. Dallanıp budaklanan hiçbir öğe yok, genel amaç sadece bu yarışı kazanıp bir sonrakine geçmek. Bunların arasına kesinlikle başka şeyler karışmıyor. Halbuki ilk başta, görüntüsü çok fazla kaliteli olmasa da, bir video izliyor ve oyunun değişik özelliklere sahip olabileceğini düşünüyoruz. Buradan ana menüye gelindiğinde ise, direkt yarışa girmekten başka uğraşacak birşeyimizin olmadığını görüyoruz. Seçenekler kısmındaki kontrol ayarları zaten çok sade, araçlarımız da otomatik vites mantığı ile çalışıyorlar. Single Race’e girdiğimizde tek bir yarış oynayıp çıkabiliyoruz, ancak buradaki pistleri açabilmek için, Go Event kısmında ilerlemeli ve bu pistlerin açılabilmelerini sağlamalıyız. Belki de uğraştırıcıdan bile sayılmayacak tek nokta da bu.

Go Event’e girdiğimizde karşımıza hemen nerede yarışacağımız çıkıyor. Bu ekranda dikkat edileceği üzere, 30 yarış boyunca mücadele edilebiliyor ve her yarışta birinci olduğumuzda bir sonrakini oynama şansına sahip olabiliyoruz. Yapılacak komplike ayarlar, hatta araç seçme olayı bile yok, tamamen eğlencelik olduğu için kendimizi direkt olarak yarış içerisinde buluyoruz. Tamamen vakit geçirme amaçlı yapılmış bir oyuna göre, grafiklerin kötü olduğunu söylemek kesinlikle yanlış olur. Renkli ve tamamen temiz görüntüler var, araçlar da kötü gözükmüyorlar. Yani, kendi vaadettiği eğlence kadar grafiklere sahip bir yapım. Yarışlar da gayet basit. Checkpoint’lerden sırası ile geçiyor ve böylece LAP’lar sonunda yarışı kazanmaya çalışıyoruz. Pistlere ilk başta bakıldığında, sanki içerisinde kestirmeler var ve buralardan yararlanabiliriz gibi gözükse de aslında bu pek mümkün değil. Çok çeşitli yerler ve gidilebilecek alanlar yapılmış ancak bunları yarış içerisinde lehinize kullanabilmek pek de mümkün olmamış.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
50 Cent: Blood on the Sand


Bulletproof’un ilk yayımlanan videosu harikaydı. Kararlı bir adamın, aksiyon dolu macerası vardı. Video sonunu görünce ise üzülmüştüm, çünkü PC için çıkmıyordu. O zamanlar da PS2’ye sahip değildim. Oyun eleştirmenleri beğenmese de Bulletproof, 1 milyondan fazla satarak kârlı bir yapım oldu. Bir kaç yıl aradan sonra geliştirmeye başlanan Blood on the Sand’ın, ilk oyuna nazaran daha iddialı olması bekleniyordu. Yapım süreci devam ederken, Activision ve Vivendi arasında sağlanan birleşmenin sonucu olarak birkaç yapımla birlikte 50 Cent: Blood on the Sand de ortada kaldı. Kısa süre sonra THQ’nun sahip çıktığı oyun, en başta 50 Cent hayranları için eğlenceli saatler vadediyor.

1_s.jpg
"50 Cent oyun içinde modellemesi ve sesiyle yer alıyor."
Hakkın olmayanı yeme, mermi ye

50 Cent ve grubu G-Unit, Orta Doğu'ya bir dizi konser vermek için gelir. Müziğin evrenselliği gerçeği bir kenara, bu toprakların çok tehlikeli olduğunun bilincinde olan elemanlarımız, zırh ve silah donanımlarına da sahiptir. Sahne performanslarının ardından gün yüzüne çıkan 10 milyon dolar değerinde, üzeri elmaslarla süslü bir kurukafa, düzenlenen bir saldırı sonucu çalınır. Bu ganimetin kendi hakları olduğunu düşünen 50 Cent ve grubu, karşı saldırı ve parayı geri almak için harekete geçer.

TPS bakış açısına sahip yapım, kesintisiz aksiyon arayanlar için birebir. 50 Cent'i yönetiyoruz ve akabinde yanımızda yapay zeka tarafından yönetilen bir karakter daha yer alıyor. G-Unit'i oluşturan elemanlardan bir tanesini (Dj Whoo Kid, Tony Yayo ve Lloyd Banks) seçerek yanımıza alıyoruz. Bir yerlere tırmanmamız gerektiğinde, büyük bir kapıyı açmak için ikincil bir güç gerektiğinde ve en önemlisi zor durumlarda kaldığımızda, arkadaşımız imdadımıza koşuyor. Blood on the Sand, Gears of War'da kullanılan siper sistemini barındırıyor. Bulduğumuz her araç, eşya ve duvarın arkasında siper alabiliyor, kontrollü saldırılar gerçekleştirebiliyoruz. Silah ve bomba envanterimiz yeterli düzeyde.

