Türkçe

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
Değerli kardeşlerim aramalarınızda kolaylık sağlamak için konu içeriğini yazıyorum konu içerisinde araryarak (ctrl + F ) daha kolay ulaşabilirsiniz.​

İçindekiler

-Dünyadaki Başlıca Dil Aileleri
-TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABELER
-DİL NEDİR ?
-LEHÇE NEDİR ?
- ŞİVE NEDİR ?
- TÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE
- SES, HARF VE ALFABE
- TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ
* BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU
*KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU
* ÜNSÜZ UYUMU
* ÜNLÜ-ÜNSÜZ UYUMU

- TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI
- TÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ
- KELİME (SÖZCÜK)
- KELİMEDE ANLAM
- KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
- DOLAYLAMA
- YANSIMA SÖZCÜKLER
- İKİLEMELER
- AD AKTARMASI
- ATASÖZÜ
- ÖZDEYİŞ (VECİZE)
- SÖZCÜK TÜRLERİ
- EKLER ve SÖZCÜK YAPISI
- İSİM TAMLAMALARI
- SIFATLAR (ÖN AD)
- ZARFLAR (BELİRTEÇ)
- ZAMİRLER (ADIL)
- FİİLLER

* FİİL ÇATISI
* FİİLLERDE KİP
* FİİLLERDE ZAMAN
* EK-FİİL

- EDATLAR (İLGEÇ)
- BAĞLAÇLAR
- ÜNLEMLER
- CÜMLE BİLGİSİ

- _ KELİME GRUPLARI
* CÜMLE (TÜMCE)
* CÜMLENİN ÖĞELERİ
* CÜMLENİN ÖĞELERİYLE İLGİLİ GENEL ÖZELLİKLER
* CÜMLENİN ÖĞELERİNİ BULURKEN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKEN HUSUSLAR
* CÜMLE ÇEŞİTLERİ
*YAZIM KURALLARI
* YAZIM YANLIŞLARI

_ BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI
_ BİRLEŞİK KELİMELERİN YAZILIŞI
_ BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER
_ DEYİMLERİN, İKİLEMLERİN VE ALINTI KELİMELERİN YAZILIŞI
_ SAYILARIN YAZILIŞI
_ YABANCI ÖZEL ADLARIN YAZILIŞI
_ DÜZELTME İŞARETİ

- _ KISALTMALAR
*ANLATIM BOZUKLUKLARI

-Yabancı kelimelerin Türkçe karşılıkları
-Eski Öz Türkçe Sözlük ( Orhun Türkçesi )
-Sık yapılan hatalar

-Türk Dil Kurumu


_________________________________

DİL NEDİR ?

Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır.

İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest), ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı). Konuşma dili, yazı dili, hareket dili, insan dilinin üç ayrı görüntüsüdür.



LEHÇE NEDİR ?


Lehçe ya da Diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir.

Bir dilin tarihi, bölgesel, siyasi sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt. Kırgız Lehçesi, Kazak Lehçesi vb.

Lehçe kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir; ağız da denmektedir. Diyalektle uğraşan ilim kolu ise diyalektoloji olarak adlandırılır. Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü değişir. Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir.



ŞİVE NEDİR ?


Şive: Konuşma tarzı. Aksan. Bir dilin bölgesel söyleniş tarzı.

Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir.

Şivenin sebepleri fonetik ve morfolojik, folklorik farklılıklardır. Bir şivede en eski dil yapılarından, komşu dillerden öğeler bulunabilir. Coğrafik şartlara göre halkın gırtlak yapısı eski dilin seslerine aşina olabilir.

Gitmek örneğinde:
-Karadeniz: cideyrum.
-Ege: gidiyom.
-Trakya: gitcem, örneklerindeki gibi.

Lehçe ile şive karıştırılmamalıdır.
Lehçe, bir anadilin koludur. Türkçenin belli başlı şiveleri Ege, Orta Anadolu, Trakya, Karadeniz, Rumeli, Doğu, Güneydoğu ağızlarındadır.

Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur. Bölge kültürünü, yöre özelliklerini taşır. Dilde, özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği kaldıran, empati uyandıran bir yanı vardır. Sakıp Sabancı merhum, şivesini hiç değiştirmemiş, bir şive simgesidir.



Dünyadaki Başlıca Dil Aileleri Şunlardır:
1. Hint-Avrupa dilleri ailesi: Hint-Avrupa dil ailesi Dünya'nın en büyük dil ailesidir. Yüzlerce dil ve lehçe içerir. Dünyada 2,5 milyarı aşkın kişinin ana dili Hint-Avrupa dil ailesine ait bir dildir. Avrupa'nın en büyük dilleri, Güney ve Batı Asya dilleri, Kuzey ve Güney Amerika ve Okyanusya'da en çok konuşulan diller Hint-Avrupa dilleridir. Günümüzde dünyada en çok konuşulan 20 dilden 12'si Hint-Avrupa dil grubuna aittir. Bunlar İngilizce, İspanyolca, Hintçe, Portekizce, Bengalce, Rusça, Almanca, Fransızca, Marati, İtalyanca, Puncapca ve Urduca'dır.

a. Hint-İran Dilleri: İran, Afgan, Pakistan, Hindistan, Sri Lanka, Nepal dilleri,
b. Slav Dilleri: Rusça, Bulgarca, Lehçe (Polonya), Çekçe, Slovakça, Baltık dilleri,
c. Roman Dilleri (Latinceden türetilmiş diller): İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, Rumence...
ç. Cermen Dilleri: İngilizce, Almanca, Felemenkçe, İsveççe, Norveççe...

2. Hami-Sami dilleri: Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya yayılmış çeşitli topluluklarca konuşulan yaklaşık 250 dilden oluşur. Hami ve Sami alt grupları olmak üzere ikiye ayrılır.
a. Hami Dilleri: Eski Mısır dili, Kuşi dili, Libya-Berber dili, Çad dili,
b. Sami Dilleri: Arapça, İbranice (Kenanca), Habeşçe, Akatça.
Bu ailenin yaşayan en önemli dilleri Arapça ve İbranicedir.

3. Bantu dilleri: Bantu Dilleri Orta ve Güney Afrika'da yaşayan kabilelerin konuştukları 400'den fazla dilin bütününe verilen addır. Lingalaca, Lubaca, Kongoca, Swahili (Svahili), Pölce, Susuca, Gurca, Akanca Bantu dilleri grubundandır. Aslında Bantu'yu bir dil ailesi olarak adlandırmak yanlış olur, çok farklı kurallar içeren diller de bu grubun bir üyesi olabilir. Bantu bölgede konuşulan dillere verilen genel addır. Bantu sözcüğünün ne anlama geldiği konusunda ortak kabul görmüş bir görüş olmasa da bantu birçok Bantu dilinde "insan" anlamına gelir.

4. Çin-Tibet dilleri: Çin (Sin) ve Tibet-Burma Dilleri gruplarında yer alan 300 Doğu Asya dilinden oluşur. Çince, Tibetçe, Dzongka, Birmanca, Vietnamca ve Kmerce bu gruba girer.

5. Ural-Altay dilleri: Ural ve Altay dilleri akrabalığı öteden beri tartışma konusu olmuştur. Ne var ki, genel görüşe göre, bu iki kol tek kaynatan çıkmış, ancak zamanla akrabalık bağları çok zayıflamıştır.


diller.jpg


Ural ve Altay dillerin akrabalığı bugün için aşağıdaki benzerliklere dayanmaktadır:
· Her ikisi de eklemeli dildir. Yani her iki kolda da sözcük yapısı aynıdır.
· Bu dillerin tümce yapıları da birbirinin aynıdır.
· Bu dillerde ünlü uyumu da ortak özellik olarak kendini gösterir.
· Räsänen'e göre, ünlü bolluğu ve ünsüz seyrekliğiyle sözcük başında ünsüz yığılışmasının bulunmaması da Ural-Altay dillerinin ortak özelliğidir.
· Ural-Altay dillerinde bazı eklerin hem eylemlerde çekim eki hem de sözcük türetmede yapım eki gibi kullanılması da önemli bir benzerliktir.
· Bu diller arasında sözcük benzerliklerine ve eşliklerine de rastlanmaktadır:

TÜRKÇE:Ben, Sen
FİNCE:Min, Sin

Ural-Altay dilleri, adından da anlaşılacağı gibi Ural ve Altay olmak üzere iki kola ayrılır:


diller2.jpg


YAPI BAKIMINDAN DÜNYA DİLLERİ

Dünya dilleri yapı bakımından üç grupta incelenir:
1. Tek Heceli Diller (Ayrımlı diller)

(Alm: isolierende sprachen; Fr: langues isolantes; İng: isolating languages): Bu dillerde her kelime tek heceden ibarettir. Kelimelerin çekimli şekilleri yoktur, yani daima kök durumundadır. Cümle çekimsiz kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşturulur. Cümlenin anlamı genellikle kelimelerin sıralanışından anlaşılır. Konuşmada ise birbirine çok benzeyen kelimeleri ayırt etmek üzere çok zengin bir vurgu sistemi oluşturulmuştur. Çin ve Tibet dilleri bu gruba girer. Bu diller, aynı zamanda, tek seslemli diller (tek heceli diller) (Alm: wurzelsprachen, einsilbige sprachen; Fr: langues monosyllabique, langues atomiques; İng: monosyllabic languages, radical languages) arasında yer almaktadır.
2. Çekimli diller (Bükümlü diller)

(Alm: flektierende sprachen; Fr: langues flexionnelles; İng: inflexional languages):Bu dillerde, çekim sırasında ve yeni kelimeler türetilirken kelime kökleri genellikle değişir ve tanınmayacak hale gelir. Ekler kelimenin önüne, ortasına veya sonuna gelebilir. Bazı dillerde ise kelime kökü ile yeni kelime veya kelime çekimi arasında daima açık bir bağ, ilgiyi gösteren bir iz vardır. Kelime kökündeki asıl sesler yeni kelimede veya kelime halinde hep aynı kalırlar. Sami dilleri, Hint-Avrupa dilleri bu gruba girerler.
3. Eklemeli diller (Bitişimli diller, bitişken, bağlantılı diller)

(Alm: aglutinierende sprachen; Fr: langues agglutinantes; İng: agglutinating languages):

Bu dillerde isim ve fiil çekimleri ile yeni kelimelerin teşkilinde kök değişmez. Kökün önüne veya sonuna birtakım ekler getirilerek kelime yapımı veya çekimi gerçekleştirilir. Ural-Altay dilleri bu gruba girer. Türkçemiz sondan eklemeli bir dildir: göz-le-m-ci gel-ecek-ler-miş



TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABELER

Göktürk


Kullanıldığı dönem:VII-IX. yüzyıllar
Harf sayısı:38 harf: 4'ü sesli, 26'sı sessiz, 8'i ise bitişken
Yazıldığı yön:Sağdan sola veya yukarıdan aşağıya doğru
Harflerin özellikleri:Harfler ayrı yazılıyor; kelimeler arasında ":" var

Türkçe'nin yazıldığı il alfabe, bugünkü bilgilere göre Batı'da "runik" diye tanınan Göktürk alfabesidir. Bu alfabenin eski Türk damgalarından doğduğu, dolayısıyla Türkler tarafından icat edildiği kabul edilmektedir. Türkler arasında VII-IX. yüzyılla arasında yaygın olarak kullanılmıştır. Bu yazıya Batı'da runik denmesinin sebebi harflerinin eski İskandinav yazıtlarında kullanılmış ve runik alfabe diye adlandırılan yazınız harflerine benzemesidir. Bu alfabe Danimarkalı William Thomsen tarafından çözülmüştür. Göktürk alfabesiyle yazılan 732 yılında yazılan Kültigin abidesi Türk edebiyatının yazılı ilk eseri sayılmaktadır.

38 harften oluşan alfabenin 4'ü sesli, 26'sı sessiz, 8'i ise bitişken harftir. İçinde yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) bulunan sözleri doğru okuyabilmek için o sözleri önceden bilmek ve kestirmek gerekir. Sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Harfler birbiriyle bitişmez; taş ve eşya üzerine kazınmaya elverişlidir.

Uygur

Kullanıldığı dönem:VIII-XVIII. yüzyılar
Harf sayısı:18 harf: 4'ü sesli 14'ü sessiz
Yazıldığı yön:Sağdan sola veya yukarıdan aşağıya doğru
Harflerin özellikleri:Harfler başta, ortada ve sonda farklı biçimde yazılıyor; harfler bazen bitişik.

Türkler'in Göktürk alfabesinden sonra ve Arap alfabesinden önce kullanmış oldukları yazı sistemleri içinde en önemli alfabedir. VIII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar Doğu Türkistan'dan İstanbul'a kadar geniş bir alanda kullanılmıştır. Bu alfabe Ârâmî kökenli Soğd alfabesinden çıkmıştır. Genellikle Uygur yazısı olarak bilinen bu yazınız diğer Türkler'ce de kullanılmış olması mümkündür. Uygur alfabesi Türkçe^nin yazımı için elverişli olmadığı halde 1000 yıl gibi uzun bir süre kullanılmıştır. Uygur alfabesiyle yazılmış eserlerin çoğunu Budizm, Maniheizm ve Hristiyanlık'a ait metinler meydana getirir. Bu alfabe Türkler İslâmiyet'i kabul ettikten sonra da kullanılmıştır. Kutadgu Bilig denilen eserin üç nüshasından biri Uygur harfleriyle yazılmıştır.

18 harften oluşan alfabenin 4'ü sesli 14'ü sessiz harftir. Arap alfabesinde olduğu gibi harfler başta, ortada ve sonda farklı biçimde yazılmaktadır.
Arap

Kullanıldığı dönem:XI-XX. yüzyıllar
Harf sayısı:29 harf: 3'i sesli 27'si sessiz
Yazıldığı yön:Sağdan sola
Harflerin özellikleri:Harfler başta, ortada ve sonda farklı biçimde yazılıyor; harflerin ayrı ve bitişik yazılmasının kuralları va

Tarih boyunca Türk diline uygulanan yazılar arasında en uzun sürelisi, aynı zamanda en yaygın olanı ve muhtemelen Türkler'in İslâm'a girmeye başladıkları IX. yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. Hâlâ bu alfabeyi kullanan Türk halkları vardır. Türkçe'yi Arap harfleriyle ilk defa yazanlar Karahanlılar olmuştur. Mevcut bilgilere göre bu alfabeyle yazılan ilk metin Divanü Lûgati't-Türk adlı eserdeki yazılardır.



Latin

1928'de Atatürk'ün yaptığı harf inkılâbıyla Türkiye Türkçesi'nin yazımında kullanılan en son alfabe Latin alfabesidir. Bu alfabe bugün Türkiye'den başka Kıbrıs ve Yugoslavya'daki Türkler'ce de kullanılmaktadır.

29 harften oluşan bu alfabenin 21'i sessiz, 8'i sesli harftir. Soldan sağa doğru yazılır. Harfler birbiriyle bitiştirilerek de bitiştirilmeyerek de yazılabilir. Bu alfabede yer alan harfler asıl Latin alfabesinden farklıdır. Asıl Latin alfabesindeki "q/Q", "x/X" ve "w/W" harfleri yoktur. Buna karşılık ı, ö, ü, ğ, ç ve ş harfleri vardır.
Kullanıldığı dönem:XX. yüzyıl başlarından itibaren
Harf sayısı:29 harf: 8'i sesli 21'i sessiz
Yazıldığı yön:Soldan sağa
Harflerin özellikleri:Harfler ayrı veya el yazısında bitişik yazılabiliyor. Büyük ve küçük harfler diye farklı şekiller var.


Kiril



Kullanıldığı dönem:XX. yüzyıl başlarından itibaren
Harf sayısı:
Yazıldığı yön:Soldan sağa
Harflerin özellikleri:Harfler ayrı, Latin alfabesine benzer yönleri fazla
Osmanlıca ve Türkiye dışındaki Türk dil ve lehçelerinin yazımında Arap alfabesinden sonra en geniş ölçüde kullanılan alfabedir. XVIII. yüzyıl başlarında Hristiyanlık'ı yaymak için Çuvaşlar'a giden Ruslar bu dili kendi harfleriyle (Kiril) yazdılar. Eski Sovyetler Birliği idaresindeki Türkler'ce 1937-1940 yılları arasında Stalin rejimi tarafından bu alfabe kabul ettirilmiş ve her Türk boyu için farklı alfabeler yapılmıştır. Bunun sonucunda Türkler arasında 20 ayrı Kiril alfabesi kullanılmıştır. Bugün de bu alfabeyi kullanmaya devam etmektedirler. Ancak Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra alfabe değiştirme eğilimleri kuvvetlenmiştir. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri arasında kültür alışverişini daha sağlıklı yapmak için ortak alfabe çalışmaları devam etmektedir

Günümüz(Latin) Alfabesi


Türk alfabesi, Latin harfleri temel alınarak, 1 Kasım 1928 gün ve 1353 sayılı yasayla tespit ve kabul edilmiştir. Bu kanuna göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunur. Alfabeyi oluşturan büyük ve küçük harfler, sırasıyla aşağıdaki biçimde yazılır.

alfabe-1.jpg


Alfabede 29 harf bulunur. Ancak 1990'lı yıllarda toplanan bir uluslararası Türkçe kurultayında Türkiye alfabesine ñ(gırtlak n'si), é(ince e), q, w, x 'in de katılması ile oluşacak ortak alfabeden diğer Türk devletlerinin kendi alfabelerini seçmesi karara bağlanmıştır. Bunun ardından Azerbaycan kendi alfabesini 34 harflik bu alfabeden seçip kullanmaya başlamıştır.

Ayrıca sesli a, u, ı harflerinin üzerinde yabancı kökenli sözlerde inceltme imi (^) kullanılmaktadır.

Türk alfabesinde orjinal (latin alfabesine ait, yaygın biçimde diğer alfabelerde de kullanılan) harfler dilin kendisine özgü seslerini vermekte kullanılan ikincil (orjinal sesin türevi) harften önce gelir.Dolayısıyla türk alfabesinde i harfi ı harfinden önce olmalıdır.



Ünlü (Sesli) Harfler

Kalın ünlüler, dilin geriye çekilmesiyle; ince ünlüler, dilin ileri doğru itilmesiyle oluşur.
Dudaklar düz durumdayken çıkan ünlüler düz; büzülüp yuvarlaklaşmış durumdayken çıkan ünlüler de yuvarlak ünlüdür.
Alt çenenin açık ve ağız boşluğunun geniş durumunda çıkan ünlüler geniş; alt çene az açık ve ağız boşluğu darken çıkan ünlüler de dar ünlüdür.


Bu sınıflandırmaya göre her ünlünün üç özelliği vardır.

*Buna göre hangi ünlünün hangi özelliğe sahip olduğuna tek tek bakalım:

a

düz, geniş, kalın

o

yuvarlak, geniş, kalın

e

düz, geniş, ince

ö

yuvarlak, geniş, ince

ı

düz, dar, kalın

u

yuvarlak, dar, kalın

i

düz, dar, ince

ü

yuvarlak, dar, ince


Ünsüz (Sessiz) Harfler

Çıkış sırasında bir engele (ses yolunun kapanması veya açılması) takılan ve bu engel sayesinde şekil alan seslerdir.
Tek başlarına telâffuz edilemezler (özellikle süreksiz olanlar); kendilerinden sonra gelen "e" ünlüsü yardımıyla dile getirilirler.
Latin harflerini kullanan diğer alfabelerle farklar

Türk alfabesi, Latin harflerini kullanmasına rağmen, bu harfleri kullanan diğer batı dillerinin alfabelerindeki bir takım harfleri içermemekte, bunun yanısıra bu alfabelerde genel olarak kullanılmayan başka harfler içermektedir.
Türk alfabesinde bulunmayan harfler

Q/q, W/w ve X/x harfleri pek çok batı dilinde hatta Azerice gibi latin harflerine geçilen Türki dillerde bile kullanılmasına rağmen mevcut Türk alfabesinde bir eksik olarak yer almamaktadır. Bu harflere karşılık gelen sesler sırasıyla k, v ve ks ile ifade edilir. Örneğin: Kemal, taksi. X harfi sözcüğün yapısına göre iks ya da ksi olarak da söylenirken, W harfi çift ve olarak okunur. Benzer biçimde İspanyol alfabesinde yeralan Ñ/ñ (Bu ses İtalyanca ve Fransızca'da gn, Portekizce'de nh harf bileşimleri ile elde edilir) harfine karşılık gelen ses ny ile ifade edilir. Örneğin, İspanyolca'da İspanya anlamına gelen España sözcüğü Türkçe harflerle Espanya olarak yazılır. Anadolunun pek çok yerinde ve Türki şivelerde kadın yerine qadın denmesine rağmen bu teleffuzu verecek "q" harfi Türkçede yoktur. Bu eksiklğin latin harflerine geçerken yapılmış bir hata olduğu Azerilerce değerlendirildiğinden q harfini Azeriler almışlardır.


Batı dillerinde bulunmayan Türk harfleri

Türkçedeki Ç/ç, Ü/ü ve Ö/ö harfleri İngiliz alfabesinde bulunmamaları nedeniyle ASCII standardına dahil değildir. Ancak bu harfler diğer batı dillerinde yaygın olarak kullanılmakta ve ISO-8859-1 (Latin-1) standardının içinde yeralmaktadır. Küçük ı, büyük İ, Ğ/ğ, Ş/ş harfleri ise ISO-8859-9 (Latin-5) standardının içinde yeralmaktadır.

Türkçede noktalı i harfi büyük harfle yazılıyorken de noktası koyulur: İ. Benzer biçimde noktasız büyük I harfi, küçük harfle yazılıyorken noktası koyulmaz: ı. Ancak yabancı dildeki sözcükler büyük harfle yazılıyorken I harfi noktasız yazılır. Türkçenin dışında Azeri Türkçesi ve Tatarcada da ı ve i harflerinin kullanımı bu biçimdedir.

Ş/ş harfinin sesi, İtalyancada sc(i), Fransızcada ch, İngilizcede sh, Almancada sch ve Galiçyacada x harfleriyle elde edilir. Bu harf kimi zaman Rumencedeki ?/? (virgüllü s) harfinin yerine kullanılmasına rağmen farklı bir harftir. Türkçenin dışında Azeri Türkçesi, Kürtçe, Zazaca Tatarca ve Türkmence dillerinde kullanılmaktadır.

Ğ/ğ (yumuşak ge) harfinin kendine ait bir sesi yoktur, yalnızca kendisinden önce gelen ünlü harfi uzatmakta kullanılır. Bu harf Türkçe sözcüklerin başında yeralmaz. Türkçenin dışında Azeri Türkçesi, Gürcüce ve Tatarca dillerinde kullanılmaktadır.



TÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE

Eski Türkçe

Türk yazı dilinin ele geçen ilk örnekleri Orhun Âbidelerinin metinleridir. Fakat bu metinler şüphesiz Türk yazı dilinin ilk örnekleri değildir. Çünkü Orhun Âbidelerindeki dil yeni teşekkül etmiş bir yazı dili olarak değil, çok işlenmiş bir yazı dili olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan, Türk yazı dilinin başlangıcını ele geçen bu ilk metinlerden çok daha öncelere çıkarmak gerekir. Türk yazı dilinin sekizinci asırdan sonraki gelişmesi ile mukayese edilerek bir tahmin yürütülürse, Orhun abidelerindeki yazı dilinde hiç değilse bir kaç asırlık bir gelişme mevcut olduğuna kolaylıkla hükmolunabilir. Buna göre Türk yazı dilinin başlangıcını Milâdın ilk asırlarına, hiç olmazsa Orhun âbidelerinden bir kaç asır önceye çıkarmak doğru olur. Fakat Orhun kitabelerinden daha eski bir metin ele geçmediği için bu yazı dilini ancak sekizinci asırdan itibaren takip edebilmekteyiz.

İşte nazarî olarak Milâdın ilk asırlarında başladığını kabul ettiğimiz ve ilk ele geçen metinleri sekizinci asra ait olan bu yazı dili 12 – 13. asra kadar devam etmiş olup, bu devre Türk yazı dilinin ilk devresini teşkil etmektedir. Bu ilk yazı dili devresi ayni zamanda müşterek bir yazı dili devresidir. Yani bu yazı dili bütün Türklüğün tek yazı dili olarak kullanılmış, Orta Asya’da geniş bir sahayı kaplayan Türklük âlemi asırlar boyunca hep ayni dille okuyup yazmıştır. O devirden kalma eserlerde görülen ufak tefek farklar ise saha ve zaman farklarından ileri gelen normal ayrılıklar olup tek bir yazı dilinin hudutlarını aşacak mahiyette değildir.

Kâşgarlı’nın en çok beğendiği ve şivelerle karşılaştırırken “Türkçe” diye adlandırdığı, Hakaniye Türkçe’si, yahut başka eserlerde Kâşgar dili, Kâşgar Türkçe’si adı ile anılan dil hep bu ilk Türk yazı dilidir. Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük bir kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğu için bu devreye Uygur devresi, bu yazı diline de Uygurca denilebilir. Fakat Türkoloji öğretiminde Türkçe’nin bu ilk devresi için bugün en uygun isim olarak “Eski Türkçe” tâbirini kullanmaktayız. Türkçe’nin ondan sonraki çeşitli gelişmelerinin kaynağı hep bu devreye çıkmakla, bugün geniş sahalarda ayrı kollara ayrılmış bulunan Türkçe’nin bütün şekillerinin menşei bu devrede bulunmakta, kısacası, Türkçe’nin bütün yapısı bu devre ile izah edilebilmektedir. Demek ki bu devre Türkçe’nin ana Türkçe devresi, ilk devresi, eski devresidir. Onun için bu devreyi “Eski Türkçe” diye adlandırmak çok yerindedir. Bu kitapta biz de bu ismi kullanacağız.

O hâlde Türk yazı dilinin ilk devresi Eski Türkçe’dir. Eski Türkçeden daha önceki devir ise Türkçe’nin karanlık devridir. O devir artık Eski Türkçe’nin Çuvaşça ve Yakutça ile, bunların da daha ileride Moğolca ile birleştikleri devirdir.

Türkçe tarih boyunca iki gramer yapısına sahip olmuştur. Eski Türkçe devresi Türkçe’nin eski gramer yapısını temsil eder. Ondan sonraki devreler Türkçe’nin yeni gramer yapısına sahip olan devrelerdir.



Kuzey-doğu Türkçe’si, Batı Türkçe’si

Eski Türkçeden sonraki devre gelince, bu devirde Türkçe karşımıza birden fazla yazı dili ile çıkmaktadır. Eski Türkçe’nin sonlarında Orta Asya’daki Türklük âleminin parçalanarak büyük kütleler hâlinde Hazar Denizinin güney ve kuzeyinden kuzeye ve batıya yayılması, yeni kültür merkezlerinin meydana gelmesi, İslâm kültürünün Türkler arasına gittikçe kuvvetli bir şekilde yerleşmesi, yeni mefhumlarla birlikte yeni bir yazının kabulü gibi çeşitli dış sebeplerle beraber Türkçe’nin içinde bir müddetten beri kendisini hissettiren tabiî gelişmeler neticesinde ortaya çıkan büyük değişiklikler yazı dili birliğini parçalayarak Eski Türkçe’nin ömrünü tamamlamış ve ayrılan Türklük kollarının yeni kültür merkezleri etrafında kendi şivelerine dayanan yazı dilleri meydana getirmeleri birden fazla yeni yazı dilinin doğmasına ve gelişmeğe başlamasına sebep olmuştur. Böylece 12-13. asırdan sonra biri Kuzey-doğu Türkçe’si, diğeri Batı Türkçe’si olmak üzere iki Türk yazı dili meydana geldiğini görmekteyiz.


Kuzey Türkçe’si, Doğu Türkçe’si

Bunlardan Kuzey-doğu Türkçe’si önce 13 ve 14. asırlarda, bir müddet, Eski Türkçe’nin tabiî ve yeni bir devamı olarak eski ve yeni arasında köprü vazifesi gören bir geçiş devresi hâlinde devam etmiş, sonra 15. asırdan itibaren Kuzey Türkçe’si ve Doğu Türkçe’si olarak iki yeni yazı diline ayrılmıştır. Son zamanlara kadar devam eden bu yazı dillerinden Kuzey Türkçe’si, Kıpçak Türkçe’sidir. Doğu Türkçe’si ise Çağatayca gibi yanlış bir isimle anılan ve Timur devrinde başlayarak 15. ve 16. asırlarda kuvvetli bir edebiyat meydana getirmek suretiyle en parlak çağını yaşadıktan sonra son zamanda yerini modern Özbekçe’ye bırakan yazı dilidir.


Batı Türkçesi

Batı Türkçesi’ne gelince, bu yazı dili 12. asrın ikinci yarısı ile 13. asrın ilk yarısında teşekküle başladığı anlaşılan, 13. asrın ikinci yarısından itibaren de metinlerini günümüze kadar aralıksız bir şekilde takip ettiğimiz yazı dilidir. Selçuklulardan başlayarak bugüne kadar gelen ve devam etmekte olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dili durumundadır. Batı Türkçesinin esasını Oğuz şivesi teşkil eder. Onun için bu yazı diline Oğuz Türkçe’si de denilebilir. Oğuz şivesi Hazar Denizinden Balkanlara kadar uzanan sahaya yayılmış bulunan Türkçe’dir. Bu saha ise batı Türklerinin yaşadığı sahadır. Onun için Oğuz yazı diline, Oğuz Türkçe’sine umumî olarak Batı Türkçe’si adını vermekteyiz. Türkolojide Batı Türkçe’si için bazen Cenup Türkçe’si veya Cenup Şivesi adı da kullanılmaktadır. Fakat bu Şimal Türkçe’sine göre verilen bir addır ve şüphesiz Batı Türkçe’si kadar uygun değildir.


Azeri Türkçesi, Osmanlı Türkçesi

Batı Türkçesinin içinde saha bakımından zamanla iki daire meydana gelmiştir. Bunlardan biri Azeri ve Doğu Anadolu sahasını içine alan doğu Oğuzcası, diğeri Osmanlı sahasını içine alan batı Oğuzcasıdır. Doğu ve batı Oğuzcaları arasında ilk asırlarda çok küçük saha farkları dışında bir ayrılık mevcut olmamış, bu saha farkları yavaş yavaş genişleyerek ancak 17. asırdan sonra doğu ve batı Oğuzca dairelerini meydana getirmiştir.

Bununla beraber arada yine iki yazı dili olacak kadar fark mevcut değildir ve her ikisi de ayni şiveye, yani Oğuz şivesine dayandıkları için Azeri ve Osmanlı Türkçeleri ancak tek bir yazı dilinin kardeş iki dairesi sayılabilirler. Esasen doğu ve batı Oğuzcası arasındaki farklar daha çok şivede yani konuşma dilinde kalmış, devamlı olarak Osmanlı kültür ve edebiyatının tesiri altında kalan Azeri sahasında yazı dili, Osmanlı Türkçe’sinden konuşma dilindeki ile mukayese edilemeyecek kadar az bir ayrılık göstermiştir.

Azeri ve Osmanlı Türkçeleri arasında, daha çok şivede kalan bu ayrılığın sebeplerini doğu Oğuzcasına Oğuz dışı Türk şivelerinin, bilhassa zaman zaman kuzeyden gelen Kıpçak unsurlarının yaptığı tesir ile İlhanlılardan kalan bazı Moğol izlerinde aramak lâzımdır. Bunlardan birincisi doğu Oğuzcasını batı Oğuzcasından bazı şekiller bakımından biraz farklı yapmış, ikincisi ise Azeri Türkçe’sinde bazı Moğol asıllı kelimeler bırakmıştır.

Bilhassa konuşma dili bakımından birbirinden farklı olan Azeri ve Osmanlı Türkçe’si arasındaki başlıca ayrılıklar, kelime başındaki b-m, kelime içindeki q-ġ, h, ilk hecedeki e-i, kelime başındaki t-d ile akkuzatif ve bazı fiil çekim şekilleri etrafında toplanır. Bu ayrılıklar daha çok konuşma dilinde kaldığı, yazı diline aksedenlerin ise ancak son devir Azeri Türkçe’sinde görülebildiği, Azeri sahasında yetişen başlıca edebî şahsiyetlerin bulunduğu 17. asırdan önce de doğu ve batı Oğuzcaları arasında kayda değer bir ayrılık bulunmadığı için bu iki Oğuz Türkçe’si yazı dili olarak Batı Türkçe’si adı altında bir bütün teşkil ederler.



Batı Türkçesinin Gelişmesi

Batı Türkçesinin yedi asırlık uzun hayatında bazı merhaleler vardır. Bu merhaleler onun iç ve dış gelişme seyri içinde görülen çeşitli safhalardır. Gerçekten Batı Türkçe’si uzun gelişme seyri içinde bugüne kadar iç ve dış yapısı bakımından muhtelif gelişmeler ve değişiklikler göstermiştir. İç yapı bakımından gösterdiği değişiklikler, Türkçe kök ve eklerde görülen bazı ses ve şekil değişiklikleri olup, doğrudan doğruya Türkçe’nin tabiî gelişmesi ile ilgilidir. Dış yapı bakımından Batı Türkçe’sinde görülen çeşitli safhalar ise, Türkçe’nin bünyesi ile ilgili olmayıp, onun, içine karışan yabancı unsurlara göre aldığı değişik görünüşlerden ibarettir.

Demek ki Batı Türkçe’sinde Türkçe’den başka bir de yabancı unsurlar vardır. Bu unsurlar çeşitli Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerdir. Türklerin İslam kültürü çerçevesine girmeleri dolayısıyla Türkçe’ye sokulan Arapça ve Farsça unsurlar, Türkçe’yi Eski Türkçeden sonra, yeni yazı dilleri devresinde istilâya başlamış, bu istilâ bilhassa Batı Türkçe’sinde korkunç bir gelişme göstererek bir kaç asır içinde Türkçe’yi âdeta tanınmaz bir hâle getirmiştir.


Arapça ve Farsça unsurların Batı Türkçe’si içindeki durumu yedi asır boyunca hep ayni olmamış ve çeşitli safhalar göstermiştir. Bu sebeple Batı Türkçe’si içinde hem Türkçe bakımından, hem de yabancı unsurlar bakımından birbirinden farklı bir kaç devre var demektir.


İşte 13. asırdan günümüze kadar Batı Türklerinin yazı dili ola gelmiş bulunan Batı Türkçe’si iç ve dış gelişme ve değişiklikler bakımından şu üç devreye ayrılır:

1. Eski Anadolu Türkçe’si

2. Osmanlıca

3. Türkiye Türkçe’si



Eski Anadolu Türkçesi

Eski Anadolu Türkçe’si 13, 14 ve 15. asırlardaki Türkçe’dir. Batı Türkçesinin ilk devrini teşkil eden bu Eski Anadolu Türkçe’si bilhassa Türkçe bakımından kendisinden sonraki iki devreden çok farklıdır. Bu devreye Batı Türkçesinin bir oluş, bir kuruluş devresi olarak bakmak yerinde olur. Batı Türkçesini Eski Türkçe’ye bağlayan birçok bağlar bu devrede henüz kendisini iyice hissettirmektedir. Bu devreden sonraki Türkçe’de gördüğümüz birçok yeni şekiller bu devrede henüz Eski Türkçedeki eski şekillerinin izlerini taşımaktadırlar.


Eski Anadolu Türkçe’si bir taraftan böylece Eski Türkçe’nin izlerini taşırken diğer taraftan köklerde ve eklerde bazı ses ve şekil ayrılıkları göstermek suretiyle Osmanlıca ve Türkiye Türkçe’sinden biraz farklı bir durum arzeder. Öyle ki Batı Türkçe’si içinde Türkçe bakımından mevcut başlıca değişiklikler bu devre ile bundan sonraki iki devre arasındaki değişikliklerdir. Yani Batı Türkçesini yalnız Türkçe bakımından devrelere ayırırsak Eski Anadolu Türkçe’si ve Osmanlıca – Türkiye Türkçe’si diye ikiye ayırmamız icap eder. Osmanlıca ile Türkiye Türkçe’si arasında Türkçe bakımından, Eski Anadolu Türkçe’sinden Osmanlıcanın ilk devirlerine taşan bir kaç şekil dışında, bariz bir ayrılık yoktur.

Eski Anadolu Türkçe’si yabancı unsurlar bakımından denilebilir ki Batı Türkçesinin en temiz devridir. Bu devirde Türkçe’ye Arapça ve Farsça unsurlar girmeğe başlamıştır. Fakat bu unsurlar kesifliğini yavaş yavaş arttırmış ve ancak devrenin sonlarında geniş bir istilâ başlangıcı hâlini alarak Osmanlıcanın doğuşunu hazırlamıştır. Eski Anadolu metinlerinde görülen Arapça ve Farsça kelimeler henüz çok fazla olmadığı gibi devrenin sonlarına doğru artan terkipler de henüz açık ve basit bir durumdadır. Yabancı unsurlar bakımından bu devirde manzum ve mensur metinler arasında da oldukça fark vardır.

Gittikçe artan yabancı kelime ve terkipler daha çok nazım dilinde görülür. Nesir dili ise çok temiz ve duru bir Türkçe olarak devrenin sonunda bile Arapça ve Farsça kelimeler ve bilhassa terkiplerden mümkün olduğu kadar uzak kalmıştır. 15. asrın ortalarına doğru ikinci Murat devrinde geniş bir kültür hamlesinin ifadesi olarak meydana getirilen telif ve tercüme pek çok Türkçe eserin dili bunu açıkça göstermektedir. Nazım dilinde ise, şiirin Fars taklitçiliği üzerine kurulması ve vezin, şekil zaruretleri yüzünden duruluk çok muhafaza edilememiş ve Türkçe’deki gelişmeler bakımından devre daha bitmeden, 15. asırda, basit de olsa terkipler ve yabancı kelimeler adam akıllı çoğalmış ve Türkçe’yi sarmıştır. Bu yüzden asrın ikinci yarısı Osmanlıcanın temelini atan, onun başlangıcını teşkil eden bir devir olmuş, Eski Anadolu Türkçe’si Türkçe hususiyetleri bakımından devrini ancak Osmanlıcanın başlarında tamamlamıştır.

Eski Anadolu Türkçesinin cümle yapısı ise Türkçe’nin başlangıçtan bugüne kadar hep ayni kalan normal cümle yapısı dışına çıkmamıştır. Gerek nesirde, gerek şiirde Türk cümlesi bu devirde normal, sade, anlaşılan, unsurları yerli yerinde ve doğru cümle olarak kalmış, tercüme sadakati yüzünden nadir olarak kırıldığı yerler dışında, umumiyetle sağlam yapısını muhafaza ederek Osmanlıca devrine girmiştir.



Osmanlıca

Osmanlıca Batı Türkçesinin ikinci devri olup 15. asrın sonlarından 20. asrın başlarına kadar devam etmiş olan yazı dilidir. Dört asırdan fazla bir ömrü olan Osmanlıca, şüphesiz hep ayni kalmamış, baştan ve sondan geçiş devirlerinde ve ortada, hudutları kesin olarak çizilemeyen birbirine geçmiş çeşitli iç merhâleleri olmuştur. Fakat iç ve dış bakımından esas vasıfları itibariyle Osmanlıca ismi altında bu ismin çok iyi ifade ettiği bir bütünlük gösterir.

Türkçe bakımından, Osmanlıca’da aşağı yukarı mühim hiçbir değişiklik olmamış, Eski Anadolu Türkçe’sinden sonra günümüze kadar Türkçe’nin başlıca şekilleri hemen hemen hep ayni kalmıştır. Yani gramer şekilleri bakımından Osmanlıca ile Türkiye Türkçe’si arasında belirli bir ayrılık yoktur. Yukarıda da söylediğimiz gibi Türkçe bakımından ancak bu son iki devre ile Eski Anadolu Türkçe’si arasında belirli ayrılıklar vardır.

Osmanlıca ile Türkiye Türkçe’si arasında çok küçük şekil farklarına rastlansa bile bunlar zaman ayrılıklarına dayanan basit değişikliklerden başka bir şey sayılmamalıdırlar. Eski Anadolu Türkçe’si, Batı Türkçesinin eski gramer şekillerini, Osmanlıca ile Türkiye Türkçe’si ise Batı Türkçesinin yeni gramer şekillerini ihtiva eden devrelerdir. Yani, gramer şekilleri bakımından Osmanlıca ile Türkiye Türkçe’si arasında bir devre farkı yoktur.

Devrelerin birbirine geçişi keskin çizgilerle ayrılamayacağı için eski Anadolu Türkçe’si ile Osmanlıca arasında da uzun bir geçiş safhası olmuştur. Osmanlıca’nın başlangıcını teşkil eden ve 15. asrın ikinci yarısı ile 16. asrın ilk yarısını içine alan devirde eski gramer şekilleri, yerlerini henüz tamamıyla yeni şekillere bırakmış değillerdi.

Bu eski şekillerden bazıları Osmanlıca’nın içinde daha sonraları da kendisini muhafaza etmiş, bunlardan klişeleşmiş olarak Türkiye Türkçe’sine geçenler bile olmuştur. Bazı yeni şekiller ise oluşunu ancak Osmanlıca içinde tamamlamış veya kullanış sahasına bu devirde çıkmıştır. İşte geçiş devrindeki normal gelişmeler, ondan sonraki küçük sızıntılar ve bazı yeni şekillerin ortaya çıkışı dışında, Osmanlıca’ya Türkçe bakımından başından sonuna kadar bir durgunluk hâkim olmuş, 16. asırdan günümüze kadar Türkçe gramer şekilleri bakımından belirli hiçbir gelişme kaydetmemiştir.

Osmanlıca’yı batı Türkçe’si içinde bilhassa Türkiye Türkçe’sinden ayrı bir devre hâlinde tutan şey onun dış yapısıdır. İç yapı, yani Türkçe bakımından yalnız Eski Anadolu Türkçe’sinden farklı bulunan Osmanlıca, dış yapı, yani yabancı unsurlar bakımından Eski Anadolu Türkçe’sinden de, Türkiye Türkçe’sinden de çok büyük farklarla ayrılan bir devre manzarası gösterir. Bu devre Türkçe’nin yabancı unsurlar tarafından tam mânâsiyle istilâ edildiği, Türkçe’yi Arapça ve Farsça unsurların son haddine kadar sardığı devredir.

Osmanlıca devrinde Türkçe’yi saran bu Arapça ve Farsça unsurlar, sayısız Arapça ve Farsça kelime ve terkipler olup esas itibariyle isim sahası içinde kalmıştır. Fakat bu sahada o kadar ileri gidilmiştir ki bütün isim cinsinden kelimeler ve cümle içinde isim muamelesi gören bütün kelime gurupları Arapça ve Farsça kelimelere ve terkiplere boğulmuştur. Bu müthiş istilâdan fiil kökleri bile yakasını kurtaramamış, Türkçe’nin basit fiil kökleri yerine Arapça ve Farsça kelimelerle Türkçe yardımcı fiillerden yapılmış birleşik fiiller kullanılarak Türkçe, bugün de yaşamakta olan sayısız yabancı köklü birleşik fiil ile dolmuştur.

