Ramazan Özel Dosyası

AgitCaN

Kıdemli Üye
17 Kas 2007
3,956
29
manisa/laleli
nette gezinirken gurbette yaşanyan bir kardeşimizin gurtbette ramazan hakkında bir yazısı var paylaşmak istiyorum.herkez bu güzel ayın ve memleketininn vatanının değerini bilsin

Gurbette Ramazan


Esselamün aleykum bu guurbette geçirdiğim ilk ramazan ve içim buruk buradaki insanların yüzde doksanı oruç tutmadıgından nefsine tam bir zulum dışarıda içki içenler ve yemek kokuları sürekli burnuna geliyor bunlar hiç buradaki türklerinde büyük bir kısmı orucunu tutmamakta. En çok aradıgım ise merakla beklediğimiz ezan sesleri hocanın Allah u ekber demesi ezan noksan bir ramazan bir tarafımız hep eksik burada insan çok yanlız kalıyor vatanımızda bıraktıgımız iftar davetleri teravihler sohbet ve o sıcaklık maglesef yok içim çok buruk gurbette ramazan ziyadesi ile zor geçmekte.
burada biz 4:30 civarı imsak ve akşam saat 21:00 de orucumuzu acacagız nasip kısmet olursa ramazanın manevi rabıtasını alamıyorum normal bir gün ay gibi o yüzdendirki vatan yurt özlemim şuan dahada fazla artmakta siz siz olun vatanımızın kıymetini bilin ve orada iftarda olmak çok başka çok ayrı aileniz eşiniz dostunuz iftar çadırları ve herşeyi ile türkiyede ramazan çok başka Rabbim tüm Ümmed-i muhammede sabır ihsan eylesin.

Almanyadan sevgilerimle
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Oruçluyken Ağrı Nasıl Giderilir?

Uzun süre aç ve susuz kalmak bir süre sonra vücutta bir takım ağrılara yol açıyor.

Uzun süre aç ve susuz kalmanın bir süre sonra vücutta bir takım ağrılara yol açabildiği ancak çok şiddetli bir ağrıyla karşılaşılmadığı sürece orucu bozmadan bu ağrıları gidermenin mümkün olduğu belirtildi.

Ağrı Uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel, yaptığı yazılı açıklamada, açlık ve susuzluğun başta mide ve barsak sisteminden kaynaklananlar olmak üzere çok çeşitli ağrılara neden olabildiğini ifade etti. Uzun süren açlık sonucu kişide kan basıncı oynamaları, ani kan şekeri düşmesi, gerilime bağlı olarak şiddetli baş ağrısı gelişebildiğini bildiren Yücel ''açlık, migren gibi kronik ağrıları da tetikleyebilir. Kafeinli içeceklere bağımlılığı olan kişiler de şiddetli baş ağrısı çekebilirler'' bilgisini verdi.

Eğer vücutta daha önce karşılaşılmamış, akut ağrı denilen, ani başlayan ve vücutta meydana gelen herhangi bir bozukluğun habercisi olan bir ağrı varsa bunu ciddiye almak gerektiğine değinen Yücel, şunları kaydetti:

''Buna daha önce hiç mide ya da karın ağrısı yaşamamış oruçlu kişide çok şiddetli bir karın ağrısının başladığı, buna barsak düzeninde bozukluğun eşlik ettiği, beraberinde kusma gibi belirtilerin ortaya çıktığı durumu örnek olarak verebiliriz.

Ayda iki, üç migren atağı olan ve koruyucu tedavisi süren migren hastası ilaç alım saatini iftar, sahur saatlerine göre düzenleyebilir. Eğer kişinin ağrıları hafif ve orta şiddetteyse kişi nefes ya da gevşeme egzersizleriyle bu ağrıyı geçirebilir, ama ağrıyı yaşayan kişinin bu egzersizleri nasıl uygulayacağını bilmesi gerekiyor. Ağrı orta şiddetten fazlaysa, bu egzersizlerin faydası olsa bile tam olarak ağrıyı geçiremeyebiliyor.

Özellikle gerilim ağrılarında nefes ve gevşeme egzersizlerinin yanı sıra müzik dinleme veya kişiyi rahatlatan herhangi bir uğraşı gibi dikkat dağıtıcı egzersizler yararlı olabilir. Ayrıca loş, sessiz bir ortam ve temiz hava da ağrının azalmasını sağlayabilir. Nefes egzersizleri sırasında vücudun iyi oksijen almasını, dokulara daha fazla oksijen gitmesini sağlamak gerekiyor. Kas gevşetme egzersizleri de ağrılara karşı işe yarayabiliyor. Bu egzersizlerin sessiz, sakin bir ortamda, mümkünse sevilen bir müzik eşliğinde yapılması etkiyi artırıyor. Egzersizler hakkında bir uzmandan eğitim almak önem taşıyor.''

Ofiste çalışanların ağrıyı gidermek için açık havaya çıkıp yürüyüş yapmaları ve derin nefes almalarını öneren Yücel, ''mümkünse kapınızı kapatıp ışığı azaltarak yarım saat kadar uyuyun. Daha önce öğrendiğiniz kas gevşetici egzersizleri ya da nefes egzersizlerini uygulayın'' önerisinde bulundu.
 

AgitCaN

Kıdemli Üye
17 Kas 2007
3,956
29
manisa/laleli
Peygamber Efendimizden Sağlık Tavsiyeleri

Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…


• Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…


• Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindiri lmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…


• Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..


• Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…


• Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..


• Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…


• Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: teheccüd namazı) vazodila tasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini…


• Bütün bunların, 1400 sene evvel -Allah'ın selâmı üzerine olsun- sevgili peygamberimiz tarafından uygulandığını ve ümmeti için de tavsiye ettiğini biliyor muydunuz?

kaynak:zekirdek
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Ramazan Ahlâkı

Ramazan ayı için, rahmet ve mağfiret ayı ifadesi çok kullanılan bir ifadedir. Ancak Ramazan ayı gökkuşağı güzelliğinde bir rahmet ve mağfiret ayıdır. Muhterem hocalarımız, vaiz ve müftülerimiz bu rahmet kuşağını; ilk on günü, ikinci on günü ve son on günü şeklinde ayırarak ve her zamanını da Hz. Peygamberimizden müjdelerle tezyin ederek gökkuşağı güzelliği verirler bu aya. Hele o Kadir Gecesi!... Onu, Ramazan ayının daha başlarında anlatmaya ve heyecanını yaşayıp yaşatmaya çalışırlar.

Evet, Ramazan ayı rahmetin sağanak sağanak yağdığı onbir ayın sultanı bir aydır. Ama bu rahmet kuşağında nimetler bunlarla da sınırlı değildir. Dikkat edilirse, bu ayda daha bir cömert, daha bir sakin, daha bir anlayışlı ve yardımsever olma ile ayrı bir ahlaki tekamül gösteririz adeta; Ramazan ahlakı. Hiçbir zorlama ve telkine gerek duymaksızın bir edep timsali haline gelir insan bu ayda oruçla. Adeta bir tavsiyeyi yerine getirir gibi; Allah ahlakıyla ahlaklanmış ve bunu tavsiye etmiş Hz. Peygamberimizin (sav) o güzelliğiyle güzelleşiyor.

Ramazan, insanı çok ayrı etkiliyor; insanın sadece et-kemik olmadığını, cismaniyetinin dışında çok önemli yanlarının da olduğunu hatırlatıyor. İnsan sadece bir zihin ve kafadan ibaret değildir; onun bir de kalbi, ruhu vardır ve bunların hepsinin duyurulması, tatmin edilmesi gerekir. İşte Ramazan'da bunu yapıyor, oruçla kalp ve ruhun açlığı giderilmiş oluyor. Bütün dünya tereddüt ve şüphe ile karşılasa da oruç açlığı ile ruh doyuyor, tatmin ediliyor. İşte bu aydaki bu değişime, Ramazan ahlakı diyebiliriz.
Ve keşke bu Ramazan ahlakı sürekli olsa ve hayatımızın gayelerinden biri haline, hatta hayatımızın ayrılmazı olsaydı. Çünkü o zaman daha merhametli olacak insanlar, daha cömert, daha sakin, daha anlayışlı ve yardımsever... Kuvvet üstün bir anlayışın yerini sevgi ve saygıya dayalı anlayış alacak o zaman. Ama bazıları tahammülsüz, bazıları da gayr-i ciddi ve laubali olunca, bir arada mutlu yaşayan insanların olduğu bir dünya hayal olmaya devam edecek. Bu ve daha pek çok nedenle, Ramazan ayı gibi müstesna zamanlar çok özel değerlendirilmeli.

