THT Beşiktaş J.K. 1903 Fun Clup

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
Çarşı'dan İnciler :D:D:D:D

Bu sene sampiyon gorelim siziiiiii
Ölmeden mezara koymayın biziiiii
Korkutmaz bizleri musalla tasııııııı
Ölümüne seviyoruz biz Beşiktaşıııııııı....


Amigo musun, kebapçı mısın yoksa reklam yıldızı mı
Anlayamadık sen ne ayaksın
Alen abi sen manyak mısın?

Kıyamet kopar, çöker karanlık
Allah affetmez bizi, çok günah aldık
Sevenler ayrılmaz biz bir plan yaptık
Tüm çarşı cehennemden kombine aldık

Bu sevda bitmez hasret bitmez,
İsteyene gider hiç farketmez,
Bu alemde çarşı herkese karşı,
Allah affeder çarşı affetmez.

Söz bizde, beste bizde, taklit yok bizde
Mevzuda takmıyoruz geri vitese
Kadıköy'de, samiyen'de
Kral biziz bu alemde.

Beşiktaş'ım
Hayat sensin
Dünyam sensin
Herşey sensin
Gelecekse tüm acılar
Biz hazırız, senden gelsin
Bu sevdadan vazgeçersek
Allah belamızı versin.

Etilerde barlarda
Bebek starbucksda
Burağın kankası
İbrahim toraman

Gormedi gozlerimiz senden baska bir aski
Yillardir dilimizde her zaman ayni sarki
İstersen dondururuz bu dunyayi tersine
Sen yoksan besiktasim hersey bos bize

Kar degil firtinalar kasirgalar kopsa da
Allah'in her gunu catismalar ciksa da
Sevmisiz bir kere bas koymusuz bu yola
Haydi bastir besiktasim sampiyonluga.

Dünyada iki büyük var: biri 70lik rakı diğeri Beşiktaş.

sabahtan beri hiçbişey yemedik
karnımız acıktı biziim
alen abi bize köfte ekmek alsana
parasını alırsın sonraa

sabahtan beri hiçbişey içmedik
çok acayip biramız geldi
alen abi bize bira ısmarlasana
parasını alırsın sonra


ömrümüzde hiç laylaya gitmedik
önünden bile geçmedik
alen abi bize layla ısmarlasana
parasını alırsın sonra

 

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
Röportaj Amigo Alen :):):) Alen abi anlamadık sen ne ayaksın :)

[FONT=Courier New, Courier, mono]
omigo.jpg
Alen Markaryan 1991 yılından beri Beşiktaş'ın kapalı tribün amigoluğunu yapıyor. 6 Kasım 2002'deki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden sonra, 4 arkadaşıyla birlikte, bir yıl her türlü spor müsabakasına girememe cezası aldı. "Hiç kimseye kırgın değilim. Ceza gelir geçer. Ne de olsa tribünler bize destek çıktı. Önemli olan tribünün kararıdır." diyor. Her gole sevinemeyen amigo Alen'le tribünleri, taraftarlığı, holiganizmi, eski derbileri, yani her şeyi konuştuk


[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Nasıl amigo oldunuz?

Bu serüven 1984 yılındaki gecelemelerle, kavgalarla başladı. O zaman geceleri kovalamacalar, tribün kapma mücadeleleri vardı. Bunlar 7-8 sene sürdü. Ama 1990'dan sonra, emniyet, güvenlik açısından herkesin tribün önüne çıkmasına izin vermedi. Sadece 1-2 kişiye izin verildi. Benim amigo olmam, seçimle ya da kararla olmadı. Tribündeki hareketlerimizden, taraftarların bana karşı etki tepkisinden kaynaklandı. Bir baktım, omuz vermişler, tribün lideri olmuşuz.


[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Size göre taraftarlığın tanımı nedir? Taraftarlık bir meslek midir?

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Taraftarlık asla bir meslek değildir. Taraftar takımına destek veren kişidir. Taraftar maça gelip eller cepte, bağırmadan maç seyreden, çekirdek yiyen ya da neskafe içen kişi değildir. Esas taraftar, takımına destek veren kişidir. Taraftarlık insanın tutkusunu, hevesini, bilinçaltındaki ve özel hayatındaki her şeyi bağlı olduğu kurum veya kuruluşa ya da camiaya verebilmesidir. Sözlükte taraftarlık 'bir şeyi benimseyip ona manevî anlamda destek olmak' diye geçer. Taraftarlığın gerçek anlamı, takımı maç öncesinde ve 90 dakika süresince destekleyip motive etmektir.
Beşiktaş tribünleri, jenerasyon bağının en kuvvetli olduğu tribünlerdir. Benim, 14-15 yaşındayken ağabey dediğim insanlar şimdi tribünde beni gördüklerinde bana 'Alen Abi' ya da 'Amigo Alen' diye hitap ediyorlar. Aramızda çok iyi bir bağ var.

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Tribünler tezahürat bakımından çok zengin. Bu tezahüratlar nasıl ortaya çıkıyor, nasıl besteleniyor?

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Bunlar arkadaş meclislerinde, toplantılarında bir yerlerde oturup, çay-kahve ya da bira içerken günümüz müzikleriyle oluşturuluyor. Bundan 15-20 sene önce yaşanan nota kıtlığı yüzünden, müzik sistemi hep aynıydı. Yani kısıtlı müzik vardı ve o yüzden tezahüratlar hep Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gibi sanatçıların şarkılarına dayanırdı. Ama günümüz müziğinin gelişmesiyle sanatçılar çoğaldı. Çok şarkı olunca müzik yapmak zor, söz yazmak kolay oluyor. Çok iyi beste yapabilen arkadaşlarımız var. Son 3-4 seneye damgasını vuran, gazetelere konu olan bestelerimiz var.
Biz tezahürat ve slogan konusunda iyiyiz. Aslolan tribünde maçın gidişine göre slogan yaratmak; hakemi, rakip seyirciyi ve futbolcuyu etkileyip kumpasa almaktır. Biz bunu başarabiliyoruz. Çünkü tribündeki taraftarlar gözlerimden ve hareketlerimden beni anlayıp hemen harekete geçebiliyorlar. Bunda, bizim kapalı tribünün içe doğru yay şeklinde olması çok etkili. Ben tribünün en ucundaki seyirciyi bile görebiliyorum. Ali Sami Yen ve Kadıköy'de böyle bir ortam bulunmadığı için iletişim zayıflıyor, performans düşüyor. Zaten başarımızın yüzde 50'si de buradan geliyor
[/FONT]
[FONT=Courier New, Courier, mono]Küfür sahalardan silinebilir mi?

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Küfür Türkiye'de çarpıtılıyor. Küfür sadece tribün bağlamında ele alınmamalıdır. Küfür Türk toplumunun bilinçaltında var. Osmanlı'dan beri var. Filmlerde sıkça kullanılıyor. Son 4-5 senede 'lan' kelimesinin kullanılmadığı bir cümle duymadım. Mecliste insanlar birbirine küfredip, silâh çekiyor. Bunların hepsi Türk toplumunun geleneğinde var. Televizyonlarda milyonların seyrettiği spor programlarında, Ahmet Çakar ile Erman Toroğlu birbirine küfrederse, Ziya Şengül kahve sahibi gibi racon keserse, bunları seyreden insanın en rahat edebileceği yer olan statlarda küfretmesi doğal. Üstelik adam keyfinden küfretmiyor. Ortada haksızlığa isyan var. Hakem aleyhinize olmayan bir ofsayt bayrağı kaldırıyor, bir penaltı yaratıyor; böylece hakem tribünlere ve TV başında maçı seyreden taraftara küfretmiş oluyor. Kendisine küfredilen bir toplulukta da küfürle cevap veriyor. Ama 7-8 maçtır sahamızda küfür yok. Biz taraftarlarımızı, maçtan önce, sahamız kapanır, ayrıca 100. yılımız diye uyarıyoruz. Caydırıcı cezalar etkili olabilir; ama şampiyonluk maçının 89. dakikası, hakem haksız bir penaltı çalmış; ne yaparsın? Film bir yerde kopar, ondan sonra ceza hak getire.
[/FONT]
[FONT=Courier New, Courier, mono]Sahalarda yaşanan gerginliklerde medyanın payı nedir?

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Türkiye'de reyting amaçlı spor yazarları var. Bunların kalemlerinden mürekkep yerine kan damlıyor. İnsanlar kanla besleniyor. Ahmet Çakar'ı, Erman Toroğlu'nu, Ziya Şengül'ü görüyoruz. Bu adamlar Türk toplumuna yakışmıyor. Spor medyasını bu kişilerden arındırmak gerekiyor. 3 büyük kulübün taraftarı üzerinde oynanan kirli oyunlar var. Elmalarla armutları karıştırıyorlar. Bunların takipçisiyiz. Biz doğru adımlar atıyoruz. Bu sene maçlarımızda sahaya meşale atılmadı, hakem anonsu yapılmadı. Biz emniyetin bizden istediklerini yerine getirdik. 90'lar öncesinin olaylarıyla beslenen bir basınla karşı karşıyayız. İnsanları her yere sürükleyen bir medya var.

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Biz değiştik, medya aynı yerde kaldı mı diyorsunuz?
[/FONT]
[FONT=Courier New, Courier, mono]Biz 93 yılında değiştik. GS-FB-BJK amigoları, Adnan Polat'ın girişimleriyle yapılan toplantı sonucunda eskisi gibi bir yerlerde toplanıp, saldırma amaçlı tribün mücadelelerinden vazgeçtik. Konumuz yer mücadelesiydi; mücadele, tribünün esas yerini kapma mücadelesiydi. Adnan Polat ve Hıncal Uluç'un girişimlerine bir de UEFA'nın baskıları eklenince, tribünlerde kombine bilet ve numaralı sisteme geçildi. Böylece mücadele edilecek bir tribün kalmadı. Zaten tribünü otomatik olarak biz almış olduk. 93'ten itibaren bir olay olmadı. Çok iyi incelerseniz İstanbul'da tribün terörü bitmiş, terör Anadolu'ya geçmiştir. Bugün hangi deplasmana giderseniz gidin, ya futbolcu ya da taraftar taşlanır. Çünkü orası göz önünde değil. Orada organize bir şey yok; saklanmak, kaçmak çok kolay. Bunun en güzel örneği Beşiktaşlı futbolcuların gündeme gelmeyen Denizli'de taşlanmaları. Her şey eyyam kokuyor.