2_s.jpg
"Yapımda farklı türde silahları kullanabiliyor ve yeri geldiğinde yakın dövüşe giriyoruz."
Oynanış esnasında, haritanın bazı bölgelerinde yer alan kutuları kırarak içersinden silahlar alabiliyor ve mermi ihtiyacımızı karşılayabiliyoruz. Üstelik tüm oyun boyunca aynı silahlarla devam etmiyoruz. Her bir silahımız için geliştirmeler yapabiliyor ve verecekleri hasarı artırabiliyoruz. Silahlar dışında, yakın dövüş imkanı da sunan yapım, belirli zaman aralıklarında belirlenen yönergeleri izleyerek, düşmanlarımızı pataklamamıza, en sonunda da öldürmemize olanak tanıyor.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
4x4 Hummer


Off-Road yarışları, her daim heyecanın ve zorlu doğa şatlarına karşı verilen mücadelenin ürünü olmuştur. Sürücüler, bir yandan rakiplere karşı üstünlük kurmak, diğer yandan da engebeli arazi şartlarına ayak uydurmak zorundadır. Genellikle televizyonlardan tanık olduğumuz bu tip mücadeleleri, bazen de hazırlanan video oyunlarıyla bizzat yaşayabiliyoruz. Avalon style tarafından hazırlanan yapım, dünyanın dört bir yanına sizi Off-Road yapmaya davet ediyor.

Oyunun menüsüne adım attığımızda, bizi ilk olarak iki seçenek karşılıyor; Simulation ve Arcade. Başlıklardan da anlaşılacağı üzere Arcade’i seçersek, daha kolay dönüşler, daha hızlı oynanış, yani kısacası gerçekçilikten olabildiğince uzak bir yarış deneyimi yaşıyoruz. Simülasyona tıkladığımızda ise, gerçekçi oynanış tarzı benimseniyor. En azından başlığın amacı o, ama oyunda sunulan ürün tipi bu değil.

2_s.jpg
"Chrome Engine ile geliştirilen oyunun grafikleri genel olarak iyi değil."
Yağmur demem, çamur demem

Turnuva seçeneğini işaretleyerek başlayacağımız 4x4 Hummer’da, Amerika, İzlanda ve Mısır gibi ülkelerin yer aldığı birçok farklı yarış parkurunda yer alıyoruz. Kullanımımıza sunulmuş 15 adet lisanslı araç mevcut. Bunların hepsi General Motors’tan lisansları alınmış araçlar. İlk yarışıma başladığımda, ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım. Araç sürüş fizikleri gerçekten çok kötü. Bırakın engebeli bölgeleri, düz yolda giderken bile bir top sektirirmişçesine aracınız savruluyor, kontrol edilmesi zorlaşıyor. Sanki tonlarca ağırlığında bir arazi aracı değil de, bir bisiklet kullanıyormuş hissine kapılıyorsunuz. O kadar hafif bir etki bırakıyor anlayacağınız. İç sürüş kamerasından oyuna dahil olmak istediğinizde ise, çoğu kez yol yerine gökyüzünü görüyorsunuz. Böylece araba mı sürüyorsunuz yoksa uçuyor musunuz, anlamak zor. Üstelik en ufak bir rampadan aşağıya savrulduğunuzda aracınız büyük hasar alıyor ve yola devam edemiyorsunuz. Yanlış anlamayın, görsel olarak hasar camların kırılması olarak gözükse de, aracınız çalışmıyor.

Uzak yoldan geldim

Bir yarışı tamamladıktan sonra doğal olarak yeni etaba geçiş yapıyoruz, ancak aracımızın sağlam olması şart. Eğer ufak bir hasarı varsa ve arabanız kullanılabilir durumdaysa, yeni yarışlara bu halde çıkabiliyorsunuz. Fakat hasar seviyenize göre, aracınızda güç kaybı gözleniyor. Eğer aldığınız hasar çok fazlaysa yeni yarışlara katılamıyorsunuz. Öncelikle arabanızı garaja ***ürmeli ve tamir ettirmelisiniz. Belirli bir ücret karşılığında bu işlemi tamamladıktan sonra yarışa dönebiliyoruz. Yine garajdayken yeni araç veya yeni parçalar satın alabiliyor, elimizdekileri satışa çıkarabiliyoruz.

1_s.jpg
"Hummer'ı alırım, kendimi doğaya salarım."
Daha önce Call of Juarez oyununda gördüğümüz Chrome Engine’in yeni bir versiyonu kullanan yapımın grafikleri iyi değil. Aynı motor olduğunu iddia etmek bile çok zor. Çevre tasarımları, araç tasarımları ve özellikle araçlardaki oyuncak görüntüsü, göze çok batıyor. Su görselleri de aynı seviyede başarısız. Haritada ilerledikçe uzaktaki nesnelerin belirgin bir halde şekil değiştirmeleri de hoş olmamış.

Off-Road yapmak ya da dağ bisikleti sürmek… Tek kişilik yarışlar dışında multiplayer barındırmayan 4x4 Hummer, bulundurduğu irili ufaklı birçok hata sebebiyle başarısız bir oyun.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
4X4 Evolution 2


