Şeyh Said İsyanı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
Şeyh Said İsyanı (Dönemin adıyla: Genç Hâdisesi, Şubat - Nisan 1925), Güneydoğu Anadolu'da merkezi yönetime karşı girişilen geniş çaplı Kürt ve Zaza aşiretlerin destek verdiği Hilafet taraftarı ayaklanma.

8db54W.jpg


Bölgeyi (Palu, Çapakçur, Genc, Piran, Hani, Lice, Ergani, Eğil, Silvan) kuşatan süngülü Türk askerleri (30 Mart 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesi)

37BZ9A.png


Tarih 13 Şubat 1925 – 31 Mart 1925

37BZ9A.png


Bölge Elâzığ, Bingöl, Diyarbakır ve çevresi

37BZ9A.png


Sonuç Kesin Türk zaferi. İsyan bastırıldı.

37BZ9A.png


Taraflar

37BZ9A.png


Q7lNkG.png
Türkiye

37BZ9A.png


Zaza aşiretleri
(Sünni Zazalar
Birtakım Alevi Zazalar (Hormekan ve Lolan aşiretleri)
Kürt aşiretleri
(Kurmançlar)


37BZ9A.png


Komutanlar ve liderler

37BZ9A.png


Mustafa Kemal Paşa
Kâzım Paşa (3. Ordu)
Mürsel Paşa (VII. Kolordu)
Naci Paşa (V. Ordu)


37BZ9A.png


Şeyh Said (Esir) (ve daha sonra idam)

37BZ9A.png


Güçler

37BZ9A.png


Mart boyunca: 25.000 (bunun 12.000'den azı silahlı asker, geri kalanı silahsız lojistik kuvvet)
Nisan başında toplam: 52.000 (İngiliz istihbarat kaynaklarına göre)

37BZ9A.png


15.000 isyancı

37BZ9A.png


Ayaklanma

37BZ9A.png


Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde (Diyarbakır ilçesi Dicle) arama yapan bir jandarma müfrezesiyle çatışmaya girmeleri (13 Şubat 1925), kısa sürede genişleyecek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu. Genç vilayetinin kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Başlangıçta isyan İslam şeriatının tesisi adına başlatılmış ise de sonradan Kürt istiklâl hareketine çevrilmiştir.

Mistan, Botan ve Mıhellemiler aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugün Bingöl) üzerinden Diyarbakır'a yöneldi. Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah'ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş'a doğru harekete geçti. Varto'yu ele geçiren isyancılar, Muş'a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip, Varto'ya geri çekilmeleri sağlandı. 21 Şubat'ta gelişmeler üzerine hükümet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti. 23 Şubat'ta ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası'nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı. Ertesi gün Elâzığ'a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. Elâzığ birkaç gün boyunca isyancılar tarafından yağmalandı.


37BZ9A.png


4MkOR0.jpg


Şeyh Said Harekatı'nın başlangıç durumunu gösteren TSK'ya ait askeri harita.

37BZ9A.png


Mart başında Şeyh Said'in emrindeki yaklaşık 10.000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı ve kuşatma altına aldı. Kuşatanlar takviye alıyordu ve kuşatma Şeyh Said tarafından bizzat yönetiliyordu.[10] Mürsel Paşa komutasındaki garnizon günlerce süren saldırıları geri püskürtmeyi başardı. Fakat bir gece bir grup şehrin Kürt sakinlerinin yardımıyla Diyarbakır içine girebilmeyi başardı. Bunların varlıkları garnizon tarafından fark edildi.[10] 7-8 Mart arası süren ağır bir çarpışma sonrası şehre sızan grup bozguna uğratıldı ve sadece birkaçı kaçabildi. Kuşatma'nın başarısız olduğunu gören Şeyh Said, kuşatmayı kaldırdı ve adamlarını Diyarbakır'dan çekti.

37BZ9A.png


y3l9ma.jpg


Ortada önde oturan beyaz sakallı Şeyh Sait, onun sağında Şeyh Şerif, arkada kalpaklı Binbaşı Kasım (Kasım Ataç), onun solunda siyah sakallı Melikanlı Şeyh Abdullah. :s. 259

37BZ9A.png


Şeyh Said’in isyanından önce İstiklal Harbi’nin önde gelen Paşaları, M. Kemal hükümetinin din aleyhtarı ve totaliter (baskıcı) siyasetinden kaygılanmış, ve bu nedenle 17 Kasım 1924’te, Cumhuriyet tarihinin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’nın kuruluşunu ilan etmişlerdi. M. Kemal’in icraatlarının dinin aleyhinde olduğu yönünde genel bir görüş birliği vardı. Genel Başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı TCF’nin tüzüğüne, “Madde: 6, Fırka (parti), dinî düşünce ve inançlara hürmetkardır” şeklinde bir ibare konmuştu. TCF yetkililerinden Fethi Bey; “Terakkiperverler dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz”

Şeyh Said hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF’nin icraatlarına ağır eleştiriler yönelterek; “Yeniliğin isret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en önemlisi dinî duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin memleketi çamurların içine sürüklediğini” ilan ediyordu.

Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:

“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.”

Şeyh Said bu arada, “Emir’ül Mücahidin Muhammed Said El-Nakşibendi” imzasıyla halka yönelik çeşitli beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve aşiret reisleri ile Ergani’deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden birinde,

“Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin [İslam] temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye [Muhammed'in şeriatına] göre helal olduğu…” hususlarına yer veriliyordu.

Şeyh Said, Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:

“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek (kurtarmak) gazası niyetiyle susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün İslam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin(imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.”

Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi Zaza olan Hasan Hayri Efendi, Şeyh Said’in Elaziz Cephesi Kumandanı olarak görevlendirdiği Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girdi. Elaziz’de Şeyh Şerif ile birlikte hazırladığı ortak bir mektup, 06 Mart 1925’te Dersim’deki tüm aşiret reislerine gönderildi.

Şeyh Said’in beyanname ve mektuplarında da benzer görüşler yer almaktadır. “Kürt” isminin dahi geçmediği söz konusu mektup ve beyannameler, direnişi sahiplenmek isteyen Kürt siyasi çevrelerince ileri sürülen “Şeyh Said Kürtlük ve Kürdistan için ayaklandı” yönündeki iddiaları tümüyle çürütmektedir.

Şeyh Said İsyanı'ndan 66 yıl sonra, Kürt örgütü PKK’nın yayın organı olan Berxwedan gazetesi, konuyu sayfalarına şöyle taşımıştır:

"Nihayet üç ay süren Zaza direnişi, Kürt destekli Türk birliklerince kontrol altına alınarak kanlı bir şekilde bastırıldı, binlerce Zaza insanı yaşamını yitirdi, yüzlerce Zaza köyü yakıldı, pek çok aile de Batı Anadolu illerine sürgün edildi. Bu arada, devlet güçlerine destek veren ve vermeyen Kürt bey, ağa ve aşiret reislerinden birçokları da aileleri ile birlikte Batı Anadolu’ya sürgün edilmekten kurtulamadı."

Olayın başlangıcında Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ciddiyeti anlayıp Heybeliada'da rahatsızlığı nedeniyle dinlenen İsmet (İnönü) Paşa'yı acilen Ankara'ya çağırdı. İsmet Paşa ve ailesini bizzat Ankara Garı'nda karşılayan Mustafa Kemal Paşa, olayları anlatmak için onu Çankaya'ya götürdü. Çankaya'da, İsmet Paşa'ya "Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını" söyledi. İsmet Paşa'nın Ankara'ya gelmesi dedikoduların başlamasına neden oldu. Ali Fethi (Okyar) Bey'in görevden ayrılacağı, yeni hükümeti İsmet İnönü'nün kuracağı ve önlemleri onun alacağı konuşulmaya başlanmıştı. Ayrıca Ali Fethi Bey ile İsmet Paşa'nın arası açıktı. Ali Fethi Bey olayı isyan olarak tanımlamamıştı ve sıkıyönetimle durdurulacağına inanıyordu. Ancak, olayların hızla tırmanması karşısında Başbakan Ali Fethi Bey'in istifasını isteyen Mustafa Kemal Paşa, 3 Mart'ta İsmet Paşa'yı yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi. Bir gün sonra TBMM hemen Takrir-i Sükun Kanunu'nu kabul ederek hükümete olağanüstü hal yetkileri tanıdı. Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Ayrıca Ankara ve Diyarbakır'da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada Diyarbakır'ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükümet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Geniş çaplı bir sevkıyatın ardından toplu saldırıya geçen (26 Mart) ve bir bastırma harekatıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran'a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan'da (bugün Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu'da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü'nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).

Ayaklanmayı destekleyen eski Şuray-ı devlet reislerinden Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul'da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır'a getirildiler. Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm olarak, idam edildiler (27 Mayıs 1925). Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi Şeyh Said ve 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi (28 Haziran). Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün infaz edildi.

Bu isyanın çıkmasında Lozan Barış Konferansı sırasında, İngiltere ile üzerinde anlaşmaya varılamayan Musul sorununun etkisi olduğu gösteren çokça belge ve beyan da vardır. Mustafa Kemal Paşa daha zaferden hemen sonra, Lozan konferansı sürerken 14 Ocak 1923’te Eskişehir’de yaptığı konuşmada, Musul-Kerkük sorununa değinirken, bu soruna bağlı olarak Kürt devleti konusunu da ele almış ve şunları söylemişti: “Musul-Kerkük kadar önemli olan ikinci konu, Kürtlük sorunudur. İngilizler orada (Kuzey Irak’ta y.n.) bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Bunu engellemek için sınırı güneyden geçirmek gerekir.”. Lozan sırasında ve sonrasında İngiliz sözcüleri bunu çağrıştıracak yorumlarda bulunmuşlardır. İngiltere’nin İstanbul Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım 1919’da Londra’ya gönderdiği raporda, “Kürtlere ne kadar güvenmesek de, onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” diyordu. İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, 19 Mayıs 1920’de San Remo’da yapılan Konferans’ta “Kürtlerin arkalarında büyük bir devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremezler” diyor, bölgeye yönelik İngiliz politikası için şunları söylüyordu: “Türk yönetimine alışmış olan Kürtlerin tümüne yeni bir koruyucu kabul ettirilmesi güç olacaktır.. İngiliz çıkarlarını, dağlık kesimlerinde Kürtlerin yaşadığı Musul ve içinde bulunduğu Güney Kürdistan ilgilendirmektedir. Musul bölgesinin, öteki bölümlerinden ayrılarak yeni bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği düşünülmektedir.. Ancak bu konuyu anlaşma yoluyla çözmek çok güç olacaktır.”