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Deplasmana giderken kesici aletler ***ürmek şov amaçlı mı, yoksa bunun altında başka bir neden mi var?
[/FONT]
[FONT=Courier New, Courier, mono]Burada iki ayrı konu var. Birincisi polis deplasmana giden taraftarları çok iyi koruyor. Deplasmana giderken karşı takımın taraftarlarıyla karşı karşıya gelmiyorsun. Eskisi gibi karşılaşıp kavga etmek bitti. 99'dan itibaren Kadıköy'e otobüslerle gidiliyor. Ben bu güne kadar, stada girerken bir Fenerbahçeli taraftar görmedim. Otobüsten inip hemen maça giriyoruz. Kavga edecek bir ortam yok. Zaten kavgaların hiçbir anlamı yok; biz kavga istemiyoruz. Bizim aramızda hiçbir husumet yok, arkadaşlarımız da bizim sözümüzü dinliyor. Trabzon'a, Kocaeli'ye gidiyoruz, kavga-dövüş yok. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Fakat medya maalesef geriden geliyor. Biz spor basınından 15 yıl ilerideyiz. Nasıl Avrupa'yı 15 yıl geriden takip ediyorsak, basın da bizim 15 yıl gerimizde. Biz antrenmanı izlemeye giderken, gazeteciler bize gelip 'Antrenmanı basmaya mı gidiyorsunuz? Basacaksanız bize de haber verin' derlerdi. Böyle gazeteciler var. Bunlarla bir yere varamazsınız. Spor basınında diplomalı gazeteci yok. Rıdvan Dilmen'in, Erman Toroğlu'nun diploması mı var?

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Eskiden derbilerde tribünler yarı yarıya bölünürdü. Şimdiyse 500 kişilik gruplar derbilere gidebiliyor. Bu duruma nasıl gelindi?

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]12 Eylül 1980 darbesinden sonra alınan kararlar sonucu, her tribün yarı yarıya bölündü. Gün geçtikçe tribünler kombineli sisteme döndü. Böylece 40 bin kapasitesi olan stadımız 23 bin kişilik hâle geldi. Yani eskiden iki takımın taraftarı da 20 bin kişiydi; fakat kombineli sisteme geçilince sayı azaldı. Yani iki takımı seyretmeye 10'ar bin kişi gelmeye başladı. Daha sonra bizim stadımızda deplasmana gelen taraftarlar sadece açık tribüne alındı, sayıları 5 bine düştü. Bu sayı da insanları tatmin etmedi. Güvenlik tedbirleriyle bırakılan boşluklar sonucu bu sayı daha da azaldı. Daha sonra 2 binlere, en komiği ise bin 611 gibi rakamlara düştü. Son yaşanan olaylar sonucu da bu sayı 500'e düştü.

[/FONT][FONT=Courier New, Courier, mono]Gün geçtikçe rekabet denen, derbi denen şey bitti. Derbi, iki denk kuvvetin arenada birbiriyle kapışmasıdır. Derbi, tarihten, güçten gelen bir şeydir. BJK-GS-FB derbisi dendiğinde, derbi daha bir anlam kazanır. Bu takımlar arasında 1900'lü yılların başından beri süregelen bir mücadele var. 2 sene önce internette yaptığımız anketler sonucu, taraftarların da eskiye dönülmesini istediğini gördük. Çünkü derbi anlamını yitirdi. Ben artık derbi maçlarına derbi gibi bakmıyorum. Kadıköy'e gidiyorsunuz, 54 bin kişiye karşılık bin kişi var. Böylece 54 bin kişinin egosu tatmin ediliyor. İğrenç bir durum. Artık kimse derbilerden zevk almıyor. Çünkü karşında muhatap alacağın bir seyirci yok. Tribünler yarı yarıyayken kim daha iyi organize olacak, kim daha iyi bağırıp takımını motive edecek mücadelesi vardı. Amaç hedeften saptırıldı. Amaç FİFA'nın oyuncağı hâline geldi. FIFA tüketen taraftar istiyor. Gidip atkı, bayrak, forma, şort alan seyirci istiyor. Öte yandan gerçek taraftar, tüketen taraftar olmak istemiyor. O zaman da size çapulcu diyorlar. Çapulcu denen adam 90 dakika takımını destekliyor. Parası yoksa gidip yöneticiden bilet istiyor. Bu adam bileti alıp turşusunu mu kuruyor? Parası olsa gider kendi cebinden biletini alır.

Süleyman Seba bedava bilete karşıydı. Yöneticinin yanına taraftar gidemezdi. Zaten Seba yöneticilerin taraftarla görüşmesini yasaklamıştı. Bu konuda çok katıydı. Bedava bilet, para, rüşvet, deplasmana otobüs bizde olmaz, çünkü başkan buna izin vermezdi. Taraftara asla taviz vermezdi. Bizim 2 jenerasyon üstümüz para için değil, Beşiktaş için geldi. Para için gelenler de oldu, ama onlar bizim tribünde para olmadığını anlayınca ayıklandılar. Zaten hemen kendilerini belli ettiler. Alan gerçek Beşiktaşlılara kaldı[/FONT]
 

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
Onlar Efsane!!

Bir futbolcu düsünün... Maçta bir gol atiyor ama voleleri meshur oldugu için seyirci golü begenmiyor... O da gidip hakeme itiraz ediyor: "Hocam golü saymayin. Top elime çarpti." Kimden mi bahsediyoruz? Elbette ki, Besiktas'in efsane forveti Seref Görkey'den... Nam-i diger Voleci Seref'ten...
Seref Görkey, 1913 yilinda Istanbul'da dogdu. Annesinin söyledigine göre,
yapraklar dökülürken... Çok küçük yasta Nisantasi'nda futbola basladi ama yetistigi yer Besiktas Genç Takimi oldu. Kisa sürede yildizi parlayan Seref Görkey, 16 yasinda kapisindan adimini attigi Besiktas'tan bir daha hiç kopmadi.



Seref Görkey, ilk resmi maçini Istanbulspor'a karsi oynadi. Hep 10 numara giydi ve futbolu da 10 numara olarak birakti. Görkey, o yillari söyle anlatiyordu: "Çok iyi bir ekiptik. Benden bir sene sonra 1931'de Hakki (Baba Hakki) takima geldi. Hüsnü Sagman, Hayati, Adnan vardi. Önümüze geleni yenerdik. O zamanlar Besiktas'in taraftari artmaya basladi. Iki-üç bin taraftara top oynamaya basladik. Rakipleri bazen çok eziyorduk. Hakki bazen yanima gelip, "Yahu Seref, Fevzi ile Ibrahim'e de söyleyelim de çok atmayalim. Üzülüyor çocuklar" derdi. Üç-dört gol atip birakirdik.
Görkey, derbilerin de unutulmaz golcüsüydü. Galatasaray'a 30, Fenerbahçe'ye 13 kez gol atarak, Baba Hakki'nin ardindan derbilere damgasini vurmayi basardi


Büyük Efsane, futbol hayati boyunca attigi toplam 320 golün 99'unu voleyle kaydetti. Hiç penaltidan golü yoktu. Çünkü duran toplarin fileye gitmesini gol olarak görmüyordu Seref Görkey. Meshur voleleri soruldugunda da hemen Baba Hakki'yi aniyordu: "Attigim gollerin çogunda Hakki'nin emegi vardir. Baba Hakki, Sükrü Gülesin gibi topu ayagina lokum misali oturtan arkadaslarin varsa, o voleleri sen de atarsin!"
Bir keresinde Fenerbahçe'ye normal bir gol atmis Görkey. Tribünlerden hemen "Sana yakismadi" seklinde sitemler yükselmis. Bunun üzerine Seref Görkey'le hakem arasinda su diyalog yasanmis:
Seref Görkey: Hocam bu golü saymayin.
Hakem: Neden?
Seref Görkey: Elime çarpti hocam
Hakem: Ben görmedim ve golü verdim. Artik iptal edemem.
Hakemi "kandiramayan" Görkey, devre arasinda solugu Baba Hakki'nin yaninda aliyor: "Ikinci devre hep havadan isterim toplari."
Istedigi oluyor ve kendisine ilk devrede sitem eden taraftarlardan, muhtesem bir voleyle adeta özür diliyor


Besiktas futbol tarihinde, 18'i resmi olmak üzere, tam 22 sampiyonlukta imzasi olan Görkey, dönemindeki Milli maç azligindan sadece 1 kez A Milli formayi giyebildi. 12 Temmuz 1936 tarihinde Yugoslavya ile oynanan ve 3-3 biten o maçta da, takimin ilk golünü kaydetti. Araliksiz 20 yil Siyah-Beyaz formamizi giyen Görkey, futbolculugu biraktiktan sonra da futboldan kopamadi. Beykoz ve Adalet'in yani sira Besiktas'ta teknik direktörlük yapti. 1962 yilinda A Milli Takim'da teknik adamlik görevini üstlendi. 1960 yilinda da Besiktas Divan Kurulu Üyesi olarak, hizmetlerini sürdürdü


Besiktasimiz'in BJK Inönü Stadi'nda yapilan 100'üncü Yil kutlamalarinda da efsane forvetimiz Seref Görkey aramizdaydi. Büyük golcümüz Feyyaz Uçar'in koluna giren Görkey, sahanin ortasina kadar yürüdü. 100. yil mesalemizi Görkey ve Uçar birlikte yaktilar. Bu sirada eski açik tribünden 100. yila dogru gün, saat, dakika ve saniye sayan dev saat sifirlandi ve yine ayni tribünde 2 kulenin üstüne yerlestirilen mesaleler yandi. Görkey o günü söyle anlatiyordu: "Bir zamanlar Taksim Stadi vardi. Simdi Gezi Parki'nin oldugu yer. Biz maçlarimizi orada yapardik. Kadiköy'deki Papazçayiri gibi. Ben Taksim Stadi'ni dün gibi hatirliyorum. Zaten o stadda oynayip da hâlâ yasayan baska topçu kalmadi. Seref Stadi'nda da çok maç yaptik. Simdi orada da Çiragan Oteli var. Ama Inönü'nün yeri ayri. Biz oraya Dolmabahçe deriz, Mithatpasa deriz. Simdi Inönü diyorlar. Ne maçlarimiz oldu orada. Futbolu biraktigim 1950 yilindan bu yana hiç ayagim degmemisti Inönü'nün çimlerine. O gün, 100'üncü yil kutlamalari için Feyyaz'in kolunda sahaya girince duydugum heyecani anlatamam. Herkes bize bakiyor, seyirciler tribünlerde. Tipki eski günlerdeki gibi... Bir an yigilacaktim oldugum yere. Çok heyecanlandim. Hiç böyle bir günüm olmadi. ''Allah bana bu günleri gösterdigi için çok bahtiyarim''





BABA HAKKI :

1 yasinda iken ailesi Istanbul'da Besiktas semtine yerlesti. Babasi Binbasi Mahmut Nedim Bey 1914'de Birinci Dünya Savasi'nda sehit düsünce o da asker olmaya karar verdi.