Dört çekerli araçların dağ bayır dinlemeden güçlü motorlarıyla sizi her türlü engeli hiçe sayarak doğayla mücadele etmeye çağıran motor sesinin çekiciliği idi belki bu oyunu almama sebep. Yani dağ eteklerinde hiç bir dört çekerlinin motorunu zorladığımı hatırlamıyorum. Belki cd kutusunun arkasında gördüğüm oldukça temiz grafikleri. Her ne sebeple olursa olsun oyunu almış bulundum. Uzun süredir bir oyunu makineme kurarken bu kadar heyecanlı bir bekleyiş içerisinde bulunduğumu hatırlamıyorum. Arkada kekremsi bir tad bırakan müziğin de varlığıyla yükleme tamamlanıp oyuna başlarken grafik ayarları ile ilgili bölümde makineme fazla güvenip tüm detayları ve çözünürlülüğü sonuna kadar açtım. Daha sonra oyuna başlayınca akıcılığın her beş saniyede bir çıkan tek ekranlı görüntülerle sağlandığını görünce derin bir ''* * * * * * *" çekip grafik ayarlarını iyice düşürdükten sonra tekrar oyuna başladım.
İlk olarak 4x4 EVO 2 nin ilk oyununu oynamadığım için oyunu ilk kulanıcı gözünden sıfır bir şekilde ele alıp inceleyeceğim. Oyuna başlarken farklı seçeneklerinizin varlığı hoş bir çeşitlilik sağlıyor demek isterdim ama pek de bol seçeneğiniz yok. Oyunda bulunan "career" ve "quick race" seçenekleri zaten geçireceğiniz sürenin büyük bir bölümünü işgal edecektir. Quick race seçeneğinde adı üzerinde neredeyse her firmanın açık olan her arabasını özgürce seçip istediğiz parkurda yarışlara katılabiliyorsunuz. Career modunda az bir para ile alabileceğiniz en iyi aracı alıp bazı yarış ve turnuvalara katılıp ister mevcut aracınızı parça satın alıp hem iç hem de dış özelliklerini geliştirebiliyorsunuz istersenizde eğer paranız yetiyorsa yeni bir araç alıp garajınızı genişletebiliyorsunuz. İşin güzel tarafı araç sayısının oldukça fazla oluşu. Chevrolet, Dodge, GMC, İnfiniti, Jeep, Lexus, Mitsubishi, Nissan, Toyota gibi lisanslı 9 firmanın onlarca farklı modelini satın alabilir geliştirebilir ve yarışlara katılabilirsiniz. En son bıraktığımda garajımda neredeyse her firmadan bir araç bulunuyordu. Açıkçası her bir araçla arada test sürüşlerine çıkıp dağ bayır biraz rahatlamanın gerçekten çok hoş olduğu su ***ürmez bir gerçek. Oyundaki bu çeşitlilik ne yazık ki yarış modlarına yansımamış. Tabii ki her Career mod da olması gerektiği gibi klasik yarış modları mevcut. Bunun haricinde gerçekten çok iyi para getiren bazı görevler var. Örneğin dağın tepesinde mahsur kalmış dağcıları kurtarma ya da dinozor fosilleri arayan bir profesöre yardımcı olmak gibi yerine getirmesi zorlu ama bir o kadar da zevkli görevler var. Bunun haricinde hep aynı parkurlar da uzun yarışlar yapıyorsunuz ve ne yalan söyliyeyim ilk beş saatin sonunda bu oyunu bir daha hiç açmamak üzere kapatabilirsiniz.
Teknik detaylara da biraz eğilelim artık. Grafiklerin güzelliği oyunun en yüksek puan verilmesi gereken bölümünü otomatik olarak seçiyor. Araç ve çevre modellemeleri, grafik kaplamaları gerçekten çok kaliteli. Yalnız bu grafiklerin en son sınırını görmek için aşırı güçlü bir sisteme ihtiyacınız var. Size şu örneği vereyim. Amd Athlon 650 mhz, 128 mb ram ve Ge-force 2 Mx li makinemde oyunu 640*480 çözünürlük ve orta detay seviyesinde çalıştırmak oyunu oynamak için tek seçeneğimdi. Yani makinesinde bu oyunu rahatça oynamak isteyenler ya sistemlerine son bir kaç ay içinde ciddi paralar harcamış olmalı ya da bilimum sistem katili detaylardan uzak durmalı. Bunun haricinde oyunu işlemci hızını 1.4 ghz' e gözünü kırpmadan dayamış bir arkadaşımın Ge-force 3' lü sisteminde maksimum detay ve çözünürlülük seviyesinde oynadım. Ekrana aynı anda bir kaç araç gelince onunda sisteminde bazı yavaşlamalar göze çarpmadı değil ama genel olarak grafikler nefes kesiciydi. Yani ben kendi makinemde oyunu oynadığımı sanıyordum ama ciddi şekilde yanıldığımı o anda anladım. Elden ne gelir ben de bu vefakar dostumun makinesine kısa devre yaptırıp ortamdan uzaklaştım.
Kontroller sizi yalnızca ilk bir kaç saatteki acemilik döneminizde zorluyor, gerisi pek de öyle zorlayıcı değil. Yalnızca bazı gariplikler siz oyunda zevkin doruklarına çıktığınız nadir zamanlarda patlak veriyor. Örneğin aracınızla giderken bir çöp bidonun üzerinden geçemediğiniz oluyor. Bu gerçekten inanılmaz. Yani motor gücünün başını alıp gittiği bu araçların kendi halinde bir çöp bidonu ya da küçük bir kaya parçasının üzerinde geçememesi ve siz yarışın son turundayken vakit kaybettirip en geriye atması cidden çıldırtıcı. Fakat bazen aynı çöp kutusuna tamponunuzla vurup ekranda görünmeyen bir yere gün batımına doğru gönderebiliyorsunuz. Gariplikler silsilesi bu oyunun fizik modelllemelerini hangi inşaat işçisi harç karıştırırken yapmış diye sormanıza neden olup cevap alamamanızla sonuçlanıyor. Dört çekerleri kullanmak, bu bahsettiğim bazı sorunları göz ardı edebilirseniz oldukça eğlenceli bir hal alabiliyor.
Seslere gelince orada gerçekten çok temiz bir iş çıkarıldığını kabul etmek lazım. Gerek motor sesleri gerekse de oyun içinde kendini devamlı olarak tekrarlayan tema müzikleri kulaklarda yer ediyor ve sonra kendini devamlı suretle tekrar ettiği için nefret ettiriyor. Ama yine de zaten bu oyunun öyle çok fazla oynanmayacak kısa bir heves alma hissinden sonra tozlanması için bir kenara atılacak türden olduğunu düşünürsek, evet sesler temiz bir işçiliğin sonucu ortaya çıkmış.
Son söz olarak 4X4 EVO 2 eğer fizik modellemeleri üzerinde biraz daha gerçekçiliği sağlayabilmiş bir oyun olsaymış alanında rakipsiz bile olabilirmiş. Ayrıca oyunun genelinde de biraz daha uğraşılmalıydı bence. Devamlı sıradan ve sıkıcı bir çizgi üzerinde devam etmesi araç ve parça zenginliğinin bile göz ardı edilmesini sağlıyor. Kısacası bir çok iyi firmanın lisans haklarının alınması bu oyunun ciddiyetinin bir simgesi ama sanırım oyunu geliştiren kişiler bu ciddiyetten pek de nasiplenmemişler.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
3D Pinball Thrillride


