Türk Ve Osmanlı Tarihi Kulübü

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Cyfongen

Kıdemli Üye
8 Tem 2015
2,164
0
27
Arnavutluk
yara-acma-osmanli-iskenceleri.jpg


Suçlunun vücuduna yara açma ve yaranın üstüne tuz dökülerek hayvanlara yalatma
 

Cyfongen

Kıdemli Üye
8 Tem 2015
2,164
0
27
Arnavutluk
Detaylı:
İPLİKLE İŞKENCE



Seyahatname’de Evliya Çelebi yazıyor… Yün bir ipliğin çeşitli yerlerine düğüm atıyorlar, düğümlerin aralıkları eşit olacak. İpliği suçlunun burnundan sokup, ucunu ağzından alıyorlar. İpliğin bir ucu ağızda, diğer ucu burunda... İki ucunu tutup ani hareketlerle çekiyorlar.

ALIŞKANLIK OLMUŞ İŞKENCELER

Kanuni Sultan Süleyman devrinde işkencelerin arttığı biliniyor. Evlerden sessizce genç oğlan ve kız kaçıranlara, kızları zorla evlendirmek isteyenlere erkekliklerini kaybetme cezası veriliyor. Yalancı şahitlerin, fermanları ve el yazmalarını taklit edenlerin kolları, ailesinden izinsiz erkeğe kaçan kızların cinsel organları dağlanıyor. Ev ve harman yakanlarsa, bir kümese konulup yakılıyor.

İBRET TAŞI

Siyasi mahkûmlar yağlı kementle boğulurdu. Bazen idamdan sonra kurbanın başı, ‘şifre’ denilen gayet keskin hususi bir usturayla gövdesinden ayrılır ve bir ‘ibret taşı’nın üstüne konulur ya da sarayın şehre açılan büyük kapısının, ‘Bab-ı hümayun’un önüne atılırdı. Sabıkalı hırsızlar, bilhassa gece hırsızları, şehrin tensib edilen bir yerinde umumiyetle suçun işlendiği semtte, hatta bazen girdiği evin veya dükkânın, hanın kapısında asılırdı. Katiller umumiyetle işkenceyle öldürüldü. Askerlerin, yani sipahi ve yeniçerilerin, başları kesilir, cesetleri ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı.

CASUSLAR



Çarmıha germe meğer Osmanlılar’da da varmış, eşkiya ve casuslara tatbik edilirmiş. Mahkûm anadan doğma soyulur, kollar ve bacaklar açık, bir çarmıh üzerine sımsıkı bağlanır, omuz başları, butları ve kaba etleri bıçakla oyularak buralara gayet iri yağ mumları dikilir ve yakılır, çarmıh üzerindeki mahkûmla beraber bir devenin üzerine konularak şehirde dolaştırılır, teşhir edilirdi. Mahkûmun canı pek olup ölmezse akşamüzeri asılırdı. 17. asrın ortasında Abaza Mehmet Paşa’nın İstanbul’da yakalanan casusları hep böyle idam edilmiş.Osmanlılar zamanında yakalanan ‘kötü kadınlar’ sağ sağ bir çuvala konularak denize atılıyor çünkü cürümleriyle kirlettikleri toprakta kalmak artık onlara layık görülmüyor.

SANDAL İŞKENCESİ



Bu eşine az rastlanır ve iğrenç işkence biçimi eski zamanlardan kalma ve o zamanlarda bile nadiren uygulanmış gibi görünüyor. Plutakhos, İran tiranı Artakserkses’in Mithridates’i bu yolla öldürdüğünü anlatır. Tarihçinin anlattığına göre, en az on yedi gün can çekişmiş. Uygulanan işkence şöyle: Aynı ölçü ve biçimde iki sandal alındı. Kurban, başı ve ayakları yanlardan çıkacak biçimde, birine sırtüstü yatırıldı. Sonra ikinci sandal ters çevrilip bunun üstüne örtüldü. Ayakları ve başı dışarıda kalan suçlunun gövdesi bu şekilde kapatıldı. Sonra yiyecek verildi ve reddederse kurbana verilenleri kabul edinceye kadar iğne batırıldı. İkinci aşama bal ve sütü karıştırıp ağzına doldurmak ve yüzüne sıvamaktı. Bu halde güneşin altına bırakıldı, saatler, günler geçti. Ve böcekleri ısırmalarından mahkûm çılgına döndü.

KAZIĞA OTURTMA

III. Selim zamanında sarayın önünde yüksek sesle türkü çığırtmaktan tutun da, vergisini tam ve zamanında ödemeyenlere kadar kimi bedbahtlar için söz konusuydu bu ceza. Daha ilk düşman saldırısında askerden kaçanların önce burunları yarılır, sonra anüslerinden girip ağızlarından çıkacak şekilde kazığa oturtulurlardı. Bu çok hassas ve yavaşça yapılması gereken bir hadiseydi. Uygulama esnasında kurbanın ölmemesi esastı. Susam yağı karıştırılmış sirkeyle iyice yağlanmış kazığa oturtulan kurban, uygulama başarılıysa saatlerce canlı kalabilirdi. Ve eğer hemen ölürse cellat da öldürülürdü.