Hani; "Edeb'tir kişinin daim libası. Edeb'siz insan üryan'a benzer" misali edeb urbasını bir daha çıkarmamak üzere giymeli bu ayda. Edeb deyince sözü diyalektik'e çekmemek gerek tabi. Başkalarını kendine hizmet ettirmeme de bir edeb'tir, kendi işini kendi görmek de. Çalıştığımız işyerinde ister işveren olalım ister işçi, yanımızdaki insanlar da bu rahmet ve mağfiret ayından en az bizim kadar faydalanma hakkına sahiptir; bu hassasiyetle davranmalı. Eve gidiyoruz, evde o güzel iftar sofrasını hazırlayan da bizim gibi oruçlu ve onun da bu rahmet ve mağfiret ayında oluşan Ramazan ahlakından istifade etmeye hakkı var.

Fırına gidiyoruz pide almaya, şehir içinde minibüse biniyoruz akşam üzeri iyice tıkanmış o trafikte. Bindiğimiz minibüsün sürücüsünün bütün gün o sıkışıklığı yaşadığını, bizimse biraz sabredersek bir müddet sonra o trafik karmaşasından kurtulacağımızı ama sürücünün iftarını bile direksiyon başında yapacağı ihtimalini unutmasak. Ve bunu bütün bir yıla yaysak. İşte o zaman Ramazan ahlakı toplumsal kültürümüz haline gelecek. İnşallah bu Ramazan'ın kalıcı nimeti bunlar ve benzerleri olur.
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Allah'tan Başkasına Kul Olmamak...

ALLAH'TAN BAŞKASINA KUL OLMAMAK

Bilindiği üzere, İslâm Dininin temel esası TEVHID inancıdır. Tevhid inancı bir Allah'a inanmak, iman etmektir. Bu esas, Amentü olarak bildiğimiz altı iman esasının ilki ve en başta gelenidir.

Bizler inananlar olarak, Allah'ın bir olduğuna, doğmadığına doğurulmadığına, başlangıcı ve sonu olmadığına iman etmekteyiz. Bu inanç, biz müslümanları diğer dinlere bağlı insanlardan ayıran en önemli kriterdir. Allah'a olan inancımızın uygulamadaki görünüşü, bizlerin Allah'tan başkasına kulluk etmememizi O'ndan başkasına yönelmemizi, ancak O'ndan yardım dilememizi gerektirir.

Gerçekten biz sadece Allah'a kuluz. Allah'ın yarattığı apaçık olan diğer canlılardan hiçbir şekilde yardım dilemeyiz. Günde beş vakit kılmış olduğumuz namazların her rek'atında, kulluğumuzun ancak Allah'a olduğunu, sadece ondan yardım dilediğimizi tekrar etmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm'-in ilk sûresi olan Fatiha sûresinin 1. ayetinde "Yalnız sana ibadet (Kulluk) ederiz, Yalnız Senden yardım isteriz" diyor.

Namaz, Oruç, Hac, Zekat ve Cihad gibi bütün ibadetlerimizi Allah'ın kulu olduğumuzu bilerek yapmaktayız. Gerçek anlamda kulluk, ruhen, cismen, görünen ve görünmeyen bütün yönlerimizle Allah'a yönelmeyi gerektirir.

Bir bakıma insanın yaratılış gayelerinden birisi de Allah'a kulluk etmektir. Yüce Yaratıcı şöyle buyurmaktadır; "Ben cinleri de, insanları da (Başka bir hikmeti değil) ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım," ("ez" Zâriyât S:A: 56). Bütün varlığını Allah'a değil de yok olup gitmeye mahkûm olanlara bağlayan her gönül hüsrana ve tehlikeye adaydır. Çünkü her faninin bir gün olup sonu gelecektir. O halde ibadet O'nun hakkıdır ve ancak O'na ibadet edenler ümitlere korkulara kendilerini kaptırmazlar. Bu anlayış ve düşüncede olanlardan herkes istifade edebilir.

Bir topluma bu insanlardan fayda gelebilir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor;

"Mü'min taze ekin gibidir, rüzgar estikçe yatar, fakat yine doğrulur kalkar. Kâfir ise çam ağacına benzer, rüzgar estikçe gürler amma bir kere yıkılırsa bir daha kalkamaz."
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
Çıplak ayakla cami halılarına basılmamalı mı?

Okuyucum hiç duymadigi bir ikazla karsilasmis bir cami girisinde. Sadirvanda abdestini alan biri, çoraplarini giymeden çiplak ayakla camiye yönelmis, tam girecegi sirada kapida bekleyen bir görevli ikazda bulunmus:
-Lütfen çiplak ayakla camiye girip de herkesin secde yaptigi halilarin üzerine islak ayakla basmayin, çorabinizi giyin de girin camiye!

Okuyucum, ben diyor böyle bir ikazi ilk defa duyuyorum. Dogru mu bu ikaz? Sadirvanda abdestini alan cemaat, islak ayakla camiye girip de halilarin üzerine basamaz mi? Böyle bir dinî yasak mi var?
Anladigim kadariyla buradaki ikaz, dinî yasaktan degil de, sihhi ve tibbi mahzurdan kaynaklaniyor olsa gerektir. Kullanilan üsluptan da bunu anlamak mümkündür. Denmek isteniyor ki:
-Sizin yas ayakla basarak islattiginiz haliya arkanizdan gelen insan alnini koyarak secde edecek, ayakla islatilmis rutubetli haliyi burnuyla da teneffüs edecektir. Bu da çirkin bir görüntü, mikrobik bir durum meydana getirecektir. Böyle sevimsiz görüntülere sebep olmamak için çoraplarinizi giyerek basin halilarin üzerine. Böylece hem titiz kimseleri rahatsiz etmemis, bir tiksinti meydana getirmemis olursunuz hem de ayaklarda olmasi muhtemel mantar gibi hastaliklari haliya bulastirmayarak baskalarina da sirayetini önlemis olursunuz..
Bence bu sözler pek yabana atilir sözler degildir. Ayaklardaki mantar rahatsizliklari yayginlik arz etmektedir. Bulasmasini önlemenin tek çaresi de, çiplak ayakla halilara basmamak, secde edene bulastirma ihtimalinden uzak kalmak.. Tabii burada çiplak ayaga giyilen çoraplarin da temiz ve kokusuz olmasina da dikkat etmek gerekiyor. Ayaktaki çorapta kokacak derecede kirlilik söz konusu ise elbette hemen arkadaki secde eden insan da bunu hissedecektir.
Her ne kadar çiplak ayakla kilinan namaz sahih ise de, mecbur olmadan namazi çiplak ayakla kilmanin mekruh oldugu da ifade edilmektedir.
Camilerimizin ve üzerinde ibadet edilen halilarimizin temiz tutulmasi için bu gibi süphe uyandiran durumlara karsi dikkatli olmamiz hepimizin görevi olmalidir. Doktorlar mantar gibi birçok ayak hastaliginin basilan yere bulasmamasi için ayagin çorapli olmasinin gerekli oldugu yolunda hatirlatmalarda bulunmaktalar.
Velhasil, çiplak ayakla üzerinde namaz kilinan halilara basilmamasi uyarisini ben de yerinde buluyor, bunun faydali bir tedbir oldugunu düsündügümü ifade etmek istiyorum.