Sierra tilt oyunlari yapmaya devam ediyor. Daha önce de 3D Ultra Pinball: The Lost Continent adında, eğlenceli bir tilt oyunu yapmışlardı. Yaptıkları tilt oyunlarında dikkatimi çeken şey ise, diğer tilt oyunlarından daha degişik ve ilginç olmaları. 3D Ultra Pinball: The Lost Continent da, buna sadece bir örnek. Yine de hiç bir tilt oyunun, Team 17 yapımı olan Addiction Pinball'dan daha iyi olacağını sanmıyorum. Bu, hemen sizi yazıyı okumaktan vazgeçirmesin. 3D Ultra Pinball: Thrillride, Sierra'nin 3D Ultra serisinin parçalarından en sonuncusu ve görünüşe bakılırsa, en başarılısı. Yazıya başlamadan önce, tiltin amacının ne olduğunu ve nasıl bir oyun olduğunu bir kaç kelimeyle anlatalım. Tilt oyunlarında asıl olay topta ve iki tane mandalınızda biter. Bu mandallar yardımıyla, topu masadaki çesitli yerlere sokup puan almaya çalışırsınız. Peki bu nereye kadar gider, bir sonu yok mu derseniz, yok derim. Çünkü tilt oyunlarında herhangi bir son bulunmaz. Yapmanız gereken sadece ve sadece puan alıp, adınızı tabelaya yazdırmaktır. Aslında ilk bakışta size sıkıcı görünebilir, ancak oyunu oynarken hiç de öyle olmadığını anlıyorsunuz. Oynadıkça, yüksek puan yapmak için hırs yapıyorsunuz ve daha çok oynayasınız geliyor. Aslında eskiden oyun salonlarında, gerçek tilti oynardık. Şimdiyse bilgisayarların yaygınlaşmasıyla, oyun salonlarında tilt makinelerine rastlayamaz olduk. Zaten hiç bir şey eskisi gibi değil. Tilt mi eskisi gibi olacak? Olmayacak tabi ki. Evet konuya giriyorum artık.

Öncelikle oyunda birbirinden farkli 15 tane masa, veya mekan bulunduğunu belirtelim. Mekan diyorum, çünkü oynadığınız alan hiç mi hiç masaya benzemiyor. Genellikle kendinizi, herhangi bir eğlence mekanını yukarıdan helikopterle izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Hatta ilk bakışta, oyunun bir tilt oyunu oldugunu anlamanız gerçekten zor. Peki nedir bu farklı mekanlar? İsterseniz bir kaç örnek verelim; Tatilya tipinde eğlence merkezleri, ovalar, şelaleler vb. Bu örnekleri kopya koyun dolly misali çoğaltabiliriz. Bu ortamlar o kadar renkli ve hareketli ki, oyun heyecanı ile hızını hiç kaybetmiyor. Sürekli gözünüzün önünden vızır vızır bir şeyler geçiyor. Aslında bu, dikkatinizin dağılmasına sebep olabiliyor, ama oyunun yapısı bu. Alışmanız gerekiyor. Şimdi bir de oyunu, diğer tilt oyunlarından ayıran özelliklerine bakalım. Çok değişik masaların olduğunu zaten daha önceden belirtmiştim, bu bir. Bir ikincisi, diğer tilt oyunlarında olduğu gibi, bütün tilt masalarına bir anda ulaşamıyorsunuz. Siz kazandıkça, bir diğer masaya geçiyorsunuz. Bu farklar bir yana, oyun içinde kullanılan animasyonlar da oldukça eğlenceli; mesela topunuzu bir tren alıp ***ürebiliyor. Bu ve bunun gibi bir çok eğlenceli detayı oyun içerisinde görebilmek mümkün.