Fiil dışında kalan isim cinsinden bütün kelimeler ve isim muamelesi gören kelime gurupları sahasını böylece Arapça ve Farsça kelimelere, sıfat ve izafet terkiplerine kaptıran yazı dilinde umumiyetle Türkçe olarak isim ve fiil çekimi ile cümle yapısı kalmıştır. Fakat cümle yapısı da, Türkçe kalmakla beraber, ağır darbeler yemekten kendisini kurtaramamış, birçok defa esas bünyesi yıkılarak bozuk bir kelime yığınından ibaret olmuştur. Hülâsa, Türk yazı dili Osmanlıca devrinde esas yapısı Türkçe olan fakat Türkçe, Arapça ve Farsça’dan meydana gelen üçüzlü, karışık ve son derece sun’î bir dil manzarası göstermiştir.



Osmanlıcanın devreleri

Yabancı unsurların durumu bakımından Osmanlıca içinde üç devre vardır. Osmanlıca’nın 15. asrın sonu ile 16. asrın büyük bir kısmını içine alan ilk devresi Eski Anadolu Türkçe’sinde yazı diline sokulmağa başlayan Arapça ve Farsça unsurların Türkçe’yi istilâ işinin çok sür’atlendiği devredir. Bu devre, Osmanlıların İstanbul’a yerleşmesinden sonra kurulan saray hayatı ile başlamış, bu saray etrafında gelişen edebiyat ve kültür hayatının Arap ve Fars kültür ve edebiyatının nüfuzu altına girmesi Türk yazı diline bambaşka bir istikamet vermiştir.

Bu devrede Türkçe Eski Anadolu devresindeki duruluğunu kaybetmiş, yabancı unsurların kesafeti iyiden iyiye artmıştır. Fakat daha sonraki asırlara göre henüz nisbî bir sadelik göze çarpar gibidir. Yabancı kelime ve terkiplerin sayısı ve çeşitleri çok artmakla beraber terkip zincirleri henüz son haddine varmış değildir. Fakat iyice karışık dil yolunda çok sür’atli bir gidiş, çok kesif bir hazırlık vardır. Öyle ki devrenin sonu, yani 16. asrın sonları artık koyu Osmanlıca’nın tam bir başlangıcı hâline gelmiştir. Böylelikle ilk devir sona ermiş ve Osmanlıca’nın yeni bir devri gelip çatmıştır.

Bu devre Osmanlıca’nın ikinci devresi olup 16. asrın sonundan 19. asrın ortalarına kadar süren devredir ki başlıca 16. asrın sonu ile 17. ve 18. asırları içine alır. Bu devrede karışık dil, koyuluğunun son haddine varmış, yapısı güç halle Türkçe’ye benzeyen yazı dilinde Arapça ve Farsça unsurlar arasında Türkçe unsurlar âdeta görünmez olmuştur. Osmanlıca böylece Türkçelikten çıkmış bir hâle geldikten sonra nihayet üçüzlü sun’î dilin en yüksek noktasından aşağıya doğru dönmeğe başlamış ve üçüncü devresine girmiştir.

Osmanlıca’nın ayni zamanda son devresi olan bu üçüncü devre, 19. asrın ortalarından başlayıp 20. asrın başlarına kadar gelen, yani Tanzimattan 1908 meşrutiyetine kadar olan devri içine alır. Bu devrenin son örnekleri 1908’den sonra da Cumhuriyete kadar, sür’atle ortaya çıkan yeni yazı dilinin yanında, gittikçe zayıflayarak bir nıüddet daha devam etmiştir. Bu üçüncü devre karışık dilin koyuluğunu yavaş yavaş kaybettiği devredir. Osmanlıca bu devirde zaman zaman çok sun’î bir koyuluk göstermekle beraber umumî olarak bir çözülme yoluna girmiş durumdadır. Bu çözülme nihayet 20. asrın başlarında tamamlanarak Osmanlıca’nın hayatı sona ermiş ve Türkiye Türkçe’sine geçilmiştir.

Osmanlıca’nın bu son devrini eskisinden ayıran mühim bir fark da batıdan gelen yeni mefhumlar dolayısıyla yeni yeni Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin yazı diline sokulması ve uydurulmasıdır. Bu hususta bazen çok sun’î hareketler olmuş, lügat kitaplarına bakarak yazı yazanlar bile çıkmıştır. Fakat umumiyetle terkipsiz Türkçe’ye gidiş temayülleri artmıştır. Eski devirde de koyu Osmanlıca’nın yanında görülen oldukça sade dil örnekleri bu son devrede umumî yazı dilinin yanı sıra sayılarını çok arttırmışlardır.

Bu devrenin sonları ise Türkçe’nin aydınlığa çıkışının açık müjdeleri ile doludur. Öyle ki bu devir eserlerinin bir eli Osmanlıca’da, bir eli Türkiye Türkçe’sindedir. Değişiklik bir neslin hayatı içinde ortaya çıktığı, daha doğrusu meyvelerini verdiği için, artık dili bazen Osmanlıca, bazen Türkiye Türkçe’si, veya önce Osmanlıca, sonra Türkiye Türkçe’si olan şahıslar görülür. Hülâsa Osmanlıca’nın sonlarında yazı dili yabancı unsurlar ve terkiplerden sür’atle temizlenmiş, böylece 20. asrın başlarında terkipli karışık dil tarihe karışarak yerini Türkiye Türkçe’sine bırakmıştır.



Nazım dili, Nesir dili

Osmanlıca’nın, kendi içinde yukarıda gördüğümüz şekilde üç devreye ayrılan uzun tarihi boyunca, nazım ve nesir sahasındaki görünüşü birbirinden farklı olmuştur. Bu fark, bir yabancı unsurlar, bir de cümle yapısı bakımından nazım ve nesir dili arasında görülen ayrılıktır. Şiirin, bilhassa divan şiirinin muhteva ve şekil bakımından muayyen Ölçülere bağlı bulunması nazım diline de tesir etmiş ve Osmanlıca’da umumiyetle tek bir çeşit nazım dili oluşmuştur.

Buna karşılık Osmanlıca içinde ilmi ve didaktik eserlerde ayrı edebi eserlerde ayrı bir nesir dili kullanılmıştır. ilmî nesir dili bir dereceye kadar sade ve basit bir dil, edebî nesir dili ise çok aşırı ve sun’î bir şekilde yabancı unsurlarla dolu, secili ve kelime gurubu silsilelerinden örülmüş bir dildi. Bu iki çeşit nesir dili Osmanlıca’da daima yan yana yürümüştür. Burada şu noktayı belirtelim ki adî nesirde edebî nesre göre bir sadelik ve basitlik vardı, yoksa umumî olarak o da yabancı unsurlarla dolu karışık bir dil, bir Osmanlıca idi. İşte umumiyetle bir çeşit olan nazım dili ile iki çeşit olan nesir dili yabancı unsurlar ve cümle yapısı bakımından Osmanlıca içinde farklı bir durumda bulunmuşlardır.

Yabancı unsurlar bakımından Osmanlıca’nın ilk devresinde nazım ve nesir dili aşağı yukarı birbirine yakındır. yabancı unsurlar her ikisinde de çoğalmıştır. Daha çok nazım dilinde görülen terkipler, eski basitliğini muhafaza etmekle beraber bu devirde henüz fazla zincirleme hâlinde değildir. Umumiyetle nesir dili, nazım diline göre daha sade bir durumdadır. Fakat nazım dili pek değişmediği hâlde nesir dili gittikçe ağırlaşmaktadır devrenin sonlarında bu gidiş hızlanmış ve nesir dili nazım diline göre çok ağır bir dil hâline gelmiştir.

Osmanlıca’nın en koyu devri olan ikinci devrede ise bu koyuluk hem nazımda, hem nesirde görülür. Fakat nesirde çok aşırı bir durumdadır. Nazım dili ise eskiye göre o kadar ağırlaşmamış ve nesir dilinin yanında oldukça sade kalmıştır. Nazım dilinde eski basit terkipler yerini üçüzlü. dördüzlü ve daha geniş zincirleme terkiplere bırakmış nesirde ise ağırlık ve koyuluk içinden çıkılmaz bir hâle gelmiş, bilhassa edebî nesir Türkçe olmaktan büsbütün çıkmıştır. Üçüncü devrede ise nazım ve nesir dili birbirine yine yakındır ve her ikisinde de nisbî bir sadeliğe gidiş vardır.

Bu gidiş devre boyunca nesirde daha süratli olmuş, nazımda ise, koyu Osmanlıca devrinde divan şiirinde de tek tük olarak görülebilen sade örnekler gittikçe artmakla beraber, bol yabancı unsurlu ve terkipli dilden kurtulmak daha güç olmuştur Devre bittikten sonra sonra da Osmanlıca’nın Türkiye Türkçe’si içine taşmaları daha çok nazım dilinde olmuş ve daha sonra tarihî hatıra olarak verilen tek tük Osmanlıca örnekler de hep nazım sahasında kalmıştır. Bu arada Türkçe’nin yakasını en geç bırakan eski dilin resmî muhaberede ve mevzuatta kullanılan köhne nesir dili olduğunu da unutmamak lâzımdır. Türkçe bugün bile yakasını bu kırtasiye dilinden tamamıyla kurtaramamıştır. Fakat bu, adî nesrin her devirde ağır olan çok hususî bir koludur ve umumî nesir diline ayak uyduramamasının fazla bir kıymeti yoktur.

Osmanlıcanın nazım ve nesir dili asıl, yabancı unsurlar bakımından değil, cümle yapısı bakımından birbirinden çok farklı bir durumdadır. Divan şiirinde mânânın bir beyitte tamamlanması, bir beyit dışına taşmaması kaidesi Türk cümlesinin yapısı için çok hayırlı olmuştur. Zira mânânın bir beyitle tamamlanması demek, bir beytin hiç değilse bir cümle olması, bir cümlenin en çok bir beyit uzunluğunda bulunması demektir. Gerçekten divan şiirinde her beyit en çok bir cümleden, birçok defa da birden fazla cümleden müteşekkil olmuştur. Bu suretle Osmanlı şiirinde cümleler daima kısa, unsurları sade ve yerli yerinde Türk cümleleri olarak kalmış, nazım dilinde Türkçe cümle yapısı Türkçe’nin bütün tarihi boyunca hiç değişmemiş bulunan normal karakterlerini muhafaza etmiştir.

Osmanlıca’nın bütün tarihi boyunca şiirde Türk cümlesi karşımıza daima sağlam olarak çıkar. Buna karşılık Osmanlı nesrinde Türk cümlesi tam bir perişanlık içindedir. Bu bakımdan nazım dilinin daima Türkçe kalabilmiş olmasına karşılık nesir dili çok az Türkçe olabilmiştir Çünkü nesirde şiirdeki gibi belirli bir ölçüye sığmak mecburiyeti yoktur. Nesir, cümle unsurlarının tam bir serbestliğe kavuştuğu sahadır. Cümlenin bir bütün teşkil eden yapısını bozmadan o unsurları istenildiği kadar genişletmek mümkündür. İşte cümle unsurlarının nesir dilindeki bu serbestliği Osmanlıca’da tam bir başıboşluk hâline gelmiştir.

Yani, nesir dilindeki serbestlik istismar edilerek, bilhassa gerundium ve edat guruplarında olmak üzere, cümle unsurlarının çerçevesi de, sayısı da gelişigüzel bir şekilde genişletilmiş, bu yüzden uzun uzun cümleler içinde cümle unsurları, aralarında çok defa yanlış bağlar kurulmuş olarak bir araya getirilmiştir. Bu suretle Türk cümlesinin sağlam yapısı Osmanlı nesrinde umumiyetle bozulmuş ve cümleler çok defa büyük bir kelime yığınından ibaret kalmıştır. Cümle unsurları genişledikçe, cümle uzadıkça hâkim olmak güçleşir, Cümle büyüyünce hâkimiyeti elden kaçırmamak için dili iyi bilmek, onun kaidelerini iyice hazmetmiş olmak, onun yapısını teşkil eden örgü karşısında tam bir hassasiyete sahip bulunmak lâzımdır. Üç dilli bir dil olan Osmanlıca’da ise yazıcılar maalesef Türkçe’yi incitmeyecek bir nesir diline sahip olamamışlardır.

Bunda Osmanlıca’nın karışık dil olmasının çok büyük bir rolü vardır. Bu karışık dilin öğretimi sırasında esas emek ve dikkat daima Arapça ve Farsça üzerinde toplanarak Türkçe ihmal edildiği gibi, yazı yazarken de Arapça ve Farsça terkipler yapmak hevesi Türkçe’ye itina etmeğe vakit bırakmamıştır. Bu hususla, Türkçe’ye çevrilirken cümle unsurları Türk cümlesine uygun bir sıraya konmadan yerli yerinde bırakılan Arapça ve Farsça’dan yapılmış tercümelerin de çok tesiri olduğunu unutmamak lâzımdır. Hülâsa, Osmanlıca’nın nesir sahasında Türkçe, bünyesine aykırı bir yapıya sahip cümlelerle bozuk düzen bir yazı dili manzarası göstermiştir. Bu bozuk düzenliği en çok Osmanlıca’nın ikinci devresinde görüyoruz. ilk devrede tercüme tesiri çok hissedilmekle beraber Eski Anadolu Türkçe’sinden devralınan nesir dilinde cümle yapısı oldukça sağlamdır. Fakat ikinci devrede bu yapının Türkçe olan tarafı kalmamıştır denilebilir.

Cümle yapısındaki bozukluğun nisbeti ise yabancı unsurların derecesi ile cümle uzunluğuna göre değişik olmuştur. Yabancı unsurları fazla ve cümleleri uzun olan yazılarda bozukluk çok olmuş, oldukça sade ve kısa cümleli olan yazılarda ise daha az olmuştur, Osmanlıca’nın son devrine gelince, bu devrede nesir dilinin kısa zamanda Türkçe cümle yapısına kavuştuğunu görmekteyiz. Tanzimatla beraber nesirde artık Türk cümlesi sağlam bir yapıya sahip olmuştur.

Bu devir cümleleri, eskisi kadar olmamakla beraber, yine bir hayli uzun olmuşlar, fakat yapılan Türkçe’ye aykırı düşmemiştir, Arada sırada bozuk cümlelere rastlanmakla beraber umumî olarak nesir dilinde cümle yapısının büyük bir selâmetle çıktığı açıkça görülmektedir. Bu devrede nazım dilinde ise cümleler eskisinden daha fazla uzun olmak yoluna girmişlerdir.

Yeni edebiyatla beraber mânânın bir beyitte tamamlanması mecburiyeti ortadan kalkınca bir cümle icabında bir kaç mısra içine yayılmış, böylece bilhassa devrenin sonlarına doğru uzun nazım cümleleri ortaya çıkmıştır. böylece cümlelerde nadir olarak bazen yapı sakatlıkları görülmekle beraber, Osmanlıca’nın bu son devresinde de, cümleler biraz uzadığı hâlde umumî olarak nazım dilinin cümle yapısı her zamanki gibi sağlam kalmış böylece Osmanlıca’nın ömrü tamamlandığı zaman Türk cümlesi hem nazım dilinde, hem nesir dilinde Türkiye Türkçe’sine sağlam bir yapı ile girmiştir.



Türkiye Türkçesi


Türkiye Türkçe’si Batı Türkçesinin üçüncü devresidir. Bugün de devam etmekte olan bu devre, 1908 meşrutiyetinden sonra başlar. Bu yeni devrenin 1908 meşrutiyetinden sonra başlayan ve Cumhuriyete kadar devam eden ilk safhası Türkiye Türkçesinin başlangıç devri mahiyetindedir bu kısa devirde çok süratli bir şekilde ortaya çıkan yeni yazı dilinin yanında Osmanlıca henüz tamamıyla sahneden çekilmiş değildir. Fakat lam manasıyla son günlerini yaşamakta ve umumi dil olmaktan çıkarak muayyen kalemler tarafından tutulmağa çalışılan hususî bir dil durumuna düşmüş bulunmaktadır.

Hâsılı bu devir. Osmanlıca’nın son örnekleri ile Türkiye Türkçesinin ilk örneklerinin yan yana bulunduğu devirdir, Osmanlıca’nın bu son örneklerine yeni dil gittikçe fazla sokulduğu gibi, yeni dilin ilk örneklerinde de bazı Osmanlıca unsurlar, eskimiş bazı kelimeler, bazı terkipler görülmektedir. Yukarıda da söylediğimiz gibi değişiklik bir neslin hayatı içinde ortaya çıktığı için Osmanlıca’dan yeni dilin ilk örneklerine bu şekilde ufak tefek taşmalar olmuştur. Fakat yeni dil bu küçük taşmalardan bu ilk devre içinde kendisini süratle kurtarmış, temiz Türkçe’nin sayısız örneklerini vererek Osmanlıca’yı kısa zamanda gerilerde bırakmıştır Öyle ki Cumhuriyet deri başlarken Osmanlıca artık çoktan ölü bir dil hâline gelmiş ve yazı dilinin bütün ufukları Türkiye Türkçe’sine açılmış bulunuyordu.

Türkiye Türkçesini Osmanlıca’dan ayıran başlıca hususiyet onun yabancı unsurlar karşısındaki durumudur, Dilin iç yapısı, yani Türkçe bakımından Batı Türkçesinin bu iki devresi arasında bir devre farkı olmadığını, bu iki devrenin yabancı unsurlar bakımından ayrı devreler teşkil ettiğini yukarıda da açıklamıştık. Yabancı unsurlar bakımından bu iki devre arasında gerçekten çok büyük bir fark vardır. Bu farkın en ehemmiyetli tarafı terkipler bakımından olan ayrılıktır. Türkiye Türkçe’si terkipsiz Türkçe’dir.

Türkiye Türkçesinin en belirli vasfı budur. Bu bakımdan Türkiye Türkçe’si Bütün Türkçe’nin en temiz devridir, Az ve basit olmakla beraber Eski Anadolu Türkçe’sinde yabancı terkipler vardı. Osmanlıca tam mânâsıyla terkipli dil demektir. Türkiye Türkçe’si ise Türk yazı dilinin bu Arapça, Farsça terkiplerden kurtulmuş olduğu mesut devridir. Bir dil, yabancı bir dilin tesirinde kalabilir, Bu tesir, lügat hazinesinde. yani kelime sahasında kaldığı müddetçe ne kadar aşırı olursa olsun dil için bir tehlike teşkil etmez. Fakat kelime sahasını aşar ve kelime guruplarına, cümle sahasına el atarsa dilin yapısı tehlikeye girer. dilin gidişi çığırından çıkar.

Dilin, yapısını ayakta tutabilmek üzere bunlara mukavemet edebilmesi için çok sağlam bir bünyeye sahip bulunması lâzımdır. Osmanlıca’da Türkçe’ye korkunç bir nisbette karışan Arapça ve Farsça terkipler de bu şekilde kelime sahasında kalmayan, cümle sahasına giren yabancı unsurlardı. Türkçe’nin bünyesi çok sağlam olduğu için bunlara asırlarca mukavemet edebilmiş ve zamanı gelince onlardan kolaylıkla silkinerek kendi yapısı ile baş başa kalmıştır.

Fakat bu yabancı unsurlar onun ifade kabiliyeti için çok zararlı olmuşlar, onun gelişmesine asırlarca çelme takmışlardır. İşte Türkiye Türkçesini Osmanlıca’dan ayıran en büyük vasıf, onun bu şekilde terkipsiz Türkçe olmasıdır. Bu sebeple Osmanlıca’nın sonları ile Türkiye Türkçesinin başlarında karşımıza çıkacak örnekleri de bu kıstasa göre ayırmak icap eder. Elimizdeki örneğin dili, terkipsiz ise Osmanlıca, terkipsiz ise Türkiye Türkçe’sidir.

Türkiye Türkçe’si terkipler dışındaki yabancı unsurlar bakımından da Osmanlıca’dan çok farklıdır. Bir kere Türkiye Türkçe’si Osmanlıca’daki yabancı çekim edatlarından, Arapça, Farsça çokluk yapmak gibi yabancı kaidelerden de kurtulmuştur. Sonra yabancı kelime sayısı büyük ölçüde azalmış ve azalmaktadır. Fakat, bir kısmı konuşma diline de yerleşmiş olduğu için, Türkiye Türkçe’sinde bugün hâlâ pek çok Arapça ve Farsça kelime vardır.

Bu hususta Türkiye Türkçe’si Batı Türkçesinin en temiz devri değildir. Osmanlıca ile mukayese edilemeyecek kadar temiz bir durumda olmakla beraber, Eski Anadolu Türkçe’sinden daha çok yabancı kelime ihtiva etmektedir. Demek ki Türkiye Türkçe’sinde yabancı unsur olarak yalnız çok sayıda Arapça, Farsça kelimeler kalmıştır. Bu arada bazı terkipler de görülür, fakat bunlar tek kelime muamelesi gören klişeleşmiş şeyler olup, sayıları da çok azdır. Türkiye Türkçesinin diğer devrelerden bir farkı da batı dillerinden bazı yabancı kelimeler almış olmasıdır.

Türkiye Türkçe’sinde cümle yapısı da büyük bir aydınlığa kavuşmuştur. Bu devrede Türk cümlesi eski devrelerdeki karışık ve mânâsız uzunluğun dan kurtulmuş, kısa, derli toplu yanlışsız cümle hâline gelmiştir.

Osmanlıca’dan Türkiye Türkçe’sine geçiş, yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak suretiyle olmuştur. Osmanlıca, konuşma dilinden çok uzaklaşmış derece sun’î bir yazı dili idi. Türk yazı dilini daima temiz kalan konuşma diline yaklaştırınca yazı dili kolaylıkla Türkçe’yi bulmuş ve sun’i Osmanlıca tarihe karışmıştır. Esasen Türkçe’ye sokulmuş olan yabancı unsurlar Arapça, Farsça gibi gerek menşe, gerek yapı bakımından Türkçe ile hiç ilgisi bulunmayan bir Sâmi, bir Hind-Avrupa dilinden gelme idi.

Bu sebeple bu unsurlar Türkçe’nin bünyesi içinde daima yabancı kalmış ve büyük sun’iliğe dayanan iğreti durumlar, yazı dili konuşma dili kaynağına dönünce çabucak sarsılarak üçüzlü sun’î dil en kısa zamanda yıkılıp gitmiştir. Yazı dili konuşma diline yaklaştırılırken tabiî öteden beri kültür merkezi olarak Türkçe bakımından esasen yazı dilinin dayandığı konuşma diline sahip bulunan muhitin dili, yani İstanbul Türkçe’si esas alınmıştır. Bu sebeple bu gün Türk yazı dili yani Türkiye Türkçe’si hemen hemen İstanbul konuşma dilinin, İstanbul Türkçesinin aynidir. Yazı ve konuşma dili olarak ikisi arasındaki fark en aşağı bir derecededir.

Hülâsa, ana çizgileri ile başlıca vasıflarını belirttiğimiz Türkiye Türkçe’si bugün tam bir özleşme, güzelleşme gelişme hâlindedir. Batı Türkçe’si bu son devre ile çok hayırlı bir yola girmiş ve Türk yazı dilinin bütün gelişme ufukları açılmıştır. Kuvvetli bir yazı dili olmak üzere gelişme yoluna giren Türkiye Türkçesinin yürüyüş hızı devre boyunca memnunluk verici bir seyir göstermiş. 1928’de eski harflerin terk edilmesinden sonra ise büsbütün artmıştır. Bu devirde son zamanlarda bile arada sırada Osmanlıca bazı şiirler yazıldığı da görülmektedir. Fakat ölü dille yazılmış olan bu bir kaç şiir şüphesiz ancak tarihi birer hatıradan ibarettir.



Netice

Bütün bu yukarıdan beri söylediklerimizi toparlayacak olursak, demek ki Batı Türkçe’si kendi içinde birbirini takip eden ve birbirini geçmiş bulunan üç devreye ayrılmaktadır. Bu devrelerin birincisi olan ve iki asır devam eden Eski Anadolu Türkçe’si Selçuklular, Anadolu beylikleri ve ilk Osmanlıların yazı dilidir. İkinci devre İstanbul’un fethinden Osmanlı İmparatorluğunun sonuna kadar imparatorluğun yazı dili olarak beş asra yakın bir Ömür sürmüş bulunan Osmanlıcadır. Üçüncü devreyi teşkil eden Türkiye Türkçesinin hayatı ise henüz yarım asrı geçmemiştir. Yani, Osmanlıca Batı Türkçesinin en uzun devresidir.

Bu uzun devre Batı Türkçesinin ayni zamanda en güç devresidir de. Bu devir metinlerin üzerine eğilirken üçüzlü yazı dilinde Türkçe’den başka iki yabancı ortağın gerekli kaidelerini de bilmek lâzımdır. Türkçe’ye kendi kaideleri ile girmiş bulunan bu yabancı unsurlar, bir taraftan Eski Anadolu Türkçe’sinde görünmeğe başlamış olduğu, diğer taraftan, kelime hâlinde de olsa, Türkiye Türkçe’sine de taşmış bulunduğu için bir dereceye kadar Osmanlıca’dan önceki ve sonraki devreleri de ilgilendirirler.

Osmanlıca’daki Arapça, Farsça unsurların mahiyetini öğrenmek ilk ve son devrenin yabancı unsurlarını da yakından görüp bilmek demektir. Yani, Osmanlıca’nın yabancı unsurlarını kavramakla bütün Batı Türkçesinin yabancı unsur durumu aydınlığa çıkmış olur. Türkçe bakımından ise Osmanlıca Türkiye Türkçe’sinden farklı olmadığı gibi, Eski Anadolu Türkçe’sine de bağlıdır. Bu yüzden onun Türkçe cephesini ele alırken Türkiye Türkçe’si ile Eski Anadolu Türkçesini de ele almış oluruz. Hülâsa, Batı Türkçesinin en karışık ve güç devri olan Osmanlıca’nın iç ve dış yapısını incelerken yalnız onun hudutları içinde kalmayarak bütün Batı Türkçesini göz önünde bulundurmak lâzımıdır
.

Muharrem Ergin


TÜRKÇENİN BUGÜNKÜ DURUMU VE YAYILMA ALANLARI
Türkler dünya üzeride çok geniş bir yer kaplar. Doğuda Moğolistan ve Çin içlerinde batıda Yugoslavya içlerine; kuzeyde Sibirya'dan ve Moskova yakınlarındaki Kazan şehrinden , güneyde Bağdat, Lübnan sınırı ve Kıbrıs içlerine kadar uzanan büyük ve geniş çoğrafyaya yayılmışlardır. 20-90 doğu boylamları ile 33-65 kuzey enlemleri arasında yer alan bu coğrafya, kuş uçuşu,doğudan batıya yedi bin, kuzeyden güneye üç bin kilometrelik bir alanı içine alır. Bu alandaki şu devletler içerisinde Türkler yaşamakta ve Türkçe konuşulup yazılmaktadır: Çin, Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azarbeycan, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Makedonya, Romanya, Polonya, Ukrayna, Moldovya.

Bütün bu geniş coğrafya içerisinde Türkçemizin pek çok lehçe ve şivesi bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Türk dilinin lehçeleri:



Çuvaşça
Yakutça



Türk dilinin şiveleri:

a. Sibirya ve Altay sahası:


  • Karagas
    Soyan
    İrtiş ve Tobol
    Altay
    Telengit
    Teleüt
    Tuba
    Kumandı
    Llebed
    Sagay
    Beltir
    Kaç
    Koybal
    Kızıl
    Şor
    Kamasin
    Çalım ve Çat


  • b. Doğu Türkistan sahası:



    Uygur
    Sarı Uygur
    Tarançi


    c. Batı Türkistan sahası:


    Karakalpak
    Özbek
    Kırgız
    Kazak
    Türkmen


    d. Kafkas ve İran sahası:


    Nogay
    Kundur
    Karaçay
    Balkar
    Kumuk
    Azeri
    Kaşkay
    Afşar
    Kacar
    Şahseven
    Karadağlı
    Hamse
    Halaç
    Kengerlu
    Horasani
    Karayi
    Karaçorlu
    Karapapak


    e. Kuzey ve Batı sahası (Urallardan Balkanlar ve Akdeniz'e):


    Kazan, Tatar
    Atrahan
    Başuırt
    Kırım
    Karayim
    Gagavuz
    Türkiye, Oğuz
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
SES, HARF VE ALFABE

Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşime ses denir. Ses, dili oluşturan en küçük birimdir. Harf ise sesin yazıdaki karşılığıdır.

Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir.

Türk alfabesi, Latin harfleri esas alınarak 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile kabul edilmiştir. Bu Kanun’a göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunmaktadır. *


Türk alfabesindeki harflerin sıra sayıları, adları, kitap ve el yazısı biçimleri ile kodları **aşağıda belirtilmiştir:






* Kanun’da önce “i” sonra “ı” belirtilmişse de yaygın ve yerleşmiş olan sıraya göre önce “ı” sonra “i” gelmektedir.

** Türk Kodlama Sistemi, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından 8 Ocak 2004 günü belirlenmiş ve TSE tarafından Nisan 2005/TS 13148 numaralı belge ile ölçünlü (standart) hâle getirilmiştir.


TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ


Türk alfabesindeki harfler,gösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) ,"ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır.

ÜNLÜ HARFLER

1.Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a, e, ı, i, o, ö, u, ü"
Bunlar ağızdan çıkış drumlarına göre,

a) Kalın-ince ünlü: Ünlü,dil ağızda geriye doğru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alır.Bunlar "a, ı, o, u" ünlüleridir.

Ünlü,dil ağızda öne doğru bir durum alarak çıkmışsa ince ünlü adını alır. Bunlar "e, i, ö, ü" ünlüleridir.



b) Düz-yuvarlak ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken dudaklar düz durumdaysa düz ünlü adını alır. Bunlar "a, e, ı, i" ünlüleridir.

Ünlü, ağızdan çıkarken yuvarlak bir durum alıyorsa yuvarlak ünlü adını alır. Bunlar "o, ö,u, ü" ünlüleridir.


c) Geniş-dar ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken çene açıksa ünlüler geniş ünlü adını alır. Bunlar "a, e, o, ö" ünlüleridir.

Ünlü ağızdan çıkarken çene daha az açılıyorsa ünlüler dar ünlü diye adlandırılır. Bunlar "ı, i, u, ü" ünlüleridir.

Türkçeyi diğer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir. Türkçede dört çeşit ses uyumu vardır:


1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik, artlık-önlük uyumu)

Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiği uyumdur.

* Bir sözcüğün ülk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın, ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur.
anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliğinizden.


* Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidir.Kimi kuraldışı durumları da vardır.
anne (ana) , kardeş (karındaş), elma (alma), helva (halva) ... sözcükleri Türkçedir.Bu durum, bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır.


* Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz. (tok,gel,bak ...)
* Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz.
çiroz,telefon,edebiyat,sosyoloji,televizyon,aferin ,meydan,kıyafet ..
.

*Bileşik sözcüklerde çoğunlukla bu uyum aranmaz.
yapıvermek,gecekondu,ilkokul,açıkgöz,külbastı ...


Eklerde Büyük Ünlü Uyumu

Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum sağlar.
Eklerin inceliği ve kalınlığı köke göre değişir,incelir,kalınlaşır.

Örn: defter-ler, kapı-lar, sıra-lar

NOT:
* Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler, son ünlüye göre uyum gösterirler.
Örn: Kalem-ler, cüzdan-lar,kitap-lık,kalem-lik ...

* Kimi ekler,büyük ünlü uyumuna uymaz.

-yor : isti-yor (iste-yor değil) Ulama eki alır.
oturu-yor, arı-yor ...

-leyin: sabah-leyin (sabah-layın değil)
-ki: akşam-ki (akşam-kı değil)
bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünkü,öbürkü
-gil: Hasangil (Hasan-gıl değil)
-ken: uyurken (uyur-kan değil)
-ımtrak: yeşilimtrak yeşil-ımtrak değil) Bu ekin yalnız i ünlüleri değişir. Mor-umtrak
-deş: kardeş (kar-daş değil)



2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu)

Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklık,darlık-genişlik bakımından uyumudur.

* Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir.
kapıcı,pencere,sıralamak
* Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-geniş,dar-yuvarlak gelir.
övünç,borazan,çopur
* Türkçede o,ö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur.
* -yor eki,uyumu bozar,-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar.
duru-yor-du ,ötü-yor-du, geli-yor-du



3- ÜNSÜZ UYUMU

Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç, f, h, k, p, s, ş, t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir. Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeşmesi denir. Örnek: aş-çı, at-kı, iş-çi, taş-tan, Türk-çe.


4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU

1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a, ı, o, u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur. Yani, a, ı, o, u ünlüleri g, k, ĺ ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar. Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneşlik kelimelerinin söylenişine dikkat edilirse g, ğ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir.

2- Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur. İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon, biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör.

3- Türkçede uzun ünlü yoktur. İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil, mâvi, millî, nâhoş, perîşân, şâir, târîh, vazîfe.
Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < ağa, âbi < ağabey, pekî < pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır.


4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften, hakikate, saati, sıhhatli, şefkâtini; alkollü, hâlâ, hayâl, normalde, plân. Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür.

5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri, Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür. Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bāzen, mānā, mēmur, şāir,tēsir, yâni. Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme işaretiyle gösterilir. Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiştir: san’at, ma’nâ, meb’ûs, me’mûr, neş’e, te’sîr, te’sîs > sanat, mana, mebus, memur, neşe, tesir, tesis.

6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediği için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle başlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y –ecek.
Yan yana iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: aile, ait, fail, fiil, muamele, şair, şiir, reis vb. gibi.


7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur. Aynı hecede iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re.

8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (şedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, şedde, bakkal, dükkan, millet, teşekkür.
Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır.


9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, quartz, sfenks, strateji, thyssen...gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır. Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduğuna dikkat ediniz.

10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle başlamaz: blok, bravo, grup, klâsik, kral, kontrat, spor, stop, stres, plâj, program, tren,...gibi kelimeler, başka dillerden alınmadır. Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren,...

11- Türkçede kelime başında c, ğ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz. Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni,...) nine ve ne ile ne’denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nine, nitelik kelimeleri istisna oluşturur.
Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, lâf, limonata, lira, makine, marul, ****l, naylon, nohut, numara, reçel, romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zor, zeytin.


12- Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz. Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend).
Kelimenin ünlüyle başlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuşayarak eski şekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi.
Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır.


13- Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz: Fal, film, filiz, fizik; hakikat, hamur, havlu, jeton, jüri, pijama, plâj; vicdan, vida gibi kelimeler alınmadır. Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk ağzında c olarak söylenir. Türkçe kelimelerdeki v sesi, ya b’den, ya g/ğ’dan değişmiştir ya da vur- örneğinde olduğu gibi türemiştir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-), ev (< eb).

14- Hece ve kelime sonunda, aşağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz:
-lç, -lk, -lp, -lt: ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt.
-nç, -nk, -nt: dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt.
-rç, -rk, -rp, -rs, -rt: sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters;art, kart, kurt, ört, yırt, yurt,yoğurt.
-st: ast, üst.
Aşk, arş, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, şevk, tolerans gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliğine uymayan alınma kelimelerdir.
Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliğine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuştur. Bunlara ünlüyle başlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film), lüküs (< lüks), moderin (< modern).


15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür. Batı dillerinin pek çoğunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış, ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir.

16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Bunlar hangi sesle başlarsa başlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak.

17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme,...
Türkçeye, diğer dillerden giren kelimelerin pek çoğu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz. Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler. Aşağıdaki kelimeler, karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe değildir:


Vilâyet :
1. Ünlü uyumu yok.
2. â uzun ünlüsü var.
3. v sesi var.


Monitör :
1. Başta m sesi var.
2. Ünlü uyumu yok.
3. İlk heceden sonra ö sesi gelmiştir.


Heyecân:
1. h sesi var.
2. Ünlü uyumu yok.
3. Uzun ünlü var.


Mürâcaat :
1. Ünlü uyumu yok.
2. Başta m sesi var.
3. İki ünlü yan yana gelmiştir.
4. Uzun ünlü var.

Teşekkür :
1. Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok.
2. İkiz ünsüz var.



TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI


Kelimelerde zamana ve sahaya bağlı olarak sürekli değişmelerin, gelişmelerin olması dilin canlılığının bir göstergesidir. Dil durağan değil, dinamik bir yapıya sahiptir. Dilin söz varlığını oluşturan kelimelerdeki sesler, heceleri ve kelimeleri oluştururken tarihî süreç içerisinde düşerler, yer değiştirirler, türerler, başka seslere benzerler. İşte bütün bunlar, ses olayları başlığı altında incelenir. Dilde ses olayları, çeşitli sebeplerden kaynaklanır. Bunlardan başlıcaları aşağıda özetlenmiştir:


Ses olaylarının sebepleri

a) Dilin ses özellikleri: Türkçede kelime sonunda b, c, d, g sesleri olmadığı için Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap şeklinde geçmiştir. Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a’ya dönüşmüştür.
b) Başka seslerin etkisi: Bazı sesler, yanlarındaki diğer seslere etki ede*rek onları kendilerine benzetirler, değiştirirler. Meselâ, anbarkelimesindeki b sesi, yanındaki n’ye etki ederek onu, kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır. Böylece kelime, ambar şekline dönüşmüştür.
Yaşıl kelimesinin yeşil’e dönüşmesinin sebebi, y ve ş seslerinin inceltici etkisidir.
c) Vurgu: Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduğu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla, besileme> besleme, yalınız > yalnız vb. gibi.
ç) Zayıf sesler:ğ, h, ı, l, n, r, y, z sesleri zayıf sesler olduğu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: ağabey > âbi, hastahane > hastane, pek iyi > peki, bir daha> bi daha, soğan> soan, uğur> uur, ınanmak > inanmak.
d) Söyleyiş güçlüğü ve kakofoni: Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiş güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur. Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek, küçükçük > küçücük, ufakcık > ufacık.
Ses olaylarının sebebini, dildeki en az emek yasasına bağlamak mümkündür.





SES OLAYLARI
1. Ses türemeleri

Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi şeklinde görülür:



a) Ünlü türemesi
Genellikle, alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür. Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon, scala > iskele, limon > ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderkene.

b) Ünsüz türemesi
İki şekilde görülür. Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle başlayan bir ek getirileceği zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)tü*rer: bilgi-y-e, Ali-y-i, sevdi – y – di, soru – y - u; bu-n-u, şu-n-u, evi-n-e.
İkincisi, -daha çok ağızlarda- ünlüyle başlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi şeklinde görülür: avlu>havlu, ayva>hayva, elbet>helbet, ücra>hücra, örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız, ırak>yırak, inmek>yinmek.
2. Ünsüz ikizleşmesi

Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleşmesi olayıdır. Daha çok ağızlarda görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eşşek; bilemedim> bilemmedim, sakız>sakkız; anne (<ana), elli (50) (<elig).
Ünsüz ikizleşmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da değerlendirilebilir.
3. Ses düşmeleri

Kelimedeki bir veya birkaç sesin, dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır. Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma şekline göre aşağıdaki şekillerde incelenirler:

a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak.

b) Orta hece ünlüsünün düşmesi
Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ğ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > ağzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oğulu > oğlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış.

c) Ünsüz düşmesi
Seslerin birleşmesi sırasında söyleyiş güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük, ufak+rak > ufarak; kağan > kaan, soğan > soan, soğuk > souk, uğur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo.

ç) Hece düşmesi
Peş peşe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), başlayım (<başlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim).


d) Tekleşme
Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliğine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet >medeniyet.

e) Ünlü birleşmesi
İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde, peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aş), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için).

f) Hece kaynaşması
ğ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaşarak tek ünlü olur. Dolayısıyla bir hece eksilmiş olur: âb (< ağabey), ayol (< ay oğul), eczâne (< eczâhâne), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahâne), peki (< pek iyi).
4. Yer değiştirme (göçüşme)

Kelimedeki iki ünsüzün yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekşi-eşki, gömlek-gölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lânet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örğenmek, sarımsak-samırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek. Bu örneklerde birinci şekiller doğru, ikinciler yanlıştır.
5. Benzeşme (asimilasyon)

Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diğer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeşme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir. Benzeşme, yan yana gelen sesler arasında olabileceği gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür.
Türkçenin ses kurallarının çoğu, benzeşmeyle yakından ilgilidir. Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır. (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.)
Benzeşme, çeşitli şekillerde görülür:

a) İlerleyici benzeşme
Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiği benzeşmedir: anlamak > annamak, bunlar> bunnar, karanlık > karannık, nişanlı > nişannı, samanlık > samannık, yazsınlar > yazsınnar.
b) Gerileyici benzeşme
Sonraki ünsüzün, önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü.
c) Oluşum noktası benzeşmesi
Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diğerini kendi oluşum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarşanba, penbe, perşenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluşum noktasındaki bir diğer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerin ambar, ombaşı, çarşamba, pembe, perşembe şekline dönüşmesine sebep olmuştur.
6. Ses değişmeleri

Bir sesin başka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aşağıda sıralanmıştır:

a) Orta hece ünlüsünün değişmesi
Orta hecenin vurgusuzluğu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniş ünlünün daralması olayıdır: başlıyor (<başla-yor), diyor(<de-yor), gülmüyor (<gülme-yor), yiyor(<ye-yor).
b) Sedalılaşma (yumuşama)
Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaşarak b, c, d ve g’ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konağa.
Tek heceli kelimelerin çoğunda ve sedalılaşma olduğunda anlamı değişecek kelimelerde yumuşama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu.
c) Aykırılaşma
Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin başkalaşmasıdır: ahçı (<aşçı)[Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilir.ForumTR üyesi olmak için tıklayınız]; aktar (<attâr), muşamba (<muşamma).Türkçede ikiz ünlü (şedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri değişmiştir.
Bunların dışında da ses değişiklikleri vardır: inmek - enmek, demek –dimek, yemek - yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuş - guş, koyun - goyun (k - g) parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek - minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek - dövmek, (g-v); kogmak-koğmak-kovmak (ğ-v); tag>dağ.
Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyişle ilgilidir. Bu kelimelerde görülen ses olayları, yazı diline yansıtılmaz. Konuşma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduğu kadar yaklaştırılması, söyleyişe ait bu özelliklerin kültür diline, ortak dile taşınmamasıyla sağlanacaktır.
Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir. Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaş kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır. Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir.


Uyarılar:
1.Dildeki bu ses olaylarından sadece söyleyişte kalanlarla yazı diline geçenler arasındaki farklara dikkat ediniz: ombaşı - onbaşı, Istambul - Istanbul, gelcekler - gelecekler, barmak - parmak, bilmeyor - bilmiyor vb. örneklerde olduğu gibi.
2. Ses özellikleri ve ses olaylarının kelimelerin imlâsıyla doğrudan ilgili yönle*rine bilhassa dikkat edilmelidir: trend - tirend, spor - sipor, uğur - uur, biçki - biçgi, içki - işgi, gazete - gaste / gazte, memleket - melmeket, eczahane - eczane, sütçü - südcü, işçi - içci, çift - çif, gibi örneklerde önce yazılanlar doğru, sonrakiler yanlıştır.
3. babası, altışar gibi örneklerdeki s, ş ünsüzleri koruyucu ünsüz (yardımcı ses) değildir.