Soru: Bazen camiye geldigimizde namazin kilinmis oldugunu görüyor, tek basimiza kilmak durumunda kaliyoruz. Bu durumda farzin basinda kamet getirmemiz yine gerekir mi, yoksa camide müezzinin önce yaptigi kamet sonra gelen cemaate de yeterli sayilir mi?


Cevap: Camideki müezzinin getirdigi kamet sonradan gelen cemaate de kifayet eder, ayrica kamet getirmek gerekmez. Ancak evde, yahut da kaza namazi kilarken farzin basinda bir kamet getirmek terk edilmeyen sünnetlerdendir.
Hanimlar için ise kamet getirme mükellefiyeti yoktur.


Soru: Camiye sonra gelenlerin, içeride oturmus dua okuyup tefekkürde bulunanlara sesli olarak selam vermeleri uygun olur mu? Yoksa zikir ve fikirlerini bölmemek için sessizce bir kösede ibadetlerini yapip kendi zikir ve fikirlerine yönelmeleri mi gerekir?
Cevap: Namaza önce gelip zikir ve fikre dalmis olanlarin zihnî mesguliyetlerini bölmemek için sonra gelenler sessizce bir kösede kendi ibadetlerine yönelmeyi tercih etmeli, selamla da olsa öncekilerin tefekkür ve dualarini bölmemelidirler.
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
Oruçlu hanım pişirdigi yemeğin tadına tuzuna bakabilir mi,diş fırçalayabilir mi?

Oruçlu hanim pisirdigi yemegin tadina tuzuna bakabilir mi,dis firçalayabilir mi?
Soru 1: Oruç tutan hanim bazen pisirdigi yemegin dil ucuyla tadina tuzuna bakiyor, sonra da dilinin uçundakini tükürüyor, dislerini firçaliyor. Bunlar orucu bozar mi?.
Cevap: Bu gibi durumlarda dikkat edilecek temel ölçü sudur: Gerek dil ucuyla yemegin tadina, tuzuna bakmada, gerekse dis firçalama sirasinda bogazdan asagiya bir seyler kaçiyor mu? Mühim olan budur. Bu ölçü ile baktigimizda söyle diyebiliriz:
Oruçlu hanim, pisirdigi yemegin tadina, tuzuna dil ucuyla bakar da, sonra dili uçundakini bogazindan asagi kaçirmaksizin disariya atarsa, yeme de yok, içme de.. Öyle ise bununla oruç bozulmaz. Dis firçalama da böyledir. Bogazindan asagiya macun parçasi veya su kaçirmazsa orucu bozulmaz, kaçirirsa bozulur. Çünkü bogazdan asagiya bir seylerin kaçmasi halinde yeme ya da içme gerçeklesmis olur, oruç bozulur, hata ile bozuldugundan dolayi sadece kaza lazim gelir. Kefaret gerekmez.
Demek ki, oruçlu kimseler, orucu bozma tehlikesi tasiyan seylerden uzak kalsalar, daha isabetlisini yapmis olurlar. Yemegin tadinda tuzunda bir eksiklik olursa, yemegi yiyenler bunu tabii bulmali, oruçlu hanimi, dil ucuyla da olsa pisirdigi yemegin tadina, tuzuna bakmaya mecbur birakmamalilar.


Soru 2: Oruçlu kimsenin esans, kolonya, gül gibi seyler koklamasi orucu bozar mi?.


Cevap: Kokular orucu bozmaz. Ancak oruçlu kimsenin bozar mi bozmaz mi diye süphe ettigi seylerden uzak durmasi, vesveseden kurtaran yerinde bir tedbir olur.


Soru 3: Abdest alirken, gusül yaparken dikkat ettigi halde bogazindan asagiya su kaçtigini hissederek hata ile orucunu bozdugunu anlayan kimse, bu orucuna yine devam edecek, bayramdan sonra hata ile bozmus oldugu bu orucunu yeniden tutacaktir. Bunu biliyoruz.
Ancak, hata ile bozdugu bu orucunu, artik orucum bozuldu, tutmaya gerek kalmadi (zanniyla!) o gün yerse bu kimse kefaret mi yüklenmis olur? Yoksa sadece yedigi günün orucunu mu tutmasi gerekir.?


Cevap: Normalde basladigi Ramazan orucunu bilerek bozan kimse, kefareti yüklenmis olur. Ancak bu kimse orucunu (kasten) yemiyor da, artik tutmak gerekmez (zanniyla!) yemis bulunuyorsa, bu (zan!) onu kefaretten kurtarir, yedigi tek günü sonra kaza etmekle kurtulur, diyenler çogunluktadir.
Bu sebeple, hata ile oruç bozanlar, orucum bozuldu diyerek yememeli, oruca devam etmeliler. Sonra sakatladigi bu orucunu saglamiyla degistirmeliler. Nitekim abdest alirken, guslederken dikkatsizlik yüzünden bogazindan içeriye su kaçirarak hata ile orucunu bozan kimse, bu orucuna yine devam eder, sonra bunu yeniden tutarak saglam bir oruçla degistirmis olur.


Soru 4: Sahura kalkan kimse, yikanmasi gerektigini anlasa, ne yapacak? Yikanmaya girse sahur vakti geçecek, aç kalacak; yikanmasa cünüpken yemek yemis olacak...


Cevap: Sahura kalkan kimse yikanmaya vakit bulamazsa ekmege degen elini, agzini yikar, normal olarak sahur yemegini yer, sonra da buldugu firsatta guslünü yaparak orucuna devam eder. Cünüplük hali sahur yemeye ve oruca niyet etmeye mani olmaz. Oruçlu iken banyo yapmak, denizde yikanmak, yahut gusülsüz olarak sabahlamak orucu bozmaz, oruca devama da mani olmaz. Yeter ki yikanmalarda agizdan burundan içeriye su kaçip da orucu bozmasin.
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
5 yaş sendromu..




Bugün evde bir acayiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor. Annem 'Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım' dedi. Kimse yemek yemiyor, su içmiyor. Ablam bile!



Ramazan 5

Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini. Akşama doğru hepsi sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar. Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki… Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni. Ama gülmeye cesaretim yok.




Ramazan 9

Niye böyle yapıyorlar? Ablama sordum,'büyüyünce anlarsın' dedi. Zaten başka ne der ki… Anneme sordum, Ramazan dedi.Babama sordum, Oruç dedi.




Ramazan 11

Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek. Arkadaşım Fatıma'ya sordum. Onun ailesi de gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.




Ramazan 14

Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum. Uyandım. Babama haber vermeye koştum, yatağında yok! Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum. O da yok! Korkmadım, 'ben bu hırsızların hakkından gelirim'dedim. Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.




Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
tongue.gif





Bizimkiler yemek yiyorlar! Vay uyanıklar. Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.
tongue.gif





Bir de üstüme gülüyorlar…




Korkaklar.




Ramazan 17

Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikayetetmeyi düşündüm. Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını farkettim. Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.




Ozaman devam. Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.




Ramazan 19

Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor.Oturup birlikte Kur'an okuyorlar. Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden,kaynanadan, konuşmuyorlar. Ellerini açıp herkese dua ediyorlar. Sevim teyze debaşını örtmüş. Çok da yakışmış




Ramazan 22

Her şey aynen devam ediyor. Televizyonlar bileuslu uslu konuşuyor. Hepsi akşam ezan okuyor. İftar iftar deyip bütün şehirbirden yemeğe başlıyor. Ne hoş.




Ramazan 24

Oruç'u merak ediyorum. Geçen gün Ayşe teyzemannemle konuşuyorlardı. Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu? Yok böyle olursaOruç kaçar mı? Demek ki Oruç, çok duygulu birisi. İnsanlar kötü bir şey yapıncabozuluyor. Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.




Oruç'u ve Ramazan'ı artık iyice merakediyorum. Onlarla tanışmaya can atıyorum.




Ramazan 25

Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor şimdiye kadar, gecesi olan bir adam göremedim. Bu Kadir de kim? Bin aydan hayırlı gecesi varmış. O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.