Hemen belirteyim, eğer gerçekçi bir tilt oyunu arıyorsanız, bu oyundan çok fazla bir şey beklememelisiniz. Yani bir Addiction Pinball gibi değil kesinlikle, ama kendi türünün en iyisi denilebilir. Evet biz devam edelim. Oyunda klasik tilt oyunlarının aksine, çok fazla mandalınız var. Ekranın her tarafinda gizlenmiş bir mandal görebilirsiniz. Bunlarin hepsini bir anda kontrol etmek gibi bir durumunuz yok tabi ki. Sadece top o bölgeye geldiği zaman, mandalınızı sallıyorsunuz. Genellikle ekranın bir kenarıinda, ayrı bir bölüm var, ve bu bölümlere belli yerlere topu sokarak gelebiliyorsunuz. Bu bölümlere, bonus bölümler de diyebiliriz.

Evet biraz da oyunu görsel açıdan değerlendirelim. Oyunun motoru aynı kalmış ve animasyonlarda daha fazla çeşitlilik sağlanmış. Topun grafiği de 3D Ultra Pinball: The Lost Continent ile aynı. Oyunu sürekli The Lost Continent ile karşıilaştırıyorum, çünkü dediğim gibi Addiction Pinball'la aynıi kefeye koymamız yanlış olur. Evet grafikleri karşılaştırma yapmadan değerlendirecek olursak, oldukça güzel ve yeterli oldugunu söyleyebiliriz. Düşük sistemlerde de rahatça çalışabilmesi, eski kullanıcılar tarafindan oyunun alınmasi için başlı başına bir sebep.

Sesler de oyunun genel havasına uygun, yani oldukça eğlenceli. Bunun yanında da yerinde kullanıldıklarını söylemeliyim. Çıkan sesler tam yerine oturmuş ve kaliteli. Bu konuda bir eksiğe rastlamadım. Kontrol ise bir tilt oyunu için, bahsedilecek en gereksiz konu olsa gerek. Klavyeden; sol ve sağ shift'ler mandalları hareket ettirmeye, space tuşu masayı sallamaya, enter tuşu da topu fırlatmaya yarıyor (genelde top bir yere takılınca bunu kullanırsınız, emi). Mouse'dan ise; sol tuş sol mandalı, sağ tuş da sağ mandalı hareket ettirmeye yarıyor.

Sonuç olarak, 3D Ultra Pinball: Thrillride, 3D Ultra serisine çok uygun bir oyun olarak göze çarpıyor. Grafik ve ses bakımından geliştirilmiş, ama oyunun eğlencesi yerinde kalmış. Bir kaç ufak detay da eklenmiş. Oyun, düşük sistemli kullanıcılar için de çok efendi bir seçenek olabilir. Son olarak şu sıralar değişik ve eğlenceli bir tilt oyunu arıyorsanız, alın derim, o kadar.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
25 To Life


GTA adını büyük küçük çoğu kişi bilir. Araba çalmak, hırsızlık yapmak, adam yaralamak vs... bunların çoğunu yapmamıza olanak tanıyordu. GTA’dan sonra mantar gibi bir çok oyun daha ortaya çıktı. Çoğu ünlü seriyi taklit etmişti veya onu temel almıştı. Bazıları iyi bazıları kötü denizde yüzdüler. Şimdi karşımızda yine böyle bir oyun daha geliyor. 25 to Life, suç yapmayı temel alan bir yapım. Temel alması sorun değil de, bunu bize sunabilecek mi?
Hey adamım

Kahramanımız zenci ve daha önce bir çok olaya bulaşmış biridir. Son olarak bir iş daha yapıp, ailesi ile huzura ermek ister. İşler istediği gibi gitmez, başı iyice belaya girer. Bir an önce bu pislikten kurtulmalı ve ailesini beladan uzak tutmalıdır. Televizyonlarda hafta sonları öğlen saatlerinde gösterilen, ikinci sınıf Amerikan macera filmlerinin klişe konusu karşımızda.

25 To Life GTA temelli (Bkz- Suçlar) ve Max Payne tarzında aksiyona sahip olmaya çalışan bir oyun. Her iki yapımdan da bir şeyler almaya çalışmış, yine de bunları becerememiş. En başta karakterimiz hantal, sağa sola atlama gibi bir becerisi yok. İnsan daha hareketli isterdi, Max Payne’deki sağa atla veya sola doğru sıçrarken ateş etmek gibi atraksiyonlar yok. Genel olarak yaptığınız kazık gibi iki adım öteye hoplamak. Zıplaması iyi olmayan karakterimizin eğilmesi de bir garip. Eğildiği zaman paçalı güvercinler gibi yürüyüş şekli akıllara zarar.

Suç işleme 25 To Life’da yer alıyor, ancak GTA’daki gibi zevkli değiller. Banka soyma, adam öldürme, polislerden kaçmak gibi atraksiyonlara girebiliyorsunuz. Aslında bunlarda görevler, kısaca serbestliğiniz yok, çizgiselsiniz. Genel olarak sizi olayın ortasında bırakıyorlar, yiyorsa buradan kaç diyorlar. FBI, SWAT, polis ne varsa peşinize düşüyor. Siz de bir yol bulup kaçıyorsunuz, genelde de başarıyorsunuz.
Iron, Lion, Zion

Kaçmayı başarmak veya görevi yapmak, yapay zeka sayesinde kolay oluyor. Karşınızda olmayan bir yapay zeka var. Genel olarak size karşı koşup ateş etmek veya hiç bir yere saklanmadan çatışma ortasında şarjör değiştirme gibi huyları var. ‘Kekliği düz ovada avladım, kanadını kanadına bağladım’ türküsü bu düşmanlar için söylenebilir. Mesela polisler güya etrafımı sarmıştı, bir tanesi hariç diğerlerini hakladım. Adamın gözü önünde hemen arabanın arkasından dolanarak yan tarafına geçtim. O ise halen ilk göründüğüm noktaya bakıyordu, bir kere ateş ettim bana bakmadı. İkinci atışta aklı başına geldi, ama eşşekler cennetini boylaması bir oldu. Başımdan geçen ufak bir örnek, daha bunun gibi niceleri oyun içinde yer alıyor.