[/COLOR]

TÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ


Hece, ses organlarının aynı doğrultudaki hareketiyle ve bir çırpıda çıkarılan ses veya sesler topluluğudur.
Türkçede hecenin temelini oluşturan sesler ünlülerdir. Heceler de keli*melerin ses yapısını oluştururlar. Ünlüler tek başlarına hece özelliği gösterdikleri hâlde ünsüzler yanlarına ünlü almadan bir ses bütünlüğü, bir hece oluşturamazlar. Dolayısıyla Türkçe bir kelimede kaç tane ünlü varsa, o kadar da hece var demektir. Çünkü, Türkçe bir hecede, birden fazla ünlünün bulunması mümkün değildir. Türkçecilik kelimesindeki ünlü sayısıyla (ü, e, i, i) hece sayısının (Türk-çe-ci-lik ) birbirine eşit olması gibi.
Ünsüzler, kendilerini takip eden ünlülerle birleşerek hece oluştururlar. Bu sebeple bir kelime hecelerine ayrılırken -yan yana iki ünsüz gelmemişse- ünlü+ünsüz şeklinde değil, ünsüz+ünlü şeklinde hecelenir: ev - in - iz - de değil, e - vi - niz - de; güz - el - ler - in değil, gü - zel - le - rin vb. Benzer bir durum peş peşe gelen kelimeler arasında da vardır: Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime gelirse okurken birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır. Buna da ulama denir: Dün akşam üç ekmek aldım. / Dü - nak- şa - mü -çek - me - kal - dım gibi.
Kelime içinde iki ünsüzün yan yana gelmesi durumunda ünsüzlerden bi*rincisi önceki heceye, ikincisi sonraki heceye ait olacak şekilde heceleme yapılır: bil - gin, öğ - ret - men - lik.
Yazıda, kelimenin hecelerine doğru yerden ayrılıp ayrılmadığı çok basit bir uygulamayla kontrol edilebilir: Kelime, hecelerine ayrıldığı şekliyle çok kolay ve akıcı bir şekilde söylenebiliyorsa heceleme doğru yapılmıştır. Tutukluk veya zorlanma oluyorsa kelime, yanlış yerden bölünmüş demektir.
Satır sonuna sığmayan kelimeler, hecelerine ayrılırken satır sonunda veya satır başında tek hece olacak şekilde ayrılmaz. Özel adlar, satır sonunda hecelerine ayrılmaz. Mizanpajı bozmamak anlayışıyla kelimeleri gelişigüzel yerlerden bölmek doğru değildir.
Türkçede hece çeşitleri

Türkçe bir hecede en fazla dört ses bulunabilir. Türkçede, heceyi oluşturan seslerin sayısına ve bu seslerin hecedeki yerine göre altı çeşit hece vardır: (Aşağıdaki kısaltmalarda Ü ünlü, sesli yerine; S ünsüz, sessiz yerine kullanılmıştır.)
1. Bir ünlüden oluşan heceler ( Ü): e - rik, a-rı, u - yan.
2. Bir ünlü,bir ünsüzden oluşan heceler (Ü+S): el - ma, or - du, ül - ke.
3. Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan heceler (Ü+S+S): ilk, üst, art,
4. Bir ünsüz, bir ünlüden oluşan heceler (S+Ü): el - ma, ar - ka - daş, gör- gü
5. Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S): bil-dik, yal – nız - lık
6. Bir ünsüz, bir ünlü ,iki ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S+S): Türk, kurt, sarp, se-vinç-ten.
Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir. Diğerleri kelimenin başında, ortasında veya sonunda bulunabilir.
Yukarıda sıralanan hece çeşitlerine uymayan kelimeler Türkçe değildir.


VURGU
Konuşma amacıyla çıkarılan ses dizisinde hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli olarak söylenmesine vurgu denir. Konuşmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doğasındaki vurgu ile sağlanmaktadır.
Vurgu, dilin bünyesinden ve konuşanın ruh hâlinden kaynaklanır. Bu sebeple vurgu, iki çeşittir:
1. İSTEĞE BAĞLI VURGU

Konuşanın isteğine ve kullanışına göre değişen, dilin doğal vurgusu dışında yapılan vurgudur. Konuşmanın etkisini artırmak, konuşmaya ahenk vermek, dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır. Pekiştirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır:
a) Pekiştirme vurgusu

Duygu ve düşüncenin şiddetini, derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın!
b) Ahenk vurgusu

Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuşmalarda ve şiir okumada sözün etkisini, ahengini artırmak, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteğe bağlı olarak yapılan vurgudur:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
2. DOĞAL VURGU

Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doğrudan ilgili olan, konuşana ve kullanışa göre değişmeyen, herkes tarafından uyulması gereken vurgudur. Doğal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur. Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur.
Batı dillerinden bazılarındaki gibi, Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur. Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla şiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur. Kelimede hangi hecenin vurgulu olduğunu doğru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diğerlerinden abartılı bir biçimde söylenir. Bu söyleyişlerden hangisi kulağa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir. Meselâ,u-nut-ma keli*mesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduğu zaman anormallik sezilmektedir. Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir.
Dil birliklerine göre; kelime vurgusu, grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeşit doğal vurgu vardır:
a) Kelime vurgusu

Kelimedeki hangi hecenin diğerlerinden daha şiddetli vurgu taşıdığını gösterir. Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur. Yapım ekleriyle kelime genişletildikçe vurgu son heceye kayar: anne, durak, konut, sözlük; düşüncesizlik, çekingen.
Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan, vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır. Bunlardan başlıcaları aşağıda sıralanmıştır:
·Yer adlarında ve coğrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur. Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söylenişinde ise vurgu, sondaki heceden öndeki hecelere doğru geçer: Ankara, Kayseri, Erzurum, Türkiye, Asya, Avrupa; Almanya, İngiltere, Münih.
-istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan, Hindistan, Yunanistan, Kazakistan.
·Zarfların çoğu: ahmakça, ansızın, artık, ayrıca, belki, demin, gayet, hâlâ, hatta, iyice, kurnazca, öğleyin, önce, sonra, şimdi, şöyle, yalnız, yarın, yine, zorla.
·Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba, aferin, arkadaş!, Aslan!, baba!, beyefendi!, elbette, evet, garson!, Güler!, haydi, hayır, işte, Mehmet!, peki, yahu.
·Dil adları: Almanca, Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe.
·Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık, azıcık, daracık, incecik, kısacık, küçücük, ufacık, yumuşacık.
·(Geniş zaman çekimi dışında) -ma, -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar, gitmemek, istemeyecek, kalkmıyor, konuşmamak, oturmayacaklar, uyumayın.
·Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne, banka, çekirge, görümce, karınca, masa, posta, radyo, teyze, yenge.
·Birleşik kelimelerden bazıları: bugün, biraz, birçok, onbaşı, başçavuş, cumartesi, ayakkabı, kahverengi.
Bu kelimelere vurgulu ek geldiği zaman da (vurgu, kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri değişmez: annelik, Almancadan, Ankara’da, Bolu’dan, karıncaya, masayı, önceki, radyoda, Türkçenin, yarınki.
Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoğunlukla çekim eki üzerindedir. Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar. Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aşağıda sıralanmıştır:
·-n vasıta hâli eki: baharın, güzün, kışın, yazın.
·-la / -le eki: atla, babamla, bıçakla, çocukla, kalemle.
·-ca / -ce ve bunun genişlemiş şekli –casına / -cesine eki: açıkça, bence, güzelce, onca, yüzlerce; alçakçasına, aptalcasına, delicesine.
·Soru eki: bildi mi?, öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı?, güzel mi?, kitap mı?
·-dir eki: akıllıdır, bilmiştir, gelecektir, geniştir, kısadır.
·Kişi ekleri (Birinci ve üçüncü kişi emir ekleri dışında): geleceğim, görmeliyim, güzelsin, kalkın, kalmışsınız, oturunuz, yazarım, yazasın, yorgunum.
· -yor şimdiki zaman eki: alıyor, gülüyor, okuyor.
·Birleşik çekimlerde kullanılan hikâye (-di), rivayet (-miş) ve şart (-sa) ekleri: başlardı, çalışırsak, gidermiş, giderse okurdum.
-ken, -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan, başlarken, durmadan, giderken, uyumuşken, yazacakken.
-ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede değildir: gittikçe, görünce, satınca, okudukça.
Dilin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan vurgu, yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar. Yalnız kelimesinin yanlız şeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa, meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli, bir dil yanlışıdır. Başka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer değiştirmesiyle anlamlarını veya türlerini değiştiren kelimelerde bu durum açıkça görünür:
bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt
kurtuluş: kurtulma, istiklâl Kurtuluş: Ankara'da bir semt
kartal: bir kuş Kartal: İstanbul'da bir semt
bayat: taze olmayan Bayat: Oğuzların bir boyu
garson : isim Garson!: Hitap, ünlem
yalnız: sıfat veya zarf yalnız: bağlama edatı
okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir
bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile
Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise, ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise, ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin, babamın, deminki, evdeki, Kurtuluş.
Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece, orta hecedir.
b) Grup vurgusu

Kelime gruplarında hangi hecenin daha şiddetle vurgulanacağını gösterir. Bir kelime grubunu oluşturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduğu gibi, kelime grubunun da, kelime vurgusunun üstünde, kendine özgü bir vurgusu vardır. Grup vurgusu, grubu oluşturan kelimelerdeki vurgulardan daha şiddetlidir.
Türkçede grup vurgusu, yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduğu hecededir: beyaz kitap, otuz kalem, evdeki hesap, evin kapısı, masa örtüsü, yuvarlak masa, dilim dilim, gitgide, koşa koşa, çarçabuk, su hava ateş ve toprak, Ali ile Veli, Kızılırmak, Çanakkale, zikretmek, alay etmek, yapıvermek, Osman Bey, Mustafa Kemal Paşa, Fahriye abla, Oğuz Kağan, ey oğul, on iki, güneşe karşı, bunun için, yazı yazmak, okula gitmek, işten dönüş, yuvaya koşan, kitap okuyarak.

TONLAMA

Konuşma sırasında ses perdeleri arasında sürekli değişme olur. Bu perde değişikliği konuşma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını sağlar. Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir. Tonlama, konuşmada tekdüzeliği önler, söyleyişe ahenk katar.
Konuşma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doğal tonlaması ortaya çıkar. Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doğru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir. Olumsuz cümlelerde, olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir. Birleşik cümlelerde ise, yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir. Ara cümlelerde tonlama yapılmaz.

Şu bayırlarda –ki vaktiyle bağlardı- sesi dünyayı tutan bereket çağlardı.

Atlar şahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır.
Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece işitmeyle kavra*nabilir. Tonlama yazıda gösterilmez. Meselâ, anlaştık mı? kelimesi alçak, yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeşitli anlamlar kazanır.
Topluluk karşısındaki konuşmalarda ve şiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır. Güzel bir şiir, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok şeyler kaybedebilir
.
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
KELİME (SÖZCÜK)

Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.



KELİMEDE ANLAM

Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.

Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:

A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER


Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.

Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.

Soğuktan su boruları patlamış.

Ayağında eski bir spor ayakkabı var.

Biraz sonra toprak bir yola girdik.

Kanadı kırık bir martı gördüm.

Soğuk sudan boğazı şişmişti.

Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.


2. YAN ANLAM

Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.

Mesel⠓göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.

Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.

Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)

Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.

Uçağın kanadı havada parçalanmış.

Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.

Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.

Köprünün ayağına bomba koymuşlar.


Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaşmıştır.

Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu v.b.

3. MECAZ ANLAM

Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.

Bu konuyu bir daha açmayacağım.

Derdim çoktur, hangisine yanayım.

Doktora boş gözlerle bakıyordu.

Bu şarkıya bayılıyorum.

Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.

Yakında savaş patlayacak.

Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim aktarması da denir.

“Kurban olam, kurban olam

Beşikte yatan kuzuya” (açık istiare)

“Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor.” (kapalı istiare)

İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl

Saçını kestir demedim mi?

Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.

Ayağını çıkarmadan girebilirsin.

Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.

Orhan Veli’yi okur musun?

4. DEYİMLER

Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.

Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?

Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.

Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu.

Her gördüğüne dudak büküyordu.

Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.

İki genç adam boğaz boğaza geldi.

Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.

Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.

Matematiği aklım almıyor..

Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.

Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.

Bizimkinin iyice çenesi düştü.

Göze girmek için her şeyi yapıyor.

İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.

Bu soruya kafa yormanı istemiştim.

Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.

Burası çok ayak altı, şurada duralım.

Deyimlerin özellikleri:

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir.

b) Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.

Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,

"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,

"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,

"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,

"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.

Ama istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.

Araya başka kelimeler girebilir:

“Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu.

c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armağanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”

d) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:

ağzı açık, kulağı delik,

eli uzun, kaşla göz arasında,

bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,

can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,

pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,

kafayı ye-, aklı alma-,

akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,

bel bağla-, çenesi düş-,

göze gir-, dara düş-,

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.

Yorgan gitti, kavga bitti.

Dostlar alışverişte görsün,

Atı alan Üsküdar'ı geçti,

Tut kelin perçeminden,

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.

Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç ******n var?,

Ne şiş yansın ne kebap.

e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.

f) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç ******n var?

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..

g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:

Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)

Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)

Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)

O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)

h) Kafiyeli deyimler de vardır:

Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı


5. TERİM ANLAM

Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.

Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.

Örnek: kök, mısra, muson.

“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir.

Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.

Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.

Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.

Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.

Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.

Ağacın kökleri çok derinde.

Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir.

6. ARGO ANLAM

Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.

Argo, dil içinde bir dil gibidir.

Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.

Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.

Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.

Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.

Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir.

“Canına yandığımın dünyası” gibi

aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek

mektep ******:
acemi, toy

zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak

yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek

arakçı: hırsız

bal kabağı: aptal, beyinsiz

çakmak: sınıfta kalmak

7. SOYUT ANLAM

Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.

Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...

8. SOMUT ANLAM

Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.

Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak...

Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.

“Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.”

“Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.”



B. KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
1. EŞ ANLAMLI KELİMELER

Yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.

kıymet - değer
cevap - yanıt
sene - yıl
medeniyet - uygarlık
imkân - olanak
acele - ivedi
zelzele - deprem
yoksul - fakir
misafir - konuk
sınav - imtihan
yöntem - metot
mesele - sorun
fiil - eylem
kelime - sözcük
vasıta - araç ...

Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.

Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:

deprem-yer sarsıntısı-zelzele,

kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen


2. YAKIN ANLAMLI KELİMELER

Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.

göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuşmak, eş-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek,

Kardeşim sana küsmüş.

Kardeşim sana kırılmış.

Kardeşim sana gücenmiş.

Kardeşim sana darılmış.

Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır.

Ben her sorunla başa çıkarım. (baş etmek)

Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan)

Davranışları hiçbir zaman içtenlikli değildi. (yürekten, candan)

Yaptığı işi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.)


3. ZIT ANLAMLI KELİMELER

Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.

Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek,

Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.

“sevinmek” karşıtı sevinmemek değil “üzülmek”tir.

Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir.

“doğru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eğri” olurken, diğerinde “yanlış” olabilir.

İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir. Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir.


4. EŞ SESLİ KELİMELER

Yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.

Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir

Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz

Yazma: 1. baş örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma işi

Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:

Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi

“Oyuncakları olmuş çocukların kurşunlar”

“Zalimler her saat taze fidanları kurşunlar”

Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya

Ben yarimden vazgeçmem ***ürseler asmaya

“hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eş sesli değildir. Okunuşları ve anlamları farklıdır.








DOLAYLAMA

Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir. Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır.

Örneğin bizler nasıl oluştuğuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz. Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiş, kabul görmüştür.

Kaleci : File bekçisi
Turizm : Bacasız sanayi
Kömür : Kara elmas...



YANSIMA SÖZCÜKLER

Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklere yansıma denir.

“Suyun şırıltısı insanı dinlendirir.”
“Kedinin acı miyavlaması ile uyandım.”
“Şu cızırtıyı durdurun artık.”
cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır. Çünkü bu sesleri biz doğada duyuyoruz.



İKİLEME

Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeklerine ikileme denir.

İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir.

“Adam acı acı güldü.”
cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile,
“Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı.”
cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile,
“Gece gündüz çalışıyordu.”
cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile,
“Lütfen saçma sapan konuşma.”
cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluşmuştur.



AD AKTARMASI

Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, başka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir.

“Seni şirketten aradılar.”
cümlesinde “şirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada şirkette görevli birinin, örneğin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede “şirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiştir.

“Ben ortaokulda Akif'i çok okudum.”
cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in şiirleri kastedilmiştir.

“Öğretmen içeri girince sınıf ayağa kalktı.”
cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır. Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir. Dış söylenerek iç kastedilmiştir.

“Batı teknolojide bizden ileridir.”
“Türkiye sizinle gurur duyuyor.”
“Soba yanınca oda ısındı.”
cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur.



ATASÖZÜ

Bir deneyimi, birikimi aktarırken değer yargısı oluşturan ve değer yargılarını yaşatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdir.Bir toplumun derin manevi, tarihsel
ve mitoloji bilgilerini birleştirirler.

Bazı özellikleri ise ;

- Kalıplaşmış sözlerdir.
- Sözlerin yeri değiştirlemez ,başka söz kullanılamaz.
- Kısa ve öz olmalıdır. Az sözle çok şey ifade etmelidir.
- Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir.
- Atasözlerinin kimileri doğrudan doğruya öğüt vericidir.
- Atasözlerinin mecazi anlamları vardır.Kimisinde ise mecaz yoktur,doğrudan sözlerdir.
- Diğer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuştur.
- Atasözleri ulusların çok değişik dönemlerinde söylenmiş sözlerdir.
Bunun için de bazılarının söylenmiş oldukları döneme göre çok
doğru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doğrulukları tartışılabilecektir.


Bazı örnekler :

* Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
* Görünen köy kılavuz istemez.
* Harman yel ile, düğün el ile olur.
* Saç sefadan tırnak cefadan uzar
* Yazın başı pişenin,kışın aşı pişer
* Zahmetsiz rahmet olmaz.



ÖZDEYİŞ (VECİZE)


Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür. Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır.

Bazı örnekler:

* Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (Mustafa Kemal ATATÜRK)
* Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. (Albert Einstein)
*İyiliğe gücün yetmezse, kötülük etme. (Aristo)
*En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır. (Goethe)
*Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun)


SÖZCÜK TÜRLERİ

Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır:

a. İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler
b. Fiiler soylu sözcükler: Fiiller


İSİM (AD)

Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir.
İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır.Bunlar daima birbirlerini çağrıştır.

Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir.

Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir.

İsim çeşitleri ise şu şekildedir:


A. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler
1. CİNS İSİM
Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir.Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur.
Cins isimlerin ilk harfleri büyük harflerle yazılmaz.

Örn.; "Çiçek,okul,kitap,silgi ..." v.s.



2. ÖZEL İSİM

Tek olan,tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir.

Ankara, Kayseri, Adıyaman gibi yer adları,
Hatice, Sultan, Recep gibi kişi adları,
Türkiye, İtalya, Sudan gibi ülke adları,
Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları,
Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları,
İngilizce, Türkçe, Rusça gibi dil adları,
Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir, başharfleri büyük harf olarak yazılır.

B. Varlıkların Sayılarına Göre İsimler
1. TEKİL İSİM

Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir.
Bunlar; "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar ..." gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir.


2.ÇOĞUL İSİM

Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır.

"Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar ..."



3.TOPLULUK İSMİ

Yapıca tekil olduğu halde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir .

"Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü ..." sözcükleri birer topluluk adıdır.


Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur.

Örn.; "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır.Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir.

C. Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler

1.SOMUT (MADDE) İSİM

Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir.

"Kitap,masa,insan,ışık ..." isimleri, beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir.


2.SOYUT (MANA) İSİM

Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimleridir.

"Neşe, özlem, sevgi, korku ..." isimleri, duyu organımız ile algılanamayan soyut isimlerdir.

D. Yapıları Bakımından İsimler
1. BASİT İSİM

Yapım eki almamış kök halindeki isimlerdir.

"Masa,sıra,televizyon,kalem,defter,anne ..."


2. TÜREMİŞ İSİM

İsim yada fiil kökünden yapım ekiyle elde edilen yeni,anlamlı isimlerdir.
Türemiş bir iismle o ismin kökü arasında mutlaka anlam bağlantısı vardır.

"Kulaklık,gözlükçü,sevgi,yolcu,görev,kitapçı,tuzlu k,evsiz,Türkçe ...


3. BİRLEŞİK İSİM

- En az iki sözcükten oluşurlar.
- Sözcükler temel anlamlarını yitirip,birlikte yeni bir anlam kazanırlar.
- Sözcüklerin türleri ne olursa olsun mutlaka bir ismi karşılar.
- Her zaman bitişik yazılırlar.

"Biçerdöver, dedikodu, uçaksavar, sivrisinek,eczane, ateşböceği, sütlaç ..."

NOT:
sütlaç => sütlü + aş

"sütlü" kelimesinde süt sıfattır ve "ü" harfi ses düşmesine uğrar. "aş" ise isimdir ve "ş" "ç" ye dönüşür.

Aynı şekilde ;
eczane => ecza + hane

"ecza" kelimesi isimdir, "hane" kelimesinde ki "h" harfi ise ses düşmesine uğramıştır.
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
EKLER ve SÖZCÜK YAPISI


I. EKLER

Sözcüklerin kök veya gövdelerine gelerek onların cümledeki görevlerini belirleyen, onlara değişik anlamlar katan ya da onlardan yeni sözcükler türeten ses veya ses birleşimlerine ek (takı) denir.

Ekler çekim eki ve yapım eki olmak üzere temelde ikiye ayrılır.



A. ÇEKİM EKLERİ

Çekim ekleri fiil çekim ekleri ve isim çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Fiil çekim eklerini “fiiler” konusunda gördüğümüz için burada sadece isim çekim eklerine değineceğiz.

Şimdi isim çekim eklerini anlamlarıyla görelim.



İSİM ÇEKİM EKLERİ

İsim soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir.


1. Çokluk Eki

Asıl işlevi isimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirmektir.

"Okullar, evler, insanlar, çiçekler, sular..."

Çokluk eki, bu işlevinin dışında eklendiği sözcüğe değişik anlamlar da kazandırır.

“Türkler köklü milletlerdendir.”

cümlesine “millet” anlamı,

“Beş yaşlarında bir ****** var.”

cümlesine “yaklaşık” anlamı,

“Bu akşam Bülent Beyler bize gelecekler.”

cümlesine “aile” anlamı,

“Akşamları erken yatmayı severim.”

cümlesine “her” anlamı katmıştır.


2. Hâl (Durum) Ekleri

İsim soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diğer sözcüklerle ilgilerini sağlayan eklerdir.

a. - i hâl eki (belirtme hâli) : İsimlere getirilen “-ı, -i, -u, -ü” ekidir.

“Ses - i duydum.”

“Okul - u bitirdim.”

cümlelerinde kullanılan eklerdir. Fiilin neyi etkilediğini gösterir. Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir.


b. - e hâl eki (yönelme hâli) : İsme getirilen “-a, -e” hâl ekidir.

“Okula dün gitmedim.”

cümlesinde yer bildirir.

“Akşama size geleceğiz.”

cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar.


c. - de hâl eki (bulunma hâli) : İsme getirilen “-da, -de, -ta, -te” ekidir.

“Durakta otobüs bekliyor.”

cümlesinde yer bildirir.

“İki saattir ayakta duruyor.”

cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış.

“Beşte gidelim sinemaya.”

cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış.

“Onlar sanatın gözde kişileridir.”

cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirmiş ve sıfat yapmış. “-de” hâl eki bu durumda yapım eki olmuştur.

“Tarlada adam boyunda mısırlar vardı.”

cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamıştır.


d. - den hâli (çıkma durumu) : İsme getirilen “-dan, -den, -tan, -ten” ekidir.

“Dükkândan az önce çıktı.”

cümlesinde yer bildirmiş.

“İzmir'e akşamdan gidelim.”

cümlesinde zaman bildirmiş.

“Sıradan kitaplar sana bir şey kazandırmaz.”

cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirerek sıfat yapmış ve yapım eki olmuş.

“Kitaptan daha iyi dost olur mu?”

cümlesinde karşılaştırma bildirmiş.

“Hastalandığından okula gelememiş.”

cümlesinde neden bildirmiş.


e. Yalın hâli : İsimlerin hâl eki almamış şeklidir. İsimler hâl ekleri dışındaki çekim eklerini aldıklarında yalın hâlden çıkmaz.

“Çiçek, evler, okulumuz, kitap, ağaç...”


3. Eşitlik Eki

İsim soylu sözcüklere gelip onlara değişik anlamlar katan ve anlama bağlı olarak onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca (-çe, -ça) ekleridir.

“Böyle çocukça davranmamalısın.” (benzerlik)

“Ailece tatile gittik.” (topluluk, birlikte)

“Benden boyca uzunsun”. (karşılaştırma, bakımından)

“Bence sen de haklısın.” (görelik, kanaat)

“Masraflarınız şirketimizce karşılanacak.” (tarafından)


4. İyelik Eki

Eklendiği ismin bir şahsa ya da nesneye ait olduğunu gösteren ektir. Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya da söz öbeğine bağlayarak bildirir. Altı şahsa göre çekimlenir.
(benim)_____defter - im___-_silgi - m

(senin)___-__defter - in___-__silgi - n
(onun)______defter - i______-silgi - si
(bizim)____--defter - imiz_-_--silgi - miz
(sizin)--------defter - iniz------silgi - niz
(onların)------defter - leri -----silgi - leri

İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir. Örneğin iyilik üçüncü tekil kişi eki ile belirtme hâli eki karıştırılabilir.

“Ev- i yeni aldık.” (o evi)
“Ev- i çok büyükmüş.” (onun evi)

Bu iki sözcükte de “-i” eki var. Hangisi iyelik, hangisi hâl anlamak için şu soruyu sorabiliriz:

“Kimin evi?”

Bu soruyu sorduğumuzda ikinci cümlenin cevap verdiğini ve “Onun evi büyükmüş.” şeklinde söylenebildiğini görüyoruz. Öyleyse “-i” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldık?” sorusuna cevap verdiğinden “-i” hâl eki olarak kullanılmıştır.

Ayrıca “-i” eki almış sözcüğün başına “onun” sözcüğü getirerek de bunu anlayabiliriz.

(Onun) “Ev - i yeni aldık.”

olmuyor, ama

(Onun) “Ev - i çok büyükmüş.”

oluyor. Demek ki ikinci cümledeki “-i” eki, iyelik ekidir.


5. İlgi Ekleri

İyelik ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir. Eklendiği isme ait olan başka bir sözün varlığını gösterir. Bağlı olduğu isim ilgi ekli isimden sonra gelir.

Ben - im = kitabım
Sen - in = kitabın
O - nun = kitabı
Biz - im = kitabımız
Siz - in = kitabınız
Onlar - ın =kitapları


B. YAPIM EKLERİ

İsim ve fiillerin kök veya gövdelerine gelerek onlardan başka isim ya da fiil türeten eklerdir.

Burada kök sözünü de açıklamakta fayda var.

Kök

Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan parçalanamayan en küçük parçasıdır.

Köklerde yapım eki bulunmaz, ancak çekim eki bulunabilir. Örneğin;

“Ağaçlarımız” sözcüğünde “ağaç”, sözcüğün, anlamlı ve parçalanamayan en küçük parçasıdır. “lar” çokluk ekidir; yani isim çekim ekidir.

“-(ı)-mız” eki iyelik ekidir; yani isim çekim ekidir.

Öyleyse bu sözcük yapım eki almamıştır, kök hâlindedir.

Kökler iki türde bulunur: İsim kökleri ve fiil kökleri.

“Baktı” sözcüğündeki kök “bak-” fiil kökü; “tuzluk” sözcüğünün kökü olan “tuz” isim köküdür.

Sözcüğün köküyle, ek aldıktan sonraki şekli arasında mutlaka bir anlam ilgisi olmalıdır.

“Balıkçılık” kelimesinin ek ve köklerine “balık-çı-lık” şeklinde ayrılır. Yoksa “balık” kelimesi bölünüp de köküne “bal” denemez. Çünkü “bal” kelimesi ile “balık” kelimesi arasında anlamca bağlantı yoktur.

Sözcüğün yapım eki aldıktan sonraki durumuna gövde denir.

Bir sözcük birden çok yapım eki alabilir. İlk yapım eki köke diğerleri gövdeye eklenir.

Çekim Ekiyle Yapım Ekinin Farkları

Çekim ekleri eklendiği sözcüğün anlamında bir değişiklik yapmaz; yapım ekleri ise anlamı, köke bağlı olmak şartıyla, değiştirir. Örneğin;

“Kitabı aradım.”

cümlesindeki “kitaözcüğü “sayfalardan oluşan ve okunan nesne” anlamındadır. “-i” hâl ekini alarak “kitabı” şekline geldiğinde de anlamı değişmemektedir.

“Kitapçı aradım.”

cümlesinde ise “sayfalardan oluşan ve okunan nesne” olan “kitap” sözcüğü “-cı” yapım ekini alarak bu anlamını yitirmiş, “kitap satılan yer” anlamına gelmiştir. Yani “kitap”la bir anlam ilgisi vardır; ama yeni bir sözcük oluşmuştur.

Çekim ekleri bir sözcüğe yapım ekinden sonra eklenir. Yani önce yapım ekleri, sonra çekim ekleri gelir. İstisnaları olsa da bu genel bir kuraldır.

Ek ve kök hakkındaki bu genel bilgilerden sonra şimdi eklerin önemlileri üzerinde durabiliriz.


1. İsimden İsim Yapan Ekler

İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni isimler türeten eklerdir. Ancak bu sözcükler sıfat, zarf gibi görevlerde de kullanılabilir.

“Kiralık ev vardır.
“Sulu yemeleri çok sever.”
“İşsiz insanlara yardımcı oluyordu.”
“Büyüyünce futbolcu olacakmış”
“Sınıflara üçer kişi alalım.”


2. İsimden Fiil Yapan Ekler

İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türeten eklerdir.

“Bahçedeki çiçekleri suladı.”
“Hastamız nihayet düzeldi.”
“Arabanın çamurluğu eğrildi.”
“Dudağın kanamış.”
“Çocuğunu görünce gözleri yaşardı.”
“Kulağına ne fısıldadı?”
“Bugün çok geciktin”
“Sonbaharda yapraklar sararır.”


3. Fiilden İsim Yapan Ekler

Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan isim türeten eklerdir. Bunlar da cümlede sıfat, zarf görevlerinde kullanılabilir.

“Otobüs durakları yenileniyor.”
“Ders çalışmak için istek gerekir.”
“Asırlardır bir yığın dertle uğraşıyoruz.”
“Evrenin mayası sevgi değil midir?”
“Senin alıngan olduğunu unutmuşum.”
“Dalgıçlar batan gemiyi arıyor.”
“Okuyucu eserin kalitesini bilir.”
“Yazı yazmakta ustalaşmıştı.”
“Artık elektriklerde kesinti olmayacak.”
“Bu dağlar arsında geçit var mı?”


4. Fiilden Fiil Yapan Ekler

Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni fiiller türeten eklerdir.

“Masadan düşen vazo kırıldı.”
“Kurşun sesiyle ortalık karıştı.”
“İnşaatı iki yılda bitirdi.”
“Küçük köpek, konuklara saldırdı.”
“Bakkaldan kendine gazete aldırttı.”
“Bahçedeki çiçekleri koparmışlar.”
“Savcı bütün dosyaları inceletti.”


İSİM TAMLAMALARI


Bir ismin aitlik ilgisi bakımından daha belirli hale gelmesi için başka bir isim tarafından tamlanmasıyla meydana gelen söz öbeğine isim tamlaması denir.

Belli kuralar dahilinde en az iki sözcük bir araya gelerek isim tamlamasını oluşturur.

İsim tamlamaları "tamlayan ve tamlanan" olmak üzere iki unsurdan oluşur.

Tamlayan birinci sözcük, tamlanan ise ikinci sözcüktür.İsim tamlamalarının tamlayanında ilgi, tamlananında ise iyelik eki vardır.


1. BELİRTİLİ İSİM TAMLAMASI

Tamlayanın ilgi, tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır.

Her iki unsuru da ek olarak oluşturulan bu tür tamlamalarda kuvvetli bir aitlik ilgisi vardır.

"Evin kapısı açık kalmış."

cümlesindeki "evin kapısı" söz öbei belirtili isim tamlamasıdır. Görüldüğü gibi, her iki sözcük de ek almıştır.Bu tamlamada iki sözcük arasındaki kuvvetli bir ilişki kendini göstermektedir.

Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına başka sözcükler girebilir.

"Kerem'in mavi gömleği güzelmiş."
cümlesinde araya "mavi" sıfatı girmiştir.

"-den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurulabilir.

"Resimlerin birini de ben alayım."
cümlesindeki "resimlerin biri" sözü belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu "resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz. Yani sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den" hal ekini getirmiş oluyoruz.

Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan birden fazla tamlayana da bağlanabilir.

"Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş ki ..."
cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları, mutfağı" sözcükleri de tamlanandır.


2.BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMASI

Tamlayanın ilgi eki almayıp tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır.
Bu tür tamlamalarda bir ismin başka bir isme aitliğinden çok bir nesne ya da kavram ismi oluşturmak esastır.

"Çocuğun elbisesini alacağız."
cümlesinde "******n elbisesi" tamlaması belirtilidir.Bu tamlamada belli bir çocuğa ait elbiseden söz edilmektedir.

Biz bu tamlamayı;

"Çocuk elbisesi alacağız."
şeklinde söylersek yani "-nın" ekini kaldırırsak tamlama belirtisiz olur. Bu durumda belli bir kişiye ait elbiseden değil,genel bir elbise çeşidinden "çocuk elbisesi" nden söz etmiş oluruz.

Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan tamlananın neden yapıldığını,neye benzediğini bildirebilir.

"Lahana turşusu" , "Erik hoşafı" , "Bulgur pilavı"
Bu tamlamalarda tamlayan tamlananın neyden yapıldığını bildirir.

"Deve kuşu" , "Kılıç balığı" , "Küpe çiçeği"
Bu tamlamalarda ise tamlayan tamlananın neye benzediğini bildirir.


3. TAKISIZ İSİM TAMLAMASI

Tamlayanı ve tamlananı ek almamış olan isim tamlamalarıdır.
Takısız isim tamlamalarında her iki unsur da ilgi ve iyelik eklerini almaz.

Bu tamlamalar iki grupta incelenir.

a)Bir şeyin neyden yapıldığını gösterir.

"Boynunda altın kolye vardı."
cümlesindeki "altın kolye" sözü kolyenin neyden yapıldığını gösterir.

"Cam vazo,çelik tencere,deri mont ..." tamlamaları da bunlara örnektir.


b)Bir şeyin neye benzediğini bildirir.

"Altın saçları rüzgarda dalgalanır."
cümlesinde "altın saç" takısız isim tamlamasıdır. bu tamlamada "saçlar" altına benzetilmiştir.

"Gül yanak, zeytin göz,tilki Rıfkı ..." gibi tamlamalar takısız isim tamlamasıdır.


4.ZİNCİRLEME İSİM TAMLAMASI

Tamlayan,tamlananın veya her ikisinin kendi içinde başka bir isim tamlaması olduğu söz öbekleridir.
Zincirleme isim tamlamaları en az üç ismin bir araya gelmesi ile oluşur.

"Macera romanlarının okuyucusu çoktur"
cümlesinde "macera romanları" belirtisiz isim tamlamasıdır. Bu tamlamaya "-nın" eklenmiş ve tamlama "okuyucusu" tamlananına bağlanmış. Böylece iki tamlama iç içe girmiş ve zincirleme isim tamlaması olmuştur.

macera romanları -nın okuyucusu
tamlayan tamlanan _____tamlanan


"Saka kuşunun ötüşü çok hoştu."
cümlesinde "saka kuşunun ötüşü" üç isimden oluşan zincirleme isim tamlamasıdır.Tamlayan "saka kuşu", tamlanan ise "ötüşü" sözcüğüdür.

SIFAT (ÖN AD)


İsimleri niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir.

Sıfatların varlığı isimlere bağlıdır.Bu nedenle sıfatlar tek başına kullanılmaz.Bu açıdan sıfatlar tamlama olarak karşımıza çıkar.

"Güzel kitapları hemen alırım."
cümlesinde güzel sözcüğü kitap isminin özelliğini belirten bir sıfattır. Burada "kitap" isminden önce gelerek onun özelliğini belirtmiş ve sıfat olmuştur.

Bu nedenle bir sözcük yalnız başına sıfat olamaz. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi mutlaka bir isimle kullanılır.

Sıfatlar içinde niteleme ve belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayrılır.


A. NİTELEME SIFATLARI

Varlıkların yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır. Niteleme sıfatları isimlerin nasıl olduğnu bildirir ve isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir.

"Kimsesiz çocuklara yardım edelim."
cümlesindeki "kimsesiz" sözcüğü "çocuklar" ın özelliğini belirtmektedir.Bu cümlede "çocuklar" ismine "nasıl" sorusunu sorduğumuzda "kimsesiz" cevabını almaktayız.

"Siyah gözlükler sana yakışmış."
cümlesindeki "siyah" sözcüğü gözlüğün yapısal özelliğini anlatan bir sıfattır.

Nasıl gözlük?
Siyah gözlük.

Görüldüğü gibi isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap veriyor.


Adlaşmış Sıfat

Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir.

Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır.

"Akıllı insanlar kendine güvenir."
cümlesinde niteleme sıfatı olan "akıllı" sözcüğü,

"Akıllılar kendine güvenir."
cümlesinde "insanlar" isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur.


B. BELİRTME SIFATLARI

Varlıkların diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır.

Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini belirtir.Belirtme sıfatları kendi arasında dört gruba ayrılır.

1. İŞARET SIFATI

Varlıkların bulunduğu yerleri gösteren sıfatlardır.Bu sıfatlar, söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye uzaklığına göre değişir.

"Bu kitabı ben aldım."
cümlesinde yakındaki kitabı,

"Şu kitabı verirmisin"
cümlesinde biraz uzaktaki kitabı,

"O kitabı getirirmisin"
cümlesinde çok uzakta olan ya da,sözü edilen kitabı işaret etme anlamı vardır.

Yukarıdaki cümlelerde bulunan "bu,şu,o" sözcükleri işaret sıfatıdır.

İşaret sıfatları,isme "hangi" sorusunun sorulmasıyla bulunur.

Hangi kitap?
Bu kitap.


2. SAYI SIFATLARI

İsimlerin sayısal özelliklerini bildiren sıfatlardır.
Sayı sıfatları kendi içinde dörde ayrılır.

a. Asıl Sayı Sıfatları İsimlerin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır.

"Üç arkadaş geziye çıktık."
"İzmir'de on gün kalacaktık."
"Bu çantayı ancak iki kişi taşıyabilir."

b. Sıra Sayı Sıfatı Varlıkların sırasını bildiren sıfatlardır.

Sıra sayı sıfatları isimlere gelen "-ıncı,-inci" ekleri ile yapılır.

"Biz beşinci katta oturuyoruz."
"Buradaki birinci günüm iyi geçmişti."

c. Üleştirme Sayı Sıfatı İsimlerin eşit paylara ayrılmış olduğunu belirten sıfatlardır.

Bu sıfatlar isimlere getirilen "-ar,-er" eki ile oluşturulur.

"Öğrencilere ikişer kitap verildi."
"Her koşulda yarımşar saat kaldık."

d. Kesir Sayı Sıfatı İsimleri kesirli olarak belirten sıfatlardır.


"Bu işte yüzde yirmi kâr var."
"Yarım kilo kıyma yeter."


3. BELGİSİZ SIFAT

İsimlerin sayı bakımından belirsizliklerini ifade eden sıfatlardır.

"Bazı işlerde acele edilmeli."
"Birkaç arkadaş dışarıda bekliyor."
Hiçbir emek boşa gitmez."
"Bütün öğrencileri bahçeye çıkarmışlar."
"Her konuda bilgi sahibi olmalıyız."
"Bir gün yine karşılaşırız."

cümlelerinde altı çizili sözcükler belgisiz sıfatlardır.
Bu sözcükler, isimleri sayıca belirtmişler, ama onların ne kadar olduğunu belirtmemişlerdir.


4. SORU SIFATI

İsimlerin niteliğini,herhangi bir özelliğini soru yolu ile bildiren sıfatlardır.

"Nasıl şiirleri beğenirsiniz?"
"Kaçar gün kaldın şehirlerde?
"Kaç soru çözmeli günde?"
"Hangi konuyu işleyeceğiz?"


SIFATLARDA KÜÇÜLTME

Sıfat olan sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma "-cik,-ce,(-ı)msı,(-ı)mtırak" ekleri ile yapılır.

Küçültme sıfatları;bu eklerin getirilmesi ile oluşan sıfatlardır.

"Küçük bir evleri vardı."
cümlesinde "küçük" sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir.

"Küçücük evleri vardı."
cümlesinde "-cik" eki almış "küçücük" sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki "küçücük" sözcüün "küçük" sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır.

Küçük ev => küçücük ev

"Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı."
"Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti."
"Masada kalınca bir kitap duruyordu."

Yukarıdaki cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatlarıdır.


SIFATLARDA PEKİŞTİRME

Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şekilde yapılır.
* .sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra "m,p,r,s" harflerinden uygun olanı getirilir. En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır.

Te-r-temiz => tertemiz

"Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi."
"Dümdüz yolda ilerliyorduk."
"Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!"

cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatlarıdır.

* Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır.

Örneğin "çeşit" sözcüğünü düşünürsek,bu sözcüğün tekrra ederek bir ismi nitelediği durumlar pekiştirme sıfatıdır.

"Çeşit çeşit meyveler vardı masada."
"Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı."
"Derin derin ırmaklar aşarak geldik."

cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatıdır.


SIFATLARDA DERECELENDİRME

Sıfatlarda derecelendirme "pek, çok, daha, en ..." gibi sözcüklerle yapılır.

"Kardeşin onlardan daha akıllı biri."
cümlesinde "daha" sözcüğü üstünlük,

"En güzel kitap buydu."
cümlesinde "en" sözcüğü en üstünlük,

Çok güzel çiçekleri vardı."
cümlesinde "çok sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır.



ZARF (BELİRTEÇ)

İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşılar. Fiillerin ise hareketleri, oluşları karşılar.

Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli nitelikleri vardır. İsmin niteliğini bildiren sözcüklere sıfat demiştik. Fiillerin niteliğini bildiren sözcüklere de zarf denir.

"Güzel bir kitap okuyorum."

cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin niteliğini bildiriyor, onun nasıl olduğunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat görevindedir.

Aynı sözcük;

"Bu kitap daha güzel görünüyordu."

cümlesinde "görünmek" fiilinin nasıl olduğunu bildiriyor. İşte bu durumda "güzel" sözü zarftır.

Zarflar kendi içinde beşe ayrılarak incelenir:

1. Durum Zarfları

Fiilin durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir.

“Kardeşim, hızlı koşardı.”

Bu cümlede "hızlı" sözcüğü "koşmak" eyleminin durumunu anlatmaktadır. Bunu eyleme sorduğumuz "nasıl" sorusu ile bulabiliriz.

"Mobilyalar çok yeni görünüyordu."

– Nasıl görünüyor?

– Yeni görünüyor.

"Derdini iyi anlatırsan çözüm bulursun."

"Neden çok sessiz konuşuyorsun?"

cümlelerinde altı çizili sözler durum bildiren zarflardır.


2. Zaman Zarfı

Fiilin yapılma zamanını bildiren sözcüklere zaman zarfı denir.

Zaman zarfları fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap verir.

"İzmir'den dün geldim."

cümlesinde "dün" sözcüğü,

"Bu konuyu akşam konuşalım."

cümlesinde "akşam" sözcüğü,

"O erken kalkar, geç yatardı."

cümlesindeki "erken ve geç" sözcükleri fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap veren zaman zarflarıdır.