Bu dönemlerde Halicioglu Askeri Lisesi'nde futbola basladi. 1931 yilinda Hakki Karagümrük'te oynarken Seref Bey Fenerbahçeli Zeki Riza Sporel'den daha atik davranarak daha atik davranarak Besiktas'a maletti. 17 yil boyunca Besiktas formasini giydi ve bu dönemde takim kaptanligi yapti. Besiktas'ta futbol oynadigi dönemde 8 Istanbul Lig, 3 Istanbul Silt Kupasi, 1 Izmir Uluslarasi Fuar Kupasi, 3 Milli Lig Sampiyonlugu, 1 Türkiye Kupasi, 2 Basbakanlik Kupasi, 4 Özel Turnuva Sampiyonlugu kazandi.

Bu arada futbola devam ederken 1937 yilinda Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

Besiktas formasiyla gol krali da oldu. Futbol oynadigi dönemlerde tüm dünya savas içinde oldugundan milli maçlar çok ender yapiliyordu. Bu sebeple sadece 3 kez Milli formayi giyebildi ve1 gol atti. Ingiliz Arsenal'den teklif aldigi ancak kabul etmedigi söylenir. Oynadigi 439 maçta 382 gol kaydederek Besiktas'in en golcü futbolcusu olmustur. Derbilerde de en çok gol atan futbolculardandir. Hem Fenerbahçe'ye hem Galasaray'a 30 gol atarak çok zor kirilacak bir rekora sahiptir.

BABA HAKKIYLA ILGILI BIR ANI Bozkurt Kulübü, Karagümrükle bir maç almisti… Oyun Halicioglu Sahasi'nda yapilacakti… Ve maç günü mezkûr sahaya gidildi… Saatinde takimlar karsilikli dizildigi zaman, Bozkurt takimi devrin kuvvetli kulüplerinin

futbolculariyla takviye edilmisti; Rakip kaleyi zamanin meshur kalecilerinden; Harbiyeli Pasa Sirri koruyordu… Maç baslamak üzere bizim Baba Hakki yok; Idareciler ve taraftarlar telas içinde Hakki'nin yolunu gözlüyorlardi!!! Oyuna baslandi. Az sonrada Hakki, Balat istikametinden gelen bir sandal içinde göründü; Taraftarlar oyunu birakmis sevinçle ona dogru kosmaya basladi… Maça geç kaldigini anlamis olacak ki; "Hakki Baba" sandalda soyunuyordu!!! O sahile çikti, idareciler da takim kaptani Sebahattine geldigini haber verdi. Fakat Kaptan Hakki'nin geç kalmasina kizarak oyuna sokmadi;

Maçin ikinci yarisinda Hakki'nin oynamasi için Idareciler, Sabahattin'i ikna ettiler. Kaptan da verdigi cezayi kâfi görerek bu bomba futbolcuyu oyuna dahil etti;

Ve o gün yarim devre oynayan Hakki, Bozkurt takimina hem de Sirri gibi kaleciye; Tam 6 gol atti.. O gün Hakki'nin sutlarina dayanamayan Sirri kaleyi terketmisti...

(dünden bugüne karagümrük gençlik kulübü 26-82; ASAF AYÇIL)

1948 yilinda bir maçta taraftarin onu isliklamasindan sonra "Bu formayi bana taraftar giydirdi. Simdi onlar isteyince de çikaririm" diyerek futbolu o maçta birakmistir.




Futbol Federasyonu'nda asbaskanlik görevi de yapan Yeten, 3 kez Besiktas Baskanligi yapmistir. Yönetimde olmasa da her zaman takim içinde söz sahibi olan Hakki Yeten sert ve otoriter tutumunun ve hem kendi takimindaki hem de rakip takimdaki futbolculardaki ona karsi duyulan saygi nedeniyle Baba Hakki unvaniyla anilmistir.

Otoriter yapisi ve takim üzerindeki agirligi üzerine anlatilanlar gerçekten bugünkü profesyonel futbolda zor inanilacak olaylardir. Bu anilara örnek olarak; kirmizi kart gören futbolcunun önce Baba Hakki'ya dönerek, "Çikayim mi?" diye sormasi ve o "Evet" deyince çikmasi veya Harp Okulu ile Ankara'da oynanan ve ilk yarisi 3-0 yenik kapanan maçin devre arasinda soyunma odasinda "Dönüs biletleriniz yirtarim, yürüyerek Istanbul'a dönersiniz" tehditi sonucu maçin ikinci yarisinda Besiktas'in 6 gol atarak maçi 6-3 kazanmasi verilebilir.

Ne kadar amatör ruha sahip olduguna ve sportmenligine örnek olarak anlatilan baska bir olay ise su sekildedir. Fenerbahçe ile Seref Stadi'nin çamurlu ortaminda oynanan maçta Besiktas 2 farkli skorla önde gitmektedir. Maçin ortasinda Besiktas ataklari ardarda devam ederken orta sahada Fenerbahçe kaptaninin yanina gelen Hakki Yeten söyle der: "Arkadaslarina söyle biraz maça asilsinlar bu maçin zevki böyle çikmaz."
 

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
104 Yılda Dumur Ettiklerimiz :):):):) Cok Güleceksiniz :):)

1. "Cobarde Gallina Ortega"(korkak tavuk ortega) pankarti ile Fenerbahçe taraftarlari; 02.02.2003

2. TS-GS maçi sonrasi futbolcularina "sampiyonlugumuzu kutlarim" mesajiyla Fatih Terim; 04.05.2003 (dereyi görmeden ördekleri ortaliga salma)

3. Inönü'de farka giden Besiktas-fb maçinda yeni aldigi takiminin çaresizligi karsisinda alti yabanciyi oynatmasiyla Mustafa Denizli ve hatta Oguz Çetin; sene 2000

4. Ali Sami Yen'deki gs-Besiktas maçinda Deli Ibo lakapli Ibrahim Üzülmez'in sag ayagini kaybetmesi ile Fatih Terim; 08.12.2002

5. Federasyon Kupasi finali ilk maçinda Les Ferdinand tarafindan çarsi-pazara alisverise gönderilen Fenerbahçe defans oyunculari (alti kisinin ikisi yolda birbirine çarptigi için kisa süreli travma geçirdiler); sene 1989 (tony schumacher tarafindan eklenmesi özellikle istenmistir )

6. Kadiköy'deki maçta 90. dakikada Sergen'in köseye giden topu ile çevrim disi olan Fenerbahçe taraftarlari; 14.09.1996

7. Kendi sahasinda yirmi dört maçlik galibiyet serisinden sonra, o sene Besiktas' a yeni gelen ve ismi dolayisiyla ayni rakipce dalga geçilen Ronaldo Guiaro tarafindan iki golle çarsaflara konu olan Fenerbahçe takimi ve taraftarlari; 02.12.2001

8. Ayni filmin ikincisinin çekilmesi gibi, yirmi bes maçlik seriden sonra dünya rekorunu kiracagini zanneden ancak Deli Ibo' nun gazabina ugrayan Galatasaray taraftarlari; Fatih "böyle bir sey var mi ya" Terim 08.12.2002

9. TSYD kupa maçinda Ali Sami Yen'deki gs-Besiktas maçinda sag taç çizgisi yakinlarindan Orhan Kaynak tarafindan avlanmasi ve Sergen'in frikigini elleriyle içeri almasi sonucu direge kafa vurmasiyla "Manav Mehmet"; sene 1997

10. 2002 dünya kupasi grup ilk maçinda Ilhan Mansiz'in "ardiles" hareketi ile neye ugradigini sasiran "dünyanin en iyi sol beki" ünvanli Roberto Carlos; sene 2002

11. Sampiyonluga giden rakibinin karsisinda varlik göstermeye çalisan, hatta üç kere öne geçen, ancak rakibinin "eeehhh seninle mi ugrasicam" diyerek 4-3 yenmesinden ve rakibinin sampiyonluguna boyun egmekten kurtulamayan Galatasaray takimi; sene 1992

12. Dolmabahçe Stadi'nda Galatasaray'in hep önce davranarak 4 golde de öne geçmesi, ancak 89.dakikada son sözü Besiktas'in söylemesi: Besiktas 5- Galatasaray 4; 6.11.1953

13. 1985-1986 sezonunda Besiktas'imiz sampiyon oluyor, ikinci sirada namaglup olup da sampiyon olmayi beceremeyen bir takim var: Galatasaray. Namaglup tek sampiyon Besiktas'imiz.

14. Son GS maçinda Çarsi Wanted isimli pankartlarini gören Besiktas taraftarilarindan "Çarsi mesgul, ailenizin bazi kiymetli üyelerine misafirperverlik gösteriyor" anlamina gelen karsilikla kalakalan cimbom taraftarlari, Mayis 2003

15. Lucescu'nun oynattigi futbolu devamli, siddetle elestiren ve Galatasaray'in 2003 yilinda da sampiyon olacagini iddia eden, hep yanilan, haksiz çikan ve Besiktas'in sampiyonluguyla büsbütün maymun olan, büyük üstad(!), Hincal Uluç.

16. Trabzon Avni Aker Stadi'nda bes golün arkasi gelir diye korkudan deliye dönen, stadi atese veren Trabzonspor taraftarlari. Maç çikan olaylar nedeniyle 84.dakikada bitirildi. Skor; Besiktas: 5 - Trabzonspor: 0 olarak tescil edildi; 20.01.2002.

17. Sergen'in 90. dakikadaki golüyle hem sampiyonluktan olan hem de on maçlik deplasman rekorlari sonlanan, bu durumu kendilerine yediremeyince de yumruk ve tekmelere basvuran Fatih Terim'in biricik talebeleri; 25.05.2003

18. 2003 sezonunun sonuna dogru gazetelere boy boy poz vererek "onlar sampiyonluk gerilimini kaldiramazlar, bizim tecrübemiz onlarda yok" demesiyle dört aylik Galatasarayli; Volkan Arslan. Ayrica ayni oyuncu bkz. 17.maddede ifade edildigi üzere golü yemelerini takiben "sampiyonluk gerilimini kaldirama*******" olsa gerek, Besiktas'li oyunculara saldirmistir.

19. Yine meshur 25 Mayis 2003 tarihinde oynanan GS maçinda bütün Besiktas tribünleri tarafindan karsilikli seslendirilen "günes dogmuyor, sabah olmuyor, cimbom Inönü'ye neden gelmiyor..." tezahuratina istirak etmeleri istenen ama katilmadiklarindan yuhalanip "bagirmayan taraftar çeksin gitsin" diye seslenilen bir grup cimbom taraftari. (Üstüne üstlük ayni taraftar grubu, getirip astiklari ve grup isimlerini tasiyan anli sanli (!) pankartlarini da giderken, g*türmeyi unutarak/birakmayi tercih ederek, Inönü Stadi'nda, Besiktas taraftarlarinin ellerine birakmislardir ki bu, apayri bir maymuna dönme konusudur.)