ANÜSE KIZGIN DEMİR

25 Ocak 1327’de tahta çıkan III. Edward, Gloucestershire’daki Berkeley Şatosu’nda hapsedildi. Kaçmaya kalktıysa da yine yakalandı ve 21 Eylül 1327’de, anüsüne kızgın bir ocak demiri sokularak öldürüldü Bu oldukça dehşet verici öldürme yöntemi, kralı, homoseksüelliği için cezalandırmak ve ‘suçu’ gizlemek için yapılmış olabilir.





Boysal'ın kitabındaki bilgilerin hepsi tarihi kayıtlardan alınma.

FOSEPTİK KOVUĞU

İbret olsun diye, geniş gövdeli bir çınar ağacının gövdesi kesilip, içi bir insanın oturacağı kadar oyuluyor. Suçlu buraya zincirleniyor, acıktığı zaman yemeğini veriyorlar ama dışarı çıkamadığı için tuvaletini de aynı yere yapıyor. Biriken dışkı, bir yandan yükselirken, bir yandan da suçlunun bedenini ıstıraplarla çürütüyor. Zavallı, hayatla ölüm arasında öyle bir kendinden geçiyormuş ki halktan başında toplanan kimselere öteki dünyadan sırlar verirmiş diye anlatırlar.

MANKURT

Daha çok Osmanlılardan evvelki Orta Asya Türk boylarında, kabilelerinde görülen, çölümsü topraklarda uygulanan bir işkence biçimi... Yakalanan suçlunun kafası traş edildikten sonra, kafanın tam üstüne bir parça keçi derisi veya deve işkembesi geçiriliyor. Bazen suçlu, kafası açıkta kalacak şekilde tüm gövdesi toprağa gömülüyor. Günlerce, azgın güneşin altında bu şekilde duruyor. İşkembe veya deri, zamanla kuruyup kafayı sıkıştırıyor. Öylesine ki, suçlunun saç telleri dışarı çıkamayıp içeri doğru uzuyor. Müthiş acılar ve ıstırapların sonunda, suçlu ölmüyor. Hafızası, geçmişi silinmiş bir robota dönüyor. İşte size düşmana karşı istenilen her türlü umarsız atılganlığı yapmaya hazır bir emir kulu.

AĞZA KURŞUN

IV. Murat döneminde, keyif verici maddelere zaafiyetin eziyetsiz kalmadığı iyi bilinir. Tütün içenler ağızlarına tütün tıkılıp boğuluyor, kafaları kesilip ibret olsun diye de kıraathanelerin, kahvehanelerin önüne atılıyormuş. İçki içenlerin olayı ise ayrı bir âlem... Bağlanıp denize atılıyorlar. III. Selim zamanında sarayın önünde türkü çığırmak kazığa oturtulmak için yeterli bir sebep. Aynı dönem... Ramazan’da oruç tutmadığı saptanan biçareler, yakalanıp toprağa gömülüyormuş. Orada da bazılarının ağızlarına kızgın kurşun!



DEREBEYLİKLER

Her eyalet yöneticisinin kendine özgü eziyet stilleri var. Bu da onlardan biri. Nereye getirildiğini bilmeyen suçlu, gayet karanlık bir izbede, yoğun kaya tuzlu, karışımlı sulu bir balçık kazanına konuyor. Sadece, açıktaki kafasına direkt gün ışığı veriliyor. Belli bir süre sonra aniden balçıktan yukarı çekilen suçlunun vücuduna mızraklarla sertçe dokunulunca adam dayanılmaz acılar çekiyor. Eğer eziyet sürecekse suçlu oradan çıkarılıp yakında akan buz gibi bir dereye atılıyor ve bu ani şokla kısmi felç geçirebiliyor.

HAVANDA DÖVME

Osmanlılarda sırf şahsi amaçları yüzünden yanlış fetva veren din adamlarının başının dübekte macun kıvamına dübekte macun kıvamına gelene kadar eziliyor.

GÖZ KAPAĞI KESME

Moğol İmparatoru Cengiz Han, mezarını hiç kimselerin bulamayacağı bir yere yaptırmak için iki bin kişi görevlendirmiş. Mezar bittikten sonra bu görevlileri çöle sürüp hepsinin göz kapaklarını kestirmiş, sırtüstü yere bağlatmış. Güneşin bağrında göz kapakları olmayınca gözler patlayıp akıyor. Yani öylesine azametli bir sır mevzuuu. Bu ölümlerin ardından bu görevlileri çöle getiren yüzlerce görevlinin de başı kesiliyor.
 

Volkan FG

Uzman üye
31 Ara 2015
1,075
1
©Volkan&#848
Kullanici Adi:Volkan FG
Yaşiniz :13,8
Kaç Saat Aktifsiniz:2-8
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü:Tarihe İlgim Vardır Dolayısıyla Bu Klube Katılarak Hem Sizi Hem De Kendimi Bu Konuda Bilinçlendirmek İsterim!
 