3. Yön Zarfı

Fiilin yöneldiği yeri bildiren sözcüklere yön zarfı denir.

Yön zarfları ek almadan kullanılır ve fiile sorulan "nereye" sorusuna cevap verir.

Bunlar "aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri" sözcükleri eylemin yönünü belirttiğinde yön zarfı olur.

"İsterseniz aşağı inelim."

cümlesinde, fiile "Nereye inelim?" diye sorarsak, "aşağı" cevabı gelir.

Bu sözcük ek almadan da kullanıldığına göre yön zarfıdır.

Eğer cümle,

"İsterseniz aşağıya inelim."

şeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı. Çünkü ikinci cümlede sözcük, çekim eki alarak kullanılmıştır.

aşağı ==> aşağıya

Aşağı inecek misiniz?

Öte git de rahatlayalım.

Geri gelmeyi düşünüyorlar mı?

Beri gel de ne ezdiğine bak.

İleri git, sonra tekrar gelirsin.

Dışarı çıkarsan üşürsün.

İçeri gir de, biraz konuşalım.

cümlelerinde altı çizili sözcükler yön zarflarıdır.


4. Miktar Zarfları

Fiilleri miktar bakımından sınırlandıran sözcüklerdir. Miktar zarfları diğer zarflardan farklı olarak fiilin, sıfatın, zarfın miktarlarını da bildirir.

Miktar zarfları fiile sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir.

"İstanbul'da çok gezdiniz mi?"

cümlesinde "gezmek" fiiline "ne kadar" sorusunu sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte fiilin miktarını bildiren bu sözcük zarftır.

Bu tür zarflar sıfata sorulan "ne kadar" sorusuna da cevap verebilir.

Örneğin;

"Çok güzel bir evi vardı."

cümlesinde "ev" isimdir. "Nasıl ev?" diye sorarsak "güzel" sıfatı cevap verir.

"Ne kadar güzel?" diye sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte sıfatın derecesini bildiren "çok" sözcüğü zarftır. Çünkü burada çok olan güzelliktir.

Bu tür zarflar, başka bir zarfın derecesini de bildirebilir. Bu durumda zarfa sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir.

"Çok hızlı koşuyor."

cümlesinde "koşuyor" fiildir.

"Nasıl koşuyor?" diye sorarsak "hızlı" zarfını buluruz.

"Ne kadar hızlı?" diye sorduğumuzda ise "çok" cevabı gelir.

Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz.

“O, bu derse pek çalışmadı.”

“Pek sağlam bir ayakkabıya benzemiyor.”

“Pek akıllısın sen de!”

"Ne kadar" sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz.

"Fazla mal göz çıkarmaz."

cümlesinde altı çizili sözcük "mal" isminin miktarını bildirdiği için sıfattır. Çünkü isimlerin zarfı olmaz.


5. Soru Zarfı

Cümlelerde zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardı.

"Sizi nasıl tanımam?"

"Gittiği yerden ne zaman dönecek?"

"Ne kadar hızlı yürüyor?"

"Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?"

"Ne konuşup duruyorsun ki?"

cümlelerinde altı çizili sözcükler soru zarfıdır.



ZAMİR (ADIL)


İsim olmadıkları halde isim gibi kullanılan,isimlerin yerini tutan kelimelerdir.
Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye ayrılır.

A. Sözcük Halindeki Zamirler

1- Kişi Zamirleri
2- İşaret Zamirleri
3- Belgisiz Zamirler
4- Soru Zamirleri


B. Ek Halindeki Zamirler

1- İlgi Zamiri
2- İyelik Zamiri



A. SÖZCÜK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER

Sözcük durumundaki adıllar da kendi aralarında şahıs, gösterme, belgisiz ve soru olmak üzere dörde ayrılır.
1. Şahıs (Kişi) Zamirleri

Sadece insan isimlerinin yerini tutan zamirlerdir. Sözü söyleyenle diğerlerini ayırmada kullanılır. Üç tekil, üç de çoğul olmak üzere altı şahıs zamiri vardır. Bunlara kişi adılı da denir.

Bu zamirler; “ben, sen, o, biz, siz, onlar” dır.

“Size ben yardım ederim.”
"O, sana mektup göndermiş.”

Şahıs zamirlerinin yerine kullanılabilen, ama esas olarak şahıs zamirleriyle birlikte kullanılarak cümledeki anlamı pekiştiren “kendi” zamiri vardır. Bu zamire “dönüşlülük” zamiri de denir.

Dönüşlülük zamirlerinin asıl görevi anlamı pekiştirmektir.

“Bu kitabı ben yazdım.”
“Bu kitabı ben kendim yazdım.”

İki cümle arasındaki anlam derecesi açıkça görülmektedir.


2. İşaret (Gösterme) Zamirleri

İsimleri, yerini işaret yoluyla, göstererek tutan zamirlerdir.

Gösterme adılları tekil ve çoğul olarak kullanılabilir. Asıl işaret zamirleri “bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar” dır.

"Bu bana dedemden kaldı.”
"O dün kapıya bırakılmış.”
"Şunlar neden masanın üzerinde duruyor?”
"Şu senin değil mi?”
"Bunlar en sevdiğim kitaplarımdır.”

İşaret zamirleri varlıkların mesafesini belirtmek için kullanılır.

Yakında olan için : bu
Biraz uzakta olan için : şu
En uzakta olan için : o

işaret zamirleri kullanılır.

“O ve onlar” zamirleri hem işaret hem de şahıs zamiri olarak kullanılabilir.Bu zamirler insan isimlerinin yerine kullanılırsa şahıs, insan dışındaki nesnelerin yerine kullanılırsa işaret zamiridir.

"O, tatilde dayısının yanına gidecek.”
"Onlar, sınıfın en çalışkan öğrencileridir.”
cümlelerindeki altı çizili zamirler insanların yerine kullanıldığından şahıs zamiri,

"O, okula giderken cebinden düşmüş.”
"Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak.”

cümlelerindeki altı çizili zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı için işaret zamiridir.


3. Belgisiz Zamirler

İsimlerin yerini belli belirsiz, kesin olmayacak şekilde tutan zamirlerdir. Hangi varlığın yerini tuttukları açıkça belli değildir. Bunlara belirsizlik adılı da denir.

Başlıca belgisiz zamirler şunlardır:
“Bazısı, kimi, çoğu, hepsi, birkaçı, birçoğu, tümü, tamamı, herkes, hiçbiri, biri, falan, şey ...”

"Biri bizi gözetliyor.”
"Herkes bu kitabı okusun.”
"Öğrencilerin çoğu Türkçeyi sever.”
"Kimler ödevini yapmamış?”


4. Soru Zamirleri

İsimlerin yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir. Esas soru zamirleri “kim” ve “ne” dir.Bunun yanında soru bildiren diğer sözcükler de soru zamiri olarak kullanılabilir.

“Annem sana ne dedi?”
“Bu çocuk da kim ?"
“Bu saate kadar nerede kaldın.”
“Şimdi nereye gidiyoruz?”
“Soruların kaçını çözmüş?”
“Bu işi kime danışalım?”
“Hanginiz bu soruyu çözecek.”

Soru zamiri olarak kullanılabilecek diğer sözcükler şunladır:

“Nere, nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, kimi, kaçı, kaçımız, hanginiz ...”

B. EK DURUMUNDAKİ ZAMİRLER

1. İyelik Zamirleri

İsimlere getirilerek, onların ait olduğu kişiyi bildiren zamirlerdir.

1. tekil - m________1. çoğul - miz
2. tekil - n_____-___2. çoğul - niz
3. tekil - ı_________3. çoğul - ları


“Okulumuz ana yolun kenarındadır.”

“Annesi güzellik salonu açmış.”

Kısacası, isim tamlamalarının tamlananlarında bulunan eklere iyelik zamiri denmektedir. İyelik ekleri aynı zamanda iyelik zamiridir.


2. İlgi Zamirleri

Cümlede daha önce geçmiş bir ismin ya da isim tamlamalarında tamlananın yerini tutan ek hâlindeki “-ki” zamiridir. Bu zamir kendinden önceki kelimeye bitişik yazılır.

“Bizim arabamız sizinkinden eski.”

“Bahçedekiler içeri girsin.”

“Üzerindeki sana çok yakışmış.”

cümlesindeki altı çizili sözcüklerdeki “-ki” eki ilgi zamiridir.
[/COLOR]
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
FİİLLER (EYLEMLER)



Bir oluşu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere denir.

Pratik olarak ismi fiilden ayırmak için –me, -ma olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini kullanırız.Eğer bir kelimenin sonuna –ma ,-me olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiil demektir.Getiremiyorsak o kelime isim soylu bir kelimedir.



Geldi--------- gelmedi ,gelmek

Oturmuş------ oturmamış, oturmak

Söylüyorum---------- söylemiyorum, söylemek

Yukarıdaki kelimelere –ma,-me ve –mak,-mek getirebilmekteyiz. Öyleyse bu kelimeler fiildir.


Kitap--------- kitapma , kitapmak

Yukarıdaki ‘kitap’ sözcüğüne ise bu ekleri getiremiyoruz.Öyleyse bu kelime isimdir.


Fiiller, anlattıkları hareketin niteliğine göre değişik özellikler gösterir.Bunları üç grupta inceleyebiliriz:

a) Kılış fiilleri
b) Durum fiilleri
c) Oluş fiilleri.

Bunları birbirinden ayırt etmek için pratik olarak şu bilgiyi kullanabiliriz.:

- Eğer bir fiil geçişli ise (yani ‘neyi’, ‘kimi’ sorularını sorabiliyorsak) kılış fiilidir.

Kırmak ,atmak , dikmek, içmek, ezmek,delmek,yolmak,dizmek….

Görüldüğü gibi yukarıdaki fiillere "neyi kırmak?, neyi atmak…" sorularını yöneltebiliyoruz.
Öyleyse bu fiiller geçişlidir ve geçişli olduğu için de kılış fiilidir.

- Fiil, öznenin kendi iradesi dışında geçirdiği değişimi anlatıyorsa ve bir hareket bildirmiyorsa o fiil oluş fiilidir.

Sararmak ,Yaşlanmak,Uzamak, Paslanmak,büyümek,solmak,acıkmak…

Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller geçişli olmadığı için kılış fiili olamaz.Bir hareket olmadığı için ve eylem öznenin kendi isteği dışında gerçekleştiği için bu fiiller oluş fiilidir.

- Fiil, öznenin kendi iradesinde yani kendi isteği ile gerçekleşiyorsa ve fiil bir hareket ifade ediyorsa o fiil durum fiilidir.

Yürümek, oturmak, gitmek, çıkmak,ağlamak…

Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller , bir hareket bildirmektedir ve bu hareket kişinin kendi isteğiyle gerçekleşmektedir bu yüzden yukarıdaki fiiller durum fiilleridir.

Not: Durum fiilleri de oluş fiilleri de geçişsiz fiillerdir.


FİİL ÇATISI


Fiilin cümlede nesne ve özne ile olan ilgisine fiilin çatısı denir. Bu ilgiden dolayı fiil çatısı nesnelerine göre ve öznelerine göre olmak üzere ikiye ayrılır.

1) Nesne Alıp Almamalarına Göre Fiillerde Çatı

Nesne, yüklemin bildirdiği eylemden etkilenen varlıktır. Türkçe'de bazı cümlelerde nesne bulunabildiği halde bazı cümlelerde nesne bulunması mümkün değildir. Bunun için de nesne alıp almamalarına göre fiiller ikiye ayrılır:
a) Geçişli fiiller: Nesne alan fiillere geçişli fiil denir. Türkçe'de kılış bildiren fiiller genellikle geçişlidir: açmak, bağlamak, atmak, çözmek... gibi. Geçişli fiillere neyi, kimi soruları sorulduğunda cevap alınır. Geçişli fiillerin yüklem olduğu cümlelerde, söylenmek istenmezse, nesne bulunmayabilir.

b) Geçişsiz fiiller: Nesne almayan fiillere geçişsiz fiil denir. Geçişsiz fiillere neyi, kimi soruları sorulduğunda cevap alınmaz. Türkçe'de oluş bildiren fiiller genellikle geçişsizdir: uyumak, ölmek, düşmek, susmak... gibi. Geçişsiz fiillerin yüklem olduğu cümlelerde nesne bulunmaz.

Geçişsiz fiiller ek yardımıyla geçişli hale getirilebilir. Böyle fiillere oldurgan fiil denir. Örnek: üşümek/üşü-t-mek, uyumak/uyu-t-mak, yatmak/yat-ır-mak, susmak/sus-tur-mak...

Geçişli fiillerin geçişlilik dereceleri ek yardımıyla artırılabilir: Bu tür fiiller ettirgen adını alır. Bu fiiller öznesine göre de ettirgen olarak isimlendirilir. al-dır-t-tır-mak, bul-dur-t-tur-mak, yaz-dır-t-tır-mak...

Dilimizde bazı anlamlarıyla çeşitli, bazı anlamlarıyla geçişsiz olan fiiller de vardır:

Bugün de geçti: Geçmek, geçişsizdir.
Irmağı yüzerek geçti: Geçmek, geçişlidir.
Bu yıl ekinler iyi sürdü: Sürmek (büyümek), geçişsizdir.
Bu yıl tarlasını iyi sürdü: Sürmek, geçişlidir.
Turfanda patates çıktı: Çıkmak, geçişsizdir.
Bu yokuşu yorulmadan çıktı: Çıkmak geçişlidir.

Uyarılar:
• Bir cümlede fiil geçişli olduğu halde nesne kullanılmamış olabilir. Bu durumda fiilin çatısı değişmez.
• Bazı fiiller cümledeki kullanımına göre geçişli ya da geçişsiz olabilir.

2) Öznelerine Göre Fiillerde Çatı

Özne, cümlede yüklemin bildirdiği, belirttiği işi yapan veya bir oluşa konu olan öğedir. Öznelerine göre fiilin çatısı etken, edilgen, dönüşlü, işteş ve ettirgen olmak üzere beşe ayrılır:
a) Etken fiiller: Çatı eki almamış, gerçek öznesi belli olan fiillere etken fiil denir. Etken fiillerin öznesi yapıcı olduğundan fiil doğrudan doğruya öznenin yaptığı işi anlatır.
"O derslerine zamanında çalışır." cümlesinde "çalışır" fiili etkendir; çünkü çalışma eylemini yapan o'dur, yani bellidir. "Bu kitapları senin için aldım." cümlesinin yüklemi aldım etkendir. Öznesi gizli özne olmasına rağmen ben olduğu anlaşılmaktadır. "O filmi mutlaka görmelisin." cümlesinin de yüklemi görmelisin fiilinin gerçek öznesi gizli özne olan sen'dir ve etkendir.

b) Edilgen fiiller: -l ve -n edilgenlik etkenlerinden birini alan ve gerçek öznesi belli olmayan, sözde öznesi bulunan fiillere edilgen fiil denir. Edilgen çatılı fiillerde özne eylemi yapan ya da bir oluş, bir durum içinde bulunan varlık değil, yüklemin bildirdiği eylemden etkilenen varlıktır. O halde edilgenlik eki almış fiillerin sözde öznesinin bulunması için geçişli olması gerekir: "Ahmet bu yeni kitabı almış." cümlesinin yüklemi geçişli olan almaktır. Bu fiilin edilgeni al-ı-n-mak yüklem olduğu zaman cümle "Bu yeni kitap alınmış." olur. Yani geçişli yüklem (fiil), edilgenlik eki aldığı zaman, cümlenin öznesi düşer, nesne de hal (durum) ekini atarak özne yerine geçer ki, bu özne sözde öznedir.

"Mustafa tatilde Devlet Ana'yı okumuş." Okumuş yükleminin edilgeni oku-n-muş'tur. Yüklem okunmuş olunca cümle "Tatilde Devlet Ana okunmuş." olur.

Geçişsiz fiillerin edilgenlik eki almış şekilleri yüklem olduklarında, cümlede özne yerine geçecek (sözde özne olacak) nesne bulunmadığından öznesiz bir cümle kurulur:

"Mustafa dün Çamlıca'ya gezmeye gitti." cümlesinin yüklemi olan "gitti"nin edilgeni "gidildi"dir. Gidildi yüklem olunca, cümle, "Dün Çamlıca'ya gezmeye gidildi." olur.
Bu cümlede ise sözde özne yoktur. Yani cümle öznesizdir: O halde geçişsiz edilgen çatılı fiillerin yüklem olduğu cümlelerde özne yoktur.

Örneklerde görüldüğü gibi geçişsiz edilgen fiillerin ancak üçüncü tekil kişileri kullanılır.

Edilgen çatılı fiillerin gerçek öznesi bazen cümle içinde verebilir. Ancak bu özne cümlenin öznesi olarak değil, tarafından tümlecinin tamlayıcısı olarak cümleye girer:
Bu masa, Müdür Bey tarafından alındı.
Vatan Yahut Silistre devlet tiyatrosu oyuncuları tarafından oynandı.

c) Dönüşlü fiiller: Dönüşlü çatı ekleriyle oluşturulan ve öznenin yaptığı işin doğrudan doğruya tekrar özneye döndüğünü bildiren fiillerdir. Dönüşlü fiillerde -istisnalar dışında- özne ile nesne aynı varlıktır. Türkçe'de dönüşlü çatılı fiiller -(ı)n ekiyle kurulur. -(ı)l ve (ı)ş ekleriyle de dönüşlü görünümünde çatılar kurulabildiği söylenmekte ise de böyle fiillerde dönüşlülük anlamı belirgin değildir.

"Arkadaşın ne çok övündü." cümlesinin yüklemi dönüşlülük eki almış öv-ü-n-düdür. Övündünün bu cümleye kattığı anlam ise arkadaşın kendisi kendisini övdüdür.

O her akşam yıkanır: O, her akşam kendisi kendisini yıkar.
Faruk her sabah taranır: Faruk her sabah kendisi kendisini tarar.
"Gelen darbelerden ustaca korundu.", "O, gelen darbelerden kendisi kendisini ustaca korudu." Bu cümlelerde bildirilen eylemi yapan da, bu eylemden etkilenen varlık da öznedir. Bunlar gibi süsle-n-mek, söyle-n-mek, döv-ün-mek, fiilleri de dönüşlüdür.

Dönüşlü fiillerin özne ve nesnelerinin aynı varlık olmasına rağmen bazı dönüşlü fiiller nesne alabilir.
Bavulunu yüklendi: Yüklendi fiili dönüşlüdür; bavulunu cümlenin nesnedir.
Dün madalyalarını takındı: Takındı fiili dönüşlüdür; madalyalarını cümlenin nesnedir.

Cansız öznelerin eylemleri dönüşlü olamaz. Çünkü cansız öznelerin bir eylem yapması söz konusu değildir. "Yeni ev boyandı." cümlesindeki boyandı eylemi dönüşlü değil, edilgendir. Evin, kendi kendini boyama özelliğine sahip olması mümkün olmadığına göre boyama eylemini başkası yapmıştır. Ancak "Candan iyice süslenmiş." cümlesinin öznesi Ayşe, kendi kendini süsleme özelliğine sahip olduğu için süslenmiş yüklemi dönüşlüdür.
"Hami bugün çok yoruldu." Yor-u-l-du yükleminin aldığı "l" ekinin cümleye kendi kendini yordu anlamı kattığı belirgin değildir. Bunun gibi üz-ü-l-mek, sık-ı-l-mak, kız-ı-ş-mak fiillerinde de dönüşlülük anlamı belirgin değildir


d) İşteş fiiller: Bir işin birden çok özne tarafından yapıldığını belirten fiillerdir. Türkçe'de işteşlik eki (i)ş'dir. Bul-u-ş-mak, at-ı-ş-mak, bağ(ı)r-ı-ş-mak, kaç-ı-ş-mak birer işteş fiildir.

İşteş fiillerin bildirdiği eylemi özneler ya beraber (ortaklaşa) ya da karşılıklı yaparlar.

Birlikte (ortaklaşa) işteş fiiller: İşin, oluşun, hareketin iki ya da daha çok özne tarafından birlikte yapıldığını bildiren fiillerdir.

"Saatlerce durakta bekleştiler."
cümlenin öznesi olan onlar hep beraber bekleşmişlerdir. Aynı şekilde "Kanaryalar ne güzel ötüşüyor." Baharda kuzular meleşir," cümlelerinin yüklemleri olan ötüşmek, meleşmek fiillerinin de ortaklaşa işteş anlamı vardır.

Karşılıklı işteş fiiller: İşin, oluşun, hareketin iki ya da daha çok özne tarafından karşılıklı yapıldığını bildiren fiillerdir.

"İki kardeş hasretle kucaklaştılar."
cümlesinin öznesi olan iki kardeş, yüklemin bildirdiği kucaklama eylemini karşılıklı yapmıştır. "Bunun için Bu insanlar neden dövüşür? Çocuklar niye atışmışlar. İki arkadaş buluştular. Yolcular yine çekişiyorlar. Kore'de göğüs göğüse vuruştular. Onlar sık sık görüşürler." cümlelerinin yüklemleri olan dövüşmek, atışmak, buluşmak, çekişmek, vuruşmak, görüşmek fiillerinin de karşılıklı işteş anlamı vardır.

Nitelikte eşitlik bildiren fiiller:Bu fiiller sıfat olarak kullanılan kelimelerden le+ş ekiyle türerler. Beyazlaşmak, güzelleşmek, iyileşmek... nitelikte eşitlik bildiren fiillerdir.

"Bu yaz çok esmerleşmiş."
cümlesinin yüklemi olan esmerleşmek fiilinin anlamı esmere eşit bir görünüm kazanmadır.
"Günden güne güzelleşiyor." cümlesindeki güzelleşmek fiilinin anlamı ise güzele benzemektir.

e) Ettirgen fiiller: (i)r, -t, -tir (dir) çatı eklerini alarak eylemin özne dışındaki başka bir varlığa yaptırıldığını, başka bir nesneye aktarıldığını gösteren fiillere ettirgen fiil denir. Ettirgen çatı, geçişli ve oldurgan fiil kök ve gövdelerine ettirgenlik eklerinden bir getirilerek yapılır.

Uyarılar:
• Bir fiilin çatısı incelenirken o fiilin cümlede kazandığı anlama dikkat etmelidir. Bu yapılmazsa dönüşlü fiillerle edilgen fiiller karıştırılabilir.
• Dönüşlü fiiller genellikle nesne almaz.
• Edilgen fiillerin yüklem olduğu bazı cümlelerde sözde özne olmayabilir. ("İstanbul'daki camilere gidildi." cümlesinde olduğu gibi)



FİİLLERDE KİP



Fiillerin, zaman ve anlam özelliklerine göre, türlü eklerle biçimlenmelerine kip denir.

Fiil kipleri iki çeşittir: Bildirme (haber) kipleri ve dilek (isteme) kipleri.


1. Bildirme (haber) kipleri


a) Görülen geçmiş zaman kipi: Fiil kök ya da gövdelerine -di (-dı, -du, -dü) eki getirilerek yapılır: gel-di, al-dı, bul-du, gör-dü... Bu kip, geçmişte gerçekleşmiş; fakat örülen, bilinen bir eylemi anlatmak için kullanılır.

b) öğrenilen geçmiş zaman kipi: Fiil kök ya da gövdelerine -miş (-mış, -muş, -müş) eki getirilerek yapılır: bil-miş, al-mış, dur-muş, gör-müş... Bu kip geçmişte gerçekleşmiş; ancak kişinin bunu bizzat görmediğini, başkasından duyduğunu ya da öğrendiğini ifade etmek için kullanılır. -miş eki, eklendiği kelimelere türlü anlamlar katabilir: Elim kanamış (farkında olmama). Biz senin gibileri çok dinlemişiz (övünme) gibi.

c) Şimdiki zaman kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun ve hareketin içinde bulunan zamanda başladığını, olduğunu ya da sürdürüldüğünü bildirir. Şimdiki zaman kipi -yor ekiyle yapılır: al-ı-yor, gör-ü-yor, bil-i-yor, tut-u-yor...

d) Gelecek zaman kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun, hareketin, içinde bulunulan zamandan sonra olacağını, yapılacağını bildirir. Bu kip -ecek, -acak ekiyle oluşturulur: gel-ecek, al-acak, bil-ecek, sor-acak...

e) Geniş zaman kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun ve hareketin eniş bir zaman içinde yapıldığını, yapılacağını bildirir. Geniş zaman kipi fiil kök ya da gövdesine -r, (e)r, (i)r, eklerinden biri getirilerek yapılır: gel-ir, bil-ir, al-ır, sor-ar, gör-ür, oku-r...

2. Dilek(tasarlanma)kipleri



Bu kipler, fiilin bildirdiği işe, oluşa ve harekete dilek, istek, gereklik ya da emir anlamı katar. Dilek kipleri şunlardır:
a) Dilek-şart (koşul) kipi: Dilek anlamı taşıyan bu kip fiilin kök ya da gövdesine -se, -sa eki getirilerek yapılır: gel-se, al-sa, bil-se, anla-sa...

b) İstek kipi: Fiilin bildirdiği işe, oluşa, harekete istek anlamı katan bu kip -e, -a ekiyle yapılır: gel-e, al-a, bul-a, sor-a...

c) Gereklilik kipi: Fiilin bildirdiği için, oluşun, hareketin olması, yapılması gerektiğini bildiren bu kip -meli (-malı) ekiyle kurulur: gel-meli, al-malı, sor-malı, bil-meli...

d) Emir (buyurma) kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun hareketin gerçekleşmesi için kullanılır. Emir kipinin I. tekil ve I. çoğul kişileri yoktur. II. tekil kişisi eksizdir. II. çoğul kişi in, -iniz ekiyle yapılır: gel-in (gel-iniz), al-ın (al-ınız)... gibi. III. tekil kişisi ise -sin (-sın, -sun, -sün) ekiyle yapılır: bil-sinler, al-sınlar, dur-sunlar, gör-sünler... gibi.

Emir kipinin dilek anlamında kullanıldığı da olur:
Allah yardımcıları olsun.
Allah'ım milletimizi koru.
Siz de insanlara acıyın.


FİİLLERDE ZAMAN


Fiillerin bildirdiği temel anlamlardan biride zamandır. Türkçe'de: 1) Eylemin yapılıp bittiğini haber veren geçmiş zaman; 2) Eylemin yapılmakta olup devam ettiğini bildiren şimdiki zaman; 3) Eylemin gelecekte yapılacağını bildiren gelecek zaman olmak üzere üç ana zaman vardır.
Fiillerin bildirdiği zaman, basit ve birleşik zaman olmak üzere ikiye ayrılır:

1) Basit zamanlar
a) Görülen geçmiş zaman, (-di): gel-di-m
b) Öğrenilen geçmiş zaman, (-miş): gel-miş-i-m
c) Şimdiki zaman, (-yor): gel-i-yor-u-m
d) Gelecek zaman, (-ecek): gel-ece(k)-i-m
e) Geniş zaman, (i/e)r: gel-ir-i-m

Basit Zamanlı Bir Fiilin Yapısı

2) Birleşik zamanlar
a) Hikâye birleşik zamanı, (-di): gel-di-y-di-m
b) Rivayet birleşik zamanı, (-miş): gel-iyor-muş-u-m
c) Şart birleşik zamanı, (-se, -sa): gel-miş-se-m
Yukarıdaki fiillerin açık şekli geldi idim, geliyor imişim ve gelmiş isem'dir.

Birleşik Zamanlı Bir Fiilin Yapısı

Yazmak fiilinin şimdiki zamanın şartına göre çekimi:
yaz-ı-yor-sa-m
yaz-ı-yor-sa-n
yaz-ı-yor-sa-
yaz-ı-yor-sa-k
yaz-ı-yor-sa-nız
yaz-ı-yor-lar-sa


EK-FİİL

Ek-fiil, isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların yüklem olmasını sağlayan ya da basit zamanlı fiillerin sonuna gelerek bu fiilleri birleşik zamanlı fiile dönüştüren ek hâlindeki fiildir. "imek" fiilinin ek olarak kullanımıdır.

•Genellikle bitişik yazılır.
•Ek-fiilin dört kipi vardır.

1- Geniş Zaman

İsim soylu kelimelere kişi ekleri getirilerek yapılır. Bunlar geniş zaman eklerinin yerini tutar. Üçüncü kişilere "-dir" eki getirilir.

"öğretmenim, öğretmensin,öğretmen(dir), öğretmeniz, öğretmensiniz, öğretmendirler/ öğretmenlerdir"
Olumsuzu "değil" kelimesi getirilerek yapılır: "yorgun değilim, yorgun değilsin, yorgun değil, yorgun değiliz, yorgun değilsiniz, yorgun değiller"

"Öğretmenim yurtdışına gitti." cümlesinde "öğretmen" kelimesi iyelik eki almıştır. "Ben Kadıköy'de öğretmenim." cümlesinde ek-fiil almış ve yüklem olmuştur.
Üstümüze doğan bir güneşsin sen.
Her taraf bugün bir başka güzel(dir).
Uyarı: Ek-fiilin en zor anlaşılan ve karıştırılan kipi şimdiki zaman kipidir.


2- Görülen Geçmiş Zaman

Ek-fiilin görülen (bilinen) geçmiş zaman çekimi, kavramların ve varlıkların bilinen geçmişteki durumuna şahit olunduğunu gösterir.

"sevinçli idim, sevinçli idin, sevinçli idi, sevinçli idik, sevinçli idiniz, sevinçli idiler"
"sevinçli değildim, sevinçli değildin, sevinçli değildi, sevinçli değildik, sevinçli değildiniz, sevinçli değildiler (değillerdi)"

Uyarı: ek-fiilin üçüncü çoğul şekli iki türlü de çekilir: sevinçli değildiler (değillerdi)"
Bir güzelin hayranıydım.
Dün daha heyecanlıydın.
Dayım çok merhametli biriydi.


3- Öğrenilen Geçmiş Zaman

Ek-fiilin öğrenilen (duyulan) geçmiş zaman çekimi, kavramların ve varlıkların öğrenilen geçmişteki durumunun başkasından duyulduğunu anlatır.

"küçük imişim, küçük imişsin, küçük imiş, küçük imişiz, küçük imişsiniz, küçük imişler"
Genellikle bitişik yazılır, burada ek-fiil daha iyi görülsün diye ayrı yazılmıştır.
"küçük değilmişim, küçük değilmişsin, küçük değilmiş, küçük değilmişiiz küçük değilmişsiniz küçük değilmişler (değillermiş)"

"Suçlanan sadece benmişim."
"Meğer sen ne çalışkanmışsın."
"Adam yirmi yıldır evine hasretmiş."

"Ben iyi bir okurum." Ek-fiilin geniş zamanı
Hep iyi kitaplar okurum. Geniş zaman 1. tekil şahıs eki
"Benim okurum anlayışlıdır." İyelik eki

Uyarı:
Yukarıdaki cümlelerde "-um" ekinin farklı üç görevde kullanıldığını görüyoruz. Aralarındaki farkı kavradıysa ek-fiil konusunu öğrenmişiz demektir.


4- Şart Kipi

İsimler -se eki alarak dilek-şart bildirdiklerinde ek-fiil almış olurlar. Diğer ek-fiil ekleri ismi yüklem yaptığı halde şart kipi ismi yüklem yapmaz. Devamında isim veya fiil mutlaka bir yüklem bulunur. Sadece eksiltili cümlelerde yüklemi olmayabilir.
"memnunsam, memnunsan, memnunsa, memnunsak, memnunsanız, memnunlarsa"
olumsuzunda ise ek-fiil "değil" kelimesinden sonra gelir.
"memnun değilsem, memnun değilsen, memnun değilse, memnun değilsek, memnun değilseniz, memnun değillerse"

EDAT (İLGEÇ)

Kendi başına bir anlamı olmayan, diğer söz ve söz öbekleriyle kullanıldığında anlam kazanan sözcüklerdir.

Kimi edatlar cümlede tek başına kullanılıyor olsa bile, anlamlı olması ancak cümle içinde kullanılmasına bağlıdır.

"İçin, kadar, göre, doğru, sonra, dolayı, beri, gibi, yalnız, ile…"

belli başlı edatlardır.

Edatlar, sözcük türü olarak bağlaçlara yakın olduğundan bazen onlarla karıştırılabilir.
Önce karışan edatlardan başlayarak önemli olanları inceleyelim.

Edat olarak cümlede değişik anlamlar verecek biçimde kullanılır. Daha çok kendinden önceki sözcüğe eklenerek "- le, - la" biçiminde görülür.

"Almanya'ya uçak ile gidecekmiş."
cümlesinde araç bildirir.

"Yarın arkadaşlar ile balığa gideceğiz."
cümlesinde birliktelik bildirir.

"Davranışının doğru olmadığını güzellikle anlat."
cümlesinde durum bildirir.

Burada "ile"nin edat ve bağlaç oluşu arasındaki ayrımı da belirtelim.

Cümlede "ile" sözünün olduğu yere "ve" sözünü koyduğumuzda anlam bozukluğu oluyorsa "ile" edat; olmuyorsa bağlaçtır.

"Ben öykü ile şiiri çok severim."

cümlesinde "ile" bağlaçtır. Çünkü bu cümlede "öykü - şiir" sözcüklerini birbirine bağlamıştır. Ayrıca bu cümlede "ile" yerine "ve" sözcüğü getirilebilir:

"Ben öykü ve şiiri çok severim."

Ama;

"Ben yıllardır öykü ile uğraştım."

cümlesinde "ile" sözcüğü yerine "ve" getiremeyiz:

"Ben yıllardır öykü ve uğraşırım."

Görüldüğü gibi "ile" yerine "ve" getirilemiyor. Demek ki bu cümlede "ile" edattır.


Bunların dışındaki edatları cümlelerle gösterelim.

"Buz gibi limonatayı içiverdi."

"Bu hediye etmek için mi aldın?"

"Aslında onun kadar çalışmadım."

"Sabaha doğru eve varabildi."

"Şimdiye dek hiçbir konuda başarılı olamadın."

"O günden sonra Ayhan ile hiç görüşmedim."

cümlelerindeki altı çizili sözcükler edattır.




BAĞLAÇLAR


Kendi başına bir anlamı olmayan, cümlede eş görevli söz ya da söz öbeklerini hatta cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir.

Bağlaçlar edatlardan farklı olarak cümle içinde bağladıkları sözlerin görevlerinde herhangi bir değişme yapmazlar, cümleden çıkarıldıklarında anlamda değişme olsa bile bozulma olmaz.
1. “İLE” - “VE” BAĞLAÇLARI

Aynı görevdeki sözcükleri birbirine bağlar.

"Çiçekçiden karanfil ve gül aldım."

"Evin ve bahçenin kapısı açıktı."

"Cehennemle cenneti bu dünyada yaşadık."

"Evle okul arasında mekik dokuyor."


UYARI : Biri bağlaç diğeri edat olan iki çeşit “ile” vardır.Bir cümlede “ile”nin yerine “ve”yi getirebiliyorsak bağlaç, getiremiyorsak edattır.

Örn: "“Bazen yandık bazen menekşelerle söyleştik.(Edat)


2. “DE” BAĞLACI

* Eşitlik, gibilik anlamı katar.

"O filmi ben de seyrettim."
"Bence Aslı da bu işten anlamıyor"

* Abartma anlamı katar.

"Çocuğun okuduğu şiir de şiirdi hani."
"Aldıkları araba da araba yani."

* Küçümseme anlamı katar.

"Sen sınavı kazanacaksın da ben göreceğim."
"Sanki bu işten anlıyorsun da konuşuyorsun."
"Büyüyecek de adam olacak da bize bakacak."

* Sitem anlamı katar.

"Okula kadar geldin de bir selam vermedin."
"İzmir’e kadar geldin de yanıma uğramadın."

* Şaşma,inat,sebep, korkutma anlamı katar.

"Kardeşin de mi bizimle gelecek?(Şaşma)"
"Ufaklık, kalemi vermem de vermem,diyor.(İnat)"
"Ailesiyle kavga etti de evi terk etti.(Sebep)"
"Dışarı çık da göreyim."

* Ama, fakat anlamında kullanılır.

"Pansiyona kaydını yaptı da yerleşmedi."
"Bize gelmiş de fazla kalmamış.”

UYARI: Türkçede biri bağlaç diğeri hal eki olan iki çeşit “de” vardır. “De”yi cümleden çıkardığımızda cümlenin yapısı bozulursa ektir bitişik yazılır, bozulmazsa bağlaçtır ayrı yazılır.

Örnek: "Bakkalda sebze de satılıyormuş."
"Ayşe de okulda kalmış."
(altı çizili "de" bağlaçtır.)


3. “AMA” , “FAKAT” BAĞLACI

* Karşıt anlamlı iki cümleyi birbirine bağlar.

"Sınava çok iyi hazırlandı ama üniversiteyi kazanamadı."
"Her sabah spor yapıyor ama zayıflayamıyordu."

* Koşul, pekiştirme anlamı katar.

"Dışarı çıkabilirsin ama eve erken döneceksin."
"Seninle sinemaya gelirim ama işim olmazsa."
"Bu kitabı sana alacağım ama okuyacaksın."
"Dışarıda soğuk ama çok soğuk bir hava var."
"Büyük ama çok büyük bir bahçesi vardı."


4. “ANCAK” ,“YALNIZ” BAĞLACI

* Ama, fakat anlamında kullanılıyorsa bağlaç,
* Bir tek,sadece anlamında kullanılıyorsa edat,
* Önündeki ismi niteliyorsa sıfat,
* Fiili niteliyorsa zarftır.

"Geziye yalnız bizim sınıf katıldı." (edat)
"Bu adam evde yalnız yaşıyor." (zarf)
"Yalnız insanlar hayata karamsar bakarlar." (sıfat)
"Onunla konuşurum yalnız fikrim yine de değişmez." (bağlaç)
"Bu işin üstesinden ancak sen gelirsin." (edat)
"Yoğun trafikte işe ancak yetişebildim." (zarf)
"Bütün gün evde yalnızdım." (adaşmış sıfat)
"Filmi seyredebilirsin ancak yarın erken kalkmalısın." (bağlaç.)


5. “Kİ” BAĞLACI

* Özneyi pekiştirir

"Ben ki yedi iklimin padişahıyım."
"Sen ki Fransa eyaletinin valisisin."

* Neden-sonuç vardır.

"Günü kötü geçmiş ki çok kızgın görünüyor."
"Sana değer veriyorum ki seninle konuşuyorum."

* Kuşku, yakınma, şaşma, amaç-sonuç, tahmin ...

"Beni tanımıyorsun ki…" (Yakınma)
"Kafamı bir kaldırdım ki onu karşımda gördüm." (Şaşma,)
"Arabayı o çizmiş olabilir mi ki? (Kuşku)
"Sana iş buldum ki kimseye muhtaç olmayasın." (A-S)
"Geç saatlere kadar çalışmış olmalı ki sabah uyanamamış." (tahmin)


6. “HEM…HEM” BAĞLACI

Karşılaştırılan iki unsurun hepsi anlamını vermektedir.Eş görevli sözcükleri bağlar.

"Hem arabayı hem evi üzerine alacakmış."
"Hem ucuz hem kaliteli ayakkabı satıyor."
"Hem çalışıyor hem üniversite okuyor."


7. "NE…NE" BAĞLACI

Cümleyi anlamca olumsuz yapar.Karşılaştırılan iki unsurun hiçbiri anlamını verir.

"Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir kol."
"Adam kızını ne arıyor ne soruyor."
"Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor."
"Bu konu ne seni ne beni ilgilendirir."

NOT: İki karşıt sıfatı birbirine bağlarsa “ikisinin arası, ortası” anlamı verir.
Örnek: "Kız ne zayıf ne şişman biriydi."
"Konuşan adam ne uzun ne kısaydı."


8. "YA…YA" BAĞLACI

Karşılaştırılan unsurlardan birini ifade etmek için kullanılır.

"Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin."
"Aynayı ya Ayşe ya Özlem kırmıştır. "
"Ya salonun ya mutfağın penceresi kırıldı."
"Takıma ya beni ya onu alacaksın."


9. DİĞER BAĞLAÇLAR

"Ogün okula gelemedim çünkü çok hastaydım. "
"Bu maçı kazanacağız hatta şampiyon olacağız."
"Mademki söz verdin, sözünü tutacaksın."
"Bu mağazada elbiseler çok güzel üstelik çok ucuz."
"Sanki dağları sen yarattın."
"Meğer bütün evi o dağıtmış."
"Eğer kardeşine uğrarsan selamımı söyle."
"Çok geç kaldılar; yoksa kaza yaptılar."
"Ders çalışmıyor; üstelik yaramazlık yapıyor."
"Önce bunlardan yani çok iyi bildiğiniz sorulardan başlayın."
"Bizde yahut sizde çalışabiliriz."
"İster yazarsın ister yazmazsın."

ÜNLEM

Yalnız başına anlamı olmayan, cümle içinde, sevinme, korku, özlem, kızma gibi duyguları anlatan ya da seslenme bildiren sözcüklere ünlem denir.

Ünlemlerin cümledeki söyleyişe göre anlam kazanır.

"A, kim gelmiş?"

"Yazık, çocuk hasta olmuş!"

"Eyvah, çantam otobüste kaldı!"

"Tüh, yine yanlış yaptım!"

cümlelerindeki altı çizili kısımlar ünlemdir.


 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
CÜMLE (TÜMCE)

Cümle veya tümce, çoğunlukla özne, tümleç ve yüklemden meydana gelen; bir ifade, soru, ünlem veya emiri dile getiren; kendi başına anlamlı kelimeler dizisidir. Arapça cumle kökünden gelir. Bazen yan cümleciklerle anlamı pekiştirilir veya genişletilir.


KELİME GRUPLARI

İSİM-FİİL GRUBU

Bir isim-fiil (mastar) ile ondan önce gelen ve ona bağlı olan kelimelerin veya kelime gruplarının oluşturduğu yeni gruba isim-fiil grubu denir.

Grubun ana unsuru isim-fiildir ve sonda bulunur. Vurgu isim-fiilden önceki unsurdadır.

Mastar, grupta yüklem görevi yapar. Ondan önce gelen kelimeler de cümlede olduğu gibi özne, nesne, tümleç olurlar.

"Onu biraz sonra çekeceği acıya hazırlamak..."
Nesne / dolaylı tüml. / Yüklem

"Suda, rüzgârda, kuşta senin sedanı duyup /"
zarf

"Seni / beyaz çiçekli dallar içinde / sanmak"
Nesne / dolaylı tüml. / Yükl.

"Halk sanatına, halk ağzına, halk hayatına / daima / açık olma..."
Dolaylı tümleçler / zarf / yüklem

"Uzun bir ayrılıktan sonra / sılaya / dönüş..."
Zarf tüml. / Dt / y.

"Etrafına / bir keklik gibi ürke ürke / bakış(ından anladım.)"
Dt / zt / y.


Bu grup, cümle ve kelime grubu içinde isim olarak kullanılır.


Etrafına bir keklik gibi ürke ürke bakışından anladım.

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Bir faciadır, böyle bir âlemde uyanmak.



SIFAT-FİİL GRUBU

Bir sıfat-fiil ve bu sıfat-fiile bağlı unsur veya unsurlardan kurulan kelime gruplarına sıfat-fiil grubu denir.

Grubun ana unsuru sıfat-fiildir ve sonda bulunur. Cümleler öğelerine ayrılırken sıfat-fiil ve ondan önce gelen ve ona bağlı olan kelimeler ayrılmaz.