21. Okan Koç'u aldi zannedip Bodrum'da güneslenirken, aldigi aci haberle yikilip, Telegol'de kime çatacagini bilemeyen devrik imparatore, Haziran 2003.

22. Ilhan Cavcav: "Besiktas'i yenip Galatasaray'in önünü açip, sampiyon yapariz". Skor; Besiktas:2 - Gençlerbirligi:1, Mayis 2003

22. Pancu'nun Trabzonspor'a 90+2.dakikada attigi golle hevesleri kursaklarinda kalan cimbom taraftari

23. Besiktas'in Inönü'de Barcelona maçinda fark yemesini beklerken 3-0'lik sonucu görünce dumur olan envai rakip taraftarlar.

24. Galatasaray'i sampiyon yapmasina ragmen takimdan uzaklastirilan Lucescu'nun Besiktas'i 100.yilinda sampiyon yapmasi nedeniyle GS yönetimi, pek tabii..

25. Sattiklari Sergen'in 90.dakikada GS'ye gol atarak Besiktas'nin resmen sampiyonlugunu ilan etmesiyle o anda stadda bulunan bes yüz kadar GS'li... tekrar....

26. 100. yilinda kollandigini iddia ettikleri Besiktas'in puan rekoru kirarak ve 4 derbi maçi da gol yemeden kazanarak sampiyon olmasini takiben sus pus olmak zorunda kalan bir takim kendini bilmez medya saklabani ve bilimum GS'li.

27. 70'li yillarin sonu, stad önü sabahlamalarinin çok yaygin olmadigi dönemler, Inönü kapalisi diger taraftarlara gerçekten kapali. Besiktas- saibe maçi öncesi ( o zamanlar saibe degillerdi, haklarini yemeyelim ), saibeler aralarinda anlasiyor, meshur 555K parolasi gibi, "sabah beste Inönü'ye" ilanlari dagitiliyor. Üç-dört bin kadar saibe Taksim'de bulusup, marslarla iniyorlar Gümüssuyu'ndan asagi, manzara müthis, asagida kendilerini bekleyen binlerce Besiktas'liyla karsilasinca yokus yukari hiz rekorlarini alt üst ediyorlar. Kapali yine kapali oluyor onlara.

28. Daum'un geldigi ilk sene birinci lige yeni çikan ve firtinalar estiren Kocaelispor'un teknik direktörü olan Güvenç Kurtar: Gelene üç gidene dört atarlarken sira Besiktas'a gelmisti.. Ve Güvenç o talihsiz açiklamayi yapti... "BESIKTAS'A EN AZ DÖRT ATARIZ" ! Maçin ilk 20 dakikasi oynanirken durum 4-0 Besiktas'imizin lehine idi. Maç skoru: Besiktas : 7 Kocaeli:1

29. 1990 -1991 sezonunda Kadiköy'de Fenerbahçe'i 2-0 yenerek sampiyon oldugumuz maçta, sampiyonluktan öte Fenerbahçe Stadi'nin siyah-beyaz olmasiyla kendi evlerinde köseye sikisan, Besiktas'in bayramini izlemek zorunda kalan Fenerbahçe seyircisi.

30. 10-0'la Adanademirspor.

31. Türkiye'ye geldiginde kimse bana gol atamaz havalarindayken Kaptan Riza'dan kafa golü yemesiyle Schumacher.

32. Kadiköy'deki fb-Besiktas maçi öncesi "Bes olsun istiyorum" diyen ve maçi 5-1 kaybeden Todor Veselinoviç; 06.01.1990 (Bunu detayli anlatalim : Sezon 1989-1990. Ligin ilk yarisindaki Fenerbahçe-Besiktas maçindan bir gün önceydi.Fenerbahçe'nin teknik direktörü:"Gönlümde bes yatiyor.Su Besiktas'a bes atmak en büyük istegim" diyordu. Besiktasli oyuncular bu haberi okuyunca sasirdilar. Tarih 6 Ocak 1990.Yer Kadiköy. Daha 4. dakikada Wilson kafayi vurdu. Besiktas 1-0 önde.Fenerliler saskin.Fenerbahçe,8.dakikada Oguz'la esitligi sagladi.Fenerliler umutlanmisti.Ama... 19. ve 52. dakikalarda Ali, 59. dakikada Metin ve sonunda 71.dakikada Feyyaz kapanisi yapiyordu: 5-1 ! Maçtan sonra Besiktasli oyuncular "Veselinoviç'in gönlünde bes yatiyormus, iste buyrun BES...")

33. 2 km'lik, dünyanin en büyük bayraginin açilmasi sonrasinda, önceden "Besiktas sampiyonluk kutlamasini bilmez" diyen bir alay medya mensubu...

34. Kesin tarihi bilinmemekle beraber, Fenerbahçe'yi -yine- perisan ettigimiz bir maç sirasinda, kulübede kameralarin kendisini çekerken önce burnuyla oynayip sonra da elini agzina g*türmesiyle Fenerbahçe teknik direktörü Löw.

35. Yine Fenerbahçe'nin ugradigi Besiktas hezimetleri serisine ait bir maçin sonrasinda dolmuslarda 'arkayi fenerliyelim' deyiminin ortaya çikmasiyla Fenerbahçe taraftarlari.

36. 3-0 önde g*türdükleri maçi ikinci yarida Besiktas'in oyunu sonucunda 6-3 kaybeden Harp Okulu Takimi.

37. Istanbulspor baskaniyken stad kirasi yüzünden Besiktas camiasina hakaret ederek efsanevi "cem, uzan geliyoruz" pankartina maruz kalan Genç Parti Baskani ve GS'li Cem Uzan.

38. 80'li yillarin basinda Besiktas ile Fenerbahçe arasinda oynanan bir jübile maçinda ilk olarak fener tribünlerine giderek sarkisini söyleyen Dalida'ya sinirlenen kapalinin "o..... Dalida" diye tempolu bagirmasiyla neye ugradigini sasiran efsanevi zenci sarkici Dalida...

39. Roma'da yapilan UEFA kupasi maçinda bes yüz Besiktas taraftari tarafindan sesleri bastirilan Lazio taraftarlari (2003)

40. Kapaliya girmek için Besiktaslilar'dan önce stada gelme planlari yaparak, ve fakat planlarini önceden haber alan ve saat 6:00'da tüm kapalinin önünü tutan Besiktas taraftarlarinin maymun ettigi saat 8:00'de Dolmabahçe'de bulusan Fenerbahçe taraftarlari.

41. 18 Eylül 2000 Sampiyonlar ligi H grubu Besiktas - Barcelona maçi öncesi basin toplantisi : Barcelona teknik direktörü Lorenza Serra Ferrer'in "Besiktas'tan çekiniyor musunuz?" sorusu üzerine verdigi yanit; "Biz her yerde üç puan için oynariz, üç puani alip Ispanya'ya döneriz". Nihat hakkindaki bir soru üzerine de "Nihat'i tanimiyorum, o yüzden önlem almayi düsünmüyorum". 19 Eylül 2000 saat 23.30 yer Istanbul Inönü Stadi, Besiktas :3 - Barcelona :0. Maçtan sonra Ferrer'in açiklamasi ; "Söylediklerim yanlis anlasilmis".

42. 1985-1986 sezonunda namaglup olarak son hafta Ali Sami Yen'de, Besiktas'in ayni saatlerde Trabzon'a puan kaybetmesini bekleyen GS taraftarlari ve Trabzon tribünlerinde elinde Bond çantasiyla Trabzonlu futbolculara verilmek üzere tesvik primi paralariyla bekleyen GS'li üst düzey bir yönetici.

43. Bir özel ani : "Bir Kadiköy seferinde yine bilet bulamayip disarida kalmistik. Ne yalan söyleyeyim ne olur ne olmaz diye kaskolu saklamistim. Ama ne olduysa bir anda yine Besiktaslilik damarim tuttu, baslarim fenerine deyip kaskolu çikardim ve basim egik bogaya dogru ilerlemeye basladim. O anda karsidan gelen fenerli bir grup ile karsilastik. Biz de az degildik.Yaklasik yirmi kisilik bir grup. Ama onlara göre bayagi azdik. Neyse dedik tamam burada kavga çikar hazir olun. Biz, bize saldirmalarini beklerken ne olsa begenirsiniz?Fenerliler baslamaz mi bogaya dogru kaçmaya. Biz de bunun üstüne basladik kovalamaya.. Allah'in büyük lütfu; tam o anda da bileti olup da maça gelen bizimkiler Kadiköy'den gelip maça gitmekteler. Kaldi mi fenerliler ortada. Yil 1998 ya da 1999."

44. 11.20.1993'te, tarihinin en büyük hezimetine ugramasiyla, Trabzonspor, skor : 7-1

45. Ali Sami Yen'de Ibrahim Üzülmez'in yürümek için kullandigi sag ayagi ile G.Saray'in iç saha rekorunu bozmasinin verdigi hazimsizlikla "Besiktas 100.yilini hakemlerle kutlar artik" diyen, ama Besiktas'li yönetici Sn.Mete Düren'in tarihin tozlu sayfalarini hisirdatmasini takiben kivirarak "Canim yanlis anlasildim, Besiktas kutlamalara bizlerle hakemleri çagirmayacak mi yani.." demesiyle GS'li yönetici Ali Dürüst. 08.12.2002

46. Ayni maçta iki defa, hem de ayni iki futbolcumuzun ortak yapimi gollerle çaresiz birakilmasiyla milli kalecimiz Rüstü Rençber. 06.12.1997

47. 25.10.1998'de Inönü'de 3 -2 skorla yine kazandigimiz bir Fenerbahçe maçinda, bu sefer Ertugrul topu ceza sahasina dogru kepçeler ve geriden kosup kafayi vuran Sifo Mehmet tribünlere kosarken Rüstü sag eli havada hala bekliyordur !!!

48. 16.11.1991'de dakika 90'da 2 -1 galipken Sifo Mehmet'in sol taraftan Fenerbahçe ceza sahasina girerek attigi golün aslinda gol olmadigini ve Semih tarafindan çizgiden çikarildigini yillar boyu iddia ettikten sonra, 2003 yilinda Semih'in TV'de pozisyonun gol oldugunu itiraf etmesiyle, Fenerbahçe taraftarlari.

49. Besiktas taraftarlarini Altiyol'da beklerken o esnada Besiktaslilar'in Fenerbahçe tesislerinde çay demledigini ögrenen bir grup Fenerbahçeli taraftar.