Konsollar ile aynı zamanda piyasaya çıkan 25 to Life’ın grafiklerinden de ümidi kesin. Güzel değiller, çevre ve bazı zamanlar modellemeler, sanki kara kalemle kargacık bırgacık çizilmiş gibi duruyor. Devşirme grafikler, oradan buradan toplanıp rastgele yapıştırılmış. Bazı zamanlar göze hoş gelebilecek bir iki yer olsa da, grafikler ne yazık ki vasat. Ara sinematikler güzel hazırlanmış, izledikten sonra “Ooo grafikler de iyidir” düşüncesinde oluyorsunuz, ama hayal kırılığı.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
2010 FIFA World Cup


Ofise bir futbol oyunu teşrif ettiğinde, genellikle ilk olarak sevgili Emre Günen, Mahmut Saral ve bendenizin elinden geçer. Daha doğrusu, birbirimizle kapışmaya başlarız. Aramızda çok karışık bir rekabet üçgeni var; her zaman Mahmut, Emre'yi, Emre beni, ben de Mahmut'u yenerim. Dolayısıyla hâlâ hangimizin en iyi olduğuna karar verebilmiş değiliz. South Africa da üçümüzün kapışmalarına sahne olan bir başka yapım oldu. Ben açıkçası sürekli arkadaşlarıyla PES oynayan birisi olarak, ona yakın derecede keyif aldığımı söyleyebilirim. Hele Emre ile aynı takımda ter döktüğümüz Fildişi Sahili - Brezilya maçı görülmeye değerdi. Genelde oyun bizim kalemizde oynansa da, yaptığımız defans tüm ofis tarafından takdir edildi. Maçı 2 - 0 kaybettik ama, gururla kalktık sandalyeden. Bu arada küçük bir not; zorluk seviyesi en üst düzeydeydi.

Beyler tek top

Her Dünya Kupası arifesinde olduğu gibi EA yine bu konsepti içeren futbol oyununu piyasalara sürdü. Menülerinden tutun da, saha içi görüntülerine kadar Güney Afrika havasını sizlere fazlasıyla hissettirebiliyor. İçerdiği modlar çok marjinal şeyler vaadetmese de, bir futbol oyunundan beklenen keyfi ve eğlenceyi sizlere fazlasıyla veriyor. Ana konsept 2010 Dünya Kupası olmasına rağmen, 200'e yakın milli takım dahil edilmiş ve elemeleri tekrar oynayarak farklı takımları da Dünya Kupası turnuvasına taşıyabiliyoruz. Dolayısıyla A Milli takımımız da oynanabilir olarak oyunda yer alıyor.


01.jpg


Menüler ve oyun modlarından söz etmek gerekirse, karşımıza çıkan seçeneklere pek de yabancı değiliz. Kick-Off ile birlikte takımlarımızı seçip direkt olarak tek bir maç oynuyoruz. 2 kişi karşılıklı oynadığımız için, ofiste de genelde bu modla vakit geçirdik. 2010 FIFA World Cup'da, haziran ayından itibaren düzenlenecek olan Dünya Kupası'nı önceden oynamaya başlıyor ve heyecanı şimdiden yaşıyoruz. Captain Your Country, daha önce FIFA'da Be A Pro, PES'te de Become A Legend şeklinde karşımıza çıkmış olan oyun modumuz. Bilmeyenler için açıklamak gerekirse, istediğiniz ülkeden istediğiniz bir oyuncuyu seçiyor ve turnuva boyunca sadece onu kontrol ediyorsunuz. İstersek seçtiğimiz ülke için kendi oyuncumuzu da yaratabiliriz. Ayrıntılara birazdan değineceğiz.

Story of Qualifying modu, hoşumuza giden seçeneklerden bir tanesi. Burada bize verilen senaryoya göre, bir maçın yarısından ve hatta sonundan başlıyoruz. Bizden istenen, genelde yenik durumdayken dar bir zaman aralığında maçı çevirmek oluyor. Tabii karşımıza zaman zaman zorlu durumlar da çıkabilir. Maçı çevirmek zorundayken, aynı zamanda 10 kişi de kalmış olabiliriz. Bu maçlar eleme gruplarında oynanan maçlardan seçilmiş ve milli Takımımızın İspanya'ya 2-1 kaybetmiş olduğu maç da senaryolar arasına dahil edilmiş. Diğer modlar; klasikleşmiş penaltı çekişme, online sistemden yararlanma ve antrenman yapma gibi seçeneklerden oluşuyor.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
2006 FIFA World Cup


Gerek PS’de, gerek ise PC’de olsun pek fazla futbol oyunu oynamadım. Hatırladığım maçlar hep yenilgilerimdi. Zaten kazandığım maçlar da bir ikiyi geçmedi, penaltıya kadar dayanabilirsem orada bir miktar şansım oluyordu. FIFA serisini de hep uzaktan takip ettim; gördüm, izledim, göz ile inceledim. Her sene üstüne bir şeyler koyarak biraz daha iyiye ulaşıyorlardı. Özellikle de grafiksel açıdan.