Sıfat-fiil, grupta yüklem görevindedir. Vurgu, sıfat-fiilden önceki unsurdadır.

Sıfat-fiilden önce gelen kelimeler, cümlede olduğu gibi, özne, nesne, zarf tümleci ve dolaylı tümleç olarak adlandırılırlar. Bu yüzden sıfat-fiillerle ve sıfat-fiil gruplarıyla birleşik cümleler yapılır.

"Eski İstanbul'un güzel semtlerini yaratan / Türklük"
Sıfat / isim

"Eski İstanbul'un güzel semtlerini / yaratan"
Nesne / yüklem

"Bütün hayalleri yıkılmış / insanlar["/I]
Sıfat / isim

"Bütün hayalleri / yıkılmış"
Özne / yüklem

"Her içine girdiği odaya bir şefkat serinliği getiren / bu kız"
Sıfat / isim

"Her içine girdiği odaya / bir şefkat serinliği / getiren"
Dolaylı tüml. / Nesne / yüklem


Bu grup, kelime grubu içinde sıfat ve isim; cümlede, özne, nesne, zarf ve yer tamlayıcısı olarak kullanılır.

"Mısralarında nağme hissedilmeyen / bir manzume"
Sıfat / isim

"Bu eseri tamamlamak için ne kadar çabaladığını / hiç kimse bilmiyordu."
Sıfat-fiil grubu, isim, nesne

"Sabrından saray yapan / sultanları bilirim."
Sıfat / isim


Birleşik isim olarak kullanılan sıfat-fiiller vardır:

Vatansever, cankurtaran, çöpçatan...



ZARF-FİİL GRUBU


Bir zarf-fiil ve bu zarf-fiile bağlı unsur veya unsurlardan kurulan kelime gruplarına zarf-fiil grubu denir.

Grubun ana unsuru zarf-fiildir ve sonda bulunur. Cümleler öğelerine ayrılırken zarf-fiil ve ondan önce gelen ve ona bağlı olan kelimeler ayrılmazlar.

Zarf-fiil, grupta yüklem görevindedir. Vurgu, zarf-fiilden önceki unsurdadır.

Zarf-fiilden önce gelen kelimeler, cümlede olduğu gibi, özne, nesne, zarf tümleci ve dolaylı tümleç olarak adlandırılırlar. Bu yüzden zarf-fiillerle ve zarf-fiil gruplarıyla birleşik cümleler yapılır.

"Son gülün karşısında / son bülbül / ah ederken..."
Dolaylı tüml. / Özne / yüklem

"Bu yaman dağların hayalini / hatırımdan / silince..."
Nesne / dlı tüml. / Yükl.

"Kanatlarını açan kocaman bir kartal gibi / kollarını / açarak..."
Edat tüml. / Nesne / yükl.

"Pembe hayaller / kura kura"
Nesne / yükl.


Hâl ekleriyle çekime girmiş bazı sıfat-fiiller, cümlede zarf görevi yaparlar. Bunlar da birer zarf-fiil grubudur.

"Müzik başladığında / bütün salon bir sessizliğe gömüldü."
Sudur, akar / kendi bildiğince.

"Pencere, en iyisi pencere"

"Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa"


"-r, -mez, -di mi�, -di, -eli" ile kurulan gruplar da birer zarf-fiil grubudur.

Bir pırıltı gördü mü / gözle hemen dalıyor.

Ben bu gurbet ele düştüm düşeli

Her gün biraz daha süzülmekteyim.

Çamlıca'nın bu asıl çevresine girer girmez, artık eniştemizin köşkünün tılsımlı duygularını tatmaya koyulurduk.



Bu grup, kelime grubu ve cümle içinde zarf olarak kullanılır.

Bahar geleli / kargalar sınırsız bir neşe içinde.

Dargınlığını unutup / onunla barışmak istiyor.

Yokuşu çıkar çıkmaz, / kurumuş başak tarlalarıyla karşılaştık.

Kardan, yağmurdan, rüzgârdan sora sora /

Bir yol bulup / giderdim anılara.


Zarf-fiil grubu yüklem olarak da kullanılabilir.


"Âlemde gündüz gönlümüze işkencedir"

"Bence bayram ufukta gün bitincedir."



TEKRAR GRUBU (İKİLEME)


Bir nesneyi veya hareketi karşılamak için eş görevli iki kelimenin meydana getirdiği kelime grubudur.

Grupta her unsur kendi vurgusunu taşır; kelimeler arasına virgül konmaz.


Eğri büğrü, çoluk çocuk, er geç, senli benli, ezildi büzüldü, delidolu,Vah vah, oh oh, fısıl fısıl, şırıl şırıl, zıp zıp, yavaş yavaş, sabah sabah,Baka baka, gide gele, olmaz olmaz, bitmez tükenmez, demet demet, öbek öbek...


Yapılış şekillerine göre çeşitleri

a. Aynı kelimenin tekrarı

Mışıl mışıl, yavaş yavaş, koşa koşa, ılık ılık, koca koca...


b. Yakın veya eş anlamlı kelimeler

Doğru dürüst, eğri büğrü, kılık kıyafet, dayalı döşeli, güle oynaya...

Okul mokul, çanta manta, halı malı...


c. Zıt anlamlı kelimeler

Bata çıka, irili ufaklı, ölüm kalım, dosta düşmana...



Tekrarlar anlamı kuvvetlendirir; nesneye ve harekete çokluk, süreklilik ve beraberlik anlamları katar.


Mini mini çocuklar

Diyar diyar dolaştım.

Yaza yaza usandı.

İyi kötü bir şeyler yaptı.



Grubu oluşturan kelimeler çekim eki alabilir.

evi barkı, evini barkını, sağa sola, işinde gücünde, varını yoğunu, dereden tepeden...


Çoğunda kelimelerin yeri değiştirilemez.

Eğri büğrü → büğrü eğri



Tekrar grupları, cümlede ve kelime gruplarında isim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.

Sürü sürü kargalar, hisarın üstünden uçarken acı acı bağırıyordu.
Kahve mahve yapmam sana ben.
Dişi aslan bu mini miniyi kendi yavruları arasında görünce, onu da doğurduğunu sandı.
Yorgun argın dönüyorum her akşam eve.
Çamurlara bata çıka yürüdü.
Havuzda su şırıl şırıldır.
Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer.
Takınsan kanat manat
Kuş muş olsam seğirtsem
Maviliğin çeşmesi gürül gürül
Ardından bir ses kopar. Artık durul.
Dallarda tomurcuk tomurcuk, çiçek çiçek;
Boşlukta kuş kuş, böcek böcek;
Kovuklarda arı arı, petek petek;
Kuytularda menekşe menekşe, çilek çilek;
Gül gül, zambak zambaksınız. (Arif Nihat)
Gök mavi mavi gülümsüyordu.
Yeşil yeşil dallar arasından.



EDAT GRUBU

Bir isim unsuru ile bir çekim edatından oluşan kelime grubudur.

ile, için, kadar, göre, diye, rağmen, karşı, doğru, gibi, dolayı..edatları ile yapılır.


Yaşadığım gibi, çocuklar için...


İsim unsuru başta, edat sonda bulunur.

İnsan gibi, çalışmasına rağmen, bir demet çiçek ile...


Birleşme ismin ve edatın türüne göre ekli veya eksiz olur.

Yaşamak için
Sen-in gibi
Deniz-e doğru
Bun-dan dolayı
bu kadar-ı-n-ı
senin gibi-s-i


İsim unsuru kelime grubu olabilir.

Hür maviliğin bittiği son hadde kadar
Bozulup dağılmak üzere
İlk uçuştan sonra yuvaya dönmeyi başaran yavru serçeler gibi


Birden fazla isim unsuru bulunabilir.

Yorgunluğuna, uykusuzluğuna rağmen
Bir avuç buğday, bir tutam ot, bir karış toprak için


Edat grubu cümlede ve kelime grubu içinde sıfat, zarf ve isim olarak kullanılır.

Bu paranın ne kadarı sizin? (iyelik eki almış, isim gibi kullanılmış, nesne olmuş)

Her şey bıraktığım gibiydi. (ek-fiilin �di�li geçmiş zaman çekimi ile isim gibi kullanılmış, yüklem olmuş)

Keskin bir ışık, etrafımızda bir zafer borusu gibi çınlıyor.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'na doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdüm.

Vücudum, büyük bir korku ile, öne doğru eğildi.

Derenin sağ tarafındaki sırtta on beş yirmi kadar çadır vardı.

Bizim perişanlığımız, gönülleri toplamak içindir.

O anda utançtan ölecek gibiydi. (isim, yüklem)

Onun gibisi nerede bulunur? (isim, özne)


Cümlede çoğunlukla zarf veya edat tümleci olur.

Sabaha kadar ders çalıştık. (zarf tümleci)
Eve doğru yürüdüm. (edat tümleci)


Grubun vurgusu isim üzerindedir.
Edat grupları cümleye çeşitli anlamlar katar.

Ders çalışmak için odasına çekildi. (amaç)

Sıkıldığı için dışarı çıktı. (neden, dışarıya çıkmanın sebebi)
Bu ayakkabıyı babam için aldım (özgülük)
Bu iş için kaç lira ödedin? (karşılık)
Senin için sorun yok tabi. (görelik)
Bizim için ne diyorlar? (hakkımızda)
Sizin için üç kişilik yer ayrıldı. (aitlik)
Tüm bu hazırlıklar bizim içindi. (isim, yüklem)
Vatan için ölenler yüreğimizde yaşarlar. (uğur, amaç, özne)
Kurt gibi acıkmıştım. (benzerlik)
Kurşunlar, yağmur gibi yağıyordu. (zarf, benzetme)
Uyandığı gibi yataktan fırladı. (zarf, anında, zaman anlamı katmış)
Konuşmak üzere ayağa kalktı. (amaç)
Acele edin, güneş batmak üzere. (zamanda yakınlık)
Konuştuğumuz üzere yarın buluşacağım. (gibilik)
Bizi boş vaatlerle kandırdılar. (araç)
Hasan yaşlı annesiyle oturuyordu. (beraberlik)
Arabanın gürültüsüyle irkildi. (neden)
Biz de onlar kadar başarılıyız. (eşitlik, benzerlik, ölçüsünde)
Gül kadar güzelsin. (benzerlik)
Mektubu okuyunca köyünü görmüş kadar sevindi. (gibi)
Bir ton kadar kömür almış (ölçü, aşağı yukarı)
Ne kadar güçlü bir adam... (zarf)
Evin deniz kadar havuzu var. (sıfat)
Vefasızlığın bu kadarını da görmemiştim. (isim, ad tamlamasında tamlanan)
Dershaneye kadar gidelim. (edat tümleci)
Başbakana göre enflâsyon düşük. (açısından)
Ayağını yorganına göre uzat. (bakarak, ölçüsünde, uygunluk, kadar)
Allah dağına göre kış verir. (uygunluk)
Anlatılanlara göre ikisi de suçluymuş. (bakılırsa, yönünden)
Siz bana göre daha gençsiniz. (karşılaştırma)
Edebiyata karşı ilgim vardı. (hakkında, yönelik)
Denize karşı bir balkonu var. (yönelik)
Yağmur sabaha karşı yeniden başlamıştı. (doğru)
Sabaha karşı uyuyabildim. (zarf öbeği)
Terfi edeyim diye yağcılık yapıyor. (amaç)
Yağmur yağıyor diye dışarı çıkmadı. (neden)
Akşama doğru geldiler. (zarf öbeği)



BAĞLAMA GRUBU


Bağlama edatları (bağlaç) ile birbirine bağlanmış iki veya daha fazla isim unsurundan meydana gelmiş kelime gruplarıdır.

ve, veya, veyahut, ya da, yahut, ama, fakat, ancak, dE.....dE, gerek....gerek(se), ha........ha, hem, hem de, hem.....hem (de), ile, ilâ, ister.....ister(se), kâh..........kâh, lâkin, ne......ne (de), ya....ya (da), değil.

Bağlama grubunda her unsur kendi vurgusunu taşır.
Bağlama grupları cümlede ve kelime grubunda isim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.
Bağlama edatı (bağlaç), isim unsurlarının arsında bulunur. İsimler grubun kuruluşuna eşit olarak katılırlar.

Kırmızı ve Siyah, babalarla oğulları, olmak veya olmamak, olmak ya da olmamak, Ayaşlı ve Kiracıları, üç ilâ beş, çalışkan fakat şanssız, para değil mutluluk, güzel ama vefasız, ne sevinç ne üzüntü, ne mendil ne de bir kol, eli de ayağı da, ne yer ne yâr;

hem annem, hem babam, hem de kardeşim

zengin mi fakir mi;

ya bunu, ya. şunu, ya da onu...


İçinde ikiden fazla isim bulunan bağlama gruplarında �ve� bağlacı son iki ismin arasında yer alır.

Okumak, anlamak ve uygulamak

Ufak tefek, sinirli ve inatçı

Dağ, deniz ve ova...


Bu grupta sim unsuru, kelime grubu olabilir.

Hicranla ağaran bu saçlar değil, sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış

Ne gülen, ne el sallayan, ne de bir çift lâf eden oldu.

İçeri girmek ve annesinin niçin kovulduğunu sormak istedi.



AİTLİK GRUBU

Ki aitlik ekinin eklenmiş olduğu kelime grubudur.+ ki'den önceki kelime grubu yalın olabileceği gibi ilgi durum eki veya bulunma durumu ekini de almış olabilir.

Aitlik Grubu: Kelime Grubu +( nIn/ + DA) + ki




UNVAN GRUBU

Bir şahıs ismiyle, bir unvan veya akrabalık isminden meydana gelen kelime gruplarıdır.

Bilge Kağan, Bayındır Han, Osman Gazi, Mehlika Sultan, Hasan Paşa, Ali Bey, Ahmet amca, Şinasi Efendi, Kemal Ağa, Nigâr Hanım...



Şahıs ismi başta, unvan ve akrabalık ismi sonda bulunur.
İki unsur eksiz birleşir.
Şahıs ismi birleşik isim olabilir.

Mehmet Âkif Bey, Halide Nusret Hanımefendi, Kâzım Karabekir Paşa...


Bu grup, cümlede ve kelime gruplarında isim olarak kullanılır.

Zafer yolunda unutamayacağım yüzlerden biri, Hatice Nine�nin yüzüdür.
Perviz Efendi cevap vermedi.


Grubun vurgusu birinci unsur üzerindedir.
Birinci unsuru unvan veya akrabalık ismi olan "Sultan Süleyman, Şah İsmail, Doktor Ömer, Profesöz Muharrem Ergin, Bay Mustafa, Prens Sebahattin, Mareşal Fevzi Çakmak, Şair Eşref, Onbaşı Mehmet, Öğretmen Salih" gibi tamlamalar unvan grubu değil birleşik isimdir.


ÜNLEM GRUBU

Bir ünlemle bir isim unsurundan oluşan kelime gruplarıdır.

Ey Türk gençliği



Ünlem başta, isim unsuru sonda bulunur. Vurgu ünlem üzerindedir.

a canım!, be kardeşim!, bre yalan dünya!, hey çocuklar!


İsim unsuru, bir kelime grubu olabilir.

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları

Ey Türk istikbalinin evlâdı!

A benim keleş oğlum!

Ey mavi göklerin kızıl ve beyaz süsü!

Ey âlemi donatan ışık, toprağa can verev el!



Cümle kuruluşuna katılmayan bu grup hitaplarda kullanılır.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

İlâhî bir kudretin, ebedî bir feyzin var, ey Türk!

Ey tatlı ve ulvî gece, yıllarca devam et.

Ey sevgi dalımda ilk açan tomurcuk,

Kanımın akışını yenileştiren damar,

Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar,

İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk. (Orhan Veli)




SAYI GRUBU


Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri topluluğudur.

Sayılar sondan başa doğru büyür. Küçük sayı sonda bulunur.

Genellikle ara sayılar sayı grubudur.



Bir, beş, on, yüz, bin, milyon isim

İki yüz, beş bin, otuz milyon sıfat tamlaması

On bir, doksan iki, yüz elli dört sayı grubu


Sayı grupları en az iki kelimeden oluşur. İkiden fazla kelime bulunduran sayı gruplarında her unsur kendi içinde bir kelime veya kelime grubudur.


Yedi / yüz sıfat tamlaması

Yedi yüz / elli sayı grubu

Yedi yüz / elli iki sayı grubu

Yedi yüz elli iki / bin sıfat tamlaması

Yedi yüz elli iki bin / altı sayı grubu

Yedi yüz elli iki bin / altı yüz sayı grubu

Yedi yüz elli iki bin / altı yüz / on dört sayı grubu


Sayı grubunun sıfat tamlamasından farkı:

1. Sayı grubunda en küçük sayın sonda bulunur:

on / altı, elli iki bin / dört yüz / kırk iki

2. Sıfat tamlamasında ilk sayı ismi sondaki sayı isminin adedini gösterir:

Elli / bin, beş / yüz, beş yüz / milyon



Sayı grupları cümlede isim ve sıfat olarak kullanılır.

Yaptığı sarayların adedi kırk iki idi.

Kalede yüz elli asker kalmıştı.


Bütün sayı isimleri birbirinden ayrı yazılır. Ancak senet vb. evraklarda araya rakam sığdırılmasın diye bitişik yazılabilir.
Grubun vurgusu küçük sayı ismindedir.



KISALTMA GRUPLARI


Bu gruplar genellikle isim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil gruplarının kısalması ve kalıplaşması sonucu oluşmuşlardır

Bu grupların ortak özelliği, iki isim unsurundan meydana gelmeleri ve vurgunun ikinci unsurda olmasıdır.


a. İsnat Grubu
Sıfat-fiil ve zarf-fiil grubundan kısalmıştır

Karnı tok olan adam → karnı tok adam

Başı açık olarak → başı açık


İsim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.

gözü tok (insan), eli açık (arkadaş), sohbeti tatlı (insanlar), cebi dolu (adam)..., iki düğmesi kopuk (palto)...

Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını

Görüyor varlığının bir yere toplandığını

Kaç gözü yaşlıyı teselli etti.

Şu çenesi düşüğe sen aldırma

Gurbet akşamlarının bağrı yanık yolcusuyum.

Bekir önce anlamadı, ağzı açık bir süre baktı.


b. Yükleme Grubu
Sıfat-fiil ve isim-fiil grubundan kısalmıştır

Yüzü aşkın olan → yüzü aşkın

Kitabı tetkik etmek → kitabı tetkik


Birinci unsur belirtme hâl eki alır.

İnsanı takdir, memuru teftiş, küçük çocukları af, evi iyice tamir..


Bu grup, cümlede ve kelime gruplarında isim ve sıfat olarak kullanılır.

Yüzü aşkın insan meydanda toplanmıştı.

Kitabı tetkik için görevliden izin istedi.


c. Yaklaşma Grubu
Yaklaşma eki almış bir ismin başka bir isimle oluşturduğu kelime grubudur.
Birinci unsur yaklaşma eki alır.
Fiilimsilerden kısalmıştır

evine bağlı olan → evine bağlı

fikrine müracaat etmek → fikrine müracaat

başına buyruk olarak → başına buyruk

Tatile düşkün (insanlar), cana yakın (arkadaş), geçmişe bağlı (bir yazar), sözüne sadık (dost), içe dönük (tehdit), dile kolay(işler)...

Güzel sanatlara meraklı (kız), geleneklere çok bağlı (adam)...


Bu grup, cümlede ve kelime gruplarında isim, sıfat ve sarf olarak kullanılır.

Mehlika Sultan'a âşık yedi genç

Gece şehrin kapısından çıktı.

Yanında yirmiye yakın muhabir vardı.

Adam, sırıklara bağlı fasulyelerin küçük, ürkek çiçeklerini gördü.

Saatlerdir kapıya dönük oturuyordu.

Yemeği gece yarısına yakın yediler.


d. Bulunma Grubu
Bulunma eki almış bir ismin başka bir isimle oluşturduğu kelime grubudur.
Birinci unsur bulunma eki alır.

Haftada bir, dörtte üç, solda sıfır, yükte hafif, beş günde bir,


Cümlede ve kelime gruplarında isim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.

Arada bir o meşhur kahkahasını atardı.

Ekmeğin dörtte birini yanındakine uzattı.

İşinde usta insanlarla bir arada çalışıyor.


e. Uzaklaşma Grubu
Uzaklaşma eki almış bir ismin başka bir isimle oluşturduğu kelime grubudur.
Birinci unsur uzaklaşma eki alır.

İçten pazarlıklı (adam), kendisinden emin (adımlarla), benden gizli (iş), gözden ırak (bir köşe), yandan çarklı (kahve), estetik endişeden uzak (eserler)...

Cümlede ve kelime grupları içinde isim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.

Bir öğle paydosunda herkesten geç çıktı sınıftan.

Uzun bir yolculuktan sonra köye varmıştık.

Sakin ve kendinden emin çalışıyor.

Ondan daha idealistine rastlamadım.

Evde çekirgeden bol ne var!


f. Vasıta Grubu
Vasıta eki almış bir ismin başka bir isimle oluşturduğu kelime grubudur.
Birinci unsur vasıta eki alır.

Seninle dost (insanlar), bayrakla süslü (sınıflar), sırmayla işli (cepken)...


Bu grup da sıfat-fiil veya zarf-fiil grubundan kısaltılmıştır.

Seninle dost olan (insanlar) → Seninle dost (insanlar),

bayrakla süslü olan (sınıflar) → bayrakla süslü (sınıflar),

sırmayla işli olan (cepken) → sırmayla işli (cepken)

parayla yüklü olarak →parayla yüklü


Cümlede ve kelime grupları içinde isim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.

Garip çizgilerle dolu han duvarları

Annesiyle dargın gitti.


Bu kısaltma gruplarının dışında bazı kısaltma grupları daha vardır ki bunlar da çeşitli cümlelerden ve kelime gruplarından kısaltılmıştır.

Derinden derine ırmaklar ağlar

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi

Kokusuyla baş başa kaldı çiçekler

Bir nefes olmuşum Fatih�in ordusunda

Yürüyorum omuz omuza sipahilerle

Aynalar baştan başa tenha

Başka bir çerçevedir gitgide dünya artık.

El ele tutuşarak yola koyuldular.




BİRLEŞİK İSİM


Burada bahsedilecek olan birleşik isimler sadece özel kişi isimleridir.Bir kişinin özel adı olmak üzere bir araya gelen kelimeler topluluğudur.

Muharrem Ergin, Yavuz Sultan Selim, Ali Şir Nevai, Yahya Kemal Beyatlı, Arif Hikmet Par, Ahmet Turan Alkan, Ömer Seyfettin, Ahmet Haşim, İkinci Kılıç Arslan, Kaşgarlı Mahmut, Yıldırım Beyazıt...

Unvan sıfatları, insanların sosyal seviyelerini, makamlarını, mevkilerini, rütbelerini, statülerini bildirmek için isimlerden önce kullanılan sıfatlardır. Unvan sıfatları isimden önce gelirse unvan grubu veya sıfat tamlaması değil birleşik isim oluşur.

Sultan Süleyman, Şah İsmail, Doktor Ömer, Profesör Muharrem Ergin, Bay Mustafa, Prens Sebahattin, Mareşal Fevzi Çakmak, Şair Eşref, Onbaşı Mehmet, Öğretmen Salih...

Birinci unsuru sıfat, ikinci unsuru özel isim olan kelime grupları zamanla sıfat tamlaması olmaktan çıkmış, birleşik isme dönüşmüşlerdir. Sıfat tamlamasında başta bulunan vurgu da bu birleşik isimlerde ikinci unsura kaymıştır.



CÜMLENİN ÖĞELERİ



1- YÜKLEM :


Cümlede işi, hareketi, yargıyı, bildiren çekimli unsura denir.
Not :Bir cümle birden çok öğeden oluşabileceği gibi tek bir yüklemden de oluşabilir.

* Düşünüyorum (Cümle)
* Güzeldi. ( Cümle )

Not: Yüklem genlikle cümlenin sonunda bulunur; ancak günlük konuşmalarda, atasözlerinde ve şiirde yüklemin yeri değişebilir.

*Gel çabuk buraya!
*Sakla samanı gelir zamanı .
*İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı

Not: Her sözcük ya da sözcük gurubundan yüklem yapılabilir.

*Gecenin yalnızlığında sadece seni düşünürüm. (fiil)
*Kasaba halkı meydanda toplanmıştı.(fiil)
*Yaşadığımız günler tıpkı bir rüzgar gibiydi.(edat)
*Bu olayların suçlusu odur. (zamir)
*Sabah uyandığında gözleri ışıl ışıldı.(ikileme)
*Konuşmalarına ister istemez kulak misafiri oldum. (deyim)
*Odayı süsleyen şey rengarenk çiçeklerdir. (sıfat)


2.ÖZNE



Yüklemin bildirdiği işi, hareketi yapan veya yargının gerçekleşmesine araç olan unsura denir.

Not: Özneyi bulmak için yükleme kim, ne soruları sorulur Yüklemi isim olan cümlelerde ise olan kim, olan ne soruları sorulur.

*Seyirciler fotoğraf sergisini çok beğendi.
*Ailece bulmaca çözmeye meraklıdırlar.
*Güzel gözler tül ardından görünsün.
*Coşkun nehirler gibi ağlamak istiyorum.
*Ben bu yüzden yalnızlığa hasretim .


Not: Yüklemi edilgen fiillerle kurulan cümlelerin gerçek öznesi yoktur.

*Yemekten sonra erkenden yatıldı.
*Okula kadar yüründü.
*Kahvaltıda çaylar içildi.
*Akşam geç saate kadar derse çalışıldı.

Üç çeşit özne vardır:

A.Gerçek Özne:
Yüklemin bildirdiği işi hareketi bizzat kendisi yapan öznedir. Cümlede iki şekilde gösterilir:
1)Acık Özne:

Cümle içinde açık bir şekilde gösterilir

*Yağmur çok şiddetli yağdı.
*Çocuk iki gündür hasta yatıyor.
*Gemi ufukta yavaş yavaş kayboluyordu.
*Geceleri bir ses uykumu böler.

2)Gizli özne:
Cümlede doğrudan yer verilmeyen ancak yüklem taşıdığı eklerden anlaşılan öznedir.

*Ertesi gün ona telefon ettim.
*Görmeyeli hemen de bizi unutmuşsun.
*Bu kıyı kasabasına her yaz gelirim.
*Kumsalda yürüyüş yapıyorlar.

NOT: Yüklemi isim olan cümlenin öznesi gerçektir.

*Siyah renkli araba satılıktır.
*Dün akşam pencereler kapalıydı.

B)Sözde Özne:

Yüklemi edilgen çatılı cümlelerde,aslında nesne olan öge özne olarak kullanılır.

*Ağaçtaki meyveleri topladı.
*Ağaçtaki meyveler toplan.
*Öğrenciler bütün sınıfı temizledi.
*Bütün sınıf temizlendi.
*Hep bir ağızdan ilahiler okunuyor.
*Düğün için yemekler yapıldı


C)Örtülü Özne

Yüklemi edilen çatılı cümlelerde bazen “—ce, tarafından, nedeniyle,…”gibi sözcükler kullanılarak işi bizzat yapan varlığa da yer verilebilir.

*Yolcu otobüsleri belediyemizce hizmete açıldı.
*Yarışma halk tarafından çok beğenildi
*Kar nedeniyle yollar kapandı.

NOT: Her sözcük ya da sözcük grubu özne olabilir.

*Geçen gün evin duvarı yıkılmıştı. (isim tamlaması)
*Bahçesinde okyanuslar yetişiyordu. (isim)
*Derdini söylemeyen derman bulamaz. (sıfat fiil)
*Sana bakmak suya bakmaktır. (isim fiil)
*Okumak zihni dinlendirir. (isim fiil)
*Çoluk çocuk otobüse dolmuştu. (ekeylem)
*Yağmurlu havalar yarından sonra ülkeyi terk edecek. (sıfat)
*Kimse seni benim kadar düşünmez. (zamir)



3)NESNE


Öznenin yaptığı işten, hareketten etkilenen unsurdur
Uyarı :isim cümlelerinde yüklemi edilgen çatılı cümlelerde ve geçişsiz fiillerde nesne yoktur.
Nesneler ek alıp almamasına göre ikiye ayrılır.
a)Belirtisiz Nesne
Yükleme ne sorusu sorularak bulunur. Belirtme durum eki (--i) almamış olup yalın haldedir.

b)Belirtili Nesne
Yükleme kimi, neyi, nereyi soruları sorularak bulunur.Belirtme durum eki olmuştur.

*Bu yörede kızlarımız kilim dokur.
*Yolun kenarına kocaman kütükleri yığmışlar.
*O köpeği mahallenin çocukları da arıyordu.
*Bu şehirde tüm sokaklar seni düşünür.

4.ZARF TÜMLECİ


Yer yön sebep miktar durum ve zaman bildirerek yüklemi açıklayan unsurdur. Zarf tümlecini bulmak için yükleme,
nasıl, niçin, neden, ne kadar, ne zaman, kim tarafından
ne tarafından, soruları sorulur.

*Dostluklar ömür boyu sürünce güzeldir.
*Yüreğimdeki yara gittikçe büyüyor.
*Güneş her doğduğunda yalnızlık başına vurduğunda beni hatırla.
*Trabzanlara yaslanıp şarkı söylüyor bir kadın.
*Kırgın kırgın yüzüme bakma Rosa.


UYARI:Yön isimleri yalın halde zarf tümleci olurlar.Belirtme durum eki (-i) alırsa belirtilinesne,-e/-de/-den,hal ekini alırsa dolaylı tümleç olur.

* Hizmetçi,içeriyi iyice süpürsün.
* Adam yavaşça içeri girdi.
* Bir süre sonra içeriden bir ses geldi.


5)DOLAYLI TÜMLEÇ


Yönelme,bulunma ve çıkma bildirerek cümlenin anlamını tamamlayan unsura denir.

NOT: Dolaylı tümleç olan öğe mutlaka –e/-de/-den hal eklerinden birini alır.

*Buluşma yerine hemen gelmiş.
*Senin kirpiklerinde bir damla oldu akşam.
*Ağlamayan çocuğa meme verilmez.
*Bir havuz kenarında yan yana oturmuşuz.
*Eskicinin sesi sokağın başından duyuluyordu.
*Askerler kuyunun ağzına birikmişti.
*Bu gazeteci yazılarında gerçeklerden hiç sapmaz.
*İhtiyar,bütün mirasını karısına bırakmıştı.

NOT: Dolaylı tümleci bulmak için yükleme;
“kime,kimde,kimden,nereye,nerede,nereden” sorusu sorulur.

UYARI:-e/-den hal eki “için” edatı görevinde kullanılıyorsa ya da sebep bildiriyorsa zarf tümleci kurar.
-de/-den hal ekleri zaman bildiren sözcüklerin üzerine gelirse zarf tümleci olur.

*Korkudan kızın dili tutulmuştu.
*Babasıyla kavga ettiğinden eve uğramıyor.
*Birazdan hava kararacak.
*Yaz akşamlarında yıldızları seyrederdik.
*Denize yüzmeye gidiyorum.
*Ailesine yürekten bağlıydı.


6)EDAT TÜMLECİ


Bazı edatlarla öbekleşerek cümleyi “amaç, araç, birliktelik, özgülük, karşılaştırma,…” gibi anlamlarla açıklayan unsurdur.

*Çalışmak için yurt dışına gitmiş.(amaç) e.t.
*Kadın oğlunu bulabilmek için gazeteye ilan vermiş.(amaç) e.t.
*Bu tatlıyı senin için ayırdım.(aitlik,özgülük) e.t.
*Yağmur yağdığı için baraj taşmış.(zarf tüm.,sebep)
*Yaralıyı hastaneye ambulansla ***ürmüşler.(araç)
*Adam öfkeyle yüzüme baktı.(zarf tüm. durum)
*Ali,arkadaşlarına göre derse daha çok çalışıyor.(karşılaştırma)
*Bana göre bu iş olmaz.(görüş)
*Direğe karşı on adım yürüdü.(zarf tüm. yön)
*Sen bile doğum günümü kutlamadın. e.t.

NOT: “İçin” edatı kendinden önceki sözcükle birlikte neden-sonuç ilgisi kurarsa zarf tümleci,“ile” edatı durum ilgisi kurarsa zarf tümleci, “karşı” edatı yön ilgisi kurarsa zarf tümleci olur.



CÜMLEDE VURGU


Türkçede cümle vurgusu yüklem üzerindedir.Bu nedenle hangi öğe daha çok vurgulanmak isteniyorsa yükleme yaklaştırılır.

*Arkadaşları onu kapıda bekliyormuş.(D.T.)
*Arkadaşları kapıda onu bekliyormuş.(Nesne)
*Kapıda onu arkadaşları bekliyormuş.(Özne)

UYARI:Cümlede “mi” soru edatı varsa bu edattan önce gelen öğe vurgulanmıştır.

*Bu akşam siz İstanbul’a mı gideceksiniz? (d.t.)
*Bu akşam siz mi İstanbul’a gideceksiniz? (ö.)
*Bu akşam mı siz İstanbul’a gideceksiniz? (z.t.)
*Bu akşam siz İstanbul’a gidecek misiniz?(y.)

NOT: Cümlede soru sözcükleri varsa soruya verilecek cevap olan öğe vurgulanmıştır.
*Masamdaki kalemleri kim almış?
---Ayşe.(Özne)
*Bu saatte nereden geliyorsun?
---Okuldan.(Dolaylı tümleç)
*Bahçeden ne kopardın?
---Elma.(Nesne)


CÜMLENİN ÖĞELERİYLE İLGİLİ GENEL ÖZELLİKLER


1) Hiçbir öğe sözcük sayısıyla sınırlı değildir.Bir öğe,bir tek sözcükten oluşabildiği gibi birden çok sözcükten de oluşabilir.

"O , dün, bize, babasıyla geldi."
-Ö.- Z.T.- D.T.--- E.T. -----Y.


2) Cümlede özne,nesne,dolaylı tümleç ve zarf tümleci açıklayıcısıyla birlikte kullanılabilir.

"Bir yıl kalacağım bu ili ---Siirt’i, ----çok özleyeceğim."
-----B.li n. -------------Açıklayıcı.

"Çocuk;sevinçle,etekleri zil çalarak,telefona koştu."
---------Z.T. ------Açıklayıcısı


3)Bir cümlede birden fazla özne,dolaylı tümleç, nesne, zarf tümleci ortak bir yükleme bağlanabilir.

"Annesini,babasını,akrabalarını ve bütün arkadaşlarını görmek istiyordu."
"Evde,okulda,sitede,her yerde aynı konu konuşuluyordu."


4)Öğelere ayırmada tamlamalar, deyimler ve bileşik fiiller bölünmez.

"O her zaman ince eleyip sık dokurdu" (yüklem,deyimden oluşmuş)
---------------------yüklem


5)Hitaplar,ünlemler ve bağlaçlar;öğe dışı sözcüklerdir. (Bağımsız tümleçlerdir)

"Arkadaşlar, beni dinler misiniz?"
"Geleceğiz; fakat çok kalmayacağız."
"Eyvah,çocuk düştü."


6)Şiir dizeleri ya da devrik söyleyişler,kurallı cümle biçimine çevrilirse daha kolay bulunur.

*Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,

*Hürriyet, hür yaşamış bayrağımın hakkıdır.
----ö.---------yüklem


7)Soru cümleleri değişik öğeleri buldurmayı amaçlayabilir. Sorulara verilecek cevaplar hangi öğeyi oluşturuyorsa, soru cümlesi o öğeyi buldurmaya yöneliktir.

"Kimi seviyorsun?"
--Seni (Seni seviyorum) (Soru nesneyi buldurmaya yönelik.)

"Kim yapmış?"
-Babam (Babam yapmış) (Soru özneyi buldurmaya yönelik)

"Nereye gidiyorsun?"
-Okula (Okula gidiyorum) (Soru d.t.’yi buldurmaya yönelik)

"Ne zaman geldin?"
-Dün (Dün geldim) (Soru z.t.’yi buldurmaya yönelik)

"Kırılan neydi?"
-Bardaktı (Kırılan bardaktı) (Soru yüklemi buldurmaya yönelik)


8) “-mi” edatıyla oluşturulan soru cümlelerinde “-mi” hangi öğeden sonra gelmişse soru o öğeyi buldurmaya yöneliktir.

"Bugün bize gelecek misin?"(Soru yüklemi buldurmaya yönelik)
"Bugün bize mi geleceksin?"(Soru D.T.’yi buldurmaya yönelik)
"Bugün mü bize geleceksin?"(Soru Z.T.’yi buldurmaya yönelik)
"Sen mi bugün bize geleceksin?"(Soru özneyi buldurmaya yönelik)


9)Bir cümlede vurgulanan öğe, yüklemden hemen önce gelen öğedir.

"Çocuklar,sevgiyle beslenir."(Edat tümleci vurgulu)
"Cömert olmadan önce doğru olmayı bil."(B.li n. vurgulu)


CÜMLENİN ÖĞELERİNİ BULURKEN
GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKEN HUSUSLAR


Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği, bir hareketi, bir durumu tam olarak bir yargı halinde anlatan kelime veya kelime gruplarına cümle denir. Cümlenin olabilmesi için bir çekimli isim veya fiili olması gerekir. “Git.”, “Öğretmenim.” Tek bir kelime oldukları halde özne ve yüklemden meydana geldikleri ve yargı bildirdikleri için cümledir. “Türk atlarının geçtiği yoldan” kelime grubu ise dört kelimeden oluştuğu halde yargı içermediği için cümle sayılmaz. Sonuna “gittik” şeklinde çekimli bir fiil getirilirse cümle olur.


Cümlenin öğeleri bulunurken göz önünde bulundurulması gereken hususlar şunlardır:

1- Cümlenin temel öğeleri yüklem ve öznedir. Şayet bu öğeler yoksa o kelime grubu cümle değildir. Bu sebeple edilgen çatılı cümlelerde “Cam kırıldı.” örneğinde olduğu gibi “cam” nesne (eylemden etkilenen varlık) olduğu halde cümlenin temel öğelerinden özne bulunmadığı için özne kabul edilir ve bu tip özneler “sözde özne” olarak nitelendirilir.
Şayet cümle “Cam top oynayan çocuklar tarafından kırıldı.”şeklinde olursa fiilin çatısı edilgen olduğu için kırma eylemini çocukların yaptığı söylendiği halde “top oynayan çocuklar tarafından” özne değildir; bu tür öğeler zarf tümlecidir. Bazı dil bilgisi kitaplarında bu tip öznelerden "örtülü özne" diye bahsedilmektedir. Sözde özne dışında gerçek ve gizli olmak üzere iki özne çeşidi daha vardır. Gizli özne yüklemin sonundaki şahıs ekinden hareketle bulunur.


2- Öğeler bulunurken önce yüklem, ikinci olarak özne bulunur. Daha sonra cümlede anlatılanlara göre yardımcı öğelerden nesne, dolaylı tümleç ve zarf tümleci bulunur. Yardımcı öğelerin bulunmasında herhangi bir sıra söz konusu değildir. Ama genel olarak nesne, dolaylı tümleç ve zarf tümleci şeklinde bir sıralama uygulanmaktadır. Yüklem ve öznenin bulunma sırasına uyulmadığı zaman hata yapma ihtimali artar.


3- Öğeleri bulurken hangi soruların yöneltileceği iyi bilinmelidir. Özne ve belirtisiz nesne “ne, kim”, belirtili nesne “neyi, kimi”, dolaylı tümleç “nereye, nerede, nereden; kime, kimde, kimden; neye, neyde, neyden ...”, zarf tümleci ise “nasıl, niçin, neden, ne zaman, ne kadar, neyle, ne şekilde, ne biçim, ne gibi, kimle, neyle ...” soruları sorularak bulunur.


4- Özne ve belirtisiz nesne yalın halde, belirtili nesne belirtme (-i), dolaylı tümleç ise yönelme (-e), bulunma (-de) ve uzaklaşma (-den) hallerinde bulunur. Fakat bazı durumlarda zarf tümleçleri de –e, -de, -den hal eklerini alabilirler. Öğelerin hangi ekleri aldıklarını bilmek büyük kolaylık sağlamakta ve birçok yanlışı engellemektedir. Özne eylemi yapanı, nesne eylemden etkileneni, dolaylı tümleç olayın geçtiği yeri ve zarf tümleci de eylemin hangi şartlarda, nasıl, ne zaman meydana geldiğini bildirir.


5- Yüklem bulunduktan sonra yükleme “ne” veya “kim” sorularak özne bulunur. Diğer öğeleri bulurken soruları özne ile yükleme birlikte sormak gerekir. Sadece yükleme sorulursa özneyi belirtisiz nesne ile karıştırma söz konusu olabilir. Bunları birbirine karıştırmamak için yüklemin belirttiği işi yapanın özne, yapılan işten etkilenenin de nesne olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.


6- Öğeleri doğru olarak tespit edebilmemiz için kelime grupları, ismin hal ekleri, fiil çatısı, fiil çekimleri, fiilimsiler, birleşik fiil, ek-fiil, cümle çeşitleri gibi dil bilgisinin diğer konuları hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir.


7- İsim cümlelerinde nesne bulunmaz. “Bu konuyu arkadaşların bilmemektedir.” cümlesinin yüklemi isim olduğu halde nesne almıştır. Yüklemi isim-fiil olan bu gibi cümlelerde nesne bulunabilir. “İlkbaharda havalar çok güzeldi.” bir isim cümlesidir, bu yüzden “güzel olan ne?” sorusuna cevap olarak verilen “havalar” öznedir.


8- İsim cümlelerinin öğelerini bulurken yüklemin çok sayıda kelimeden meydana gelebileceğini unutmamalıyız. Fiil cümlelerinin yüklemi birkaç kelimeden oluşurken isim cümlelerinde durum farklı olabilir. “Ali sınıfın en arka sırasında oturan neşeli bir öğrencidir.” cümlesinin yüklemi “en arka sırasında oturan neşeli bir öğrencidir.” kelime grubudur. Fiil cümlesinde yükleme “nasıl” sorusunu sorarsak zarf tümlecini buluruz. Buradaki cümlenin yüklemini “öğrencidir” sanarak “Ali nasıl öğrencidir?” diye bir soru sorsak “en arka sırasında oturan neşeli bir öğrencidir.” cevabını alırız. Oysa burada sıfat tamlamasının ismine soru yöneltilmiş ve sıfat grubu zarf sanılmıştır.


9- Kelime grupları öğeler bulunurken asla parçalanmaz. Aynı şekilde birleşik fiiller de bölünmez.


10- Türkçe’de cümlenin öğeleri arasında bir de edat tümlecinin varlığından söz edilir. Türü ne olursa olsun fiili niteleyen kelime veya kelime grubu cümlede zarf tümleci olarak kabul edilir. “Kitabı sizin için aldım.” cümlesindeki “sizin için” edat grubudur. ÖSS’de bu kelime grubunun cümlenin hangi öğesi olduğu sorulur ve seçenekler arasında edat tümleci de varsa tabii ki edat tümleci sayılır; ama genellikle ÖSS’de bu tip tartışmalı konular sorulmaz ya da seçenekler arasında edat tümleci verilmez.


