- 27 Haz 2021
- 732
- 874
Akdağ, Türk yer adları arasında, en çok gölenlerden birisidir. Az yukarıda da gösterdiğimiz gibi, Türk dilinde ve edebiyatında dağla beraber kullanılan renk daha çok, kara idi. bir dağ, ne kadar beyaz olursa olsun, yine de toprak rengindedir. Bir dağa eğer "Ak" denmişse, onda manevî bir sebep aranmalıdır. Uzun zamandan beri dış âlemle ilişkilerini kesmiş ve dış tesirlere karşı kapılarını kapamış olan Yakut Türklerine göre, "Tanrı bembeyaz ve ap ak bir dağ üzerinde oturmuş. Dağın tam zirvesine kurduğu tahtına ise, üç basamaklı gümüş merdivenle çıkılırmış". Yakut masallarında "Tanrı, süt akında 7 katlı, beyaz dağ üzerinde tahtını kurmuş oturuyor", tekerlemeleri, sık sık görülen şeylerdendir. Yakut Türkleri, vaktiyle kuzeye göç etmişler ve yeni yurtlarını, Kuzey buz denizine yakın yerlerde kurmuşlardı. Bu sebeple, güneydeki Türk âlemi ile ilişkileri, hemen hemen hiç kalmamıştı. Güney Sibirya'daki, meselâ Abakan Tatarlarının ise durumu böyle değildi. Eski Kırgızların toruları olan bu Türkler, daima türkçe konuşmuşlar ve Türk âlemi ile, ilişkilerini kesmemişlerdi. Onların dünyayı görüş ve anlayışlarına göre, "Kuzeyde büyük bir okyanus vardı. Efsanevî büyük hakanlardan biri olan Ak-Han, bu büyük denizin kenarındaki Akdağ'ın eteklerinde, denizin köpükleri yanında oturur ve bu kutsal denizden de su içerdi". Dede Korkut kitabındaki; masal tekerlemelerine benzeyen, şiir halindeki bu sözlerde, dış tesirlerin bulunması pek muhtemel değildir. Bunlar, yeni meydana gelen bir düşünce düzenini değil; halk dilinin, insan ağzının, asırlardan beri söyleye söyleye, meydana getirdiği verilerdir.