50. "Futbolda yenmek de vardir yenilmek de" deyimini unutarak , haksiz kartlarla 0-2 yaptiklari Besiktas maçinda "sallasana mendilini Sinan Engin kurtarsana sahadakileri" deme arsizligina düsen Fenerbahçe taraftarlarina, en sessiz tribünümüz olan numaralinin verdigi "Sinan mesgul, ailenizin bazi kiymetli üyelerine misafirperverlik gösteriyor" anlamina gelen sarsici bir yanitla sok olan ve maç bitimine degin sessizlige bürünen Fenerbahçe taraftarlari. Sene 2002

51. 1990 yili, sondan bir önceki hafta. inönü'de lig finali Besiktas-fb arasinda oynaniyor. fener kalecisi tony schumacher, sari firtina metin tekin'i isinirken görüp "bundan da gol yersem kaleciligi birakirim" lafini ediyor. metin ilk devre bir tane atiyor, bunu yediremeyen schumacher ikinci devre sahaya çikmiyor. metin fenerin ikinci kalecisine de bir tane atiyor ve Besiktas 3-1 maçi alarak sampiyon oluyor.

ve son olarak vede en onemlisi ise geçen sene hem hakemi hem fb yi hem de azizi 10 kisiyle kalecisiz yendigimiz 3 4 luk maçla tüm dünya......
 

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
Besiktas'a Birde Kalpsizin Birisine Asigi

besiktas0zf.jpg


Sevdalara bezenmis geliyoruz...adimlarimiz asker disiplininde siyah deyip basiyoruz sag ayagimizi yere gür bir beyazla indiriyoruz sol ayagi toprak ananin bagrina dogru.inat etmsiiz isyan etmis serefsizlerin purolarindan cikan islerin kapkara yaptigi duvarlarina..baca dumanindan cikar gibi cikiyor nefesimiz gecenin zifiri karanliginda,sifirin altinda bilmem kac derece soguga inat.meteliksiziz biliyorduk cebimizde basimizi dondurmeye yarayan kimyasallari almaya paramiz yok,olsada almaya niyetimiz yok.vermisiz kendimizi kopek oldurenin koynuna,köpek gibi titriyoruz,tahta banklara kendimizi birakmis haldeyken.tutsak etmis bizi kendine,gönüllü mahkumunuz senin ipe ***ürmeyinde muebbet verin siyah beyaz duvarlarin arasinda.Arman olsun hücreme dolan isigim,uzun alanlar istemem keza sesimin yankisini duyacak kadar uzak olayim duvarlarina yeter ban****örolasin emi dünya,goremeyesin sevismelerimizi boyluboyuna yatmisken dolmabahce sirtlarinda.Büyük Amigomuzun dokulen yaslarini yalanci agitlarin mahsulu sanarsin sen ey gidi serefine yandigimin medyasi.mil çekilsin gözlerinize gormeyin emi armamizdaki TÜRK bayraginin hic bir takima nasip olmadigini,görmeyin siz kan fiskiran seytan gözlerinizle serefimizi yazdigimiz Inönü duvarlarindaki pankartlari,sagir olun duymayin sarkilarimizi.sizleri dusunupde zehir edemem valsimi yarida birakamam.ortakoy semalarinda ucmaktayim su an,bogaz koprusune gerdanlik derdim de yalan,inanmayin siz.Dünyanin pirlantasidir semtimiz.serefin simgesidir armamiz.varsin olsun olmasin müzemizde 2 tane UEFA patentli kupamiz yada armamizda siritan 3 tane yildizimiz,55bin inegin otladigi besi damimiz olmasin ya da ne bileyim tarihinde tek basarisi uefa ceyrek finali olan göztepe gibi mazimiz olmasin.bizim tarihimiz yazsin her zaman ankaragünün yatislarini satislarini volkswagen bayisinin kasasina indirdigi passat fiyatlarini ve surucu koltuklarindaki davarlari.bunlardir bizi böyle süründüren tukruk bezlerimizi salgi manyagi yaparak delirten yüzlerine tukursek bile yarabbi sukur deyip irgalamayanlar.bunlardir kadikoyde suyu son damlasina kadar kesen ve engel olamayan sahadaki gol yagmuruna.ve sonra bagista bulunan kizilay kan bankasina.bizde böyle kardesim her sene boyle biz oyun bozaniz kardesim.her turlu kumpasin ortasina atariz bedenimiziyumrugumuzu peskes masaniza vurmasakta her turlu bir yerden hissettiririz acisini.peeeeh canina yanayim senin Karakartal nelere kadirsin be gözüm.nesin sen böyle asik etmissin yuzbinlerce serefini kaninda hisseden insani...haykirtiyorsun pesinden milleti..coktan girmeye hazirlar zindanlara sirf siyahi ölesiye yasayayim diye...senin icin birakip gelmisler baharlari yazlari asik olmuslar kisa.sirf bembeyaz kar burusun her yani diye...anlatsam güler herkes içimdeki seni..deli kulpunu takacaklar belki bana..ama sen benim icin herzaman kundakta bebeksin sevgime muhtacsin bende senin tanrisal kokuna muhtacim.gozlernin hapsindeyim birakmisim senin kullarina savur beni ordan oraya bebegim sut beyaz tenine degmesin kimsenin eli..bir sonraki görüs gününde görüsmek üzere Kartalim tum dunyam sensin.kalbimde tasikardi sinyalleri artiyor seni gordukce ve asigim sana ölesiye,ölmez sag kalirsam bu dunyada,hergun SIYAHIN ZINDAN OLSUN BEYAZ AYDINLIK...
 

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
Mutlaka Okuyun

Evrenin sonsuz güzelliklerinden biridir samanyolu takimadasi, çokça yildiz içerir görüntüsünde, geceleri issiz ve karanlik bir diyardan süzebilirsiniz kimi zamanlar, büyülenen gözlerinizle asik ve sarhos bir saire dönersiniz aniden... o yildizlardir ki, göremezsiniz bazi geceler, kara bulutlar kapatir pariltilari... yalniz gibisinizdir, bir sikkinlik bir keder çöker benliginize ve dayanilmasi güç bir çekingenlik içinde korkuyu dinlersiniz, korkunun gökyüzü kadar uzak olmadigi yerlerde...

Hilal çok görünmez halbuki, hele hilalin içine girmis tek yildizi bulmasi, hayal ve rüya çeliskisi içinde duymasiyla uyutulur...

Gündüzleri bir baskadir bu dünya, gecenin karanligina inat beyaza bürünmüs gök,en sade güzelligiyle eslik eder yeryüzü, siyaha özenmis haliyle... gecenin yarattigi karamsarlik, gündüzleri yasami yüceltir, beyazin sevgisini anlarsin, simsiyah olan sokaklari kaplarken kar taneleri...

Çocukken daha bir yakindik bu yildizlara, çizerdik boyardik. Bazilarimiz dalgali süsü verirdi, geceyle gündüzün birlestigi resmin en tepesine çizerken, Türk olmanin sehvetindeki bayraklari. Bir Hilal, bir Yildiz beyaza batirilmis, etrafina kan kirmizi akitilmis, bir çiçekten güzel olurdu çocuk pasteliyle yapilmis Türk bayraklari...
Çogu çocuk bilmezdi okula gitmeden bayrak çizmeyi. Biz sansliydik oysa, küçük evin salonunda tam duvarin ortasinda asiliydi, siyah beyaz Besiktas amblemindeki, bir kalin ok gibi Türk bayragi. Okula giden ablamin defterine çizerdim, yaprak yaprak kirmizi-beyaz-siyah bayragi. Anaokuluna baslayinca ögretmen sorardi ‘’neden senin bayragindaki hilal yukari bakmakta’’... ben derdim,çocuk aklimla, öyle ögrendim, öyle yaptim... hayir derdi, hilal solda, yildiz sagda olacak... ama, ama ben Besiktasliyim derdim heyecanla...

Yillar geçer sekiller hep ayni, üniversite ögrencisi olmusum, sikkinlik veren derslerde çizerim hala, siyah beyaz üçgeni, ortasina yukari bakan hilali...

Bugün gelinmis bir duruma... benim yaptigimdan farki, yukari bakan hilalin olmamasi... sag taraftaki yaldizli yildizlar... bir... iki... üçüncüyü çizmeye çalisan anaokulu çocuklari... gökyüzüne bakan hilali görmekten aciz...

Siz büyüyen çocuklar atin yildizlari bir kenara... bir hilal çizin, içine tek yildiz atin yeter... bilir misiniz? Hilalli yildiz milyonlarca yildiza bedel...


Siz kalbi hala siyah beyaz atan çocuklar... bir göge bakin, bir yere... bir hilale bakin bir yildiza... sonra kapatin gözlerinizi... iste ordadir... tam önünüze çizmissinizdir... sehvetli, görkemli, dünü ve yarini gösteren siyah beyaz çizgiler içindeki kirmizi sekli... unutmussunuzdur gerisini... anlamissinizdir gerçegi.

KARTALIZ DELIKANLIYIZ ÇÜNKÜ BIZ
B E S I K T A S L I Y I Z
 

d3xt3r

Katılımcı Üye
19 Ağu 2008
922
0
uzayda bir yerde
Kartallar Yüksek Ucar !