Game Boy Advance’a yapılan oyunlar da zaman içinde grafiksel açıdan, sistemini biraz daha fazla zorlamaya başlıyor. Bu türden gelişmeler yapılan oyunların bir kısmına olumlu açıdan yansıyor, bazılarını da "Haydi Pixel sayalım" durumuna sokuyor.
EA'nın GBA Macerası

EA Ekibi, FIFA World Cup 2006’nın GBA versiyonunda 3B grafikler denemiş. Bu özelliğin oyuna kattığı esnekliğini ve kötü yanlarını aşağıdaki satırlarda bulacaksınız.

Fifa World Cup 2006’ya girişimizde dil seçimi ve EA Sports ambleminden sonra ekranımızda basit bir menü beliriyor. Favori takımımızı seçip World Cup 2006 ekranından sonra ulaştığımız menüde Kick Off, World Cup, Game Modes, Multiplayer ve My Cup seçenekleri var.

“Kick Off” mod’unu seçersek 52 takımdan birini seçip (Türkiye de mevcut) tabiri caiz ise tek maçlar yapabiliyoruz. "World Cup" ile dilersek Qualification ile ilk elemelerden dilersek de, Finals ile as 32 takımla elimizin altında bir Dünya Kupası çeviriyoruz. Dilersek gruptaki yerimizi değiştirebiliyoruz. Ayrıca kupa maçlarına başladıktan sonra her maç başındaki "Simulate Match" seçeneği ile maçı oynamadan, rasgele bir skorla geçebiliyoruz (tavsiye edilmez). Her kupa maçının başında karşımıza çıkan bu menü aracılığı ile oyun ayarlarını değiştirebiliyor, fikstüre göz atabiliyoruz.

"Game Modes" bize "Global Challange" ve "Penalty Shootout" adlı iki seçenek sunuyor. "Global Challange" ile belirli takımlara karşı istenilen durumlar doğrultusunda maç yapıyoruz. "Oynanan ilk 30 dakikada skoru 2-1 yapmak", "En fazla 2 gol atıp, maçı 2-0 kazanmak" gibi görevler var. Diğer seçenekte ise tahmin edilebileceği gibi kendinize ve karşınıza seçtiğiniz takım ile penaltı atışıyorsunuz.

"Multiplayer" seçeneği bize diğer GBA sahibi arkadaşlarımızla beraber maç yapma şansı tanıyor. "My Cup" ise diğer yapımlardan alışık olduğumuz Options seçeneği ile aynı işlevi görüyor. Oyun ve kontrol ayarlarımızı yapabiliyor, dili değiştirebiliyor, Credits ile EA Canada ekibinin çalışanlarının isimlerine bakabiliyoruz.

Hantal bir oyun sergileniyor
Herhangi bir maça başladığınızda fark edeceğiniz ilk kötü durum, World Cup’ın normal bir futbol maçından daha yavaş olması olacaktır. Fark edilecek muhtemel ikinci kötü durum ise kesinlikle grafiklerdir. 3B grafiklerin kaliteli olmaması, oynayan arkadaşların piksel saymasına sebep oluyor ve sanki oyuncular sahada titriyormuş gibi duruyor.

Oynanabilirlik açısından ise FIFA World Cup 2006, rakibin yanına yaklaş, topu kap mantığı üzerine kurulu. Maç anında kontrol edeceğiniz adamları değiştirebilmenin size bırakılması da, eski ve mini konsollarda pek rastlamadığımız bir özellik olduğundan pozitif bir durum. Top sizdeyken şut, pas ve pres gibi seçeneklere sahipsiniz. Şut tuşuna basılı tutmanızın uzunluğu ile çektiğiniz şutun gücü doğru orantılı. Tabii böyle durumlarda benim PES, FIFA da yaptığım gibi seyircilere ve hatta saha dışı hayalî otobanlara top uçurmanız da olası.

Müzikler, şarkılar canınızı sıkmıyor, hareketli ve güzeller, fakat sesler için pek fazla bir şey söylemek mümkün değil. Pek fazla ses de bulunmuyor. Tezahüratlar belli bir süre sonra uğultu halini alacak, vurduğunuz topun sesi de "Sanki başka bir şeye vuruyorum" hissi verecek.
Detaylar spor oyunlarına renk katar

FIFA World Cup 2006 da, her takımın; Overall, Offensive, Defansive, World Ranking dereceleri var. Bunlar birçok oyunda olduğu gibi seçtiğiniz ekibin gücünü ortaya koyuyor. Aynı zamanda her oyuncunun da birçok futbol niteliklerinden dereceleri bulunuyor. Hız, şut, pas, kontrol vs gibi...

EA Sports imzalı FIFA World Cup 2006, alınabilecek bir oyun belki, ama mini konsollarda kendini belli eden 2B hoş sevimli grafikler Snes, Neo Geo da olduğu gibi her zaman büyüleyici bir hava yaratmışlardır. Tabi 3B World Cup 2006’nın şut tekrarlarında (Ayrıca Select butonu ile her an oynadığınız maçın yakın geçmişindeki tekrarını izleyebilirsiniz) farklı açılardan güzel goller izleyebilirsiniz dilerseniz, karar size kalmış.
 