11- Cümleden çıkarıldığı zaman anlamda bir bozukluk meydana getirmeyen kelime veya kelime gruplarına arasöz/aracümle denir.
Cümlenin öğeleri bulunurken bu tip kelime ve kelime grupları cümle dışı unsur sayılır. “Kitap okuyanlardan biri, emekli öğretmen Zeki Bey, ağır ağır, yerinden kalktı.” cümlesinde “emekli öğretmen Zeki Bey” arasözdür. “Kitap okuyanlardan biri” öğesinin açıklayıcısıdır. Arasöz/aracümlelerin başında ve sonunda virgül veya tire (kısa çizgi) vardır.


12- Hitaplar da cümle dışı unsurdur. “Ey Türk geçliği! Birinci vazifen Türk istiklâl ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” cümlesinin öznesi “Ey Türk geçliği!” değil, “birinci vazifen”dir.


13- Bir başka cümle dışı unsur iki cümleyi birbirine bağlayan bağlaçlardır. “Çok anlattım ama dinletemedim” cümlesinde “ama” bağlacı cümle dışı unsurdur. Nesne, özne, dolaylı tümleç ve zarf tümleçlerini birbirine bağlayan bağlaçlar cümle dışı unsur değildir.


14- Öğeleri ayrılmış bir cümlenin unsurlarını kolayca bulabilirsiniz. Bu da öğelere doğru ayırmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.


15- Özellikle şiirlerde mısralarda önce kaç cümle olduğunu tespit etmek gerekir. Yüklem sayısı kadar cümle olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.


16- Şiirlerde unsurları ayrılan gruplar aynı öğe sayılır.


17- Devrik cümleler, kurallı cümle haline getirildikten sonra öğeleri daha kolay bulunur. Soru cümlelerinin öğeleri cevap cümlesine çevrildikten sonra daha sağlıklı bulunur.


18-
Türkçe'de vurgulu öğe yüklemden önceki ilk kelimedir. "Bu şiiri törende arkadaşımız okudu." cümlesinde "arkadaşımız" vurgulanırken "Arkadaşımız bu şiiri törende okudu." cümlesinde "törende" öğesi önem kazanmaktadır.


19- "Dışarı, içeri, ileri, geri ..." gibi zarflar yüklemin yönünü belirttikleri için zarf tümleci olur. Şayet bunlar yönelme halinde olursa o zaman dolaylı tümleç olur. "Ali az önce dışarı çıktı." cümlesinde "dışarı" zarf tümleci olduğu halde ""Ali az önce dışarıya çıktı." cümlesinde "dışarıya" kelimesi dolaylı tümleçtir. Oysa iki cümle arasında anlam bakımından hiçbir fark yoktur. Bu da bize cümlenin öğelerinin aldığı ekleri bilmenin önemi göstermektedir.


CÜMLE ÇEŞİTLERİ

1- Yapılarına Göre Cümleler
2- Yükleminin Türüne Göre Cümleler
3- Yükleminin Yerine Göre Cümleler
4- Anlamlarına Göre Cümleler


1- YAPILARINA GÖRE CÜMLELER

Yapılarına göre basit, bileşik, bağlı ve sıralı cümleler olmak üzere dört cümle çeşidi vardır.

a) Basit Cümle:

Tek yüklemi bulunan, tek yargı bildiren cümleler yapı bakımından basit cümledir. Basit cümleyi belirleyen tek yüklemin, tek yargının bulunmasıdır. Yüklem dışındaki diğer ögelerin sayısı önemli değildir. Basit cümleler hem isim hem fiil cümlesi olabilir. Türkçede cümleler genellikle basit yapılıdır:

Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.

Akıllı düşman, akılsız dosttan yeğdir.

Güneş balçıkla sıvanmaz.

Yapısında fiil ismi, sıfat-fiil, zarf-fiil veya bu tür kelimelerden yapılmış kelime grupları bulunan cümlelerde bu unsurlar bağımsız yargı bildirmedikleri için, böyle cümleler de yapı bakımından basit cümle sayılırlar:

Bu kadar yolu yaya gitmek zor olabilir.

Gülü seven dikenine katlanır.

Ayaklarını sürüyerek yerine geçti.

b) Birleşik Cümle:

İçinde birden fazla yargının bulunduğu cümleler, birleşik cümledir. Bu yapıdaki cümlelerde esas yargıyı üzerinde bulunduran bir temel cümle ve bu temel cümleyi çeşitli yönlerden tamamlayan yan cümleler bulunur.

Türkçede şartlı birleşik cümle, ki’li birleşik cümle ve iç içe birleşik cümle olmak üzere üç çeşit birleşik cümle vardır:

Şartlı birleşik cümle: İçinde şart kipi bulunan cümledir. Şart kipi, diğer fiil çekimlerinden farklı olarak bitmiş bir hareket göstermez, bir yargı ifade etmez. Bu sebeple şart kipiyle bağımsız bir cümle yapılamaz.

Bu yapıdaki cümlede şart kipini taşıyan yardımcı cümle önce, temel cümle sonra gelir. Şart cümlesi temel cümleyi genellikle şart, zaman, sebep, benzetme gibi anlamlarla tamamlar ve temel cümlenin zarfı olur:

Derslerine düzenli çalışırsan sınıfını kolay geçersin.

Pazar günü hava güzel olursa gezmeye gideceğiz.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.”

(Yahya Kemâl)



Ki’li birleşik cümle: Farsçadan dilimize giren ki bağlama edatıyla yapılan birleşik cümledir. Ki edatı, çekimli bir fiilden sonra gelince bağlama edatı olur. Bu cümlelerde ki edatına kadar olan kısım asıl unsur; ki edatından sonraki unsur yardımcı unsurdur. Bu sıralanış Türkçeye aykırıdır. Ki edatı çıkarılınca cümle Türkçedeki sıralanışa uyar:

Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini. (Gözlerimin rengini unuttuğunu duydum.)

Öyle insanlar vardır ki yaptıkları iyilikleri her fırsatta söylemekten zevk duyarlar. (Yaptıkları iyilikleri her fırsatta söylemekten zevk duyan insanlar vardır.)

Ki’den önceki unsurun isim olması hâlinde ki, yardımcı cümleyi asıl cümleye bağlamaz, asıl cümlenin yüklemini onun isim unsuruna bağlar. Böyle cümlelerde söylenmese de anlamda bir değişiklik olmaz:

Limon ki bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. (Limon bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. / Bol vitaminli bir meyve olan limon kışın yetişir.)



İç içe birleşik cümle: Bir cümlenin herhangi bir görevle başka bir cümlede yer almasıyla meydana gelen birleşik cümledir. Araya giren cümle, temel cümledeki anlamı tamamlayan yardımcı cümle olarak nesne veya diğer unsurlardan birinin parçası olur:

Edebiyat öğretmeni içinizde “Han Duvarları”nı okuyan var mı, dedi.

Hayır, o değil, şu uzun boylu adam, dedi.

c) Bağlı Cümle:

Birden fazla cümlenin fakat, ama, ancak, lâkin, ve, veya gibi edatlarla bir özneye bağlanarak oluşturduğu cümledir. Her biri bağımsız cümle olan bu cümleler arasındaki ilgi, bağlama edatlarıyla kurulmakta ve pekiştirilmektedir:

Konuşmayı erken öğrendim ama susmayı öğrenmem için yaşlanmam gerekti.

Ölmek kaderde var,bize üzüntü vermiyor

Lâkin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.

d) Sıralı Cümle:

Tek başına bağımsız yargı bildiren iki veya daha fazla cümlenin bir anlam bütünlüğü içinde sıralanmasıyla kurulan cümlelerdir. Yüklemleri çekimli fiil olan sıralı cümleler, birbirinden virgül veya noktalı virgülle ayrılır:

Alacağını tahsil etmek için önce telefon etmiş, sonra biriyle haber yollamış, olmayınca kendisi gitmek zorunda kalmıştı. Bu sıralı cümlede yargı taşıyan telefon etmiş, haber yollamış, zorunda kalmış yüklemlerini birbirine bağlayan –tı, kip ekidir. Sıralı cümlede önceki yargılarda bu ek tekrarlanmayıp son yargıya doğru bir bağımlılık sağlanır. Böylelikle cümlenin bitmediği de hatırlatılmış olur.

Aradaki ilginin ortak cümle ögeleriyle sağlandığı sıralı cümleler bağımlı sıralı cümle; ilginin sadece anlam yönüyle kurulduğu cümleler bağımsız sıralı cümledir:

Çetin, kantinde bizi bekliyormuş, hemen yanımıza geldi, kolumuzdan tutup masasına ***ürdü. (Özne, ortaktır.)

Öğretmeni Aysel’i çağırıyordu; Aysel hiç oralı değildi


2- YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER

a) Fiil Cümlesi:

Yüklemi çekimli bir fiil veya fiil grubu olan cümle, yükleminin türüne göre fiil cümlesidir. Her türlü hareket, iş, oluş fiil cümleleriyle karşılandığı için fiil cümleleri isim cümlelerine göre daha çok kullanılır.

Yükleminin geçişli fiil olması durumunda, fiil cümlelerinde cümlenin bütün ögeleri bulunabilir. Fiil geçişsiz olursa cümlenin nesnesi olmayacaktır.

“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor,

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda.”

(Orhan Veli)

Başlarını göklere çarpmaktan, genellikle cüceler korkar.

(Cenap Şahabettin)

Allah size bir yüz vermiş; bir tane de siz eklemeyin.

(Shakespeare)

Mum, dibine ışık vermez

(Atasözü)

b) İsim Cümlesi:

Yüklemi ek-fiille çekimlenmiş bir isim veya isim grubu olan cümleler, yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

İsim cümleleri, genellikle özne ve yüklemden oluşur. İsim cümlelerinin olumsuzunu yapmak için değil ve yok kelimeleri kullanılır. Ağzı var, dili yok.

“Ormanlar koynunda bir serin dere

Dikenler içinde sarı gül vardır.”

(Rıza Tevfik Bölükbaşı)

“Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin.

Benim doğduğum köyler de güzeldi.”

(Cahit Külebi)

“Ölmek değildir, ömrümüzün en feci işi

Müşkül budur , ölmeden evvel ölür kişi”

(Yahya Kemal)

Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.


3- YÜKLEMİNİN YERİNE GÖRE CÜMLELER


Yüklemin cümle içindeki yerine göre iki çeşit cümle vardır.
a) Kurallı (Düz) Cümle:

Türkçede asıl unsurlar sonra, yardımcı unsurlar önce geldiği için cümlenin en önemli ve asıl ögesi olan yüklem genellikle cümlenin sonunda yer alır. Yüklemi sonda olan cümle, kurallı cümledir. Cümlede özellikle belirtilmek istenen unsurlar yükleme yaklaştırılır:

Kayıhan, / bu akşam / pencerenin önünde / oturuyordu.

Kayıhan, / pencerenin önünde / bu akşam / oturuyordu.

Bu akşam / pencerenin önünde / Kayıhan / oturuyordu.



b) Devrik Cümle:

Yüklemi sonda olmayan cümle, devrik cümledir. Devrik cümlelere daha çok şiir dilinde rastlanır. Günlük konuşmalarda, atasözlerinde ve deyimlerde de zaman zaman devrik cümleler görülür. Cümlede yüklemin dışındaki ögelerin yer değiştirmesi durumunda cümlenin kurallılığı bozulmaz. Ancak yüklemin yeri değişirse cümle devrik olur:

“Bir kökte uzamış sarmaşık gibi

Dökülmüş gerdana saçların güzel.”

(Âşık Veysel)

“Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.”

(Cahit Sıtkı Tarancı)

Sensiz kaldım bu yerde.

Gülme komşuna, gelir başına.

Çocuktan al haberi.

4- ANLAMINA GÖRE CÜMLELER

Anlamına göre üç çeşit cümle vardır.
a) Olumlu Cümle:

Yargının gerçekleştiğini bildiren cümleler, olumludur. Bu cümlelerin yüklemi varlık, olma veya bulunma bildirir:

Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olur.

(Atasözü)

Gerçek belirince yalan ortadan kalkar.

(Atatürk)

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

(Seneca)

Beklediğimiz haber, nihayet geldi.

Yapısı bakımından olumsuz görünen bazı cümleler anlam bakımından olumludur. Cümlede iki olumsuz unsurun bulunması cümlenin anlamını olumlu yapar:

Nasıl cevap vereceğini bilmiyor değildi.(=biliyordu)

Allah’tan korkmayan yoktur.(=herkes korkar)

Yapı bakımından olumsuz bazı cümleler soru yoluyla olumlu bir anlam kazanabilir:

Siparişlerinizi getirmez olur muyum. (=getiririm)

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kan değil midir?


b) Olumsuz Cümle:

Yargının gerçekleşmediğini, yapılmadığını bildiren cümleler, anlam bakımından olumsuzdur.

Fiilden fiil yapan –ma-, -me- olumsuzluk eki, değil edatı ve yok keli*mesi cümleleri olumsuz yapan unsurlardır:

Bundan sonra kimseyi kandırmayacak.

“Bu güler yüzlü adam ben değilim.”

(Cahit Sıtkı Tarancı)

Cebimde beş kuruş para yok.

Yapı bakımından olumlu olan bazı cümleler soru ekiyle olumsuz bir anlam kazanabilir:

Matematik sınavından 95 almak kolay mı? (Kolay değil.)

Babamın yanında hiç, sigara içebilir miyim? (İçemem.)



ne......ne bağlama edatıyla kurulan cümleler de anlam bakımından olumsuzdur. Cümlede bu unsur varsa yüklem mutlaka olumlu olmalıdır:

“Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan, bir günahı

Seni beklediğim kadar.”

(Necip Fazıl)

Ne sevenim var ne soranım var.


c) Soru Cümlesi:

Herhangi bir şeyi öğrenmek için soru unsurlarıyla kurulan cümleler, soru cümlesidir. Soru cümleleri genellikle, soru eki mı (mi, mu, mü) ile yapılır. Ayrıca hani, hangi, kim, kaç, nasıl, ne, neden, niçin gibi soru kelimeleriyle de soru cümleleri kurulur. Soru cümlesi olumlu veya olumsuz olabilir:

Doktor içeride mi?

Hangi konuyu anlamadınız?

Niçin bu kadar geç kaldınız?

Yeni sınav yönetmeliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Üniversitemizi nasıl buldunuz?



Cümlede soru eki hangi kelimeden sonra gelirse onu sorar:

Aybars dün arabasıyla geldi mi?

Aybars mı dün arabasıyla geldi?

Aybars dün mü arabasıyla geldi?

Aybars dün arabasıyla mı geldi?


CÜMLE ÇEŞİTLERİ

1- Yapılarına Göre Cümleler
2- Yükleminin Türüne Göre Cümleler
3- Yükleminin Yerine Göre Cümleler
4- Anlamlarına Göre Cümleler



1- YAPILARINA GÖRE CÜMLELER

Yapılarına göre basit, bileşik, bağlı ve sıralı cümleler olmak üzere dört cümle çeşidi vardır.

a) Basit Cümle:

Tek yüklemi bulunan, tek yargı bildiren cümleler yapı bakımından basit cümledir. Basit cümleyi belirleyen tek yüklemin, tek yargının bulunmasıdır. Yüklem dışındaki diğer ögelerin sayısı önemli değildir. Basit cümleler hem isim hem fiil cümlesi olabilir. Türkçede cümleler genellikle basit yapılıdır:

Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.

Akıllı düşman, akılsız dosttan yeğdir.

Güneş balçıkla sıvanmaz.

Yapısında fiil ismi, sıfat-fiil, zarf-fiil veya bu tür kelimelerden yapılmış kelime grupları bulunan cümlelerde bu unsurlar bağımsız yargı bildirmedikleri için, böyle cümleler de yapı bakımından basit cümle sayılırlar:

Bu kadar yolu yaya gitmek zor olabilir.

Gülü seven dikenine katlanır.

Ayaklarını sürüyerek yerine geçti.

b) Birleşik Cümle:

İçinde birden fazla yargının bulunduğu cümleler, birleşik cümledir. Bu yapıdaki cümlelerde esas yargıyı üzerinde bulunduran bir temel cümle ve bu temel cümleyi çeşitli yönlerden tamamlayan yan cümleler bulunur.

Türkçede şartlı birleşik cümle, ki’li birleşik cümle ve iç içe birleşik cümle olmak üzere üç çeşit birleşik cümle vardır:

Şartlı birleşik cümle: İçinde şart kipi bulunan cümledir. Şart kipi, diğer fiil çekimlerinden farklı olarak bitmiş bir hareket göstermez, bir yargı ifade etmez. Bu sebeple şart kipiyle bağımsız bir cümle yapılamaz.

Bu yapıdaki cümlede şart kipini taşıyan yardımcı cümle önce, temel cümle sonra gelir. Şart cümlesi temel cümleyi genellikle şart, zaman, sebep, benzetme gibi anlamlarla tamamlar ve temel cümlenin zarfı olur:

Derslerine düzenli çalışırsan sınıfını kolay geçersin.

Pazar günü hava güzel olursa gezmeye gideceğiz.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.”

(Yahya Kemâl)



Ki’li birleşik cümle: Farsçadan dilimize giren ki bağlama edatıyla yapılan birleşik cümledir. Ki edatı, çekimli bir fiilden sonra gelince bağlama edatı olur. Bu cümlelerde ki edatına kadar olan kısım asıl unsur; ki edatından sonraki unsur yardımcı unsurdur. Bu sıralanış Türkçeye aykırıdır. Ki edatı çıkarılınca cümle Türkçedeki sıralanışa uyar:

Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini. (Gözlerimin rengini unuttuğunu duydum.)

Öyle insanlar vardır ki yaptıkları iyilikleri her fırsatta söylemekten zevk duyarlar. (Yaptıkları iyilikleri her fırsatta söylemekten zevk duyan insanlar vardır.)

Ki’den önceki unsurun isim olması hâlinde ki, yardımcı cümleyi asıl cümleye bağlamaz, asıl cümlenin yüklemini onun isim unsuruna bağlar. Böyle cümlelerde söylenmese de anlamda bir değişiklik olmaz:

Limon ki bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. (Limon bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. / Bol vitaminli bir meyve olan limon kışın yetişir.)



İç içe birleşik cümle: Bir cümlenin herhangi bir görevle başka bir cümlede yer almasıyla meydana gelen birleşik cümledir. Araya giren cümle, temel cümledeki anlamı tamamlayan yardımcı cümle olarak nesne veya diğer unsurlardan birinin parçası olur:

Edebiyat öğretmeni içinizde “Han Duvarları”nı okuyan var mı, dedi.

Hayır, o değil, şu uzun boylu adam, dedi.

c) Bağlı Cümle:

Birden fazla cümlenin fakat, ama, ancak, lâkin, ve, veya gibi edatlarla bir özneye bağlanarak oluşturduğu cümledir. Her biri bağımsız cümle olan bu cümleler arasındaki ilgi, bağlama edatlarıyla kurulmakta ve pekiştirilmektedir:

Konuşmayı erken öğrendim ama susmayı öğrenmem için yaşlanmam gerekti.

Ölmek kaderde var,bize üzüntü vermiyor

Lâkin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.

d) Sıralı Cümle:

Tek başına bağımsız yargı bildiren iki veya daha fazla cümlenin bir anlam bütünlüğü içinde sıralanmasıyla kurulan cümlelerdir. Yüklemleri çekimli fiil olan sıralı cümleler, birbirinden virgül veya noktalı virgülle ayrılır:

Alacağını tahsil etmek için önce telefon etmiş, sonra biriyle haber yollamış, olmayınca kendisi gitmek zorunda kalmıştı. Bu sıralı cümlede yargı taşıyan telefon etmiş, haber yollamış, zorunda kalmış yüklemlerini birbirine bağlayan –tı, kip ekidir. Sıralı cümlede önceki yargılarda bu ek tekrarlanmayıp son yargıya doğru bir bağımlılık sağlanır. Böylelikle cümlenin bitmediği de hatırlatılmış olur.

Aradaki ilginin ortak cümle ögeleriyle sağlandığı sıralı cümleler bağımlı sıralı cümle; ilginin sadece anlam yönüyle kurulduğu cümleler bağımsız sıralı cümledir:

Çetin, kantinde bizi bekliyormuş, hemen yanımıza geldi, kolumuzdan tutup masasına ***ürdü. (Özne, ortaktır.)

Öğretmeni Aysel’i çağırıyordu; Aysel hiç oralı değildi


2- YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER

a) Fiil Cümlesi:

Yüklemi çekimli bir fiil veya fiil grubu olan cümle, yükleminin türüne göre fiil cümlesidir. Her türlü hareket, iş, oluş fiil cümleleriyle karşılandığı için fiil cümleleri isim cümlelerine göre daha çok kullanılır.

Yükleminin geçişli fiil olması durumunda, fiil cümlelerinde cümlenin bütün ögeleri bulunabilir. Fiil geçişsiz olursa cümlenin nesnesi olmayacaktır.

“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor,

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda.”

(Orhan Veli)

Başlarını göklere çarpmaktan, genellikle cüceler korkar.

(Cenap Şahabettin)

Allah size bir yüz vermiş; bir tane de siz eklemeyin.

(Shakespeare)

Mum, dibine ışık vermez

(Atasözü)

b) İsim Cümlesi:

Yüklemi ek-fiille çekimlenmiş bir isim veya isim grubu olan cümleler, yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

İsim cümleleri, genellikle özne ve yüklemden oluşur. İsim cümlelerinin olumsuzunu yapmak için değil ve yok kelimeleri kullanılır. Ağzı var, dili yok.

“Ormanlar koynunda bir serin dere

Dikenler içinde sarı gül vardır.”

(Rıza Tevfik Bölükbaşı)

“Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin.

Benim doğduğum köyler de güzeldi.”

(Cahit Külebi)

“Ölmek değildir, ömrümüzün en feci işi

Müşkül budur , ölmeden evvel ölür kişi”

(Yahya Kemal)

Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.


3- YÜKLEMİNİN YERİNE GÖRE CÜMLELER



Yüklemin cümle içindeki yerine göre iki çeşit cümle vardır.
a) Kurallı (Düz) Cümle:

Türkçede asıl unsurlar sonra, yardımcı unsurlar önce geldiği için cümlenin en önemli ve asıl ögesi olan yüklem genellikle cümlenin sonunda yer alır. Yüklemi sonda olan cümle, kurallı cümledir. Cümlede özellikle belirtilmek istenen unsurlar yükleme yaklaştırılır:

Kayıhan, / bu akşam / pencerenin önünde / oturuyordu.

Kayıhan, / pencerenin önünde / bu akşam / oturuyordu.

Bu akşam / pencerenin önünde / Kayıhan / oturuyordu.



b) Devrik Cümle:

Yüklemi sonda olmayan cümle, devrik cümledir. Devrik cümlelere daha çok şiir dilinde rastlanır. Günlük konuşmalarda, atasözlerinde ve deyimlerde de zaman zaman devrik cümleler görülür. Cümlede yüklemin dışındaki ögelerin yer değiştirmesi durumunda cümlenin kurallılığı bozulmaz. Ancak yüklemin yeri değişirse cümle devrik olur:

“Bir kökte uzamış sarmaşık gibi

Dökülmüş gerdana saçların güzel.”

(Âşık Veysel)

“Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.”

(Cahit Sıtkı Tarancı)

Sensiz kaldım bu yerde.

Gülme komşuna, gelir başına.

Çocuktan al haberi.

4- ANLAMINA GÖRE CÜMLELER

Anlamına göre üç çeşit cümle vardır.

a) Olumlu Cümle:

Yargının gerçekleştiğini bildiren cümleler, olumludur. Bu cümlelerin yüklemi varlık, olma veya bulunma bildirir:

Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olur.

(Atasözü)

Gerçek belirince yalan ortadan kalkar.

(Atatürk)

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

(Seneca)

Beklediğimiz haber, nihayet geldi.

Yapısı bakımından olumsuz görünen bazı cümleler anlam bakımından olumludur. Cümlede iki olumsuz unsurun bulunması cümlenin anlamını olumlu yapar:

Nasıl cevap vereceğini bilmiyor değildi.(=biliyordu)

Allah’tan korkmayan yoktur.(=herkes korkar)

Yapı bakımından olumsuz bazı cümleler soru yoluyla olumlu bir anlam kazanabilir:

Siparişlerinizi getirmez olur muyum. (=getiririm)

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kan değil midir?


b) Olumsuz Cümle:

Yargının gerçekleşmediğini, yapılmadığını bildiren cümleler, anlam bakımından olumsuzdur.

Fiilden fiil yapan –ma-, -me- olumsuzluk eki, değil edatı ve yok keli*mesi cümleleri olumsuz yapan unsurlardır:

Bundan sonra kimseyi kandırmayacak.

“Bu güler yüzlü adam ben değilim.”

(Cahit Sıtkı Tarancı)

Cebimde beş kuruş para yok.

Yapı bakımından olumlu olan bazı cümleler soru ekiyle olumsuz bir anlam kazanabilir:

Matematik sınavından 95 almak kolay mı? (Kolay değil.)

Babamın yanında hiç, sigara içebilir miyim? (İçemem.)



ne......ne bağlama edatıyla kurulan cümleler de anlam bakımından olumsuzdur. Cümlede bu unsur varsa yüklem mutlaka olumlu olmalıdır:

“Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan, bir günahı

Seni beklediğim kadar.”

(Necip Fazıl)

Ne sevenim var ne soranım var.


c) Soru Cümlesi:

Herhangi bir şeyi öğrenmek için soru unsurlarıyla kurulan cümleler, soru cümlesidir. Soru cümleleri genellikle, soru eki mı (mi, mu, mü) ile yapılır. Ayrıca hani, hangi, kim, kaç, nasıl, ne, neden, niçin gibi soru kelimeleriyle de soru cümleleri kurulur. Soru cümlesi olumlu veya olumsuz olabilir:

Doktor içeride mi?

Hangi konuyu anlamadınız?

Niçin bu kadar geç kaldınız?

Yeni sınav yönetmeliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Üniversitemizi nasıl buldunuz?



Cümlede soru eki hangi kelimeden sonra gelirse onu sorar:

Aybars dün arabasıyla geldi mi?

Aybars mı dün arabasıyla geldi?

Aybars dün mü arabasıyla geldi?

Aybars dün arabasıyla mı geldi?​
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
YAZIM YANLIŞLARI


Yazım Kuralları ve Türkçe’nin Doğru Kullanımı

Bir yazı ile okuyucuya mesajı doğru iletmede kaynağın önemli bir rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bu yüzden mesajı ileten kişi mesajını yazılı olarak iletirken bir takım yazım kurallarına uyması gereklidir. Özellikle öğrencilerin yazı yazarken yaptıkları en önemli hata, noktalama işaretlerine uymamalarıdır.

* Yazılarda noktalama işaretleri bazen hiç kullanılmamakta bazen de yerinde kullanılmamaktadır. İfadelerin doğru anlaşılması için bu kurallara özenle uyulmalıdır.

* Bir bilgisayar programı kullanılarak yazılan yazılarda ise boşluk konusuna dikkat edilmelidir. Örneğin,

Noktadan ve virgülden önce boşluk bırakılmamalıdır.
Noktadan ve virgülden sonra boşluk bırakılmalıdır. Boşluk bırakılması unutulduğunda noktanın öncesinde ve sonrasındaki sözcükler tek bir sözcük olarak algılanmaktadır. Bu da yazıların kağıt üzerindeki düzenlemesini olumsuz etkilemektedir.
Parantezler açılırken parantez öncesinde boşluk bırakılmalı, açılan parantezle metin arasında boşluk olmamalıdır. Parantezler kapatılırken parantez öncesinde boşluk olmamalı, sonrasında ise olmalıdır.

* Diğer bir hata türü yazım yanlışlarıdır. Sözcükler Türk Dil Kurumu’nun belirlediği kurallar göz önünde bulundurularak yazılmalıdır.

* Yaygın olarak yapılan bir başka hata da sözcüklerin yanlış kullanımlarıdır. Örneğin “neden olmak”, “yol açmak” ve “sağlamak” gibi sözcükler çok farklı anlamları verebiliyorken aynı anlamda kullanılmaktadırlar.

*
Ayrıca bazı sözcüklerin Türkçe karşılıkları varken (genelde) farkında olunmadan yabancı karşılığı kullanılmaktadır.


BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI

Bağlaç Olan da, de’nin Yazılışı

Bağlaç olan da, de ayrı yazılır. Kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar:

Kızı da geldi gelini de.
Durumu oğluna da bildirdi.
Sen de mi kardeşim?
Güç de olsa.
Konuşur da konuşur.

UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te biçiminde yazılmaz.

UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır: ya da.

UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile
ayırmak yanlıştır: Ayşe de geldi (Ayşe'de geldi değil).
UYARI : Da, de bağlacının bulunma durumu eki olan -da, -de, -ta, -te ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede (deve-de) kulak, evde (ev-de) kalmak, yolda (yol-da) kalmak, ayakta (ayak-ta) durmak, çantada (çanta-da) keklik. İkide

(iki-de) bir aynı sözü söyleyip durma.

Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)

Bağlaç Olan ki’nin Yazılışı

Bağlaç olan ki ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki.


Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin.

(Mustafa Kemal Atatürk)


Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

(Orhan Veli Kanık)

Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Diyorlar ki" adlı eseri ne güzeldir!

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.

Ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.

Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır:

Babam geldi mi ki? Başbakan konuşacak mı ki?

Bağlaç Olan ne ... ne ...’nin Yazılışı

Bu bağlacın kullanıldığı cümlelerde fiil olumlu olmalıdır: Ne Fransa’da ne de Almanya’da aradığını bulabilmişti.

Onlar ne arsız ne yılışkan ve yırtık gülmelidirler; ne de somurtmalıdırlar.


(Refik Halit Karay)


Ne ziraat ne ticaret için kâfi nüfus kaldı.

(Falih Rıfkı Atay)


Soru Eki mı, mi, mu, mü’nün Yazılışı

Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar:


Kaldı mı? Sen de mi geldin? Olur mu? İnsanlık öldü mü?

Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır:

Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?

Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır:

Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.

UYARI: Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte kullanıldığında iki ayrı biçimde yazılabilir: Vaz mı geçtin? Vazgeçtin mi?

Fiil Çekimi ile İlgili Yazılışlar

Gelecek zaman ekinin ünlüleri ile zaman ekinden önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın bütün şahıslarda a, e ile yazılır:

geleceğim, gelmeyeceğim, gelemeyeceğim, geleceğiz, gelmeyeceğiz, gelemeyeceğiz, gelmeyeceksin, gelemeyeceksin;


alacağım, almayacağım, alamayacağım, almayacaksın, alamayacaksın; başlayacağım.

Teklik ve çokluk 1. kişi emir eklerinin ünlüsü ile ekten önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayayım, gelmeyeyim; başlayalım, gelmeyelim.

İstek ekinden önce gelen ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır:

başlayasın, başlaya, başlayasınız, başlayalar; gelmeyesin, gelmeye, gelmeyesiniz, gelmeyeler.

Mastar Eklerinin Yazılışı

-mak, -mek ile biten mastarlardan sonra -a, -e, -ı, -i eklerinden biri geldiğinde araya y ünsüzü girer:


kazanmak-a > kazanma-y-a, aldanmak-ı > aldanma-y-ı, sevmek-e > sevme-y-e, görmek-i > görme-y-i.

İken’in Yazılışı

İken ayrı olarak yazılabildiği gibi kelimelere eklenerek de yazılabilir. Bu durumda başındaki i ünlüsü düşer. Getirildiği kelimenin ünlüleri kalın da olsa, bu ekin ünlüsü ince kalır:


okur-ken (< okur iken), yazar-ken (< yazar iken), çalışır-ken (< çalışır iken), uyur-ken (< uyur iken), başlar-ken (< başlar iken), durmuş-ken (< durmuş iken), olgun-ken (< olgun iken), durgun-ken (< durgun iken).

İken, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirildiğinde başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer:

okulday-ken (< okulda iken), yolday-ken (< yolda iken).

İle’nin Ek Olarak Yazılışı

İle ayrı olarak yazılabildiği gibi kelimelere eklenerek de yazılabilir. Kelimelere eklenerek yazıldığında ünlü uyumlarına uyar.

İle, ünsüzle biten kelimelere ek olarak getirildiğinde i ünlüsü düşer ve bitişik yazılır:

bulut-la (bulut ile), çiçek-le (çiçek ile), kuş-la (kuş ile).

İle, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirildiğinde başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer. Ek, ünlü uyumlarına uyar:

arkadaşı-y-la (arkadaşı ile), anası-y-la, (anası ile), çevre-y-le (çevre ile), sürü-y-le (sürü ile), yapı-y-la (yapı ile).

Ek Fiil Olan imek’in Yazılışı

İmek fiili bugün daha çok ekleşmiş olarak kullanılmakta ve ünlü uyumlarına uymaktadır.

Ünlüyle biten kelimelere eklendiğinde i ünlüsü düşer. Bu durumda araya yne-y-se (ne ise), sonuncu-y-du (sonuncu idi), yabancı-y-mış (yabancı imiş). ünsüzü girer:

Ünsüzle biten kelimelere eklendiğinde de i ünlüsü düşer: gelir-se (gelir ise), güzel-miş (güzel imiş), yorgun-du (yorgun idi).

Pekiştirmeli Sıfatların Yazılışı

Pekiştirmeli sıfatlar bitişik yazılır:

apaçık, apak, büsbütün, çepeçevre, çırçıplak, çırılçıplak, dümdüz, düpedüz, gömgök, güpegündüz, kapkara, kupkuru, paramparça, sapasağlam, sapsarı, sırsıklam, sırılsıklam, sipsivri, yemyeşil.



BİRLEŞİK KELİMELERİN YAZILIŞI


Belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik kelime olurlar: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi; beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne; eli açık, sırtı pek; söz etmek, zikretmek, hasta olmak, gelebilmek, yazadurmak, alıvermek; çoluk çocuk, çıtçıt, altüst; başüstüne, günaydın; sağ ol, ateşkes, külbastı.

Birleşik kelimeler belirli kurallar çerçevesinde bitişik veya ayrı olarak yazılır.

A. Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler

Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik yazılırlar:

1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl (< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş), birbiri (< biri biri).

2. Et- ve ol- yardımcı fiilleriyle birleşirken ses düşmesine veya ses türemesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

emretmek (<emir etmek), kaybolmak (<kayıp olmak); haletmek (<hal’ etmek=tahttan indirmek), menolunmak (<men’ olunmak); affetmek (<af etmek), reddetmek (<ret etmek).

UYARI : Sadece söyleyişte tonlulaşma biçiminde ses değişmesine uğrayanlar ayrı yazılır: azat etmek, hamt etmek, izaç etmek, iktisap etmek. Bu örneklerde tonluluk söyleyişte belirtilir.

3. Kelimelerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır.

a. Bitki adları:

aslanağzı, civanperçemi, keçiboynuzu, kuşburnu, turnagagası, açıkağız, akkuyruk (çay), alabaş, altınbaş (kavun), altıparmak (palamut), beşbıyık (muşmula), acemborusu, çobançantası, gelinfeneri, karnıkara (börülce), kuşyemi, şeytanarabası, venüsçarığı, yılanyastığı, akşamsefası, camgüzeli, çadıruşağı, gecesefası, ayşekadın (fasulye), hafızali (üzüm), havvaanaeli, meryemanaeldiveni.

b. Hayvan adları:

danaburnu (böcek), akbaş (kuş), alabacak (at), bağrıkara (kuş), beşparmak (deniz hayvanı), beşpençe (deniz hayvanı), çakırkanat (ördek), elmabaş (tepeli dalgıç), kababurun (balık), kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at), karabaş, karagöz (balık), karafatma (böcek), kızılkanat (balık), sarıkuyruk (balık), yeşilbaş (ördek), sazkayası (balık), sırtıkara (balık), şeytaniğnesi, yalıçapkını (kuş), bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul (örümcek), sarısabır (bitki).

c. Hastalık adları:

itdirseği (arpacık), delibaş, karabacak, karataban.

ç. Alet ve eşya adları:

balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuzayağı (çubuk), domuztırnağı (kanca), horozayağı (burgu), kargaburnu (alet), keçitırnağı (oyma kalemi), kedigözü (lamba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü), baltabaş (gemi) gagaburun (gemi), kancabaş (kayık), adayavrusu (tekne).

d. Biçim adları:

ayıbacağı (yelken biçimi), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış), eşeksırtı (çatı biçimi), kazkanadı (oyun), kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (işaret), köpekkuyruğu (spor), sıçandişi (dikiş), balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı biçimi), turnageçidi (fırtına).

e. Yiyecek adları:

dilberdudağı (tatlı), hanımgöbeği (tatlı), hanımparmağı (tatlı), kadınbudu (köfte), kadıngöbeği (tatlı), kargabeyni (yemek), kedidili (bisküvi), tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı), bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye), alinazik (kebap).

f. Oyun adları:

beştaş, dokuztaş, üçtaş.

g. Gök cisimlerinin adları:

Altıkardeş (yıldız kümesi), Arıkovanı (yıldız kümesi), Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Küçükayı (yıldız kümesi), Kervankıran (yıldız), Samanyolu (yıldız kümesi), Yedikardeş (yıldız kümesi).

ğ. Renk adları:

baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, kavuniçi, narçiçeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, vişneçürüğü, yavruağzı.

4. -a, -e, -ı, -i, -u, -ü zarf-fiil ekleriyle bilmek, vermek, kalmak, durmak, gelmek, görmek ve yazmak fiilleriyle yapılan tasvirî fiiller bitişik yazılır:

alabildiğine, düşünebilmek, yapabilmek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, olagelmek, süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak; alıvermek, gelivermek, gülüvermek, uçuvermek; düşmeyegör, ölmeyegör.

5. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır:

alaşağı, albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, rastgele, sallabaş, sallasırt, sıkboğaz, unutmabeni; çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç, örtbas, seçal, veryansın, yapboz, yazboz tahtası.

6. -an/-en, -r/-ar/-er/-ır/-ir, -maz/-mez ve -mış/-miş sıfat-fiil eklerinin kalıplaşmasıyla oluşan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

ağaçkakan, alaybozan, cankurtaran, çöpçatan, dalgakıran, demirkapan, etyaran, filizkıran, gökdelen, oyunbozan, saçkıran, yelkovan, yolgeçen;

akımtoplar, altıpatlar, barışsever, basınçölçer, betonkarar, bilgisayar, çoksatar, dilsever, füzeatar, özezer, pürüzalır, uçaksavar, yurtsever;

baştanımaz, değerbilmez, etyemez, hacıyatmaz, kadirbilmez, karıncaez-mez, kuşkonmaz, külyutmaz, tanrıtanımaz, varyemez;

çokbilmiş, güngörmüş.

7. İkinci kelimesi -dı (-di / -du / -dü, -tı / -ti / -tu / -tü) kalıplaşmış belirli geçmiş zaman ekleriyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

albastı, ciğerdeldi, çıtkırıldım, dalbastı, fırdöndü, gecekondu, gündöndü, hünkârbeğendi, imambayıldı, karyağdı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, serdengeçti, şıpsevdi, zıpçıktı.

8. Her iki kelimesi de -dı (-di / -du / -dü, -tı / -ti / -tu / -tü) belirli geçmiş zaman veya -r /-ar /-er geniş zaman eklerini almış ve kalıplaşmış bulunan birleşik kelimeler bitişik yazılır:


dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti, uçtuuçtu (oyun); biçerbağlar, biçerdöver, göçerkonar, kazaratar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardöner, yüzergezer.

Aynı yapıda olan çakaralmaz kelimesi de bitişik yazılır.

9. Somut olarak yer bildirmeyen alt, üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı (gözetim), şuuraltı; akşamüstü, akşamüzeri, ayaküstü, ayaküzeri, bayramüstü, gerçeküstü, ikindiüstü, olağanüstü, öğleüstü, öğleüzeri, suçüstü, yüzüstü.

10. İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları ve lakaplar bitişik yazılır:

Alper, Aydoğdu, Birol, Gülnihal, Gülseren, Gündoğdu, Şenol, Varol; Abasıyanık, Adıvar, Atatürk, Gökalp, Güntekin, İnönü, Karaosmanoğlu, Tanpınar, Yurdakul; Boynueğri Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Yedisekiz Hasan Paşa.

11. İki veya daha çok kelimeden oluşmuş Türkçe yer adları bitişik yazılır:

Çanakkale, Gümüşhane; Acıpayam, Pınarbaşı, Şebinkarahisar; Beşiktaş, Kabataş.

Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su vb. kelimelerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adları bitişik yazılır: Akşehir, Eskişehir, Suşehri, Yenişehir; Atakent, Batıkent, Konutkent, Korukent, Çengelköy, Sarıyer, Yenimahalle; Karabağ, Karadağ, Uludağ; Kocatepe, Tınaztepe; Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz; Acıgöl; Kızılırmak, Yeşilırmak; İncesu, Karasu, Sarısu, Akçay.

12. Kişi adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarında unvan kelimesi sonda ise, gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır:

Abidinpaşa, Bayrampaşa, Davutpaşa, Ertuğrulgazi, Kemalpaşa (ilçesi); Necatibey (Caddesi), Mustafabey (Caddesi).

13. Ara yönleri belirten kelimeler bitişik yazılır:

güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu.

14. Bunlardan başka dilimizde her iki ögesi de asıl anlamını koruduğu hâlde yaygın bir biçimde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan kelimeler de vardır:

a. Baş sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başağırlık, başbakan, başçavuş, başeser, başfiyat, başhekim, başhemşire, başkahraman, başkarakter, başkent, başkomutan, başköşe, başmüfettiş, başöğretmen, başparmak, başpehlivan, başrol, başsavcı, başşehir, başyazar.

b. Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki başı sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: aşçıbaşı, binbaşı, çarkçıbaşı, çeribaşı, elebaşı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı.

c. Oğlu, kızı sözleri: çapanoğlu, eloğlu, hinoğluhin, elkızı.

ç. Ağa, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağababa, ağabey, beyefendi, efendibaba, hanımanne, hanımefendi, hacıağa, hıyarağalık, kadınnine, paşababa.

d. Biraz, birkaç, birkaçı, birtakım, birçok, birçoğu, hiçbir, hiçbiri, herhangi belirsizlik sıfat ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.

15. Ev kelimesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

aşevi, bakımevi, basımevi, doğumevi, gözlemevi, huzurevi, konukevi, orduevi, öğretmenevi, polisevi, yayınevi.

16. Hane, name, zade kelimeleriyle oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır:


çayhane, dershane, kahvehane, yazıhane; beyanname, kanunname, seyahatname, siyasetname; amcazade, dayızade, teyzezade.

UYARI: Eczahane, hastahane, pastahane, postahane sözleri kullanımdaki yaygınlık dolayısıyla eczane, hastane, pastane, postane biçiminde yazılmaktadır.

17. Farsça kurala göre oluşturulan isim ve sıfat tamlamaları ile kalıplaşmış biçimler bitişik yazılır:

cürmümeşhut, darıdünya, ehlibeyit, ehvenişer, erkânıharp, fecrisadık, gayrimenkul, gayrimeşru, hüsnükuruntu, hüsnüniyet, suikast, hamdüsena, hercümerç.

18. Arapça kurala göre oluşturulan tamlamalar ve kalıplaşmış biçimler bitişik yazılır:


aliyyülâlâ, ceffelkalem, darülaceze, darülfünun, daüssıla, fevkalade, fevkalbeşer, hıfzıssıhha, hüvelbaki, şeyhülislam, tahtelbahir, tahteşşuur; âlemşümul, cihanşümul, aleykümselam, Allahualem, bismillah, fenafillah, fisebilillah, hafazanallah, inşallah, maşallah, velhasıl, velhasılıkelam.