Besiktas, 1938 ile 1943 yillari arasinda 5 kez üst üste sampiyon olarak kirilmaz bir rekorla tarihe geçti. Yenilmez Armada olarak anilan takim üç defa da hiç yenilmeden mutlu sona ulasiyordu
Zor günlerini birkaç yil süren asamadan sonra atlatan Besiktas, 1937 yilindan itibaren kelimenin tam anlamiyla müthis bir ataga kalkarak sahalarda firtina gibi esiyordu. Rakiplerini silindir gibi ezen Karakartallar sampiyonluga abone olurken, maglubiyet yüzü de görmüyor, spor tarihine geçecek rekorlara imza atiyordu. Ilginçtir, 1937-38 sezonunda hiç yenilmeyen Besiktas, Günes ve Fenerbahçe ile ayni averajda bulunuyordu. Daha önceki uygulamalarda averaji ayni olan takimlar, aralarinda maç yapiyor ve sonuç belirleniyordu. Ama bu sezon yöneticiler nedense uygulamadan vazgeçtiler ve masa basinda aldiklari bir kararla Günes'i sampiyon ilan ettiler. Besiktas da üçüncü ilan edildi. Ama Karakartal bu haksizligin acisini fena çikardi.1939'dan 1946 yilina kadar 5 yil üst üste sampiyon oldu Besiktas.1938-39 sezonunda 18 maçta 15 galibiyet, 3 beraberlik ile yenilmeden sampiyon oldu. 1939-40 sezonunda, Topkapi'yi 12-0, Hilal'i 13-0 yenerek tarihi bir fark ve rekorla kazanan Besiktas, bu sezonda 76 gol atip, 20 gol yedi ve sampiyon oldu. 1940-41 sezonunda eski futbolcularindan Refik Osman Top'un çalistirdigi Besiktas, 18 maçi da kazanarak yine rekor kirip, yenilmeden bir kez daha sampiyon oluyor ve tarih yaziyordu. Kartallar bu sezonda Galatasaray'i da 5-0'lik skorla yeniyordu. (23.3.1941 tarihindeki özel maçta da Fenerbahçe'yi de 7-1 yenerek en farkli galibiyeti aliyordu.) 1941-42 sezonunda da firtina gibi esmeye devam eden Besiktas, Süleymaniye ve Taksim'i 12-0 gibi tarihi farklarla yeniyor, toplam 90 gol atiyor ve sadece bir yenilgi ile sampiyon oluyordu. Sükrü Gülesin de 15 golle kral oluyordu.1942-43- sezonunda da sürüyordu Besiktas firtinasi... Rakiplerine gol yagdiran Karakartallar 81 gol atip, 8 gol yerken, 18 maçi da kazanarak sampiyon olurken, 1940-41 sezonundaki rekorunu da egale ediyordu.'Baba' Hakki da 21 golle 1942-1943 sezonunun gol krali oluyordu.
Efsane futbolcular
BeSIktaS'In bu 5 yil üst üste sampiyon yaparak unutulmaz bir zafere g.türen efasene kadroda yer alan, hafizalardan ve futbol tarihinden silinmeyecek futbolcular sunlardi: Hayati, Hakki, Fuat, Esref, Seref, Hasan (Federasyon eski Baskanlari'ndan Polat), Hüsnü, Feyzi, Nuri, Mehmet, Ali, Taci, Sevket, Hristo, Faruk, Sabri, Cihat, Yavuz, Hüseyin, Sükrü, Yani, Memduh, Rifat, Çaçi, Kemal, Ibrahim, Çengel Hüseyin, Vecdi, Ethem altin devrenin ilk akla gelen unutulmaz futbolculari olarak yenilmez armadayi olusturuyordu.
Iki kez üst üste sampiyon
1943-44 sezonuna da favori olarak baslamisti Besiktas, ancak 5 ylil üst üste sampiyon olmanin getirdigi doyumun getirdigi rehatten olmali, sezonu Davutpasa ve Galatasaray maglubiyetleri ile ikinci olarak tamamliyordu.
1944-45 sezonuna isi saglama alarak, sezona hirsli ve iddiali basladi Besiktas. Çünkü rakipleri 'Besiktas bitti. Artik sampiyon olamaz' diyordu. Baba Hakki da bunlara 'Biz cevabimizi sahada veririz' diyor ve arkadaslariyla birlikte bunu gerçeklestirmisler ve sezon sonunda bir yil aradan sonra sonra yeinden sampiyon oluyorlardi.
1945-46 sezonunda daha önce uygulanan puan sistemine geçildi. Galibiyete 3, beraberlige 2, maglubiyete de 1 puan verilmesine karar verildi. Besiktas, 8 takimli ligde, 14 maçin 11'ini kazanip, sadece Fenerbahçe, Istanbulspor ve Sülemaniye ile berabere kaldi ve 39 puanla bir defa daha yenilmeden sampiyon olma basarisini gösterdi.
Kadro: Hakki, Hristo, Dr.Hikmet, Sükrü, Dr.Vedii, Seref, Ethem. Çömelenler: Yavuz, Vecdi Çapa, Çengel Hüseyin...
Muhtesem basari
Sonuçta Besiktas 1938-39 sezonu ile 1945-46 sezonu arasinda Istanbul Ligi'nde tam 7 kez sampiyon olarak tarihi zaferlere ve rekorlara imza atti. (1937 ile 1950 yillari arasinda-1942-48-49-hariç Istanbul, Ankara, Izmir mahalli liglerinde ilk siralarda yer alan takimlarin katilimiyla 'Milli Küme' düzenleniyordu. Besiktas 1940-41, 1943-44 ve 1946-47' yillarinda da bu uygulamada birinci oldu.)

Yenilmeden sampiyon
Besiktas, bir kez daha yenilmeden sampiyon oldu. Sezon boyunca sadece Süleymaniye, Fenerbahçe ve Istanbulspor ile berabere kaldi. 11 Galibiyet aldi. 41 gol atarken, kalesinde sadece 11 gol gördü. takimda en çok golü Sükrü (11) atarken, Kemal , Hakki (7), Seref (4) Hüseyin (3) kendisini takip eden isimler oldu. Kartal en farkli galibiyetini Beykoz karsisinda 7-0'lik skorla aldi. Bu sezonda yine eski uygulamaya dönüldü ve galibiyete 3, beraberlige 2, yenilgiye 1 puan verildi. Besiktas 39 puan topladi. Sampiyon takimda M.Ali, Etem, Yavuz, Hristo, Vedii, Çaçi, Hüseyin, Ömer, Faruk, Nuri, Fethi, Alaaddin, Sabri, Hakki, Hikmet, Kemal, Seref, Sükrü, Vecdi, Rauf, Süreyya sezon boyunca forma giyen futbolcular oldu.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
HAKKI YETEN



Beşiktaş’ın sembolü Baba Hakkı, 1910 yılında Vodina’da doğdu. Henüz 1 yaşındayken ailesi İstanbul’a yerleşti. Babası Binbaşı Mahmut Nedim Bey, 1914’te Çanakkale’de şehit düştü.

5 kardeşiyle birlikte yaşam savaşı veren Hakkı Yeten askeri okula yazıldı. Bu dönemde Beşiktaş Muradiye semtinde futbola başladı. Maltepe, Halıcıoğlu ve Kuleli askeri takımlarında oynadı. Beşiktaş Futbol Şubesi’nin kurucusu Şeref Bey tarafından Siyah-Beyazlı renklere kazandırıldı. Bu arada askerlik mesleğini bırakarak avukat oldu.

17 yıl Beşiktaş forvetinde özellikle sağiç olarak yer aldı. Otoriter ve teknik oyunculuğuyla kısa sürede kaptan oldu. Özellikle disipline verdiği önem nedeniyle kısa süre içinde “Baba” lakabını aldı. Saha dışında da tam bir beyefendi olan Hakkı Yeten, güçlü yapısıyla rakip oyuncularla ikili mücadelelerde kollarını açar ve karşı takım oyuncusu önüne geçemezdi.

1945’te futbolu bırakana kadar, 1 Türkiye Birinciliği, 2 Milli küme, 1 Başbakanlık Kupası, 7 İstanbul Ligi, 1 İstanbul Şildi, 2 İstanbul Kupası şampiyonluğu yaşadı. 17 yıl formasını giydiği Beşiktaş’ta 439 maçta 382 gol kaydederek inanılması güç bir sayıya erişti. Derbilere de damgasını vuran Baba Hakkı, hem Galatasaray hem de Fenerbahçe’ye 30’ar gol atarak tarihe geçti.




İkinci Dünya Savaşı nedeniyle A Milli Takım çok az sayıda maç yaptığından Hakkı Yeten de yalnızca 3 kez ay-yıldızlı formayı giyebildi. 27 Eylül 1931’de Bulgaristan’a 5-1 yenildiğimiz maçta tek golümüzü Baba Hakkı atmıştı.

Futbolu bıraktıktan sonra Futbol Federasyonu’nda Asbaşkanlık yaptı. Beşiktaş’ta 3 dönem başkanlık yaptı. Daha sonra yönetimi kurulu tarafından şeref başkanı seçildi. Hakkı Yeten, 16 Nisan 1989 tarihinde yaşama veda etti. Beşiktaş Belediyesi, Fulya Stadı’nın bulunduğu caddeye O’nun ismini verdi.

 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
ŞÜKRÜ GÜLESİN


14 Eylül 1922’de doğan Şükrü Gülesin, Türk futbolunun yetiştirdiği en büyük yıldızlardan biri olarak anıldı. Futbola küçük yaşta Kınalıada’da kaleci olarak başladı ve kısa sürede forvete geçti. İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrenci iken Beyoğluspor’a transfer olan Şükrü, 1940-41 sezonunda Beşiktaş’a geldi. 1944-45 sezonunda Ankaragücü’nde forma giyen Gülesin, Beşiktaş’ta oynadığı 10 yılda, 3 Milli Küme, 6 İstanbul Ligi, 2 İstanbul Kupası, 2 Başbakanlık Kupası şampiyonlukları yaşadı. 13’ü Galatasaray’a, 9’u Fenerbahçe’ye olmak üzere derbilerde 22 gol kaydetti. Ortaya koyduğu muheşem futbolla birlikte attığı korner golleri de onu büyük üne kavuşturdu. Adını Avupa’da duyuran Gülesin, 1950’de İtalya’ya gitti. Palermo, Lazio, tekrar Palermo olmak üzere 3 sezonda, İtalya 1. Ligi’nde 79 maçta 36 gol attı. Dünyanın bu en zor liginde forma giyen en başarılı yabancılardan biri olarak anılan Gülesin, Türkiye’ye dönünce Galatasaray’a transfer oldu. 10’u Beşiktaş’ta, 1’i Lazio’da olmak üzere 11 kez A Milli formayı giydi, toplam 4 gol kaydetti. Futbolu bıraktıktan sonra, Milli Takım Teknik Komitesi’ne seçildi, Beşiktaş’a yöneticilik ve spor yazarlığı yaptı. 10 Temmuz 1977’de kalp kizi geçirerek yaşama veda etti.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
VEDİİ TOSUNCUK



1921 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Vedii Tosuncuk, futbola 22 yaşında İzmir’de başlamıştır. Kısa zamanda Karşıyaka takımında ortahaf mevkiinde oynamış, Tıp tahsili için İstanbul’a geldiğinde de, çocukluğundan beri gönül verdiği Beşiktaş’a transfer olmuştur. Beşiktaş Futbol Takımı’nın sol kanadında uzun yıllar başarılı maçlar çıkarmış ve fiziki üstünlüğüne eklediği mükemmel tekniği ile, Siyah-Beyazlı takımımızın şampiyonluklarında önemli roller oynamıştır. Ayrıca Beşiktaş’ta Kaptan’lık mertebesine ulaşmış yıldızlardandır. Uzun, sert vuruşları sayesinde maçın kaderini değiştiren oyuncular arasında yer alan Tosuncuk, Beşiktaş tarihinde Hüsnü Savman’dan sonra gelen en büyük solbek oyuncusudur. A Milli Takım’da 10 defa solbek olarak ay-yıldızlı formayı giyen Vedii Tosuncuk, 1 defa da kaptanlık yapmıştır.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
HÜSEYİN SAYGUN



İstanbul Beyazıt’ta 1920 yılında doğan Hüseyin Saygun, futbola Kadırga’da başladı. Bir süre Kurtuluş’ta futbol oynadıktan sonra Beşiktaş’a transfer oldu. 1936’dan 1947’ye kadar giydiği siyah-beyazlı formayla çok başarılı maçlar çıkarttı. 1947-48 sezonunda Vefa’da oynayan Hüseyin, bir yıl sonra Beşiktaş’a döndü ve futbolu siyah-beyazlı forma altında bıraktı. Orta sahada oyunu yönlendiren ve günümüzde “playmaker” olarak adlandırılan Saygun, derbilerde Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı da 4’er gol kaydetmeyi başardı. 9 kez A Milli olan ve “Çengel” lakabı ile anılan Hüseyin Saygun, 1959 yılında Teknik Direktör Remondoni’nin takımı bırakması üzerine Beşiktaş’ı çalıştırdı. 1994 yılında da vefat etti.