Ramazan 26

İftarı çok sevdim. Akşam yemek yemeye İftar diyorlar. Gece yemek yemenin adı da Sahur. İftar sonrası eğlenceler oluyor.Babam camilere ***ürüyor bizi. Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.
tongue.gif





Ramazan 28

Merak içinde beklerken uyuyakaldım. Kadir,gecesiyle beraber gelmiş gitmiş. Ben göremedim. Anlayamıyorum. Bu yüzdenağabeyimi çok özlüyorum. Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar. Sinir oluyorum.




Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.'Abim ne zaman geliyor?' diye anneme soruyorum. 'Bayram gelsin, onda gelecek'diyor. Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdi de Bayram!..




Soramıyorum 'Bayram kim?' diye. Neden o gelmeden abim gelemiyor? Belki de ağabeyimin arkadaşıdır. Çok özledim abimi. Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.




Ramazan 29 / Arefe

Okadar erkek isminden sonra bugün nihayet bir bir hanım ismi duyabildim. Arifediyemiyorlar mı ne? Arefe diyorlar. Niye Arefe? 'Arife' olması gerekmiyor mu?Yengemin adı gibi yani… 'Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik diyor annem.İyice telaşlandılar. Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.Temizlik yapılıyor. Yemekler hazırlanıyor. Anneme 'Bayram ne zaman gelecek?'dedim, 'Arefe'den sonra' dedi. Demek ki Bayram ile Arefe evli değil. Akraba dadeğil. Kafam karma karışık. Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.







Ve Bayram geldi







Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!. Oruç öldü heralde diye düşündüm. Abim gece gelmiş. Sevinçten haykırdım. Çok özlemişiz birbirimizi.




Bütün olanı biteni bir güzel anlattım abime.Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm. Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım. Abimin tebessüm ettiği yerde, ablam kahkaha atar. Abime küser gibi yaptım hemen gönlümü aldı. Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.




Abimden söz aldım. Kimseye anlatmayacak,konuştuklarımızı yazmak için izin istedi..) Ben de verdim.. Ramazan günlüğüi şte böyle ortaya çıktı. Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu. Sendromu anlamadım. Ama olsun, abime güveniyorum. Gerçi ablam'a göre 4 yaşındayım. Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor. Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor. Abim 'bu konu beni aşar' diyor.




Bayramı çok sevdim. Ama ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm. Bizim için her gün Ramazan olsa!.. Ne iyi olur.







hayırlı ramazanlar..
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
Ramazan'in nasil bir ay oldugunun farkinda miyiz?

Çocuklugumda hep merak eder dururdum:-Sene boyunca ilgisiz ve bilgisiz duran bir kisim insanlar Ramazan gelince neden büyük bir heyecanla ibadete yöneliyorlar, en cimriler bile bu ayda neden cömertlesiyor, hayir hasenatta, yoksula yardimda en ön saflara geçebiliyorlar?
Halbuki senenin bütün aylarini Rabb'imiz yaratmistir. Hepsi de yaradilista esittir. Ama Ramazan ayina ilgi çok farkli.

Demek ki, Yaratan, Ramazan ayina öyle bir özellik ve güzellik koymus ki, onda yapilan ibadetler, hayir hasenatlar sene boyunca yapilan ibadetlerle, hayir hasenatlarla kiyaslanamayacak derecede üstünlük ve kutsiyet arz etmektedir. Hatta denebilir ki, Ramazan öyle bir aydir ki, sene boyunca kaybettigini, bu bir ay içinde kazanman söz konusu olabilir. Nitekim Ramazan ayi boyunca Rabb'imiz her gece kullarina hitap ediyor:
-Yok mu günahlarina tövbe istigfar eden, affedeyim? Yok mu, ihmal ettigi ibadetlerini yapmaya baslayan, fazlasiyla kabul edeyim? Yok mu yoksula, kimsesize iyilik ve ikramlarda bulunan kat kat karsilik vereyim?
Bundan dolayi senenin her ayinda verilmesi caiz olan zekatlar özellikle bu ayda verilir, bütün çesitleriyle hayirlar, hizmetler bu ayda daha fazla muhatabini bulur. Çünkü bu öyle bir aydir ki, onda bir verirsiniz (ihlasinizin derinligi nispetinde) bin alirsiniz. Ramazan'in içine konulmustur böyle özellik ve güzellikler.
Bu sebeple en ilgisiz insanlar bile Ramazan ayinda kendilerine gelirler, geçmislerindeki hatalarini Ramazan'a gösterecekleri hürmetleri nispetinde bagislatabilirler, bayramdan sonra da Ramazan'da açtiklari bu beyaz sayfayla devam etme azim ve aliskanligini sürdürebilirler.
Akla gelen mühim bir soru:
-Neden bu aya böylesine büyük mükafatlar, özel af ve bagislamalar koymustur Rabb'imiz?
Çünkü Rabb'imiz kullarinin cehenneme gitmesinden memnun olmuyor, Ramazan vesilesiyle kendilerine çekidüzen versinler de Cennete layik hale gelsinler istiyor. Bundan dolayi bu aydaki ibadetlere, hizmetlere, yardim ve sadakalara sene boyu yapilanlarla kiyaslanamayacak sevaplar ihsan ediyor, af, magfiretini costuruyor.
-"Benim affim gazabimi geçmistir, haberiniz olsun!.." buyuran Rabb'imiz, Ramazan'a verdigi bu essiz degeri su müjdesiyle de haber veriyor:
-Kim Ramazan'in farkliligina inanarak sabirla orucunu tutar, imanla ibadetlerini yapar, hayir hasenatlarini yerine getirirse, o kimsenin geçmisteki günahlari af içine alinarak bagislanir!
Iste Ramazan'in böylesine sel gibi akan af ve magfiret ayi olusundan dolayidir ki, mahserde bir kisim insanlar elleri bagli olarak Cehenneme dogru ***ürülürken onlari geriden seyreden cennetlikler, hayretle soracaklar:
-Siz de bizim gibi ümmet-i Muhammed'den degil miydiniz? Evet, diyecekler, biz de Muhammed ümmetindeniz.. Bu defa sasirmis halde soracaklar:
-Nasil olur, hem Muhammed ümmetindensiniz hem de Cehenneme ***ürülüyorsunuz?. Yoksa siz hiçbir Ramazan ayina girmediniz mi, özelliginin farkina varmadiniz mi? Cevap üzücü: -Ramazan ayina girdik ama özelliginin farkina varmadik, umumi af ve magfiret ayi oldugu üzerinde hiç durmadik! Diger aylardaki ilgisizligimizi bu ayda da sürdürdük! Eyvah ki eyvah diyecekler.. Öyle ise biz de simdiden dikkat, dikkat diyoruz! önümüzdeki (2O agustos 2OO9) Persembe günü aksami teravih, gece de sahur var. Ümmet-i Muhammed olarak , aksam teravih kilacak, gece de sahura kalkacagiz, böylece Ramazan'in farkina varanlardan oldugumuzu gösterecek, 'Eyvah ki eyvah!' diye pismanlik duyanlarin arasinda kalmayacagiz insallah. Simdiden iyilik ve ibadetlerle dolu mutlu Ramazanlar dilegimizle.
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
Ramazan Manileri

ResimGoster.aspx



Bekçiniz kapıya geldi,
Cümlenize selam verdi.
Darılmayın iki gözüm,
Bahşişin almaya geldi.


------------------------

Yeni cami direk ister
Bunu söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşım börek ister.


--------------------------


Deniz suyu serindir
Damla gibi derindir
Bir tek hurma da olsa
Bir mü'mini sevindir..



--------------------------


Sokak yolu dar mıdır?
Minaresi var mıdır?
İftara kal diyorlar,
Acep aslı var mıdır?



----------------------------


Davulun içi pekmez,
Çalarım fakat ötmez.
Bir bahşiş vermezseniz,
Davulcu buradan gitmez.
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
2 Saniyede Neler Oluyor

Sadece 2 saniye

Sadece 2 Saniye !..