Lozan konferansında Musul konusunun İngiltere ve Türkiye arasında ikili görüşmeler ile halledilmesi, bu gerçekleşmezse de konunun Milletler Cemiyetine götürülmesine karar verilmişti. 19 Mayıs 1924 de İstanbul'da yapılan görüşmelerde sonuç alınamamış ve İngiltere meseleyi 6 Ağustos 1924 de Milletler Cemiyetine götürmüştür. Şeyh Sait ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği, subay izinlerini kaldırdığı, birliklerini Musul’a taşıdıkları günlerde ortaya çıktı. O günlerde, Sömürgeler Bakanı Musul’a dek giderek denetlemelerde bulunuyor ve güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket ediyordu. İsyanın bastırılmasından bir ay sonra da 5 haziran 1926 da imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul İngilizlerin manda yönetimimi altındaki Irak'a bırakılmıştır.

Şeyh Said Ayaklanması'nın bastırılması Cumhuriyet yönetiminin Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu'da denetimi sağlamasında önemli bir dönüm noktası oldu. Öte yandan ayaklanmayla ortaya çıkan gelişmeler, bir süre önce çok partili yaşama geçiş yönünde atılan adımların kesintiye uğramasına yol açtı. Ayaklanmaya karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden hükümet kararnamesiyle kapatıldı.


37BZ9A.png


zBVqgD.jpg


Rus Ordusu Kafkas cephesi komutanı Grandük Nikolay Nikolayevich Şeyh Sait'e madalya takarken.

37BZ9A.png


Şeyh Said’in İngizlerin adamı bir vatan haini olduğu belgeleriyle kanıtlanmıştır. Kanıtlar ortadayken, Kürd-Der Başkanı İbrahim Güçlü, Şeyh Said ve arkadaşlarını mahkum eden mahkemeleri yasal bulmamakta ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yargılanmasını istemektedir.
 

Milliyetci87

Kıdemli Üye
1 Ocak 2016
4,332
0
necropolis
İnsanoğlunun şu kibri ve hırsı bitmediği sürece bu dünya asla düzelmeyecek.

Şu an dünyadaki en büyük iki güç din ve siyaset,çünkü insanları kavga ettiriyor.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
Teşekkürler. Ve insan gün geçtikçe ne kadarda çok kendini belil ediyor. :)
 

ferdifon5

Yeni üye
2 Ağu 2009
6
0
Şeriatçı teröristlerin mutlak sonu. Çok yararlı bir paylaşım teşekkürler.
Gercek Müslüman Terorist olmaz yazinizi düzeltiniz.
Seriatci Müslüman terorist olmaz
Dinini gercek islam üzerine yasayan kisi terorist olmaz
Ön yargilarinizdan ne zaman vaz gececeksiniz
Gördügünüz her sakalliyi sarikliyi din alimi zannedenlerin sonu her zaman hüsrandir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
Gercek Müslüman Terorist olmaz yazinizi düzeltiniz.
Seriatci Müslüman terorist olmaz
Dinini gercek islam üzerine yasayan kisi terorist olmaz
Ön yargilarinizdan ne zaman vaz gececeksiniz
Gördügünüz her sakalliyi sarikliyi din alimi zannedenlerin sonu her zaman hüsrandir.

Şeriat terör örgütleri vardır. Ve terör örgütü olarak kabul edilen 3 (4) adet aktif şeriatçı terör örgütü vardır. Yorum hoşunuza gitmediyse şikayet ediniz.

Ve şuan aktif olan şeriatçı terör örgütlerinden bir farkı yoktur Sait'in.
 

AlinganPanda

Uzman üye
30 May 2014
1,786
1
105
Anıtkabir
Seriatci Müslüman terorist olmaz

Bu ülkenin yönetim biçimi CUMHURİYET rejimidir ve bu anayasının ilk 3 maddesi ile değiştirilemez şekilde düzenlenmiştir. Bu rejimi ister komünizm, sosyalizm ile ister teokrasi(şeriat) ile ya da başka bir rejim biçimi ile değiştirmek isteyen herkes bizim nezdimizde Şeyh Sait gibi teröristtir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.