 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
HÜSNÜ SAVMAN



1908 yılında doğan Hüsnü, Beşiktaş’ın Bandırma deplasmanına gidişinde Kulüp yetkilileri tarafından beğenilip takıma kazandırıldı. 1926’dan 1943 sonuna kadar 17 yıl Beşiktaş formasıyla genellikle solbek, bazı maçlarda da santrfor olarak oynadı. Beşiktaş’ın ilk Milli futbolcusu olan Hüsnü Savman, 8 kez A Milli forma altında görev yaptı, 3’ünde sahaya kaptan olarak çıktı. Cesaretli futbolu, kişiliği ve beyefendiliğiyle tanınan Hüsnü Savman, kısa sürede kulübün sembol isimlerinden biri haline geldi. Beşiktaş’ta Baba lakabı da ilk kez Hüsnü Savman’a verildi. Baba Hüsnü, 1 kez Türkiye Birinciliği, 1 kez Milli Küme, 6 kez İstanbul Ligi ve 1 kez de İstanbul Şildi şampiyonluğu yaşadı. Futbolu bıraktıktan kısa bir süre sonra, henüz 37 yaşındayken öldü.

 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
ŞEVKET YORULMAZ



1950’li yılların unutulmaz oyuncusu Şevket Yorulmaz, 1926’da Konya’da dünyaya geldi. Futbola Konya İdmanyurdu’nda başladıktan sonra 23 yaşında Beşiktaş’a transfer oldu. Beşiktaş’ta 1951-52 ve 1952-53 sezonlarında gol kralı olan Şevket Yorulmaz, özellikle ceza alanı içindeki fırsatçılığı, çabukluğu ve gol vuruşlarıyla dikkatleri çekti. 3 kez A Milli formayı giyen Şevket Yorulmaz, derbilerin golcüsüydü Fenerbahçe ağlarına 10, Galatasaray ağlarına da 9 gol atarak, Beşiktaş tarihine adını yazdırdı. Futbolu bıraktıktan sonra uzun süre Beşiktaş Yönetimi’nde görev alan Yorulmaz, daha sonra Divan Kurulu üyeliği ve kulüp müdürlüğü görevlerini de üstlendi.

 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
FARUK SAĞNAK



1924 yılında İstanbul’da doğdu. Beşiktaş’ta yetişti ve 1944 ile 1956 yılları arasında, tüm kadrolarda eksiksiz görev yaptı. Defans, orta saha ve hücum hattının sol kanatlarında tüm mevkiilerde aynı başarıyı göstererek oynadı. Kelimenin tam anlamıyla bir “joker” oyuncusuydu.

Top tekniği, oyunu okuyuşu, defansta oynarken ileri uçtaki arkadaşlarına attığı paslar, orta sahada oynadığı maçlarda ise yine önündeki gol adamlarına attığı milimetrik paslar, klasının aynasıydı.

Milli maç organizasyonlarının iptal edildiği harp yıllarına rastlayan gençlik döneminde, bu şerefe nail olamamıştı ama üstün klasını sonuna kadar koruduğu son döneminde, Milli Takım’a davet edilmesi, O’nun ne çapta futbolcu olduğunun en somut örneğidir.

12 yıl aralıksız formasını taşıdığı Beşiktaş’ta, 273 maçta yer aldı ve 25 gol kaydetti rakip kalelere.
Futbolu bıraktıktan sonra muhtelif dönemlerde Beşiktaş Yönetim Kurulları’nda görev aldı. Tam bir oyuncu sarrafı olarak da tanınır. 1959-60 sezonunun şampiyon kadrosu oluşturulurken; Birol Pekel, Şenol Birol, Arif ve Tuncay Demirtaş gibi genç oyuncuları keşfedip, Beşiktaş’a kazandıran O’dur.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
BÜLENT AZİZ ESEL



Topu ayağına aldığında karşısındaki rakip oyuncuyu şaşkına çevirirdi. Hem güçlü fiziği, hem de uzaktan attığı şutlar yüzünden ‘Kasatura Bülent’ lakabını almıştı. 1927 yılında dünyaya gelen Bülent, Kırıkkalespor’da futbola başladıktan sonra 1943-48 yılları arasında Ankaragücü’nde forvet olarak oynadı.1948’de Beşiktaş’a transfer olan Esel, aynı yıl kazanılan İstanbul şampiyonluğunda büyük pay sahibiydi. Bir sezon sonra 20 gol atarak, Şükrü Gülesin’le birlikte takımın en büyük hücum silahı haline geldi. 50-51 sezonunda Adalet’te forma giyen Bülent Esel, Palermo’nun SPAL takımıyla anlaşarak İtalya’ya gitti. Bu ülkede 3 yıl futbol oynayan Bülent Esel, güçlü fiziği sayesinde çok başarılı oldu. 1951-54 yılları arasında SPAL takımında 77 lig maçında 27 gol atmayı başardı. İtalya’da ki başarılı dönemin ardından 1954’te Beşiktaş’a dönen Bülent Esel, 1954’ten 57’ye kadar Beşiktaş’ta oynadıktan sonra Altınordu’ya transfer oldu ve bu takımda futbol yaşamını noktaladı. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük yapan Esel Altınordu ve Uşaksor’da uzun yıllar çalıştı.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
ETHEM KARPAT



Futbol topuyla Küçüksu çayırlarında tanışan Ethem Karpat, 23 Şubat 1921 tarihinde İstanbul Kocamustafapaşa'da dünyaya geldi. Anadoluhisarı futbol takımının yaz maçlarını izlerken futbola sevdalandı. O kaleci olmayı istedi. Küçüksu çayırında arkadaşlarıyla futbol oynadı. İlk kez İdmanyurdu Kulübü'nde genç takım ile sahaya çıktı. Daha o zaman 14-15 yaşındaydı. Daha sonra Davutpaşa Kulübü'nde birkaç maç oynadıktan sonra talebelere futbolun yasaklanması ile bir süre uzak kaldı. Askeri bir fabrikada çalışmak için gittiği Kırıkkale'de yeniden futbola başladı. Ardından Ankaragücü forması ile sahalarda yer aldı. 1944'te terhis olduktan sonra Beşiktaş'ın kapıları kendisine açıldı. 1945-46 sezonunda lisansını alarak Siyah-Beyazlı formamızı giymeye başladı. Ethem Karpat, Siyah-Beyaz forma ile tam 104 maça çıktı. Şeref Stadı’nın toprak sahasında yaptığı muhteşem kurtarışlarıyla bazen “kedi” lakabını aldı, bazen de “panter”...
1948 yılında “en az gol yiyen kaleci” olduğunda ise spor sayfalarının manşeti hazırdı: “King Kong”. 17 yıl boyunca kalecilik yapan Ethem Karpat, 1952 yılına kadar top oynadı. Daha sonra futbolu bıraktı. 60 yıl boyunca kulüp, 40 yıldır da divan üyesi. 1977 yılında idare heyetinde bulundu. 2 dönem Sicil Komitesi'nde görev aldı.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
Mehmet Ali TANMAN



8 yılda 7 Lig Şampiyonluğu'na adını kazıyarak, aradan yarım asır geçmesine rağmen hala kırılamayan bir rekorun sahibi olan Beşiktaş'ın, bu altın devrinde kaleyi koruyan en önemli isim; Mehmet Ali Tanman'dı... 1933-1946 yılları arasında 354 maçta Siyah-Beyazlı formayı giyen Mehmet Ali Tanman, kalesinde sadece 70 civarında gol gördü ve "100 Yılın En iyi Kalecisi" unvanını kazandı.

Tarihi boyunca Beşiktaş kalesini birçok ünlü kaleci korudu. Dr. Resul, Haki (Osmanlı Devri'nde), Sadri, "Şark'ın Zamorası" Osman, Mehmet Ali, Ethem, Fevzi, Bülent, Varol, Necmi, Özcan (Arkoç), Sabri, Rasim, Zafer, Adem, Jurkoviç, Şener, Aumann
ve Oscar Cordoba Siyah-Beyazlı takımın kalesini başarıyla koruyan çok değerli isimlerdi. Şimdi de kalemiz birbirinden değerli Türk kalecilere emanet.
Kalecilerimizden Mehmet Ali Tanman şüphesiz en şanslı olan isimdi.

Beşiktaş futbol tarihinin "gelmiş geçmiş en büyük kadrosu"nda oynadığı için, çok az sayıda yenilgi ile tanıştı. "Sabri, Hakkı, Kemal, Şeref, Şükrü (Vecdi) hücum hattı", o derecede güçlüydü ki, 2 gol yese 4;
3 yese 6 gol atarak,
O'nu kalesinde rahatlatıyordu devamlı olarak... Yerine geçen Ethem de, bu mirastan yeterince yararlandı şüphesiz...
1973 yılının bir Beşiktaş-Galatasaray derbi maçının arifesiydi... Bu vesile ile Beşiktaş kalecisi Ethem Karpat ile birlikte Hürriyet Gazetesi'ne verdikleri bir röportajda, Galatasaray'ın "Kova" lakaplı kalecisi Osman İncili, kendi döneminin futbolunu dile getirirken, şöyle diyordu Korkut Göze'ye:
"Zamanımızda kaleye en azından 30 top gelirdi. Atlar, zıplardık. Hele yediğimiz tabanlar... Harpten
çıkardık sanki..."
Söze giren Ethem'in dedikleri daha da enteresandı:
"Maça gladyatör gibi
giyinip çıkardık. Sakatlanma da az olurdu. Şimdikiler defileye çıkıyorlar sanki.
Bir don, ince bir kazak..."
Osman İncili sazı tekrar eline alıyor ve şu sözcüklerle devam ediyordu röportaja:
"Ben Pazar günü Galatasaray kalesinde olsaydım, en çok
Necmi'den korkardım."
Söz konusu olan Necmi, Necmi Perekli'ydi.
Ethem de öyle devam ediyordu röportaja:
"Ben Gökmen'den korkardım. Zira topa, sille, tokat, tekme giriyor..."
Korkut Göze'nin kaleme aldığı röportajın konu başlığı da çok anlamlıydı gerçekten...
"Eskiden toplar kaleye
gülle gibi düşerdi" diyordu, geçmişin iki ünlü file bekçisi, Korkut Göze kardeşimize bu söyleşide içtenlikle.