- Derin bir nefes alın. Siz daha bu nefesi bırakmadan _ki 2 saniye sürer_ bakın neler oluyor;

* Dünya güneş etrafında 60 km. yol aldı

* Güneş, 10milyon kere milyar ton kömür yakara elde edilebilecek muazzam bir enerjiyi uzaya yaydı

* Dünyamız samanyolu çevresinde, güneşle beraber 500 km. yol aldı

* Deniz ve okyanuslardan 30milyon ton su buharlaştı

* Yer altındaki bakteriler 200 ton karbondioksidi oksijene çevirip atmosfere geri gönderdi

* Bardağımızdaki su moleküllerinden her birisi 300m.lik haraket yaptı

* Odamızdaki hava molekülleri ise bir duvardan diğerine 1000 defa gidip geldi.

* Aynı zamanda her molekül kendi etrafında 100 milyar defa dönüş yaptı

* Damarlarımızdaki devriyeler, hücrelerimizden 10 milyarını sağlık kontrolünden geçirdiler

Bunlar sadece bir kaç örnektir. Bütün bunlar kainatta ince bir nizamı göstermektedir. İnsanoğlu kainattaki bu muhteşem kanunları keşfediyor. Şimdi dikkat edin;

« Kanunu keşfeden olur da, koyan olmaz mı? »
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Organlarımız Konuşuyor

Organlarımız Konuşuyor

"-Artık dayanamıyorum, dedi göz. Günde altı-yedi saat TV seyrediyor. TV-den gelen radyasyon retina tabakamdaki koni hücrelerini mahvetti. Ya kirpiklerim, yıkanmadığından mikroplarla doldu, arpacık hastalığına teslim oldum."


Kulak lâfa girdi:

"-Ya ben? Şehrin gürültüsü yetmiyormuş gibi 100 desibelin üzerindeki ****lik gıcırtılarla titreşmekten genç yaşta ihtiyarladım. Oysa zarım, orta kulak kemikçiklerim ve korti organım 20-60 desibele ayarlı. Direnecek gücüm kalmadı."


Kısık kısık öksürükler arasında akciğerlerin homurtusu duyuldu:

"-Bir de bana sorun arkadaşlar halimi. Sahibimiz günde iki paket sigara içiyor. İncecik nazik zarlarla yapılmış alveollerim, soba borusu gibi simsiyah kurumlarla kaplandı. Nefes alamıyorum, boğulmak üzereyim."


Yanık kokuları sala sala deri geldi:

"-Ah kardeşlerim, ya benim derdim. Güzellik uğruna her yaz kızgın güneşlerin altında saatlerce kavruluyorum, neredeyse kansere yakalanacağım."


Dil söylenmeye başladı:

"-Yedikleri, içtikleri şeyleri hiç sormayın. En asitli koladan, bin bir çeşit alkollü içkiye kadar beni mahvedecek ve sizleri de öldürecek ne varsa içiyor. Üstelik abur-cubur yiyip komşum dişleri de fırçalamıyor bile. Bakteri yuvasına döndük. Kokuyoruz.


Kaşına kaşına ayaklar lâfa girdi:

"-Bütün gün üzerimde şişman birini taşımak ne demek, bana sorun. Üstelik tırnaklarım yıkanmadığından pislik ve mikrop dolu. Mantar hastalığı çekiyorum. Kaşınmaktan yara bere içinde kaldım. Yeter artık."


Beyin konuşmalara katıldı:

"-Tefekkür için, Yaratanı (cc) bulmak, tanımak için, Onun rahmetini, şefkatini, güzelliğini ve diğer isimlerini, kâinatta harf harf söküp okumak için yaratılmıştım. Sizler de bana bu konuda yardımcı olacaktınız. Oysaki yalana, düzenbazlığa, kurnazlıklarla haram yollarda menfaat peşinde koşmaya harcandım. Hakkımı istiyorum."


En sonunda kalp, manevî boyutuyla birlikte, ağır ağır adımlarla yanlarına geldi:

"-Hepiniz haklısınız. Ama bir de beni dinleyin. Ben manevî yönümle, sonsuza kanatlanıp uçmak için yaratıldım. Rabbimize aşık olmak için varım. Bunun için kâinatı, Yaratandan dolayı her şeyiyle sevebilecek kapasitedeyim. Yaratana kul olma makamının başında ben gelirim. Ben bir çekirdeğim. Büyüyüp kocaman bir ağaç olabilirdim ki o ağacın kökü iman, gövdesi sevgi, meyvesi Yaratana kul olmaktır. Bir de şu halime bakın. Mala, mülke, cismanî zevklere harcandım. Kula kul oldum. Yalancı sevdaların peşinde perişan oldum. Maddî boyutumda ise, yanlış beslenme, sigara ve tembellik yüzünden koroner damarlarım tıkandı, artık yaşamak istemiyorum."


Bütün organlar ayaklanmıştı, sesleri giderek yükseliyordu ki pürtelaş önsezi koşarak geldi.

Arkadaşlar, koca bir kâinat dolusu kızgın kalabalık buraya doğru geliyor. Aralarında kimler yok ki? Etini, sütünü veren koyundan, bir kilo bal için on binlerce çiçek dolaşan arıya, fotosentezle çamurlu bir suyu bir bir kimyevî işlemden geçirip elma, incir, üzüm yapan ağaçlara, bir lâmba gibi hiç durmadan yanarak dünyayı aydınlatan güneşe kadar, karıncadan yıldızlara bütün varlıklar bir ordu gibi buraya geliyorlar. Kızgın ve öfkeli, haklarını almak için geliyorlar. Bize katılacaklarmış.


Bu haber üzerine bütün organlar sahiplerini Rablerine (cc) şikâyete karar vermişti ki yollarını gözleri yaşlarla dolu ümit kesiverdi
.

"-Durun kardeşlerim. Biraz daha sabredelim. Şikâyetimizi geleceği kesin olan Âhiret gününe saklayalım. Belki bu süre içinde sahibimiz pişman olur, kul olduğunu hatırlar, Müslümanca yaşayıp tövbe eder."


Evet, bu hikâyenin sonu nasıl biter bilinmez, ama bilinen bir şey varsa o da hepimizin verilen nimetlerden teker teker sorulacağı.


(Alıntı)
 

DelPhoİ

Kıdemli Üye
14 Nis 2009
4,460
1
BuRsATexAs
osmanli-kahvehane.jpg
Osmanlı’da Osmanlı’da Ramazan Gelenekleri



Orucun Açılma Vakti: İftar

Osmanlı'da oruç açmak büyük törendi. Ne yemek yapılacağı, neyin ne zaman sofraya geleceği ve hangi yiyeceğin ne zaman sofrada yeneceği belliydi. İftar sofrasında oruç, iftariyeliklerle açılırdı. Damak lezzetine hitap edecek tüm iftariyelikler ayrı ayrı yerlerden alınırdı. Çeşit çeşit peynirler, siyah ve yeşil zeytinler, farklı kaplarda gelen rengarenk mis kokulu reçeller, pastırma, hurma ve ekmek yerine bir Ramazan klasiği olan pide, iftariyeliklerin olmazsa olmazlarındandı. İftariyeliklerin ardından çorba servise sunulur ve çorbalar bitirildikten sonra 40 kaptan fazla et, sebze, balık yemeği padişahın sofrasını donatırdı. Ramazanın baş tatlısı olan güllaç ve bunun gibi pek çok tatlı ana yemeklerden sonra afiyetle yenirdi. Tüm bu yiyeceklerin pişirilmesi, sofraya getirilmesi, sofradan kaldırılması adabına göre gerçekleştirilir, sofraya hizmet eden de sofradan yemek yiyen de iftara hürmet gösterirdi.

Sabah Ezanı Okunmadan: Sahur

Gözleri de karnı da doyuran iftar sofrasına nazaran sabah ezanından önce yenen sahurda, mideyi yoracak et yemeklerinden ziyade, karnı bütün gün tok tutacak hamur işleri, pilav ve vücudun şeker ihtiyacını karşılayacak kurutulmuş meyvelerden yapılan hoşaflar yenirdi.