19. Müzik makam adları bitişik yazılır:

acembuselik, hisarbuselik, muhayyerkürdi.

Bir sıfatla oluşturulan usul adlarında sıfat ayrı yazılır: ağır aksak, yürük aksak, yürük semai.

20. Kanunda bitişik geçen veya bitişik olarak tescil ettirilmiş olan kuruluş adları bitişik yazılır:

İçişleri, Dışişleri, Genelkurmay, Yükseköğretim.

B. Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler

1. Etmek, edilmek, eylemek, kılmak, kılınmak, olmak, olunmak yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller herhangi bir ses düşmesine veya türemesine uğramazsa ayrı yazılır:

alt etmek, arz etmek, azat etmek, boş olmak, dans etmek, el etmek, göç etmek, ilan etmek, kabul etmek, kul etmek, kul olmak, not etmek, oyun etmek, sağ olmak, söz etmek, terk etmek, var olmak, yok etmek, yok olmak.

2. Birleşme sırasında kelimelerinden hiçbiri veya ikinci kelimesi anlam değişikliğine uğramayan birleşik kelimeler ayrı yazılır.

a. Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulanlar:

ada balığı, ateş balığı, dil balığı, fulya balığı, kedi balığı, kılıç balığı, köpek balığı, ton balığı, yılan balığı; acı balık, bıyıklı balık, dikenli balık.

ardıç kuşu, arı kuşu, çalı kuşu, deve kuşu, muhabbet kuşu, saka kuşu, tarla kuşu, yağmur kuşu; alıcı kuş, boğmaklı kuş, makaralı kuş.

ağustos böceği, ateş böceği, cırcır böceği, hamam böceği, ipek böceği, uçuç böceği, uğur böceği; ağılı böcek, çalgıcı böcek, sümüklü böcek.

at sineği, et sineği, meyve sineği, sığır sineği, su sineği, uyuz sineği.

deniz yılanı, ok yılanı, su yılanı; Ankara keçisi, dağ keçisi, yaban keçisi; fındık faresi, tarla faresi; dağ sıçanı, tarla sıçanı; Beç tavuğu, dağ tavuğu; Amerika tavşanı, yaban tavşanı; kaya örümceği, şeytan örümceği; bal arısı, yaban arısı; Pekin ördeği, yaban ördeği; Ankara kedisi, Van kedisi; Afrika domuzu, yaban domuzu.

b. Bitki türlerinden birinin adıyla kurulanlar:

ayrık otu, beşparmak otu, çörek otu, eğrelti otu, güzelavrat otu, kelebek otu, ökse otu, pisipisi otu, taşkıran otu, yüksük otu; acı ot, sütlü ot.

ateş çiçeği, çuha çiçeği, güzelhatun çiçeği, ipek çiçeği, küpe çiçeği, lavanta çiçeği, mum çiçeği, yayla çiçeği, yıldız çiçeği; ölmez çiçek.

avize ağacı, ban ağacı, dantel ağacı, kâğıt ağacı, mantar ağacı, mercan ağacı, öd ağacı, pelesenk ağacı, süt ağacı, tespih ağacı; kör ağaç.

altın kökü, boya kökü, eğir kökü, helvacı kökü, meyan kökü; ek kök, saçak kök, yumru kök.

dağ elması, yer elması; çalı dikeni, deve dikeni; köpek üzümü, kuş üzümü; çakal armudu, dağ armudu; at kestanesi, kuzu kestanesi; can eriği, gövem eriği; kuzu mantarı, yer mantarı; su kamışı, şeker kamışı; dağ nanesi, taş nanesi; ayı gülü, Japon gülü; Antep fıstığı, çam fıstığı; sırık fasulyesi, soya fasulyesi; Amerika bademi, taş bademi; Afrika menekşesi, deniz menekşesi; Japon sarmaşığı, kuzu sarmaşığı; Hint inciri, kavak inciri; armut kurusu, kayısı kurusu; su sarımsağı, şeker pancarı.

kuru fasulye, kuru incir, kuru soğan, kuru üzüm.

UYARI: Çiçek dışında anlamlar taşıyan baklaçiçeği (renk), narçiçeği (renk), suçiçeği (hastalık); ot dışında anlamlar taşıyan ağızotu (barut), sıçanotu (arsenik); ses düşmesine uğramış olan çöreotu ve yaygın bir biçimde gelenekleşmiş olan semizotu, dereotu bitişik yazılır.

c. Nesne, eşya ve alet adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler:

alçı taşı, bileği taşı, çakmak taşı, damla taşı, Hacıbektaş taşı, kireç taşı, lüle taşı, Oltu taşı, sünger taşı, yılan taşı; buzul taş, damla taş, dikili taş, kayağan taş, yaprak taş.

arap sabunu, el sabunu; kahve değirmeni, yel değirmeni; kahve dolabı, su dolabı; oturma odası; duvar saati, kol saati; duvar takvimi, masa takvimi; yemek masası; itfaiye aracı, kurtarma aracı; masa örtüsü, yatak örtüsü; el kitabı, Frenk gömleği, İngiliz anahtarı, İngiliz sicimi; alt geçit, tüp geçit, üst geçit, çekme demir, çekme kat, dolma kalem, dönme dolap, kesme kaya, toplu iğne, vurmalı çalgılar, vurmalı sazlar, yapma çiçek.

afyon ruhu, katran ruhu, lokman ruhu, nane ruhu, tuz ruhu.

ç. Yol ve ulaşımla ilgili birleşik kelimeler:

Arnavut kaldırımı; çevre yolu, deniz yolu, hava yolu, kara yolu, keçi yolu; köprü yol.

d. Durum, olgu ve olay bildiren sözlerden biriyle kurulan birleşik kelimeler:

açık oturum, açık öğretim, ana dili, ay tutulması, baş ağrısı, baş belası, baş dönmesi, çıkış yolu, çözüm yolu, dil birliği, din birliği, güç birliği, iş birliği, iş bölümü, madde başı, ses uyumu, yer çekimi.

e. Bilim ve bilgi sözleriyle kurulan birleşik kelimeler:

anlam bilimi, dil bilimi, edebiyat bilimi, gök bilimi, halk bilimi, ruh bilimi, toplum bilimi, toprak bilimi, yer bilimi; dil bilgisi, halk bilgisi, ses bilgisi, şekil bilgisi.

f. Yuvar ve küre sözleriyle kurulan birleşik kelimeler:

göz yuvarı, hava yuvarı, ısı yuvarı, ışık yuvarı, renk yuvarı, yer yuvarı; hava küre, ışık küre, su küre, taş küre, yarı küre, yarım küre.

g. Yiyecek, içecek adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler:

bohça böreği, su böreği, talaş böreği; badem yağı, çiçek yağı, kuyruk yağı; arpa suyu, maden suyu, meyve suyu; kaşar peyniri, tulum peyniri, beyaz peynir; Adana kebabı, tas kebabı, Urfa kebabı; İnegöl köftesi, İzmir köftesi; ezogelin çorbası, mercimek çorbası, yoğurt çorbası; irmik helvası, kâğıt helvası, koz helva; acı badem kurabiyesi; Kemalpaşa tatlısı, peynir tatlısı, yoğurt tatlısı; badem şekeri, balık yumurtası.

burgu makarna, çubuk makarna, yüksük makarna; kakaolu kek, üzümlü kek; çiğ köfte, içli köfte; dolma biber, kesme şeker, süzme yoğurt, yarma şeftali; kuru yemiş.

ğ. Gök cisimleri:

Çoban Yıldızı, Kervan Yıldızı, Kutup Yıldızı, kuyruklu yıldız; gök taşı, hava taşı, meteor taşı.

h. Organ veya organ yerine geçen sözlerden biriyle kurulan birleşik kelimeler:

patlak göz, süzgün göz; aşık kemiği, bel kemiği, elmacık kemiği; serçe parmak, şehadet parmağı, yüzük parmağı; azı dişi, köpek dişi, süt dişi; kuyruk sokumu, safra kesesi; çatma kaş, takma diş, takma kirpik, takma kol; ekşi surat, kepçe surat; gaga burun (kimse), karga burun, kepçe kulak, çakır pençe, demir yumruk, kuru kemik.

ı. Benzetme yoluyla insanın bir niteliğini anlatmak üzere bitki, hayvan ve nesne adlarıyla kurulan birleşik kelimeler:

çetin ceviz, çöpsüz üzüm; eski kurt, sarı çıyan, sağmal inek; ağır top, eksik etek, eski toprak, eski tüfek, kara maşa, sapsız balta.

i. Zamanla ilgili birleşik kelimeler:

bağ bozumu, gece yarısı, gün ortası, hafta başı, hafta sonu.

3. -r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an / -en sıfat-fiil ekleriyle kurulan sıfat tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ayrı yazılır:

bakar kör, çalar saat, çıkar yol, döner sermaye, güler yüz, koşar adım, yazar kasa, yeter sayı; çıkmaz sokak, geçmez akçe, görünmez kaza, ölmez çiçek, tükenmez kalem; akan yıldız, doyuran buhar, uçan daire.

4. Renk sözü veya renklerden birinin adıyla kurulmuş isim tamlaması yapısındaki renk adları ayrı yazılır:

bal rengi, duman rengi, gümüş rengi, portakal rengi, saman rengi; ateş kırmızısı, boncuk mavisi, çivit mavisi, gece mavisi, limon sarısı, safra yeşili, süt kırı.

5. Rengin tonunu belirtmek üzere renkten önce kullanılan sıfatlar ayrı yazılır:

açık mavi, açık yeşil, kara sarı, kirli sarı, koyu mavi, koyu yeşil.

6. Yer adlarında kullanılan batı, doğu, güney, kuzey, güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu, aşağı, orta, yukarı, iç, yakın, uzak kelimeleri ayrı yazılır:

Doğu Anadolu, Batı Trakya, Orta Anadolu, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Orta Asya, Orta Doğu, Yakın Doğu, Uzak Doğu, Güneybatı Anadolu, İç Asya, İç Anadolu, Aşağı Ayrancı, Yukarı Ayrancı.

7. Kişi adlarından oluşmuş mahalle, bulvar, cadde, sokak, ilçe, köy vb. yer ve kuruluş adlarında sondaki unvanlar hariç, şahıs adları ayrı yazılır:

Yunus Emre Mahallesi; Gazi Mustafa Kemal Bulvarı; Ziya Gökalp Bulvarı; Nene Hatun Caddesi; Fevzi Çakmak Sokağı, Cemal Nadir Sokağı; Koca Mustafapaşa; Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Sultan Ahmet Camii, Sütçü İmam Üniversitesi.

8. Dış, iç, öte, sıra sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır:

ahlak dışı, çağ dışı, din dışı, kanun dışı, olağan dışı, yasa dışı; ceviz içi, hafta içi, yurt içi; fizik ötesi, kızıl ötesi, mor ötesi, sınır ötesi; aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra.

9. Somut olarak yer belirten alt ve üst sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır:

deri altı, su altı, toprak altı, yer altı (yüzey); arka üstü, baş üstü, böbrek üstü bezi, tepe üstü (trafikte).

10. Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır:

alt yazı; üst kat, üst küme; ana bilim dalı, ana dili; ön söz, ön yargı; art damak, art niyet; arka teker; yan cümle, yan etki; karşı görüş, karşı oy; iç savaş, iç tüzük; dış borç, dış hat; orta kulak, orta oyunu; büyük anne, büyük baba; küçük harf, küçük parmak; sağ açık, sağ bek; sol açık, sol bek; peşin fikir, peşin hüküm; bir gözeli, bir hücreli; iki anlamlı, iki eşeyli; tek eşli, tek hücreli; çok düzlemli, çok hücreli; çift ayaklılar, çift kanatlılar.
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER


Büyük harflerin kullanıldığı yerler aşağıda sıralanmıştır:

A. Cümle büyük harfle başlar: Ak akçe kara gün içindir.

Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. (Atatürk)

Cümle içinde tırnak veya yay ayraç içine alınan cümleler büyük harfle başlar ve sonlarına uygun noktalama işareti (nokta, soru, ünlem) konur:

Atatürk, "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" diyor.

Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz.

(Nurullah Ataç)

Ancak iki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz:

Bir zamanlar -bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce- Türk saltanatının maddi sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti.

(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar:

Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (Cenap Şahabettin)

Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıralandığında bu örnekler büyük harfle başlamaz:

Bu eskiliği siz de çok evde görmüşsünüzdür: duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... (Memduh Şevket Esendal)

UYARI: Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz: 2005 yılında Türk Dil Kurumunun 73. yılını kutladık.

UYARI: Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Banka, bütçe, devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce kelime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık dilimizin malı olmuştur. "Et-, ol-" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir.

B. Dizeler genellikle büyük harfle başlar:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

(Muhibbi)


Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

(Mehmet Akif Ersoy)



Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.

(Yahya Kemal Beyatlı)

C. Özel adlar büyük harfle başlar:

1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar:

Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevheri, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Wolfgang von Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen, Victor Hugo.

Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık).

2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar, lakaplar, meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar:

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kaymakam Erol Bey, Sayın Prof. Dr. Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel; Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Deli Petro.

Akrabalık bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: Tülay abla, Ayşe teyze, Fatma nine, Kemal dayı, Saim amca, Ali enişte.

Akrabalık bildiren kelimeler başa geldiğinde lakap yerine kullanıldığı için büyük harfle başlar: Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan.

Bazı tarihî ve menkıbevi şahsiyetlerde ise akrabalık bildiren kelime sonda olduğu hâlde unvan değeri kazandığı ve özel ada dâhil olduğu için büyük harfle yazılır: Gül Baba, Susuz Dede, Adile Hala, Gülsüm Bacı, Sultan Ana.

Resmî yazılarda saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler de büyük harfle başlar:

Sayın Bakan,

Sayın Başkan,

Sayın Rektör,

Sayın Vali,

Hitap kelimeleri de büyük harfle başlar:

Sevgili Kardeşim,

Aziz Dostum,

Değerli Arkadaşım,

3. Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar:

Sarıkız, Fino, Karabaş, Pamuk, Minnoş, Tekir.

4. Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar:

Türk, Alman, İngiliz, Rus, Arap, Japon; Oğuz, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar; Karakeçili, Hacımusalı.

5. Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar:

Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Tatarca.

6. Devlet adları büyük harfle başlar:
Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Azerbaycan Cumhuriyeti.

7. Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını bildiren sözler büyük harfle başlar:

Müslümanlık, Müslüman; Hristiyanlık, Hristiyan; Musevilik, Musevi; Budizm, Budist; Hanefilik, Hanefi; Malikilik, Maliki; Protestanlık, Protestan; Katoliklik, Katolik.

8. Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar büyük harfle başlar:

Tanrı, Allah, Cebrail, Zeus, Oziris, Kibele.

Ancak tanrı kelimesi özel ad olarak kullanılmadığında küçük harfle başlar:

Eski Yunan tanrıları.

Bazı dinî terimlerin küçük harfle başlaması gelenekleşmiştir:

cennet, cehennem, uçmak, tamu, peygamber, sırat köprüsü.

9. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar: Merkür, Neptün, Plüton, Halley, Dünya,Güneş, Ay vb.


UYARI: Dünya, güneş, ay kelimeleri gezegen anlamı dışında kullanıldığında küçük harfle başlar.

10. Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt, cadde, sokak, semt vb.) büyük harfle başlar:

Asya, Avrupa, Afrika, Amerika; İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Yakın Doğu; Ankara, İstanbul, Taşkent, Bağdat, Moskova; Turgutlu, Ürgüp, Ahlat; Çayırbağı, Akçaköy; Bahçelievler, Cebeci; Atatürk Bulvarı, Ziya Gökalp Caddesi; Sankiyedim Sokağı, Asmalımescit Sokağı.

UYARI: Doğu ve batı sözleri yön bildirdiğinde küçük olarak yazılır: Bursa’nın doğusu. Bu sözler düşünce, hayat tarzı, politika vb. anlamlar bildirdiğinde ise büyük olarak yazılır: Batı medeniyeti, Doğu mistisizmi vb.

Yer adlarında ilk isimden sonra gelen deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler büyük harfle başlar:

Ağrı Dağı, Aral Gölü, Çanakkale Boğazı, Dicle Irmağı, Ege Denizi, Erciyes Dağı, Fırat Nehri, Tuna Nehri, Van Gölü, Zigana Geçidi, Süveyş Kanalı.

UYARI: Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, bucak, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar: Konya ili, Etimesgut ilçesi, Taflan köyü vb.

Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri büyük harfle başlar: Gazi Osmanpaşa Mahallesi, Yıldız Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı, Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir Sokağı, Fevzi Çakmak Sokağı, İnkılap Sokağı, Reşat Nuri Sokağı, Türk Ocağı Sokağı.

UYARI: Yer bildiren özel isimlerde de kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman, kelime başında büyük harf kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Bulvar’dan.

11. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar:

Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı.

12. Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle başlar:

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Anadolu Kulübü, Mavi Köşe Bakkaliyesi; Türk Ocağı, Yeşilay Derneği, Muharip Gaziler Derneği, Emek İnşaat; Bakanlar Kurulu, Danışma Kurulu, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

13. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: Medeni Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği.

UYARI: Kurum, kuruluş, kurul, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm, kanun, tüzük, yönetmelik vb.ni bildiren kelimeler, belli bir kurum vb. kastedildiğinde büyük harfle başlar: Bu yıl Meclis, yeni döneme erken başlayacaktır. Son aylarda Kurum, yazım konusunda yoğun bir çalışma içine girmiştir. 2876 sayılı Kanun bu yıl yeniden gözden geçiriliyor. Bu madde Yönetmelik’in 4’üncü maddesine aykırı düşmektedir.

14. Kitap, dergi, gazete ve sanat eserlerinin (tablo, heykel, müzik) her kelimesi büyük harfle başlar:

Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal; Türk Dili, Türk Kültürü, Varlık; Resmî Gazete, Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır; Saraydan Kız Kaçırma, Onuncu Yıl Marşı.

UYARI: Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz: Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablosu.

UYARI: Büyük harflerin kullanıldığı yerlerde bulunan ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi, mu, mü soru eki küçük harfle yazılır: Mai ve Siyah, Suç ve Ceza, Leyla ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı? Diyorlar ki, Dünyaya İkinci Geliş yahut Sır İçinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben de Yazdım.

15. Millî ve dinî bayramlarla bayram niteliği kazanmış günlerin adları büyük harfle başlar:

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Nevruz Bayramı, Anneler Günü, Öğretmenler Günü, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, Hıdırellez.

Kurultay, bilgi şöleni, açık oturum vb. toplantıların adlarında her kelime büyük harfle başlar: V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Manas Bilgi Şöleni.

16. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar:

Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilalı Taş Devri, İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi, Tanzimat Dönemi.

UYARI: Tarihî dönem bildirmeyip tür veya tarz bildiren terimler küçük harfle başlar: divan şiiri, divan edebiyatı, halk şiiri, halk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, Türk dili, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, tekke edebiyatı.

17. Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar:

Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Türkolog, Türkoloji, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı.

UYARI: Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz: acem (Türk müziğinde bir perde), hicaz (Türk müziğinde bir makam), nihavent (Türk müziğinde bir makam), acemi (tecrübesiz), amper (elektrik akımında şiddet birimi), jul (fizikte iş birimi), allahlık (saf, zararsız kimse), donkişotluk (gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışmak).

UYARI: Para birimleri büyük harfle başlamaz: avro, dinar, dolar, lira, yeni kuruş, liret.

UYARI: Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz.

UYARI: Müzikte kullanılan makam ve tür adları büyük harfle başlamaz: acemaşiran, acembuselik, bayati, hicazkâr, türkü, varsağı, bayatı.

18. Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde özel adlar büyük harfle başlar:

Antep fıstığı, Brüksel lahanası, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz anahtarı, Japon gülü, Maraş dondurması, Van kedisi.

Ç. Belirli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar:

29 Mayıs 1453 Salı günü, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982'de göreve başladı. Lale festivali 25 Haziranda başlayacak.

1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. (Atatürk)

Belirli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genellikle eylülün ikinci haftasında öğretime başlar. Yürütme Kurulu toplantılarını perşembe günleri yaparız.

D. Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar:

Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Başkan, Doktor, Otobüs Durağı, Dolmuş Durağı, Şehirler Arası Telefon, III. Kat, IV. Sınıf, I. Blok.

E. Bilim dallarında kullanılan terimlerin büyük harfle yazılışı, ilgili dallardaki uygulamaya bağlıdır:

Canis canis, Carduelis carduelis, Ardea alba, Populus alba, Prunus domestica, Pinus silvestris.

F. Kitap, bildiri, makale vb.nde ana başlıkta bulunan kelimelerin tamamı, alt başlıkta bulunan kelimelerin ise yalnızca ilk harfleri büyük olarak yazılır.

G. Kitap, dergi vb.nde bulunan resim, çizelge, tablo vb.nin altında yer alan açıklayıcı yazılar büyük harfle başlar.



DEYİMLERİN, İKİLEMLERİN VE ALINTI KELİMELERİN YAZILIŞI


Deyimlerin Yazılışı

Deyimler ayrı yazılır:

akıntıya kürek çekmek, çam devirmek, çanak tutmak, gönlünden geçirmek, göz atmak, kulak asmak, kulak vermek, çantada keklik, devede kulak, yağlı kuyruk, yüz görümlüğü.

İkilemelerin Yazılışı

İkilemeler ayrı yazılır:

adım adım, ağır ağır, akın akın, allak bullak, aval aval (bakmak), cır cır (ötmek), çeşit çeşit, derin derin, gide gide, güzel güzel, karış karış, kös kös (dinlemek), kucak kucak, şıp şıp (damlamak), şıpır şıpır, tak tak (vurmak), takım takım, tıkır tıkır, yavaş yavaş.

bata çıka, çoluk çocuk, düşe kalka, eciş bücüş, eğri büğrü, enine boyuna, eski püskü, ev bark, konu komşu, pılı pırtı, salkım saçak, sere serpe, soy sop, süklüm püklüm, yana yakıla, yarım yamalak.

m ile yapılmış ikilemeler de ayrı yazılır: at mat, çocuk mocuk, dolap molap, kapı mapı, kitap mitap.

İsim durum ekleri ve iyelik ekiyle yapılan ikilemeler de ayrı yazılır: baş başa, diz dize, el ele, göz göze, iç içe, omuz omuza, yan yana; baştan başa, daldan dala, elden ele, günden güne, içten içe, yıldan yıla; başa baş, bire bir (ölçü), dişe diş, göze göz, teke tek; ardı ardına, boşu boşuna, günü gününe, peşi peşine, ucu ucuna.

Alıntı Kelimelerin Yazılışı

Yabancı kökenli kelimelerin yazılışlarıyla ilgili bazı noktalar aşağıda gösterilmiştir:

1. İki ünsüzle başlayan batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır:

francala, gram, gramer, gramofon, grup, kral, kredi, kritik, plan, pratik, problem, profesör, program, proje, propaganda, protein, prova, psikoloji, slogan, snop, spiker, spor, staj, stil, stüdyo, trafik, tren, triptik.

Bu tür birkaç alıntıda, söz başında veya iki ünsüz arasında bir ünlü türemiştir. Bu ünlü söylenişte de yazılışta da gösterilir: iskarpin, iskele, iskelet, istasyon, istatistik, kulüp.

2. İçinde yan yana iki veya daha fazla ünsüz bulunan batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır:

alafranga, apartman, biyografi, elektrik, gangster, kilogram, orkestra, paragraf, program, telgraf.

3. İki ünsüzle biten batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır:

film, form, lüks, modern, natürmort, psikiyatr, ****, slayt, teyp.

4. Batı kökenli alıntıların içindeki ve sonundaki g ünsüzleri olduğu gibi korunur:

biyografi, diyagram, dogma, magma, monografi, paragraf, program; arkeolog, demagog, diyalog, filolog, jeolog, katalog, monolog, psikolog, ürolog.

Ancak coğrafya, fotoğraf ve topoğraf kelimelerinde g’ler, ğ’ye döner.

Aşağıdaki durumlarda batı kökenli kelimeler, özgün biçimleri ile yazılırlar:

1. Bilim, sanat ve uzmanlık dallarında kullanılan bazı terimler:

andante (müzik), cuprum (kimya), deseptyl (eczacılık), quercus, terminus technicus (teknik terim).

2. Latin yazı sistemini kullanan dillerden alınma deyim ve sözler:

Veni, vidi, vici (Geldim, gördüm, yendim.); conditio sine qua non (Olmazsa olmaz.); eppur si muove (Dünya her şeye rağmen dönüyor.); to be or not to be (olmak veya olmamak); l'art pour l'art (Sanat sanat içindir.); l'Etat c'est moi (Devlet benim.); traduttore traditore (Çevirmen haindir.); persona non grata (istenmeyen kişi).

Mesele falan değildi öyle,

To be or not to be kendisi için;

Bir akşam uyudu;

Uyanmayıverdi.

(Orhan Veli Kanık)



SAYILARIN YAZILIŞI

1. Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır:

bin yıldan beri, dört kardeş, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, yüz soru, iki hafta sonra, üçüncü sınıf.

Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.
(Cahit Sıtkı Tarancı)

Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda rakam kullanılır:

17.30'da, 11.00’de, 1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi, % 25, % 50.

Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir:

saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, mesela saat onda.

2. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır:

iki yüz, üç yüz altmış beş.

3. Para ile ilgili işlem ve senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır:

650,35 (altıyüzelliYTL,otuzbeşYKr).

4. Notayı niteleyen sayılar ayrı yazılır:

on altılık.

5. Oyun adlarını niteleyen sayılar bitişik yazılır:

altmışaltı.

6. Romen rakamları ancak yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerde ayların yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde ve kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında kullanılabilir:

XX. yüzyıl, III. Selim, XIV. Louis, II. Wilhelm, V. Karl, VIII. Edward, 1.XI.1928, I. Cilt, XII. Cilt.

7. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur:

326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500 .

8. Sayılarda kesirler virgül ile ayrılır:

15,2 (15 tam, onda 2), 5,26 (5 tam, yüzde 26).


SAYILARIN YAZILIŞI

1. Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır:

bin yıldan beri, dört kardeş, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, yüz soru, iki hafta sonra, üçüncü sınıf.

Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.
(Cahit Sıtkı Tarancı)

Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda rakam kullanılır:

17.30'da, 11.00’de, 1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi, % 25, % 50.

Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir:

saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, mesela saat onda.

2. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır:

iki yüz, üç yüz altmış beş.

3. Para ile ilgili işlem ve senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır:

650,35 (altıyüzelliYTL,otuzbeşYKr).

4. Notayı niteleyen sayılar ayrı yazılır:

on altılık.

5. Oyun adlarını niteleyen sayılar bitişik yazılır:

altmışaltı.

6.
Romen rakamları ancak yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerde ayların yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde ve kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında kullanılabilir:

XX. yüzyıl, III. Selim, XIV. Louis, II. Wilhelm, V. Karl, VIII. Edward, 1.XI.1928, I. Cilt, XII. Cilt.

7. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur:

326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500 .

8. Sayılarda kesirler virgül ile ayrılır:

15,2 (15 tam, onda 2), 5,26 (5 tam, yüzde 26).

9. Sıra sayıları yazıyla ve rakamla gösterilebilir. Rakamla gösterilmesi durumunda ya rakamdan sonra bir nokta konur ya da rakamdan sonra kesme işareti konularak derece gösteren ek yazılır:

15., 56., XX.; 5'inci, 6'ncı.

UYARI : Sıra sayıları ekle gösterildiğinde rakamdan sonra sadece kesme işareti ve ek yazılır; ayrıca nokta konmaz:

8.'inci değil 8'inci, 2.'nci değil 2'nci.

10. Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir:

2'şer değil ikişer, 9'ar değil dokuzar, 100’er değil yüzer.



Yabancı Özel Adların Yazılışı




Arapça ve Farsça Adların Yazılışı

Arap ve Fars kökenli kişi ve yer adları Türkçenin ses ve yapı özelliklerine göre yazılır:

Ahmet, Bedrettin, Fuat, Mehmet, Necmettin, Nizamettin, Ömer, Rıza, Saadettin; Cezayir, Fas, Filistin, Mısır, Suudi Arabistan; Bağdat, Cidde, Erdebil, Halep, İsfahan, İskenderiye, Medine, Mekke, Şam, Şiraz, Tahran, Tebriz, Trablusgarp.

Latin Yazı Sistemini Kullanan Dillerdeki Adların Yazılışı

1. Latin yazı sistemini kullanan dillerdeki özel adlar özgün biçimleriyle yazılır:

Beethoven, Byron, Cervantes, Chopin, Eminescu, Grimm, Horatius, Molière, Puccini, Rousseau, Shakespeare; Bologna, Buenos Aires, Iorga, Ile-de-France, Karlovy Vary, Latium, Loire, Mann, New York, Nice, Rio de Janerio, Vaasa, Wuppertal. Ancak Batı dillerinde kullanılan adların okunuşları ayraç içinde gösterilebilir: Shakespeare (Şekspir) vb.

Yabancı özel adlardan türetilmiş akım adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır:

Dekartçılık, Epikürcülük, Kalvenci, Kalvencilik, Kalvenizm, Kartezyenizm, Lüterci, Lütercilik, Marksçılık, Marksist, Marksizm.

2. Batı kökenli kişi ve yer adlarının bir bölümü eskiden beri dili*mizde yerleştiği biçimiyle yazılır: Napolyon, Şarlken, Şarl (Demirbaş Şarl); Atina, Brüksel, Cenevre, Londra, Marsilya, Münih, Paris, Roma, Selanik, Venedik, Viyana, Zürih; Hollanda, Letonya, Lüksemburg.

3. Ait olduğu dilde ayrı yazılan yer adları Türkçede de ayrı yazılır:

Buenos Aires, Frankfurt am Main, Freiburg im Breisgau, Hyde Park, Mont Blanc, New Orleans, New York, Rio de Janeiro, San Marino, Wiener Neustadt, Titov Veles.

Yunanca Adların Yazılışı


Yunanca adlar yazılırken Yunan harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Homeros, Herodotos, Euripides, Pindaros, Solon, Sokrates, Aristoteles, Platon, Venizelos, Karamanlis, Papandreu, Onasis.

Ancak Herodotos, Sokrates, Aristoteles, Platon, Pythagoras, Euklei-
des adları dilimizde yaygın olarak Herodot, Sokrat, Aristo, Eflatun, Pisagor, Öklid biçimlerinde yerleşmiştir.

Rusça Adların Yazılışı

Rusça özel adlarda Rus harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Bolşevik, Brejnev, Çaykovski, Çehov, Dostoyevski, Gogol, Gorbaçov, İlminskiy, İlyiç, Katayev, Klyaştornıy, Malov, Mendeleyev, Prokofyev, Puşkin, Şolohov, Tolstoy, Yeltsin; Moskova, Omsk, Orenburg, Petersburg, Volga, Yenisey.

Çince ve Japonca Adların Yazılışı

1. Çince adlar, Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır:

Honan, Huangho, Kanton, Nankin, Pekin, Şanghay, Vuhan.

Çincede soyadları küçük adlardan önce gelir. Soyadları çoklukla tek hecelidir, küçük adlar ise bir veya iki heceden oluşur. Bu adlar büyük harfle başlar; heceler arasına çizgi konur: Sun Yat-sen, Lin Yu-tang. Yalnız Konfüçyüs gibi yaygınlık kazanmış adlar bitişik yazılır.

2. Japon yer ve kişi adları da Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Tokyo, Hiroşima, Nagazaki, Osaka, Hokkaydo, Kyoto; Hirohito, Nobuo Haneda, Kayako Hayashi, Sbuishi Kato, Masao Mori.

Türk Devlet ve Topluluklarındaki Özel Adların Yazılışı

Türk devlet ve topluluklarındaki özel adlar Türkçede yerleşmiş söyleniş biçimlerine göre yazılır:

Azerbaycan, Özbekistan; Taşkent, Semerkant, Bakü, Bişkek; Abdullah Tukay, Abdürrauf Fıtrat, Bahtiyar Vahapzade, Baykonur, Cafer Cebbarlı, Cemal Kemal, Cengiz Aytmatov, İslam Kerimov, Muhtar Avazov, Osman Nasır.


DÜZELTME İŞARETİ


Düzeltme işaretinin kullanılacağı yerler aşağıda gösterilmiştir:

1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine konur:

adem (yokluk)_____________âdem (insan);
adet (sayı)______________-_âdet (gelenek, alışkanlık);
alem (bayrak)______________âlem (dünya, evren);
alim (her şeyi bilen)_____ ___âlim (bilgin);
aşık (eklem kemiği)___ ______âşık (vurgun, tutkun);
hakim (hikmet sahibi)_______ hâkim (yargıç);
hal (pazar yeri)________ ____hâl (durum, vaziyet);
hala (babanın kız kardeşi)____ hâlâ (henüz);
şura (şu yer)_______________şûra (danışma kurulu).

UYARI : Katil (< katl = öldürme) ve kadir (< kadr = değer) kelimeleriyle karışma olasılığı olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) ve kadir (< ka:dir = güçlü) kelimelerinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır.

2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerle özel adlarda bulunan ince g, k ünsüzlerinden sonra gelen a ve u ünlüleri üzerine konur:

dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr, Nigâr;
dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût.

Kişi ve yer adlarında ince l ünsüzünden sonra gelen a ve u ünlüleri de düzeltme işareti ile yazılır:

Halûk, Lâle, Nalân; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki.

3. Nispet i'sinin belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması da önlenmiş olur.

Nispet i'si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.



KISALTMALAR

Kısaltma; bir kelime, terim veya özel adın, içerdiği harflerden biri veya birkaçı ile daha kısa olarak ifade edilmesi ve simgeleştirilmesidir. Kısaltmalarla ilgili kurallar şunlardır:

1. Kuruluş, kitap, dergi ve yön adlarının kısaltmaları genellikle her kelimenin ilk harfinin büyük olarak yazılmasıyla yapılır:

TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), TDK (Türk Dil Kurumu), ABD (Amerika Birleşik Devletleri); KB (Kutadgu Bilig); TD (Türk Dili), TK (Türk Kültürü), TDED (Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi); B (batı), D (doğu), G (güney), K (kuzey); GB (güneybatı), GD (güneydoğu), KB (kuzeybatı), KD (kuzeydoğu).

Ancak bazen kelimelerin, özellikle son kelimenin birkaç harfinin kısaltmaya alındığı da görülür. Bazen de aradaki kelimelerden hiç harf alınmadığı olur. Bu tür kısaltmalarda, kısaltmanın akılda kalabilmesi için yeni bir kelime oluşturma amacı güdülür: BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi), İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği), TÖMER (Türkçe Öğretim Merkezi).

Gelenekleşmiş olan T.C. (Türkiye Cumhuriyeti) ve T. (Türkçe) kısaltmalarının dışında büyük harflerle yapılan kısaltmalarda nokta kullanılmaz.

2. Element ve ölçülerin uluslararası kısaltmaları kabul edilmiştir:

C (karbon), Ca (kalsiyum), Fe (demir); m (metre), mm (milimetre), cm (santimetre), km (kilometre), g (gram), kg (kilogram), l (litre), hl (hektolitre), mg (miligram), m² (metre kare), cm² (santimetre kare).

3. Kuruluş, kitap, dergi ve yön adlarıyla element ve ölçülerin dışında kalan kelime veya kelime gruplarının kısaltılmasında, ilk harfle birlikte kelimeyi oluşturan temel harfler dikkate alınır. Kısaltılan kelime veya kelime grubu; özel ad, unvan veya rütbe ise ilk harf büyük; cins isim ise ilk harf küçük olur:

Alm. (Almanca), İng. (İngilizce), Kocatepe Mah. (Kocatepe Mahallesi), Güniz Sok. (Güniz Sokağı), Prof. (Profesör), Dr. (Doktor), Av. (Avukat), Alb. (Albay), Gen. (General); is. (isim), sf. (sıfat), hzl. (hazırlayan), çev. (çeviren), ed. (edebiyat), fiz. (fizik), kim. (kimya).


Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kelimenin okunuşu esas alınır:

cm'yi, kg'dan, mm'den, YKr’un. Büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde ise kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır:

BDT'ye, TDK’den, THY'de, TRT'den, YTL’nin.

Ancak kısaltması büyük harflerle yapıldığı hâlde bir kelime gibi okunan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın okunuşu esas alınır:

ASELSAN'da, BOTAŞ'ın, NATO'dan, UNESCO'ya.

Sonunda nokta bulunan kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek, noktadan sonra ve kelimenin okunuşuna uygun olarak yazılır:

Alm.dan, İng.yi, vb.leri.

Tonsuz (sert) ünsüzle biten kısaltmalar, ek aldıkları zaman okunuşta tonsuz ses tonlulaştırılmaz:

AGİK'in (AGİĞ'in değil), CMUK'un (CMUĞ'un değil), RTÜK'e (RTÜĞ'e değil), TÜBİTAK'ın (TÜBİTAĞ'ın değil).

Ancak birlik kelimesiyle yapılan kısaltmalarda söyleyişte k'nin yumuşatılması normaldir:




ÇUKOBİRLİK'e (söylenişi ÇUKOBİRLİĞE), FİSKOBİRLİK'in (söylenişi FİSKOBİRLİĞİN).


skkullanlanksaltmalarnn8.png



NOKTALAMA İŞARETLERİ


Nokta ( . )

1. Cümlenin sonuna konur
Artık o, ne üniformalı bir başkumandan, ne fraklı ve beyaz kravatlı bir devlet başkanıydı.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Panorama)
2. Kısaltmaların sonuna konur: Alb. (albay), Dr. (doktor), Yard. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkaları, ve benzerleri, ve bunun gibi); T. (Türkçe), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), Far. (Farsça), Fr. (Fransızca), İng. (İngilizce), Lât. (Lâtince) (bk. Kısaltmalar).
Ancak, bazı kısaltmalarda nokta kullanılmaz: TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), TDK (Türk Dil Kurumu); KB (Kutadgu Bilig), TD (Türk Dili); B (batı), D (doğu), GB (güneybatı), GD (güneydoğu); m (metre), cm (santimetre), g (gram), kg (kilogram), l (litre), hl (hektolitre); C (karbon), Fe (demir) (Ayrıntı için bk. Kısaltmalar).
3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur: 3. (üçüncü), 15. (on beşinci), IV. (dördüncü); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak (bk. Sayıların yazılışı 6).

UYARI: Cadde ve sokak numaralarında nokta mutlaka kullanılmalıdır. Nokta kullanılmadığı takdirde yukarıdaki örneklerden 2 adet cadde, 20 adet sokak anlaşılır.

4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:
I. 1. A. a.
II. 2. B. b.

5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: 29.5.1453, 29.X.1923.
Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz: 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923.
6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: Tren 09.15'te kalktı.
Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra)
7. Arka arkaya sıralanan virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan sadece sonuncu rakama nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında.
8. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:
Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1960.
9. Üçlü gruplara ayrılarak yazılan büyük sayılarda gruplar arasına konur: 16.551.000, 22.465.660. Gruplara ayrılan sayılarda nokta kullanılmaması da mümkündür (bk. Sayıların yazılışı 4).
10. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 4.5 = 20


Virgül ( , )

1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:
Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sıcak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum.
(Halide Edip Adıvar, Kalp Ağrısı)

Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller
Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Bir varmış, bir yokmuş.
Umduk, bekledik, düşündük.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez.
(Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı)
3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur:
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz.
(Mustafa Kemal Atatürk)
4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:
Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Panorama)
5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur:
Örnek olsun diye, örnek istemez ya, söylüyorum.
Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım.
(Mustafa Kemal Atatürk)
6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur:
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
(Ahmet Haşim)
Kopar sonbahar tellerinden
Derinden, derinden, derinden
Biten yazla başlar keder musikisi
(Yahya Kemal Beyatlı)
Ancak, ikilemelerde kelimeler arasına virgül konmaz: akşam akşam, yavaş yavaş, bata çıka, koşa koşa.
7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerden sonra konur: Datça'ya yarın gideceğim, dedi.
– Bugünlük bu kadar her gün üç mermi, diye düşündü.
(Tarık Buğra, Küçük Ağa)
8. Konuşma çizgisinden önce konur:
Hatta bahçede gezen hanımefendi bile işin farkına varıp,
– Nen var senin ******m, diye sormak zorunda kaldı.
(Haldun Taner, Hikâyeler)
9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren hayır, yok, yoo, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, baş üstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur: Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz.
Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor.
(Yahya Kemal Beyatlı)
— Yoo, güvercinlerime dokunmayınız, dedi.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek için kullanılır:
Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır.
(Halit Ziya Uşaklıgil, İzmir Hikâyeleri)
Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi.
(Reşat Nuri Güntekin, Bir Kadın Düşmanı).
11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele, müsademe demektir.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Sayın Başkan,
Sevgili kardeşim,
Değerli arkadaşım,
12. Yazışmalarda, başvurulan makamın adından sonra konur:
Türk Dil Kurumu Başkanlığına,
13. Yazışmalarda, yer adlarını tarihlerden ayırmak için konur:
Kuşadası, 7 Şubat (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)
14. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur: 38,6 (otuz sekiz tam, onda altı), 25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş) (bk. Sayıların yazılışı 5).
15. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basım evi vb. maddelerden sonra konur:
Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitap Evi, İstanbul 1938.
Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara 1958.

UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de, sonra da virgül konmaz:
Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşekkürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa, Mahşer)


Noktalı virgül ( ; )

1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur: Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek, Gönül, Yonca adları verilir.
2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum. Sabahtan beri bekliyorum; ne gelen var, ne giden. İş işten geçti; artık gelse de olur, gelmese de.
3. Virgülle ayrılmış örnekleri farklı örneklerden ayırmak için konur: Türkiye, İngiltere, Azerbaycan; İstanbul, Londra, Bakû.
4. Kendilerinden evvelki cümleyle ilgi kuran ancak, yalnız, fakat, lâkin, çünkü, yoksa, bundan dolayı, binaenaleyh, sonuç olarak, bununla birlikte, öyleyse vb. cümle başı bağlaçlarından önce konur:
Halis bir şiir fena okunabilir; lâkin sahte bir şiir iyi okunamaz.
(Yahya Kemal Beyatlı)
Bir millet ordusunu kaybedebilir, bağımsızlığını da kaybedebilir; fakat dilini sakladıkça o millet yaşıyor demektir.
(Nihal Atsız, Türk Ülküsü)
Sıralı cümleler arasında ancak, fakat, çünkü vb. cümle başı bağlayıcılarından önce yazar, araya nokta, virgül, noktalı virgül koymakta serbesttir. Bu husus, yazarın üslûptaki tercihiyle ilgilidir.