Forvetlerle Kalecilerin Mücadelesi

Mehmet Ali Tanman'ı, formunu belirli bir düzeyde tuttuğu ve özel hayatına çok dikkat ettiği için takım kaptanı "Baba" Hakkı da çok sever ve kollardı. Bazı maçlarda ona karşı acımasız davranan, sakatlanmasına sebep olan rakip futbolculara müdahale eder ve onları efendiliğe davet ederdi.
Yaratıcı futbollarının yanı sıra çok sert şutlar da savuran forvetler önünde kalelerini korumak, o dönemin kalecileri için gerçekten büyük problemlere neden oluyordu her maçta... Çamur deryası "balçık" sahalarda, çamurdan gülle gibi ağırlaşmış toplar, çok güçlü fiziğe sahip tabanca mermisi gibi şut atan ve bunu asker postalı gibi futbol ayakkabıları ile gerçekleştiren döneminin süper futbolcuları ile karşı karşıya oynamak, gerçekten çok zordu o devrin kalecileri için...
Fenerbahçe santrforu Melih Kotanca ile Beşiktaş kalecisi Mehmet Ali Tanman arasında yaşanmış bir olayı sizlere sunmadan evvel, içlerinde Melih Kotanca'nın da olduğu devrin santrforlarına bir göz atalım.
1940'lı yıllarda, Türk futbolu'na renk katan takımlarda, çok güçlü forvet elemanları vardı. Mesela, Beşiktaş'taki "Keklik" lakaplı Kemal Gülçelik'in yanı sıra, Galatasaray'da "Katır" lakaplı Cemil Gürgen, Reha Eken ve Gündüz Kılıç, Ankara Harb Okulu'nda Sabahattin Erman, İzmir Altınordu'da lakabı "Beşiktaşlı" olan Hüseyin, Fenerbahçe'de de Melih Kotanca ile "Lavton" Suphi Ural ilk akla gelen isimlerdi, golcü futbolcular olarak... Bu topçular, rakip ceza sahasına en kısa yoldan akarak, kaleyi gördükleri anda da bir an bile tereddüt etmeden, şutunu patlatarak gole gitme özelliği taşırlardı.
Üzülerek belirtmek zorundayım ki, bu santrforlar içinde rakip kalecilere en acımasız davranan isim, Sarı-Lacivertli Melih Kotanca idi. Golcülüğünün yanı sıra, rekortmen bir atlet de olan Melih Kotanca tüm bu meziyetlerine gölge düşürecek düzeyde rakiplerine gaddarca davranan ve onları sakatlayan bir futbolcuydu.
1930'lu yıllarda Fenerbahçe ile oynanan bir derbi maçta, kaleci Mehmet Ali'yi sakatlamış ve bu yüzden maçın yarıda kalmasına sebebiyet vermişti. Yıllar sonra, bu defa 40'lı yıllardaki bir Beşiktaş-Fenerbahçe maçında, Beşiktaş santrhafı Ömer ile bir hava topunda buluştuğu anda Ömer'e dirsek atarak yere düşmesine sebep olmuş, bu yetmiyormuş gibi o asker postalı gibi ızgaralı ayakkabıları ile Beşiktaş santrhafının üzerinde tepinerek, 6 kaburga kemiğinin kırılmasına sebep olmuştu. Ömer yerde acı içinde kıvranırken, "Baba" Hakkı "Ne yaptın sen!" diyerek, üzerine yürümüş, Melih'in kaçmaya başlaması üzerine O da peşine takılarak, tarihi Şeref Stadı'nı, turlamaya başlamışlardı. Olay karakola intikal etmiş, centilmenlik örneği gösteren santrhaf Ömer kendisini sakatlamasına rağmen Melih Kotanca'yı affederek, ağır bir ceza almasına mani olmuştu.
Kaleci Mehmet Ali Tanman ile Melih Kotanca arasında yaşanmış bir olay daha vardır Şeref Stadı' nda...
Yine büyük bir derbi maçı... Şampiyonluğu etkileyen bu karşılaşmada da bir türlü uslanmayan Melih Kotanca bir Fener akınında Beşiktaş kalecisi Mehmet Ali ile yine karşı karşıya kalmış, O'nun sert şutunu bloke etmesine rağmen, Fener santrforunun suratına patlattığı tekme ile kendinden geçmişti. Yerde ızdırap içinde kıvranan ve ağzından köpükler gelmeye başlayan Mehmet Ali'nin bu görüntüsü karşısında paniğe kapılan Melih Kotanca, Baba Hakkı'nın üzerine yürümesi ile birlikte yine bir koşmacadır başlamıştı toprak kulvarda... Melih, sahayı ikinci defa döndükten sonra soyunma odasına sığınmıştı. Bu olaydan olmasa da Melih, başka bir maçta, rakibini bayılttığı için 9 ay boykot almıştı.

Beşiktaş'ın Altın Devri
1939 ile 1949 yıllarını içine alan zaman dilimi, Beşiktaş futbolu için "Altın Bir Devir"dir futbol tarihimizde... "Karakartal" Beşiktaş Takımı, bu yıllarda tüm rakiplerinin üzerinden silindir gibi geçmiş ve 8 yılda 7 Lig Şampiyonluğu'na adını kazıyarak, aradan yarım asır geçmesine rağmen hala kırılamayan bir rekorun sahibi olmuştur...
Bu dönemde oynanan 144 resmi lig karşılaşmasında, rakip kalelere atılan gol sayısı da 599'dur. Bu rakam da bir rekordur ülkemizde. Hatta dünyada!... Buna karşılık kalesinde gördüğü gol sayısı ise 81'dir Beşiktaş'ın..
İşte söz konusu yıllarda bu "Altın Devir"i yaratan Siyah-Beyazlı takımda Kartal'ın kalesini koruyan en önemli isim; Mehmet Ali Tanman'dı tereddütsüz!.. Siyah-Beyaz forma ile 354 maçta oynadı ve kalesinde 70 civarında gol gördü.
1930'lu yılların ortalarında "Arap" Sadri Usuoğlu'dan kaleyi devraldı ve 1940'ların ortalarına kadar en güçlü kadrolarda yer alarak, "100 Yılın En İyi Kalecisi" unvanına hak kazandı bileğinin hakkıyla...
1933-34, 1938-39, 1939-40, 1940-41, 1941-42, 1942-43, 1944-45 ve 1945-46 yıllarında İstanbul ligi birincilikleri, 1934'te Türkiye Futbol Şampiyonluğu ile 2 Milli Küme ve çeşitli kupa birincilikleri elde eden bu müstesna file bekçisi, ne yazık ki 1 defa olsun Milli formayı giyemedi futbol tarihimizde. Ne büyük çelişki değil mi futbolumuz için?...
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
KAMİL ÜZÜLME


1928 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Lise öğrenimini yaptığı yıllarda İstanbulspor'da oynarken kendini gösterdi. 1949-50 sezonunda Beşiktaş forması ile sahalarda yer aldı. İlk yılında İstanbul Ligi şampiyonluğuna katkıda bulundu. 1951, 1952 ve 1954 yıllarında da iki kez Türkiye Ligi Şampiyonluğu gördükten sonra 1959-1960 sezonu sonunda futboldan koptu.
Sağlam ve iri fizik yapısı ile, hava toplarındaki iyi zamanlamasıyla ve defansını rahatlatan uzun vuruşları ile dikkati çekti. En güvenilir defans oyuncularından birisi oldu.
1950'li yılların sonlarına doğru, geçkin yaşına rağmen milli takıma seçildi. Beşiktaşımız'daki 10 yıllık mesaisinde 325 maçta yer aldı ve rakip fileleri 10 kez havalandırdı.​
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
MUSTAFA ERTAN (BETON MUSTAFA)



Harpokulu ve Ankara Karagücü takımlarında parladı. Muhafızgücü ile Ordu Milli Takımı'nda oynadığı yıllarda şöhretin doruğuna tırmandı. Fizik kondisyonunun devamlı en üst düzeyde tuttu. Orta alanda oyunu organize ederken, modern futbolun gereği olarak sık sık hücuma da katıldı ve sürpriz goller attı. Formasını taşıdığı takımları galibiyetlere taşıdı.
90 dakikaya sığmayan fizik gücü ve dayanıklılığı ile takımının daima lokomotifi oldu. Bu yüzden O'na stadlarda seyirciler tarafından 'Beton' Mustafa lakabı takıldı.
Beşiktaş'a olan sevgisi yüzünden, Yüzbaşı rütbesi taşıdığı dönemde, ordudan istifa ederek 1960'ta Kulübümüz'e transfer oldu.
Beşiktaşımız'ın 1959-60 Türkiye Lig Şampiyonu olan kadrosunda yer aldı. İki sezon sonunda futbolu bırakarak teknik direktör sıfatıyla spor hayatına devam etti.
PTT, Hacettepe ve Bursaspor kulüplerinde antrenörlük yaptı.
29'u A Milli olmak üzere Ordu Milli Takımı ile birlikte 86 defa Ay-Yıldızlı formayı giydi.
 

General Darknes

Uzman üye
15 Ağu 2008
1,364
10
EŞREF ÖZMENÇ



1930 yılında doğdu. Beşiktaşlı 'Çengel' Hüseyin gibi Vefa'lı 'Tenekeci' Garbis gibi o da futbolcu tarlası olarak bilinen Kadırga'da yetişti. 1947 ve 1948 yıllarında Beşiktaş genç takımında başarılı maçlar çıkardıktan sonra, 1949'da Beşiktaş A takımı kadrosuna dahil oldu. Mükemmel top tekniği, sürati ve markajdaki inatçılığı ile bir 'yanhaf'ta aranılan en önemli meziyetlere sahipti.
Beşiktaş forması altında 3 İstanbul Ligi, 1 Türkiye Futbol Birinciliği ve 1 Türkiye Ligi Şampiyonlukları kazandı. 1949 ile 1957 yılları arasında 239 maçta yer aldı ve 9 gol attı. Ayrıca 8 kez de milli takımda yer aldı.
Asırlık Türk futbolunda, gelmiş geçmiş en iyi üç yanhaftan biri olarak ün yaptı. 1990 yılında vefat etti.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.