Diş Kirası

Ramazanın en önemli özelliklerinden biri de iftar sofralarına davetsiz gidilebilmesiydi. Osmanlı Sarayına Ramazan ayı boyunca iftara davetsiz olarak gelinebilirdi. Bunun haricinde Osmanlı Sarayının özel davetleri de olurdu. Ramazanın ilk on gününde Padişah, ayan ve mebusan reisleriyle birlikte vükelayı saraya iftar için davet ederdi. Sadrazamın baş köşede oturduğu bu sofra diğer iftar sofralarına göre çok daha mükellef olurdu ve hep birlikte daha çok vakit geçirilirdi. Bu sofralarda zengin ve leziz yemeklerden ziyade 'Diş Kirası' asıl büyük hediyeydi. Kahve, şerbet ve sigaralıklar içilirken Mabeyn Müdürü, Enderun Efendisi ile salona girerdi. Enderun efendisinin elinde büyükçe bir gümüş tepsi yer alırdı. Tepsinin üzerinde davetlilerin isimlerinin yazıldığı hediyeler olurdu. Bu hediyeler kıymetli saatler, tütün tabakalarından oluşurdu.

Sarayda Görkemli Hazırlık

Osmanlı Sarayında Matbah-Amire, ramazan ayı gelmeden tatlı bir telaş içine girerdi. Kilerdeki uçsuz bucaksız taş odaların, özenle seçilen yiyeceklerle doldurulması sarayda ramazanın en önemli habercisiydi. Taptaze yiyeceklerin renkleri, taş odaların soğukluğunu hissettirmezdi.

Mutfaklarda Bereket

Ramazan ayında, Osmanlı Sarayında kilerlerin özenle seçilen malzemelerle doldurulmasından, hazırlanacak iftar ve sahur sofralarının zenginlik ve bereket içinde geçeceği belli olurdu. Bu bereket tüm topraklarda tesirini gösterir ve Müslüman, Hıristiyan, Musevi demeden herkes tarafından paylaşılırdı.

Osmanlı’nın Tüm Bereketi Ramazan Sofrasında

Osmanlı toprakları üzerinde yer alan yörelerin kendine has tazelikleri ve bereketi günler öncesinden toplanmaya başlanırdı. Bu yörelerin özel lezzetleri özenle saraya taşınırdı. Tokat'ın, Malatya'nın Şam'ın kayısıları, Ankara'nın balları, Antep'in kuru baklavaları, fıstıklı, bademli, cevizli sucukları, İzmir'in kuru incirleri, vişneleri, üzümleri ve bunun gibi daha pek çokları ramazan sofralarında damaklara layık olacak biçimde toplanır, özenle saklanır ve on bir ayın sultanı ramazan için hazır bekletilirdi.

En Lezzetli Yarışma

Toplumun yüksek kültürünü oluşturan en önemli ramazan geleneklerden biri arife gününde Osmanlı sultanlarının ramazan öncesinde kutsal emanetleri ziyaret etmesiydi. Hazreti Muhammed'in vasiyet ederek Veysel Karani'ye hediye ettiği hırkanın bulunduğu Hırka-i Şerif'e arife günü gitmek Osmanlı Sarayı için en önemli ritüellerden biriydi. Bu ritüelin hemen ardından saray sultanlarına çeşitli ahçıların hazırladığı soğanlı yumurtalar ikram edilirdi. Her bir soğanlı yumurtayı tek tek tadan sultanlar, aşçıların ustalıklarını lezzet testine tabi tutardı. En beğenilen soğanlı yumurtanın aşçısı, ramazan ayı boyunca sultanın yemeklerini pişirmeye hak kazandırılarak ödüllendirilirdi. İslam dininin değil ama bir Osmanlı Saray geleneği olan bu yemek, günümüzde bile iftar sofralarının olmazsa olmazları arasında yer almaktadır.
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
Ramazanı layıkıyla yaşatacak 10 eylem !!

Ramazan’ı tam anlamıyla yaşamak isteyen müminlerin, bu ayın getirdiği bereket ve lezzetleri en olgun şekliyle yaşaması için gereken 10 maddelik Ramazan programı:


1) İlk hamlemiz nasuh bir tövbe

Günahlarımızı ve akıbetimizi tefekkür etmeye ne kadar da muhtacız. Ramazan, tefekkür ve tövbenin bulunmaz zamanıdır. Ramazan cennete girmenin en mümkün olduğu zamandır. Rabbimizle aramızda günahlarımız mesafe oluşturmaktadır.

İlk fırsatta Riyazussalihin veya başka bir hadis kitabından tövbe ile ilgili hadisleri okuyup, Rabbimize dönme kararı verelim.

2) İlk işimiz orucun fıkhını öğrenmek
Bilmeyen veya aslı gibi bilmeyen, istese de güzelini yapamaz. Dinimiz ilim dinidir. Bizde öğrenmek bir ibadettir. Hangi işle meşgul isek o işin, o ibadetin ahkâmını öğrenmek farz-ı ayındır. Ramazan ayına hürmetimizi ve oruç ibadetine bakışımızdaki ciddiyeti göstermesi açısından işe, bir ilmihal kitabından oruç konusunu okuyarak başlayalım.

3) Gece kıyamına alışalım
Gece ibadeti Ramazan ayının farklılıklarındandır. Teheccüd namazı, gece Kur'an tilaveti, zikir bu ayda yapmamız gerekenlerdendir. Bu ayda, gece Rabbi için ayakta kalanlardan olmaya alışalım.

4) Cemaatle namaz
Cemaatle namaz kılmak erkekler için ihmal edilmemesi gereken sünnetlerdendir. Ramazan ayının feyiz ve bereketini en iyi şekilde yakalamak için erkekler namazları muhakkak camilerde cemaatle kılmalıdırlar. Mümkünse iki namaz arasını da (bir kaç defalığına da olsa) camide geçirerek, unutulmak üzere olan sünnetlerden birini daha ihya edelim.

5) Teravih Namazı (Heba ettiğimiz ilahi lütuf)
Teravih namazı, Ramazan ayının en mühim nafile ibadetlerindendir. Ancak, namazın heybeti ve Ramazan ayının manası ile bağdaşmayacak bir teravih namazı, belki de vebal altına girmemize neden olabilir. Bunun için Teravih namazını çabuk kılmak gibi bir hedefimiz olmasın. Gerekiyorsa ve özrümüz sabit ise, az kılalım, ama namaz gibi kılalım.

En güzel şekliyle ve daha fazla kıraatle kılmak gibi bir hedefimiz olsun. Daha muttaki ve kıraati daha iyi olan imamların bulunduğu mescitleri seçelim.

Namaz ibadetinin kendine mahsus şekli ve heybeti teravih namazında kaldırılabilir, diye bir kural yoktur.

6) Sadaka (En zor ama en makbul ibadetlerden)
Alanı Allah'tır, vereni de ben, diyerek sadaka verelim. Ramazan ayında Rabbimiz her iyiliğimizi kat kat değerlendiriyor. Kendi ailemizin ihtiyacını giderdikten sonra Allah rızası için verebildiğimiz kadar sadaka verelim.

Sadaka için:
Zekâtımızı Ramazan ayında veriyorsak önce onu, fıkhına göre hesap edip verelim. Ramazan ayının sonunda verilecek olan Fitrelerimizi tespit edelim. Önce çok yakın akrabalarımız, komşularımız, mesai arkadaşlarımız ve iman ehli kardeşlerimiz şeklinde bir sıralama ile sadakamızı vereceğimiz isimleri belirleyelim. Sadakanın kabul edeni Allah olduktan sonra onun azı çoğu olmaz. Böyle bilelim. Ancak, bir taşla iki kuş vurabileceksek onu da kaçırmayalım. Mesela, hem akrabamız hem de takva ehli olan bir fakir varsa bir taşla iki kuş vurulmuş olur. Belirlenmiş yerlerin dışında farklı sadakalar vermeliyiz. Hayır, için kurulmuş ve hizmeti devam eden kuruluşlara maddi-manevi veya fiili destekte bulunarak da sadaka ecrine nail olabiliriz.