İki nokta ( : )

1. Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur: Millî Edebiyat akımının temsilcilerinden bir kısmını sıralayalım: Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem.
Yeni harfler alındıktan sonra eski yazı ile bir tek kelime bile yazmayan iki kişi görmüşümdür: Atatürk ve İnönü!
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)
– Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?
Ziraatçı sayar:
– Yulaf, pancar, zerzevat, tütün...
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)
2. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur:
Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Kendimi takdim edeyim: Meclis kâtiplerindenim.
(Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı)
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Yahya Kemal Beyatlı)
3. Kütüphanecilik alanında yazar adı ile eser başlığı arasına konur: Yahya Kemal Beyatlı: Kendi Gök Kubbemiz, Falih Rıfkı Atay: Çankaya, Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Yaban, Faruk Nafiz Çamlıbel: Bir Ömür Böyle Geçti (bk. Virgül 15).
4. Ses biliminde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til, usu:le, i:cat.
5. Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra konur:
Bilge Kağan: Türklerim, işitin!
Üstten gök çökmedikçe
altan yer delinmedikçe
ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin?
Koro : Göğe erer başımız
başınla senin !
Bilge Kağan: Ulusum birleşip yücelsin diye
gece uyumadım, gündüz oturmadım.
Türklerim Bilge Kağan der bana.
Ben her şeyi onlar için bildim.
Nöbetteyim !
(A. Turan Oflazoğlu, Anıtkabir)
6. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 56:8=7, 100:2=50.



Üç nokta ( ... )

1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:
Ne çare ki, çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveriyordu da, bu yanı...
(Tarık Buğra, Dönemeçte)
2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur: Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz.
B..., 7 Nisan (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)
Arabacı B...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu.
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konur:


Soru işareti ( ? )

1. Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur:
Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı?
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Yolcu ile Arabacı)
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
(Ahmet Haşim, Merdiven)
Atatürk bana sordu:
— Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz?
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)
Soru, vurguyla belirtildiği zaman da soru işareti kullanılır:
Gümrükteki memur başını kaldırdı:
— Adınız?
Soru bildiren cümle veya sözlerde bazen cevabın ne olacağı sözün gelişinden belli olur. Bu tür cümle ve sözlerin sonunda da soru işareti kullanılır: Haksız mıyım? Liderler içinde Atatürk gibisi var mı?
Yoksa bu sözümde yalan var mı?
(Bilge Kağan)
2. Bilinmeyen yer, tarih vb. durumlar için kullanılır: Yunus Emre (1240?-1320), (Doğum yeri: ?).
Türk halk felsefesinin, Türk nükteciliğinin ve mizah dehasının büyük mümessili Nasreddin Hoca da (Hâce Nasirüddin) bu asırda yaşamıştır (1208 ?-1284).
(Türk Dünyası El Kitabı)
3. Bir bilginin şüpheyle karşılandığı veya kesin olmadığı durumlarda yay ayraç içinde soru işareti kullanılır:
Ankara'dan Konya'ya 1,5 (?) saatte gitmiş.
1496 (?) yılında doğan Fuzulî ...

UYARI : mı / mi eki -ınca / -ince anlamında zarf-fiil işleviyle kullanıldığı zaman soru işareti konmaz: Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve gideriz.
Alp Er Tonga öldi mü
Esiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur.
Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı.
(Haldun Taner, Onikiye Bir Var)

UYARI : Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı, Hisar'dan mı, Kavaklar'dan mı?
(Yahya Kemal Beyatlı)
Ruhunu karartan neydi, yağmur mu yağıyordu; yoksa şimşekler mi çakıyordu?


Ünlem işareti ( ! )

1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerin sonuna konur:
Ne mutlu Türküm diyene! (Mustafa Kemal Atatürk)
Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde!
(Kemalettin Kâmi Kamu)
Hava ne kadar da sıcak!
Aşkolsun!
Ne kadar akıllı adamlar var!
2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:
Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri!
(Mustafa Kemal Atatürk)
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Mustafa Kemal Atatürk)
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
(Necmettin Halil Onan)
Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabileceği gibi cümlenin sonuna da konabilir:
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
3. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:
İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!)
Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor.


Kısa çizgi ( - )

1. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur:
Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bilmem. Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12'yi geçmiş. Kanepelerde kimseler yok. Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mı idi acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı? Yoksa kimseciklerin oturmadığı kanepelerde bu saatte pek başıboşlar mı oturur?
(Sait Faik Abasıyanık, Havuz Başı)
2. Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır: Örnek olsun diye -örnek istemez ya- söylüyorum.
3. Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur: al-ış, dur-ak, Dur-sun, Dur-muş, gör-gü-süz-lük.
4. Dil bilgisinde fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır: al-, dur-, gör-, ver-; başar-, kana-, okut-, taşla-, yazdır-.
5. Dil bilgisinde eklerin başına konur: -den, -lık, -ış, -ak.
6. Dil bilgisinde heceleri göstermek için kullanılır: a-raş-tır-ma, bi-le-zik, du-ruş-ma, ku-yum-cu-luk, ya-zar-lık, prog-ram.
7. Eski harfli metinlerin yeni yazıya aktarılmasında Arapça ve Farsça kurallara göre yapılmış tamlamaların, birleşik ve türemiş kelimelerin ögelerini ayırmak için kullanılır: dârü'l-fünûn, resm-i geçit, resm-i kabûl, Cemiyet-i Akvâm, Hâkimiyet-i Milliye, Servet-i Fünûn, hokka-bâz, âteş-perest, menfaat-perest, bî-bedel, nâ-mağlûb, fî-sebîlillâh, min-tarafillâh, bilâ-ücret.
8. Kelimeler arasında “-den...-a, ve, ile, ilâ, arasında” anlamlarını vermek üzere kullanılır: Türkçe-Fransızca Sözlük, Aydın-İzmir yolu, Ankara-İstanbul uçak seferleri, Türk-Alman ilişkileri, Ural-Altay dil grubu, 09.30 - 10.30, Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması, Manas Destanı'nda soy-dil-din üçgeni, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 1995-1996 öğretim yılı.
9. Bazı terim ve kuruluş adlarında kelimeler arasına konur: sıfat-fiil, zarf-fiil; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi.
10. Yabancı özel adlarda ve henüz dilimize mal olmadığı için özgün imlâlarıyla yazılan yabancı kelimelerde kullanılır: Joliot-Curie, Lévy-Bruhl, Saint-Gotthard, Sainte-Beuve, Boulogne-sur-Mer, Bouches-du-Rhône, Salins-les-Bains, by-pass, check-up, Aix-en-Provence.
11. Adres yazarken semt ile şehir arasına konur: Kurtuluş - ANKARA
12. Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır: 50 - 20 = 30


Uzun çizgi (—)

Yazıda satır başına alınan konuşmaları göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de denir.
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
“Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?”
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
— Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları)
UYARI : Konuşmalar tırnak içinde verildiği zaman uzun çizgi kullanılmaz.


Eğik çizgi ( / )

1. Şiirlerden yapılan alıntılarda, mısraların yan yana yazılması gereken durumlarda mısraları belirlemek için kullanılır: Ne sen, ne ben / Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ / Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ / Olan bu mâî deniz / Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. (Ahmet Haşim, O Belde)
2. Adres yazarken apartman numarası ile daire numarası arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6
3. Adres yazarken semt ile şehir arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6 Kurtuluş / ANKARA
4. Dil bilgisinde eklerin farklı şekillerini göstermek için kullanılır: -a/-e, -an /-en, -lık /-lik, -madan /-meden.
5. Bölme işareti olarak kullanılır: 70 /2 = 35


Tırnak işareti ( “...” )

1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk'ün “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır. Ulu önderin “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü her Türk'ü duygulandırır.
Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

UYARI : Aynen alınmayan söz ve yazılar tırnak içinde gösterilmez.
UYARI : Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır: “Akıl yaşta değil baştadır.” atasözü yüzyılların tecrübesinden süzülüp gelen bir gerçeği ifade etmiyor mu?
“İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur!” diyorlar.
(Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI : Uzun alıntılarda her paragraf ayrı ayrı tırnak içine alınır.

2. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır: Yeni bir “barış taarruzu” başladı.
Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınmadan koyu yazılarak veya altı çizilerek de gösterilebilir.
Höyük sözü Anadolu'da tepe olarak geçer.
3. Kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır:
Yahya Kemal'in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı.
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
“İmlâ Kuralları” bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir.
Kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınmaksızın koyu yazılarak veya eğik yazıyla (italik) dizilerek de gösterilebilir:
Cahit Sıtkı'nın Şairin Ölümü şiirini Yahya Kemal çok sevmişti.
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Bugünün gençleri Dar Kapı'yı okumalıdırlar. (Ahmet Hamdi Tanpınar)
UYARI : Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kullanılmaz: Yahya Kemal’in “Kendi Gök Kubbemiz”i okudunuz mu?


Tek tırnak işareti ( ‘...’ )

1. Tırnak içinde verilen ve yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü belirtmek için kullanılır: Edebiyat öğretmeni “Şiirler içinde ‘Han Duvarları’ gibisi var mı?” dedi ve Faruk Nafiz'in bu güzel şiirini okumaya başladı.
“Şinasi'nin ‘safi Türkçe’ ile yazdığını söylediği şiirlerden sonra vardığı bu konuşulan dil fikri şüphesiz ki ondan gelen en büyük kazancımızdır.”
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
2. Dil yazılarında verilen örneğin anlamını göstermek için kullanılır: Göktürk Anıtları'nda geçen fakat günümüze ulaşmayan bazı örnekler: bodun ‘millet, kavim’, sab ‘söz’, eçü apa ‘ecdat, atalar’, tüketi ‘tamamen, bütünüyle’.


Denden işareti (")

Bir yazıdaki maddelerin sıralanmasında veya bir çizelgede alt alta gelen aynı sözlerin veya söz gruplarının tekrar yazılmasını önlemek için kullanılır:
a. Etken fiil
b. Edilgen "
c. Dönüşlü "
ç. İşteş "


Yay Ayraç ( ( ) )

1. Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olmayan açıklamalar için kullanılır:
Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz.
(Nurullah Ataç, Söyleşiler)
Süleyman Şah'ın cenazesi sudan ihraç olunarak (çıkarılarak) hemen orada defnedilmiştir ki makarrı (durağı) hâl⠓Türk Mezarı” namiyle maruftur (tanınmıştır).
(Refik Halit Karay, Bir İçim Su)
UYARI : Hakkında açıklama yapılan söze ait ek, ayraç kapandıktan sonra yazılır:
Yunus Emre (1240?- 1320)'nin...
UYARI : Yani ile yapılan açıklamalar ayraç içine alınmaz.
2. Tiyatro eserlerinde konuşanın hareketlerini, durumunu açıklamak ve göstermek için kullanılır:
İhtiyar – (Yavaş yavaş Kaymakama yaklaşır.) Ne oluyor beyefendi? Allah rızası için bana da anlatın...
Kaymakam – (hiddetle) Ne olacak baba... Oğlunun katili ecnebi tebaasıymış... Düşman gemileri üstümüze toplarını çevirmişler, Adalı'yı istiyorlar... Sağ salim onu teslim edecekmişiz.
İhtiyar – (Evvelâ vurulmuş gibi sendeler, sonra derin ve saf bir bakışla Kaymakam ve arkadaşlarına) Etmeyin Efendiler... Benim gibi dertli bir ihtiyarla eğlenmek günahtır... Sizin gibi efendilere yakışmaz...
(Reşat Nuri Güntekin, İstiklâl)
3. Alıntıların aktarıldığı eseri veya yazarı göstermek için kullanılır:
Cihanın tarihi, vatanı uğrunda senin kadar uğraşan, kanını döken bir millet daha gösteremez. Senin kadar kimse kendi vatanına sahip olmağa hak kazanmamıştır. Bu vatan ya senindir, ya kimsenin.
(Ahmet Hikmet Müftüoğlu)
Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? (Safahat)
4. Alıntılarda, başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konulan üç nokta, yay ayraç içine alınabilir (bk. Üç nokta 1).
5. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine alınır (bk. Ünlem işareti 3).
6. Bir bilginin şüpheyle karşılandığını veya kesin olmadığını göstermek için kullanılan soru işareti yay ayraç içine alınır (bk. Soru işareti 3).
7. Bir yazının maddelerini gösteren rakam ve harflerden sonra kapama ayracı konur:
I) 1) A) a)
II) 2) B) b)



Köşeli ayraç ( [ ] )

1. Ayraç içinde ayraç kullanılması gereken durumlarda yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır:
Mongolın Ertniy Tüü0 (Arheologiyn Nayruulal) [Mogolistan'ın Eski Tarihi (Arkeolojik Araştırmalar)], BNMAU-ın şinjleh U0aanı Akademii Tuu0ıyn)ureelen, Ulaanbaatar 1977.
2. Bibliyografik künyelere ilişkin bazı ayrıntıları göstermek için kullanılır: Reşat Nuri [Güntekin], Çalıkuşu, Dersaadet 1922.
Yekta Bahir [Ömer Seyfettin], Yeni Lisan, Genç Kalemler.
3. Bilimsel çalışmalarda, metinde bulunmayan veya silinmiş olan, fakat araştırıcı tarafından tamamlanan bölümler köşeli ayraç içine alınır:
Babam kağan öldüğünde küçük kardeşim Kül-tegin ye[di yaşında kaldı...].
(Çözülmüş Orhon Yazıtları)


Kesme işareti ( ' )

1. Özel adlara getirilen iyelik ve hâl eklerini ayırmak için konur: Fatih Sultan Mehmet'e, Atatürk'üm, Türkiye'm, İnönü'den, Yurdakul'dan, Kâzım Karabekir'i, Yunus Emre'yi, Ziya Gökalp'tan; Türk'e, Alman'ı; Jüpiter'den, Venüs'ü; Türkiye'de, Van Gölü'ne, Ağrı Dağı'nın; Ziya Gökalp Bulvarı'nda, Çankaya Köşkü'ne, Sait Halimpaşa Yalısı'ndan; Kiralık Konak'ta, Sinekli Bakkal'ı.
Ancak aşağıda belirtilen özel adlardan sonra kesme işareti kullanılmaz:
a. Kurum ve kuruluş adları: Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına.
b. Akım, çağ ve dönem adları: Eski Çağın, Yükselme Döneminin, Klâsik Türk Edebiyatına, Millî Edebiyat Akımının, Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun.
c. Kişi adlarından sonra kullanılan unvanlar: Mustafa Kemal Paşaya, Nasrettin Hocada, Enver Paşanın, Zeynep Hanıma, Ayhan Beyden, Ahmet Mithat Efendinin, Enver Paşayı.
ç. Ay ve gün adları: 29 Ekime..., 30 Ağustos Çarşambadan sonra
d. Deyimlerde geçen özel adlar: Allahtan hayırlısı, Allaha emanet; Alinin külâhını Veliye, Velinin külâhını Aliye.

UYARI : Ahmet, Halit, Mehmet, Murat, Recep; Gazi Antep, Sinop, Zonguldak gibi örneklerde kesme işareti kullanılır. Ancak kelimeler, Ahmeti, Haliti, Mehmeti, Muratı, Recepi, Gazi Antepi, Sinopu, Zonguldakı şeklinde telâffuz edilmez; Ahmedi, Halidi, Mehmedi, Muradı, Recebi, Gazi Antebi, Sinobu, Zonguldağı şeklinde telâffuz edilir.

UYARI : Özel adlar yerine kullanılan"o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz ve kendisinden sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz.

2. Yabancı özel adlardan sonra getirilen çokluk ve yapım ekleri kesme işaretiyle ayrılır: Nice'ler, Lille'li, Bordeaux'lu, Honolulu'lu.

UYARI : Yabancı özel adlar dışındaki özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki kesmeyle ayrılmaz: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Müslümanlık, Hristiyanlık, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Konyalı, Bursalı; Ahmetler, Mehmetler, Yakup Kadriler, Ereğliler. Bu eklerden sonra da kesme işareti kullanılmaz: Türklüğün, Türkleşmekte, Türkçenin, Müslümanlıkta, Hristiyanlıktan, Aydınlıdan.

3. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur: TBMM'nin, TDK'nin, BM'de, ABD'de, TV'ye.

UYARI : Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kelimenin okunuşu; büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır: kg'dan, cm'yi, mm'den; BDT'ye, THY'de, TRT'den. Ancak kısaltması büyük harflerle yapıldığı hâlde bir kelime gibi okunan kısaltmalara getirilen eklerde bu okunuş esas alınır: ASELSAN'da, BOTAŞ'ın, NATO'dan, UNESCO'ya.

UYARI : Sonunda nokta bulunan kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır: vb.leri, mad.si, Alm.dan, İng.yi, Nu.dan; cm³e (santimetre küpe), m²ye (metre kareye), 64ten (altı üssü dörtten)

4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur: “1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım.” 1985'te, 8'inci madde, 2'nci kat; 7,65’lik, 9,65’lik.

UYARI : Sıra sayıları ekle gösterildiği zaman rakamdan sonra sadece kesme işareti ve ek yazılır; ayrıca nokta konmaz: 8.'inci değil 8'inci, 2.'nci değil 2'nci.

UYARI : Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla gösterilir: 6'şar değil altışar, 10'ar değil onar.

5. Dilimizde kolmak, netmek, neylemek, napmak gibi fiiller yoktur. Ancak konuşmada ve vezin dolayısıyla şiirde bu tür kullanılışlar ortaya çıkabilmektedir. Seslerin vezin dolayısıyla şiirde veya konuşma sırasında düştüğünü göstermek için kesme kullanılır: K'oldu, N'oldu? N'etsin? N'eylesin? N'apalım?
Bir ok attım karlı dağın ardına
Düştü m'ola sevdiğimin yurduna
İl yanmazken ben yanarım derdine
Engel aramızı açtı n'eyleyim
(Karacaoğlan)
6. Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur: A'dan Z'ye kadar, b'nin m'ye dönüşmesi, Türkçede -daş'la yapılmış birçok söz vardır.
7. Özel adlar için yay ayraç içinde bir açıklama yapıldığı takdirde kesme işareti yay ayraçtan sonra konur: Yunus Emre (1240?-1320)'nin, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)'nin.
Ancak, cins isimler için yapılan açıklamalarda yay ayraçtan sonra doğal olarak kesme işaretine gerek yoktur: İmek fiili (ek fiil)nin geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir.
Mümtaz, bu dükkâna bakarken hiç farkında olmadan Mallarmé'nin mısraını hatırladı: "Meçhul bir felâketten buraya düşmüş..."
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
Alınmayan kelime ve bölümlerin yerine yay ayraç içinde üç nokta konması da mümkündür.
4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun muhayyilesine bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:
Karşı sahilde mor, fark olunmaz sisler altındaki dağlar, korular, beyaz yalılar... Ve bütün bunların üzerinde bir esatir rüyasının havaî hakikati gibi uçan martı sürüleri...
(Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler)
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları)
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Sanat)
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medenî cihanda, lâyık olduğu mevkie is'at etmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek...
(Mustafa Kemal Atatürk)
5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:
Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar:
— Koca Ali... Koca Ali, be!...
(Ömer Seyfettin, Diyet)
6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır:
— Yabancı yok!
— Kimsin?
— Ali...
— Hangi Ali?
— ...
— Sen misin, Ali usta?
— Benim!...
— Ne arıyorsun bu vakit buralarda?
— Hiç...
— Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa !...
— !...
(Ömer Seyfettin, Diyet)


UYARI: Türk imlâsında iki nokta yan yana kullanılmaz.


ANLATIM BOZUKLUKLARI


# Dilin en önemli görevi onu kullanan insanlar arasındaki anlaşmayı sağlamaktır.
# Söylenmek istenen her şey, açık, yalın ve anlaşılır biçimde dile getirilmelidir.
# İyi bir cümlede kelimeler yerli yerinde kullanılmalı, gereksiz kelimelere yer verilmemeli, anlatılmak istenenin dışında bir anlam çıkarılmasına mahal verilmemelidir.
# Eğer konuşmada ve yazmada açıklık, yalınlık ve anlaşılırlık yoksa ortada bir anlatım bozukluğu var demektir.
# Anlatım bozuklukları ile ilgili soruların doğru çözülebilmesi için kelimelerin anlamları, ekler, kelime türleri, cümlenin öğeleri, cümle çeşitleri konuları iyi bilinmelidir.
# Dil yanlışlarının önemli sebeplerinden biri gramer (dil bilgisi) bilgisinin eksikliğidir.
# Günlük konuşmalarımızda hâliyle anlatım bozuklukları yapılacaktır. Bunlar toplumdaki yerimize ve aldığımız eğitime bakılarak hoş görülür ya da görülmez.
# Her insan yeterli dil eğitimi almadığı için gerek konuşurken gerek yazarken birçok yanlışlık yapmaktadırlar.
# Ama yazılı anlatımda bu bozukluklar asla affedilemez. Çünkü yazı dili kültür dilidir. Kültür, bu ifade sayesinde kalıcılaşır. Eğer bu ifadede de bozukluklara yer verilirse insanlar arasında anlaşma eksikliği ortaya çıkar.
# Anlatım bozuklukları ÖSS'de en çok soru çıkan konulardandır.
# Bol örnek sorular çözülerek ÖSS'de çıkacak sorulardaki anlatım bozuklukları önceden hissedilecek seviyeye gelinmelidir.
# Anlatım bozukluğu olan bazı cümleler sesli okunduğu zaman yanlışı bulmak daha kolay olmaktadır.
# "Anlatım bozuklukları" konusuna ÖSS'de önem verilmesi yazı dilimizi olumlu yönde etkilemiştir.
# Cümlelerde ne gibi yanlışlıklar yapıldığı konusunda bilgi sahibi olmak bozukluğu kısa sürede bulmamızı sağlar.
# İnsan kendi yazdıklarında ne gibi yanlışlık yaptığını kolay kolay bulamaz. Bu sebeple ÖSS'de dil yanlışlarını bulmamız zor değildir; çünkü cümleler başkalarına aittir.
# Konunun zorluklarından diğeri de bozukluk sayısının hayli fazla olmasıdır. Her cümlede bu hatalardan herhangi biri söz konusu olabilir.
# Bu konu hakkında bilgi sahibi olmayan öğrencilerin tam başarı sağlaması mümkün değildir.
# Başarısızlığın sebeplerinden biri de öğrencilerin kendi yazdıklarında aynı hataları yapmış olmalarıdır.
# Aşağıdaki cümlelerdeki bazı yanlışlıklar altı çizilerek belirtilmiştir. Üzerinde düşünmeniz halinde konuyu çok daha iyi öğreneceğinize inanıyorum.


a) Eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılması

"Bu konuda herkesin fikir ve görüşünü almalısınız."

"Hava sıcaklığı sıfırın altında eksi sekiz derece imiş."

"Yirmi dakika geçmesine rağmen program henüz, hâlâ başlamadı."

"Güç ve müşkül zamanlarda üstüne düşeni yerine getirir."

"Ben çok varlıklı, zengin biri değilim."

"Neşeli, sağlıklı, şen bir görünüşü vardı."

b) Anlamı zaten diğer kelimelerde bulunan kelimelerin gereksiz yere kullanılması
"Yaşanmış deneyimlerinden hareketle bu sonuca varıyor."

"Millî maçın oynanacağı gün yaklaştıkça, ülkedeki heyecan gittikçe artıyor."

"Yanına gidiniz, konuşarak derdinizi anlatınız."

"Problemi çözmek için iki arkadaş üç saat süre ile uğraştılar."

"Az kalsın merdivenlerden düşeyazdı."

"Çocukların davranış biçimlerinde gariplikler görüldü."

"Takımın, boyu en kısa oyuncusu bendim."

c) Bir kelimenin yerine yanlış anlam verecek şekilde başka bir kelime kullanılması.
"Bu iki sınıf arasındaki ayrıcalık tespit edilemedi."

"Yeni kaydolan öğrenciler bu kadar çekimser davranması normaldir."

"Petrol fiyatlarının ucuzlamasına halk olumlu tepki gösterdi."

"Olayların gerçek yüzü araştırmalar sonucunda ortaya çıkacak."

"Küçük kızın saçları hayli büyümüş."

"Ormanda yetişen bir çam fidanını salonunuzdaki saksıya ekemezsiniz."

"Başarısızlığını düzensiz çalışmasına borçludur."

"Böyle hareketler ülkede demokrasinin işlememesini sağlayacaktır."

"Yarın İzmir’e gidecek; buna zorunlu."

"Elindeki bıçağı vücuduna batırmış."

"Bu, Türkiye’ye özel bir durumdur."

"Buradan gidersek yakalanma şansımız nedir?"

d) Birbiriyle çelişen sözlerin bir arada kullanılması.
"Kesinlikle yarın gelebilirler."

"Şüphesiz bu sözleri bütün öğrenciler duymuş olmalı."

"Aşağı yukarı bundan tam yirmi yıl önceydi."

"Sözünü ettiğiniz şairin herhâlde on altıncı asırda yaşadığını zannediyorum."

"Eminim bu saatlerde eve gelmiş olmalı"

"Mutlaka bir gün çocukluk arkadaşlarını belki yine arayacak."

"Yanılmıyorsam, bu ikisinin aynı şey olduğunu tahmin ediyorum."

e) Eklerin yanlış kullanımı
"Öğrencilerin başarısına ilgilenmek gerekir."

"Bizi en çok sevindiren onun bu sınavı kazandığıdır."

"Bazı yolcuların giriş işlemleri yapmaya başlandı."

"Dünkü toplantıda Ali bize sınıf arkadaşlarını tanıştırdı."

"Biricik arzumuz sınavı kazanmak ve iyi bir bölüme girmemizdir."

"Bu çocuklar, fakir bir ülkenin, savaş nedeniyle kendileriyle ilgilenilmeyen, gerekli eğitimi alamayan çocuklardır."

"Yazarlarımızın köy yaşantısına ilgilenmeleri toplumumuz açısından çok yararlıdır."

f) Özne-yüklem uyumsuzluğu: Farklı yüklemlerin aynı özneye bağlanması.
"Herkes ondan nefret ediyor, yüzünü görmek istemiyordu."

"İkinci cümlenin öznesi eksik. İlk özne yanlış anlam verecek şekilde ortak olarak kullanılmış."

"Ben ve sen balığa çıktınız."

"Hiçbiri anlatılanlara inanmıyor, kendi fikrinden ısrar ediyordu."

"İkinci cümlenin öznesi eksik. İlk özne yanlış anlam verecek şekilde ortak olarak kullanılmış."

g) Nesne-yüklem uyumsuzluğu: Nesne eksikliği

"Bu konuda öğrenciler aralarında anlaşıp karar verecekler ve uygulayacaklar."

"Söylenenlere hemen inanıyor ve her yerde savunuyordu."

"Kendisine bütün sınıf adına teşekkür eder ve tebrik ederim."

"Onlara niçin bu kadar yardım ediyor ve destekliyorsun?"

"Büyüklere gereken saygıyı göstermeli, incitmemeliyiz."

"Bize yardım edeceklerine inanıyor ve bekliyoruz."


h) Tümleç yanlışları
"Kayaya yaklaşıyor muyuz, yoksa uzaklaşıyor muyuz?"

"Öğrencileri teşvik etmeli, yüreklendirmeli, destek olmalıyız."

"Olanları böyle değerlendirmek, bu gözle bakmak gerekir."

"Öğrencileri rahat edecekleri odalara yerleştirmiş, bütün imkânları sağlamıştı."

"Duvarları kirletmek,yazı yazmak kesinlikle yasaktır."

"Bu güçlüklere nasıl göğüs gerdi, nasıl başa çıktı?"

"Düşünme ve mantık hataları Problemleri karşılıklı anlayış ve birlik içinde çözeceğiz."

"Yiyecek bir lokma ekmeğimiz hatta yemeğimiz bile yok."

"Yarının mutlu günlerine özlem duyuyorum."

i) Fiilin veya yardımcı fiilin yanlış kullanılması
"Ben ona ağabey ( .......... ), o da bana kardeşim derdi."

"Bazı yiyecekler sağlığı yerinde ve yaşlı olmayan kişilerce özellikle yenmelidir."

"Kitap için kendisine verilen paranın eksik ( .......... ) ve yeterli olmadığını söyledi."

"Gerekli yerlere başvuruda bulunmuş, ama bir sonuç almış değiliz."

"Çorbaya biraz acı ( .......... ), biraz da tuz ve limon sıkılabilirdi."

"Boyu kısa, bedeni de pek biçimli değildi."

"Hangisinin başarılı, hangisinin başarılı olmadığını öğreneceğiz."

"Çok az ( .......... ) veya hiç çalışmadan çok para kazananlar var."

j) Tamlama yanlışları
"Bu ülkeye teknik ve bilgi yardımında bulunulacak."

"Son derste belgisiz ve sayı sıfatlarını öğrendik."

"Siyasî ve ekonomi ilişkileri çıkmaza girdi."

"Bu bölge coğrafî ve iklim açısından ilgi çekici özelliklere sahiptir."

"Kar yüzünden tüm özel ve devlet okulları tatil edildi."

"Ülkemiz Bosna’ya askerî ve gıda yardımı yaptı."

"Şehrimizde çeşitli kültürel ve sanat etkinlikleri gerçekleştirildi."

k) Kelimelerin yanlış yerde kullanılması
"Yeni durağa gelmiştik ki otobüs de hemen geldi."

"Bu toplantıda çekinmeden düşünceler dile getirilmeli."

"Her yolda kalan insana yardım etmeliyiz."

"İdare, henüz yarın ders yapılıp yapılmayacağını bildirmedi."

"İzinsiz inşaata girilmez."

l) Birleşik cümlelerde yüklemler arasındaki uyumsuzluk
"Her ne kadar iyi hazırlanılmışsa da istenilen sonucu alamadı."

"Bir yıl boyunca devamlı çalışarak kazanıldı."

"Her ne kadar şehir dışına taşınmışsa da beklenen huzur bulunamamıştı."

m) Deyim yanlışları
"Ona ayak bağı oluyor, işini çabuk bitirmesini sağlıyordu."

"Ona yardım et, elinden geleni ardına koyma."
 
Son düzenleme:

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
Allta yazılan hatalar günlük yazışmlarımızda sık yaptımız hatalar forumda bir çok insan aynı hatayı yapıyor bundan sonra dikkat edeceğinizi umuyorum

"herşey" değil "her şey" "bir çok" değil "birçok" "pekçok" değil "pek çok" "can siperane" değil "cansiparane" "her hangi" değil "herhangi"

"yalnış" değil "yanlış" - "yanlız" değil "yalnız" - "traş" değil "tıraş" - "klavuz" değil "kılavuz".

"Göz var nizam var."(nizam: 1.Düzen. 2.Kural.) değil "Göz var izan var."(izan: Anlayış, anlama yeteneği.)

"malesef" değil "maalesef" - "umrumda değil" değil "umurumda değil" - "yasadışı" değil "yasa dışı"

"tabiki" değil "tabii ki" - "tetanoz" değil "tetanos" - "kaydadeğer" değil "kayda değer"

"Hıristiyan" değil "Hristiyan" - "sezeryan" değil "sezaryen" - "öğe" değil "öge"(cümlenin ögeleri)


"baya" değil "bayağı"(oldukça, epey. -Hayır işlemeden geçen günü heder olmuş addederek bayağı canı sıkılır.-E. E. Talu -Bayağı pahalı.)

"bilimum" değil "bilumum" - "poğça" değil "poğaça" - "teyid etmek" değil "teyit etmek"

"pantalon" değil "pantolon" - "seramoni" değil "seremoni" - "menejer" değil "menajer"

"entellektüel" değil "entelektüel" - "mütevazi(paralel)" değil "mütevazı(alçak gönüllü)" - "muhattap" değil "muhatap"

"meyva" değil "meyve - "makina" değil "makine" - "ceryan" değil "cereyan"

"orjinal" değil "orijinal" - "kareografi" değil "koreografi" - "akapunktur" değil "akupunktur"

"hoşgeldin" değil "hoş geldin" - "herkezi" değil "herkesi" - "başetmek" değil "baş etmek"

"hoşçakal" değil "hoşça kal" - "süpriz" değil "sürpriz" - "meyal" değil "meyyal"(Şiddete meyyalim vallahi dertten.)

"eşortman" değil "eşofman" - "fortmanto" değil "portmanto" - "gardolap" değil "gardırop"

Türkçe", "İngilizce" gibi bir dil adı kullanılırken devamında gelen çekim ya da yapım eki kesme işaretiyle ayrılmaz. Mesela; Türkçenin, İngilizcede, Türkçeci.

"ötenazi" değil "ötanazi" - "aferim" değil "aferin" - "dinazor" değil "dinozor"

"şöför" değil "şoför" - "laboratuar" değil "laboratuvar" - "restaurant-restorant" değil "restoran"

"anektod" değil "anekdot" - "ıstırap" değil "ızdırap" - "mustarip-müzdarip" değil "muzdarip"

"klüp" değil "kulüp" - "müstehak" değil "müstahak" - "müracat" değil "müracaat"

"kontür" değil "kontör" - "egzos, ekzos, eksoz vs." değil "egzoz" - "hakkaten" değil "hakikaten"

"haketmek" değil "hak etmek" - "bu gün" değil "bugün" - "hukuğa" değil "hukuka"

"ukte" değil "ukde" - "ambians" değil "ambiyans" - "bir kaç" değil "birkaç"

"eşşek" değil "eşek" - "rastgelmek" değil "rast gelmek" - "rasgele" değil "rastgele"

"method" değil "metot" - "Hıdrellez" değil "Hıdırellez" - "yada" değil "ya da"

"farketmek" değil "fark etmek" - "nacizane" değil "naçizane" - "naturel" değil "natürel"

"dersane" değil "dershane" - "konsensus" değil "konsensüs" - "mentalite" değil "mantalite"

"zerafet"(zariflik, kişi adı) değil "zarafet"(zariflik) - "sarmısak" değil "sarımsak" - "maydonoz" değil "maydanoz"

"Azerbeycan" değil "Azerbaycan" - "anfi" değil "amfi" - "küpür" değil "kupür"(kesik; gazete kupürü vb.)

"döküman" değil "doküman"(belge) - "megolaman" değil "megaloman" - "tahtıravalli" değil "tahterevalli"

"ayırım" değil "ayrım" - "çok bilmiş" değil "çokbilmiş" - "maaşallah-maşaallah" değil "maşallah"

"mefta" değil "mevta"(ölü) - "yeraltı(gizli ve zararlı, yasadışı) - "yer altı"(yerin altı)

"bariz belli" değil "bariz" - bariz: Açık, göze çarpan, belirgin - belli: Belli olan, belirgin.


"Türk öğün çalış güven" değil "Türk övün çalış güven" - "aperatif" değil "aperitif(ön içki, ön yiyecek)

"oysa ki" değil "oysaki" - "madem ki" değil "mademki" - "meğer ki" değil "meğerki"

"vejeteryan" değil "vejetaryen" - "ard arda" değil "art arda"(arka arkaya) - "erezyon" değil "erozyon"

"HIV virüsü" değil "HIV"(human immunodeficiency virus-insan bağışıklık yetmezliği virüsü)

"özgüven" değil "öz güven" - "insiyatif" değil "inisiyatif" - "önkoşul" değil "ön koşul"

"fantazi" değil "fantezi" - "hergün" değil "her gün" - "hem fikir" değil "hemfikir"

"Yayınlamak" diye bir kelime Türkçede yoktur. "Yayımlamak" kelimesi hem radyo-televizyon-internet hem de kitap-gazete-dergi için kullanılır.

Biri banyo yaptıktan ya da tıraş olduktan sonra söylenen cümle "Saatler olsun." değil "Sıhhatler olsun."dur.

"habire" değil "ha bire"(sürekli olarak) - "kat be kat" değil "katbekat"(kat kat) - "sevketmek" değil "sevk etmek"

"şohben" değil "şofben" - "dip not" değil "dipnot" - "vehamet" değil "vahamet"( Güçlük, korkulacak tehlikeli durum)

Soru eki olan "mı", "mi", "mıyız", "miyiz", "mısın", "misin"; soru anlamını vermese dahi ayrı yazılır.

Örn: "Güzel mi olduğunu anlayamadım." "Aynı şey bunun için de geçerli, değil mi?" "Yeni mi geldin?" "Arkadaş mısınız?" "Okula gidiyor muyuz?" "Hasta değil miydin sen?"

"afedersin" değil "affedersin" - "acenta" değil "acente" - "adele" değil "adale"(kas)

"kaale almamak" değil "kale almamak"(şapkasız) - "afilli" değil "afili" - "ahçı" değil "aşçı"

"kro" değil "kıro" - "aldırmamazlık" değil "aldırmazlık" - "antreman" değil "antrenman"

"arefe" değil "arife" - "ateşe" değil "ataşe"(elçilik uzmanı) - "azad" değil "azat"

"sahne almak" değil "sahneye çıkmak" - "iki yüzlü" değil "ikiyüzlü" - "vaz geçmek" değil "vazgeçmek"

"şaşalı" değil "şaşaalı" - "küsürat" değil "küsurat" - "veli nimet" değil "velinimet"

"boşver" değil "boş ver" - "tabldot" değil "tabildot"(seçmesiz yemek) - "iddaa"(bahis oyunu) değil "iddia"

"altyazı" değil "alt yazı" - "mualif" değil "muhalif" - "işyeri" değil "iş yeri"

"kaale almamak" değil "kale almamak"(şapkasız) - "afilli" değil "afili" - "ahçı" değil "aşçı"

"kro" değil "kıro" - "aldırmamazlık" değil "aldırmazlık" - "antreman" değil "antrenman"

"arefe" değil "arife" - "ateşe" değil "ataşe"(elçilik uzmanı) - "azad" değil "azat"

"sahne almak" değil "sahneye çıkmak" - "iki yüzlü" değil "ikiyüzlü" - "vaz geçmek" değil "vazgeçmek"

"şaşalı" değil "şaşaalı" - "küsürat" değil "küsurat" - "veli nimet" değil "velinimet"

"boşver" değil "boş ver" - "tabldot" değil "tabildot"(seçmesiz yemek) - "iddaa"(bahis oyunu) değil "iddia"

"altyazı" değil "alt yazı" - "mualif" değil "muhalif" - "işyeri" değil "iş yeri"
 

0101001

Uzman üye
16 Ağu 2012
1,807
2
Türk Dil Kurumu


Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla kurulmuştur. Cemiyetin kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Sâmih Rif'at, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri'dir. Kurumun ilk başkanı Sâmih Rif'at'tır. Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmiştir. Atatürk'ün sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı sonunda Kurumun "Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın" adları ile altı kol hâlinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmiştir. Sonraki kurultaylarda bu kollardan bazıları ayrılmış, bazıları tekrar birleştirilmiş; fakat ana çatı değiştirilmemiştir. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.

Türk Dil Kurumu başlangıçtan beri çalışmalarını iki ana eksen üzerinde yürütmüştür:
1. Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak, yaptırmak;
2. Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak.

Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk (Runik) yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlâsı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir.

Türk Dil Kurumunun kuruluşuyla birlikte çağdaş Türkçede çok hızlı bir arılaştırma akımı da başlamıştır. Bizzat Atatürk'ün öncülük ettiği, Türk dilinin yabancı kökenli sözlerden temizlenmesi akımı 1935 güzüne kadar sürmüş; halkın diline girip yerleşmiş kelimelerin dilden atılması işleminden bu tarihte vazgeçilmiştir. Atatürk'ün ölümünden sonra öz Türkçe akımı Türk aydınları arasında sürekli tartışılan bir konu olmuş ve özellikle 1960'tan sonra Türk Dil Kurumu bu akımın öncülüğünü yapmaya devam etmiştir. 1980'den sonra tartışmalar durulmuş, bilimsel çalışmalar hız kazanmıştır.

Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Bu iki kurumun bütçesi bugün de Atatürk'ün mirasından karşılanmaktadır. Bu miras bugün Türkiye'nin en büyük bankalarından biri olan Türkiye İş Bankası sermayesinin %28,9'unu oluşturmaktadır.

Türk Dil Kurumunun yapısıyla ilgili ilk önemli değişiklik 1951 yılındaki olağanüstü kurultayda yapılmıştır. Atatürk'ün sağlığında Millî Eğitim Bakanının Kurum başkanı olmasını sağlayan tüzük maddesi 1951'de değiştirilmiş; böylece Kurumun devletle bağlantısı koparılmıştır. İkinci önemli yapı değişikliği 1982-1983 yıllarında gerçekleştirilmiştir. 1982'de kabul edilen ve şu anda da yürürlükte olan Anayasa ile Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, bir Anayasa kuruluşu olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altına alınmış; böylece devletle olan bağlar yeniden ve daha güçlü olarak kurulmuştur.

Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama yılını açış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:

Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. (Alkışlar)Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim.

(Bu konuşmanın tam metnini TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ adresinde bulabilirsiniz.)

Atatürk'ün bu dileği dikkate alınarak her iki kurum da böylece akademik bir yapıya kavuşturulmuştur.

Bugün Türk Dil Kurumu, 20'si Yüksek Öğretim Kurumu; 20'si Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurulu tarafından seçilen 40 asıl üyeye sahiptir. Üyelerin büyük çoğunluğu Türk üniversitelerinde çalışan Türkologlardır. Başbakanın önerisiyle Cumhurbaşkanınca tayin edilen Kurum Başkanı ve 40 asıl üye Bilim Kurulunu oluşturur. Kurumun bilimsel çalışmaları bu kurul tarafından plânlandığı gibi yönetim işlerini üstlenen Yürütme Kurulu ile bilimsel çalışmaları yürüten Kol ve Komisyonların üyeleri de bu kurul tarafından seçilir.

Bilimsel çalışmaları yürüten kollar şunlardır:

1. Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu,
2. Gramer Bilim ve Uygulama Kolu,
3. Dil Bilimi Bilim ve Uygulama Kolu,
4. Terim Bilim ve Uygulama Kolu,
5. Ağız Araştırmaları Bilim ve Uygulama Kolu,
6. Kaynak Eserler Bilim ve Uygulama Kolu.

Türkiye Türkçesinin çağdaş sözlüğünü sürekli geliştirerek yayımlayan ve Genel Ağ ortamında sürekli güncelleyen Türk Dil Kurumu, İmlâ Kılavuzu'nu 2000 yılında yayımlamış olup, 2004 yılında İlköğretim Okulları için İmlâ Kılavuzu' nu yayımlamıştır. 1998 yılı içinde 9. baskısı çıkmış olan Türkçe Sözlük'te 75.000 civarında kelime yer almıştır.

Son dönemde, yılda 30-40 bilimsel eseri yayın dünyasına kazandıran Türk Dil Kurumunun üç süreli yayını da bulunmaktadır. Güncel dil konularını ve geniş kitlenin anlayacağı dilde yazılmış araştırmaları içine alan Türk Dili dergisi ayda bir yayımlanmaktadır. Altı ayda bir yayımlanan Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi; Kazak, Kırgız, Tatar vb. Türk topluluklarının dil ve edebiyatlarıyla ilgili araştırmalara yer verir. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten ise tamamen bilimsel araştırmaları içine alır ve yılda bir sayı yayımlanır.

Türk Dil Kurumunda şu anda, üç proje yürütülmektedir:

1. Türklük Bilimi (Türkoloji) Alanında Yabancıların Eserlerinin Türkçeye Çevrilmesi Projesi,
2. Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi,
3. Mühendislik Terimleri Sözlüğü Projesi.

Kurumumuzun biten projeleri ise şunlardır:

1. Türkiye Türkçesi Sözlükleri Projesi,
2. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri ve Şiveleri Sözlüğü ve Grameri Saha Araştırması Projesi,
3. Türkiye Türkçesi ve Tarihî Devirler Yazı Dilleri Grameri Projesi,
4. Göktürk (Runik) Yazılı Belge, Yazıt ve Anıtların Albümü Projesi.

Türk Dil Kurumu 800'e ulaşan yayını, 40 Bilim Kurulu üyesi, 17 uzmanı, 56 çalışanı ve zengin bir araştırma kütüphanesiyle Türkiye'nin saygın bilim kuruluşlarından biri olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.