Gauloran

Moderasyon Tim Lideri
7 Tem 2013
8,370
943
Blackwell Academy
A [BAŞLIK] OYUNLARIN İNCELENMESİ:

A Farewell to Dragons

Ruslar tarafından beyaz perdeye uyarlanan Night Watch kimine göre güzel, kimine göreyse kötü bir filmdi. Açıkçası zamanında ben pek beğenemedim. Fragmanları ilgimi çekti, ancak filmde aradığım heyecanı ve atmosferi bir türlü bulamadım. Night Watch’u bir kenara bırakıp, asıl noktaya Tetralogy (Dörtleme) olan kitaplarına dönersek; World of Watches serisi oldukça başarılı ve Rus yazar Sergey Lukyanenko kaleminden çıktı. Aynı zamanda Lukyanenko’nun Nikolay Perumov’la olan bir romanı daha var ki, A Farewell to Dragons da bu kitabı ve kitabın evrenini temel alıyor.

Kitaptan oyuna uyarlama

Yapımın hikayesi Victor isimli karakter üstünde yoğunlaşıyor. Bir gece ansızın Telle’nin kapısına dayanmasıyla birlikte Victor kendini büyük bir macera içinde buluyor. Karakterimizin dört elementin gücünü öğrenip, Orta Dünya üzerinde dolanan sis bulutlarını dağıtması gerekiyor. Oyuna girdiğimizde bize olayların başlangıcını kitap gibi anlatan bir sinematik karşılıyor. Bundan sonrasında yapıma yanımızda Telle ile başlıyoruz. İsterseniz kontroller ve oyunun oynanışı için Tutorial’a göz atabilirsiniz. Zaten kontroller basit, gene de seçim size kalmış. Kendi karakterimizi de yaratamıyoruz, Victor hazır olarak çıkageliyor.

A Farewell to Dragons parti bazlı oynanışa sahip, ancak bazı zamanlar Victor olarak tek başımıza da dolanıyoruz. Yanımızdaki karakterler senaryo gereği bize katılıyor. Mesela oyun başında Telle bizleyken, daha sonra ana senaryoyu takiben kısa süreliğine yalnız kalıyoruz. Sürekli takip ettiğimiz senaryo görevleri haricinde, yan görevler de var. Genel olarak yan görevler kolay tutulmuş. Bu Quest’leri kafasında mor ünlem olan NPC’lerden alabilirsiniz. Görev yerleri de kocaman işaretle haritada belli ediliyor. Bölgeler içinde hırsızlar, vahşi hayvanlar, iskeletler vs… gibi düşmanlarımız var. Bazı düşmanlar ise grup şeklinde oluyor ve başlarında mini boss bulunabiliyor. Boss’lardan işe yarayacak eşyalar düşebiliyor. Yapımın dünyası bildiğimiz klasik fantastik dünya değil, içeriğinde ateşli silahlar ve bazı mühendislik dehaları var. Hatta bazı yerlerin tasarımları ve kullanılan teknoloji -buharlı teknolojiyle çalışan bir mekanizma söylenebilir- hafiften Steampunk havası verebiliyor.


1_s.jpg
"Yapımın grafikleri genel olarak vasatın altında seyrediyor."
Farklı yollardan, farklı sınıflara kaymak

Ana karakter Victor, savaşçı sınıfında, ancak yapım içinde onu biraz daha farklı noktalara yönlendirebilirsiniz. Aktif ve pasif olarak çalışan yetenekler var. İsterseniz karakterinizi kılıç kullanan, ağır zırh giyen bir savaşçı yapabilir veya hafif zırh, ok ve Dagger kullanan Rogue tarzına da girişebilirsiniz. Seçim size kalmış. Belirli bir level’a geldikçe de yeni yetenekler açılıyor. Her pasif yeteneğin ve ona bağlı kullandığımız item’lerin belirli avantaj ve dezavantajları var. Mesela ağır zırh yüksek bir koruma sağlarken, Evasion’a (Ataklardan kaçınma ve çevikliğe) eksi penaltı veriyor. Büyücü veya diğer sınıfları ise yanınızda bulunan karakterler tamamlıyor. Yetenekler haricinde perk’lere sahibiz. Perk’lerin bazılarının hem lehimize hem de aleyhimize işleyen özellikleri var. Mesela büyücü için seçtiğimiz bir tanesi karaktere daha fazla mana verirken, mananın yeniden dolmasını da (Regeneration) yavaşlatabiliyor. Tam tersi olarak da sadece artı veren, penaltısı olmayan perk’ler de var.

Sonuca doğru gelirken…

A Farewell to Dragons’un RPG öğeleri ve diyalogları zayıf. Oyun Hack’n Slash tadına kayabiliyor. Diyaloglardaki cevaplar ve konuşmalar belirli seçimlerle sınırlandırılmış. Genel olarak grafikler vasatın altında. Sinematik anlatımda yapılan seslendirme dışında oyundaki diyaloglar sessiz sinema olmuş. Müzikler kendini tekrar etse de, bir iki parça hoş sayılır.

Oyunun sistem gereksinimleri de yüksek değil. Düşük sistemlerde oynayabilirsiniz. Gerçi piyasada Dragon Age gibi kaliteli bir RPG varken, A Farewell to Dragons oynanır mı o da başka bir durum. Sonuçta biraz zaman geçirmek için belki göz atabilirsiniz.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.