7) Kur'an tilaveti
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de Ramazan ve Kur'an'ı beraber zikretmektedir. Hatta Ramazan'daki büyüklük, Kur'an'ın o ayda inmiş olmasındandır. İbn Abbas radıyallahu anhuma Peygamber aleyhisselamın Ramazan ayında Kur'an'ı daha fazla okuduğunu haber vermektedir. Ne kadar Kur'an okursak o kadar Ramazan ayına dalmış olacağımızı iyi bilelim.

8) Günlük zikir
Ramazan ayı günleri Allah'ı zikretmemiz için en coşkulu günlerimiz olmalıdır. Zikir bütün yılın ibadeti olmakla beraber, bu günlerde mutlaka artırılarak yapılmalıdır. Bilhassa,

- Sahur vaktini,

- Sabah namazını,

- İftar saatini,

- Camide namazı beklediğimiz dakikaları ihya etmeliyiz. Yüz defa salâvat, yüz defa kelime-i tevhid, yüz defa tespih vb. Allah'a ve O'nun cennetine yaklaştıran mübarek sözler dilimizden eksik olmamalıdır.

9) Bir ilim meclisine iştirak edelim

Her gün bir ayetin tefsirini veya bir hadisi şerifi öğrenelim. Ya da bir fıkıh meselesi çözelim. Ehlini bu tip meclisler oluşturmaları için teşvik edelim, o meclislere katılarak ecre ortak olalım. Ramazan ayını, en büyük amellerden olan Allah için ilim öğrenme ile bir kat daha mamur hale getirelim.

Bir ayda çok şeyler öğrenebiliriz. Bir ayet, bir hadis, fıkıhta bir konu az değildir. Bir ilim meclisine devam etmek, bu Ümmetin tarihi güzelliklerindendir. Günde on dakikalık bir bilgi, yıllar sonra kitaplar dolusu bilgiye dönüşebilir.

Ramazan ayında her gün selefi salihinden birinin hayatına ait malumatı da öğrenebiliriz. Şevkimiz ve aşkımız artar. Heyecanımız çoğalır. Umudumuz güçlenir.

10) İ'tikafİ'tikaf sayesinde ibadet ve kulluğun daha derinlemesine idrak edilme imkânı bulunur. Kadir gecesini idrak etme imkânı daha yüksektir. Başlı başına bir ibadet olan "mescitte bekleme" sünnetine alışılır. Günlük alışkanlıklar ve fasit çevreden emin olunan bir on gün yaşanmış olur. Dış etkilerden uzak bir Kur'an tilaveti belki de hatmi imkânı olur. Gece ibadeti ve nasûh bir tövbe için daha nezih bir ortamda bulunulmuş olur. Kalbin tedavisi yönünde bir tezkiye ve ıslah dönemi geçirilmiş olur..
 

_EReNCaN65

Adanmış Üye
19 Eyl 2008
6,402
2
VAN
mutlaka okuyun.[Düzeltilmesi Gereken Ramazan Algısı]

Düzeltilmesi Gereken Ramazan Algısı

İnsan hayatını emir ve yasakları ile donatan ve bu emir ve yasaklar ile insana insan olduğu lutfunu veren şanı yüce Allah’a hamd olsun. Malum, Ramazan ayındayız ve bu konu üzerinde yazıp-çizenlerin çok olmasına rağmen yazıp-yazmama kararından sonra ben de bir şeyler yazayım sonucuna vardım. Mevzuya geçmeden önce İman ettiği için Ramazan orucunu tutan Müslümanlara imanlarının gereği olan Kur’an’daki ‘’Ey iman edenler!’’ ifadesine kısa da olsa dikkatleri çektikten sonra ‘’Nasıl Bir Oruç Tutuyoruz’’ eksenli mevzusumuza geçelim. Bir adam İbn Mes’ud (r.a)’a geldi ve:
-Bana bir tavsiyede bulun, dedi. İbn Mes’ud (r.a) da şöyle dedi:
-Allah’ın ayetlerinde ‘’Ey iman edenler!’’ diye seslendiğini (okurken) duyarsan(veya görürsen) hemen ona kulak ver. Çünkü o, ya yapılması emredilen bir hayır ya da vazgeçilmesi istenilen bir şerdir.’’(1) Toplum olarak İslam’ın gözlerimizin önünde yozlaştırıldığını görüyoruz ne yazık ki. Hatta Allah Rasulu (s.a.v)’in şu hadisindeki ifadelerin yaklaştığına da şahit olacağız yakında. Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:
‘’Elbisenin parlaklığının gittiği gibi, bir gün gelecek İslam’ın da parlaklığı gidip sönecek. Hatta orucun, namazın, kurbanın ne olduğu bilinmeyecek. Bir gece, Allah’ın kitabı silinecek ve yeryüzünde ondan tek bir ayet dahi kalmayacak. İnsanlardan sadece yaşlı adamlar ve kadınlar kalacak ve onlar da şöyle diyecekler:
-Bari atalarımızdan öğrendiğimiz ‘’La İlahe İllallah (Allah’tan başka İLAH yoktur) ‘’ kelimesini söyleyelim.’’(2) Böyle değil mi kardeşler? Bu gün Namaz’ın Sünnetleri dahi veya Hac’ın şartları, Kurban kesilirken söylenen sözler nelerdir denilse kaç kişi bilir acaba bunu? Hal böyle iken insi ve cinni şeytanların Müslümanların İslam’i yaşamlarına saldırdıkları şu dönemde Müslümanım diyenin, bu sapkın küfür taifelerine karşı tavrı nedir bu da sorgulanması gereken başka bir mevzudur. Fakat İslam’ın her kutsalı nasıl bozdurulduğuna, kaldırıldığına şahit oluyorsak (Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen, zinayı,içkiyi,faizi vb haramları helalleştiren(!), helalleri de haramlaştıran(!) kafirlerin varlığına şahit olmamız gibi) kafirlerin varlıklarına şahit olmamı aynı şekilde İslam’ın bir kutsalı olan ORUÇ da bozdurulmaya ve bizim olmamasına ve ona yabancı kalmamıza dahili ve harici küffar tarafından büyük cehd sarfedilmekte. Örneğin büyük şehirlerde olanlar bilboardlarda ‘’Ramazan şenlikleri’’ , ‘’Ramazan etkinlikleri’’ vb saçmalıklar görürken evlerinde TV’lerden izleyenler de Ramazan ayının Brezilya karnavalına dönüştürülmeye çalıştığına şahit olurlar, tabi buna şahit olmak için mercek/bakış ayarı lazım. Bu merceği de şöyle tarif edebiliriz:
‘’Hakkı tanımaya müsait değilse gözünün merceği, Hep yanlış görürsün birer birer gerçeği’’…Dolayısıyla Ramazan ayının diğer aylara İbadet konusunda Lokomotif görevi görmesi gerekir ve bir nevi Müslümanın imani olarak kendisini yetiştirmesi gereken ay olması gerekirken Ramazan ayı, tam aksine Müslümanın bu ayı anlamsız bir şekilde Kur’an ve Sünnet’e uymayan ve sadece kendisini aç bıraktığı bir ay olarak kalıyor ve bir de normal aylarda yapılmayan şenlikleri bu ayda kutlamaya(!) çalışıyor ne yazık ki. Şahsen ben hayret ediyorum. Kendisine inen kitapta bu ayı ibadet olarak bilip son on gecesini İtikaf ile geçirmesi gerekirken ve bu ayda nazil olan Kur’an’da bu ayda şenlik kutlamasından, etkinliklere katılmasından vb nefsi şeylere davet yok iken bu nefsaniyyet de ne!?
Aslında Allah’ın dinini bilen veya bilmek isteyenler ve buna göre amel edenler özellikle yaratılışlarındaki fıtri sese kulak verenler, bizim en son olan veya işin ortası diye adlandırılan bir konu(Ramazan) üzerinde yazdığımızı bilirler. Yani bir insan Şirk nedir ve Allah cc’ın affetmeyeceğini söylediği (3) ve şirk işleyene cennetin haram olduğunu söylediği (4) ve şirk işleyenin tüm güzel amellerinin yok olacağını söylediği(5) gibi durumları bilmez ise ve her şeyden öte kişi, İslam’ın öncelikle şirki yok etmek için gönderildiğini bilmez ise elbette kişi şirk içerisinde yüzer ve kendisini sabahtan akşama kadar aç bırakıp oruç tuttuğunu zanneder. Bu nedenle bazı insanlara bu konumuzun indirgenmesi ‘’Balığın baştan koktuğu’’ gerçeğine göre konumuz (Düzeltilmesi Gereken Ramazan Algısı) gereksizdir. Çünkü Usulu’d-Din’de şirkin olduğu yerde haram-helalin bahsi kıylu kal’dır(gereksiz sözlerdir). Fakat Allah için kendisini aç bırakıp da şirkin ne olduğu kendisine anlatılınca şirki reddetmeye müsait olan saf veya erdem sahibi Müslümanlara bu yazacaklarımız inşeallah Rabbimiz katında bizim için bir bahane olur…Dinin ilk kaynaklarına dönmek isteyen ve Allah azze we celle’nin ve Rasulunun (s.a.v)’in muradını öğrenmek isteyenler Din’i algılama şekillerine de el atmaları gerek. Çünkü seccadeye hapsedilip de hayata hakim olmayan ve Tağuti-Şeytani sistemlere karşı Müslümanı uyanık tutmayan Din anlayışının sorgulanması İslam’a göre kaçınılmaz bir durumdur. Genelde din anlayışına sıçrayan bozukluk, özelde de Ramazan ayına da sıçramış bulunmaktadır ne yazık ki. Oysa Ramazan ayı kendisinde hayatımızın belirleyicisi olan Kur’an’ın indiği bir aydır(6). ‘’O Ramazan ayı ki, insanlara yol gösteren, hakkı batıldan ayırma ölçüsü ve hidayetten belgeler taşıyan Kur’an, O’nda indirilmiştir..’’(7) ayetiyle de Allah azze we celle Ramazan ayına değer ve anlam kazandıran olaya vurgu yapmıştır. Allah azze w ecelle, İnsanlar için hidayet rehberi olan, hakkı batıldan ayırmanın temel ölçüsü olan Furkan’ı bu ayda indirmiştir.
O halde Ramazan ayının ve Qadir Gecesinin değerli ve mübarek oluşu, insanlığı kurtaracak mesajın bu ay ve bu gecede indirilmesinden kaynaklanmakta ve bu değere bizzat Kur’an işaret etmektedir. Bu açıklama, şu sonuca varmamızı gerektiriyor:
Madem Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gece bin aydan daha hayırlı, o halde Kur’an’ı okumaya ,onu hayatımızın belirleyicisi ve yönlendiricisi kılmaya çalışıp ve bir geceden ibaret olan Qadir Gecesi de bin aydan daha hayırlı ise (ki, öyledir), her gününün ve her gecenin Kur’an ve Sünnet’e göre uygun olarak ihya edilmesi için seferber olunmalıydı. Oysa Kaynaktan (Kur’an ve Sünnet) kopuş ve kaynağı umursamaz bir hayat yaşama ve bozulma süreci de Kur’an’ı sonunda hayat kitabı, kanun kitabı olmaktan çıkarmış ve böylece Ramazan ayı ve Qadir Gecesi ise içi boşaltılarak Allah Rasulu (s.a.v)’in ve Ashabın yapmadığı şekilde gereksiz ve anlamsız bir şekilde yüceltilmiştir. Gelinen noktada ‘’Müslümanım’’ diyenlerin büyük çoğunluğu, Kur’an’ı hayat dışına çıkarırken ,pek çok bid’at ve hurafeyi Kur’an ve Sünnet’in getirdiği dinin yerine koyup anlamsız ve cahil bir şekilde kutsallaştırmışlar. Bin aydan daha hayırlı olan Ramazan ayı ile Bin geceden daha hayırlı olan Qadir Gecesi ise Resmi din anlayışının tekelinde bir gün belirlenerek(ki, Qadir Gecesinin cumhurun görüşüne göre ramazanın son on gecesinin tekli gecelerinde aranması gerek) o gecede hurrraaaa camileri doldurup Yahudilik ve Hıristiyanlık belirtileri de bu vesile ile tam oturmuş oluyor.. Ne Kur’an’da ne de Sünnet’te yer almayan kutlamalar, bid’at ibadetler bu gecelerde ısrarla yaygın olarak yaşanırken, Qadir Gecesi’nde inen ve bu geceye anlam ve değer kazandıran , okunup amel edilmesi ve insanları kurtuluşa ***ürecek rehberlik için indirilmiş bulunan Kur’an ve onun hayata geçiş şekli olan Sünnet terkedilmiş bulunmaktadır. Oysa insanları zulumattan, karanlıklardan, şirkten aydınlığa çıkaracak Kur’an ‘ın indiği ay ve gece , Kur’an ve Sünnet’ten uzak tutulunca zulum, şirk ve fıska ***üren bid’atlerin meydana gelmesine bu durum zemin hazırlamıştır. Sonuçta değeri Kur’an ve Sünnet ile açığa kavuşan(oruç), Kur’an’dan ve Sünnet’ten daha çok önemsenirken, Kur’an ve Sünnet ise ihmal edilmiştir. Bu durum her ne kadar akıl ve iz’an ehlinin anlayamayacağı bir çelişki olsa da Kur’an ve Sünnet bilincinden yoksun olmak bu çelişkinin fark edilmesini de engeller niteliktedir…Bu minvalde ‘’Düzeltilmesi Gereken Ramazan Algısı’’ ifademizin altına birkaç cümle daha yerleştirip makaleyi bitirmeye çalışalım…
Eğer ki Ramazan orucunu tutarken zayıflamak, diyet yapmak veya bir yerlere farklı görünmek için bunu yapıyor isek gelin bu anlayışımızı Kur’an ve Sünnet’in metodu ile düzeltelim.
Eğer ki Ramazan ayının akşamlarını cahil, sapık ve küfür ehlinin yaptığı şenlik,etkinlik adı altındaki sapkınlıkların peşinde geçirir isek, gelin Ramazan anlayışımıza Kur’an ve Sünnet neşterini indirelim.
Eğer ki Sahurlarımızda tıka basa mideyi doldurup Allah azze we celle’nin yolunda aç bir şekilde dahi olsa cihad eden veya iffetlerinden dolayı bir şey istemeyip günlerini aç geçirenleri bu açlığımız ile anlayamıyorsak gelin Ramazan anlayışımıza bir neşter daha indirelim..
Eğer Ramazan ayında İtikaf’a girme imkanımız var da bunu yapmıyor isek gelin Ramazanımızı Rasulullah (s.a.v)’in sünneti ile besleyelim.
Eğer Ramazan ayını Ahlak, Cihad, Amel, İnfak, Sabır yönünden eğitici olarak değerlendirmi-yor isek gelin Ramazan anlayışımıza neşteri indirelim.
Eğer ki Ramazan ayını ibadetle geçirip diğer ayları Ramazan ayı gibi geçirmiyor veya Ramazandan kalıntılar ile diğer aylarımızı beslemiyorsak gelin Allah’ın ‘’Ey iman edenler! İman edin’’(8) ifadesine kulak verelim….

Dipnotlar:
1)Kitabu’z-Zuhd we’r-Rekaik 36/ Abdullah İbn Mübarek
2)İbn Mace 4049
3) Bkz: Nisa 48 ile 116. ayetler
4)Bkz: Maide 72
5)Bkz: Zümer 65-66
6)Qadr 1-3
7)Bakara 185
8)Nisa 136


İbn Teymiyye
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.