Volkan FG

Uzman üye
31 Ara 2015
1,075
1
©Volkan&#848
BALTACI MEHMET PAŞA VE KATERİNA OLAYI

“Önce olayın kahramanı Baltacı Mehmed Paşa (ölümü 30 Kasım 1721) hakkında kısa bir malumat arz etmeye çalışayım…

Osmancık’ta dünyaya geldi. Genç yaşta içini saran ilim merakı ile Trablus, Tunus ve Cezayir’e gitti. Daha sonra İstanbul’a döndü ve akrabalarından Hacı Sefer Ağa vasıtasıyla saraya girdi. Enderun’da yüksek eğitim aldı. “Baltacı” (sarayın oduncusu diyebiliriz) oldu. Ardından “Baltacı Halifeliği”ne yükseldi. Sesinin güzelliği yüzünden musikiye teşvik edildi. “Müezzin” oldu. Oradan yazıcılığa terfi etti, 1703 Aralık ayında da “Mirahurluk”a yükseldi.

Çok zeki ve son derece çalışkandı. İlme karşı müthiş bir merakı vardı. Durmadan okuyordu. Bu çabası onu 1704 yılı Kasımında “Vezir”liğe, hemen ardından “Kaptan-ı Derya”lığa (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı), 21 Aralık 1704’te de “Sadrazamlığa (Başbakanlık) taşıdı.

İşte Prut Savaşı’nın kahramanı bu zattır. İşin aslı ise şudur:

Rus Çarı Birinci Petro (ki, bizim tarihlere göre “deli”, Rus tarihine göre ise “büyük”tür; “büyük”lüğü de, Türkiye’yi içine alan bir istilâ projesi ile boğazlarımızdan geçip sıcak denizlere inerek “Büyük Rusya”yı kurma emelinden gelmektedir), Poltava Savaşı’nda İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı yendi. Şarl, Osmanlı topraklarına çok yakın bir bölgede bulunan Bender Kalesi’ne sığındı. Osmanlı Padişahı’na mektup yazarak Rusların eline düşmek üzere olduğunu bildirip yardım istedi.

O zamanın Osmanlısı, başı sıkışanın kurtarılmak için müracaat ettiği son çare idi…
Sultan Üçüncü Ahmed Han, hem Demirbaş Şarl’ı kurtarmak, hem de Petro’nun “Büyük Rusya” hayalini yıkmak üzere Rusya’ya savaş açtı. Zamanın Vezir-i Âzami (Başbakan) Baltacı Mehmed Paşa, sefere Serdâr-ı Ekrem (Başkomutan) tayin edildi. Yüz bin kişilik Osmanlı ordusu, 9 Nisan 1711’de sefere çıktı. Osmanlı donanması da üç yüz altmış gemiyle Karadeniz’e açılarak, Azak Denizi’ndeki Rus donanmasını imha ile Azak Kalesi’ni fethedecekti.

Osmanlı ordusu, Prut Nehri kıyısında, Mareşal Şermetiyef komutasındaki Rus ordusuyla karşılaştı. Rus ordusunun mevcudu, altmış bin kadardı.
Baltacı Mehmed Paşa, son derece usta bir manevra ile Rus ordusunu dört yandan kuşatmayı başardı. Osmanlı topçusunun yoğun ateşi altında büyük zayiat verdiler. Bombardıman ve hücum günlerce sürdü.

Dayanamayacağını anlayan Mareşal Şeremitiyev, Çar Petro’nun müsaadesiyle Baltacı’ya bir mektup yazarak, resmen barış teklif etti. Baltacı Mehmed Paşa, ilk barış teklifine cevap olarak, topçu ateşini hızlandırdı.

Bunun üzerine bir süre daha dayanan Şeremitiyev, ikinci bir mektup yazarak barış isteğini tekrarladı. Savaş uzayacağa benziyordu. Savaş uzadıkça yeniçerilerde bıkkınlık alametleri görülmeye başlamıştı. Baltacı Mehmed Paşa, “Savaş Şurası”nı topladı: “Rus çarı sulh istiyor ve her ne talep edilirse vermeyi kabul ediyor. Arzumuz gibi hareket ederse sulha müsaade mi edelim, yoksa emanma (barış istemesine) bakmayıp harbe devam mı edelim?”

Kırım Hanı hariç, komutanların çoğu şu görüşte anlaştılar: “Eğer istediklerimizi bize teslim eder ve tekliflerimize razı olursa, sulh yapmak kazançtır. Önümüz kış, muharebe uzarsa burada barınamazız. Şimdiden yeniçeriler arasında savaşa karşı bir isteksizlik seziliyor. Maazallah fena bir durumda savaşın bozgunla neticelenmesi ihtimali vardır.”

Tartışmalar sonunda barış teklifi kabul edildi.
Ertesi gün ordugâha davet edilen Rus murahhası Pyotr Şafirov ile barışın şartları görüşmelerine başlandı ve bir süre sonra da meşhur “Prut Antlaşması” imzalandı. (22 Temmuz 1711)
Aslında Osmanlılar açısından bu bir zaferdi. Çünkü her istediklerini almışlardı. Ne var ki, Baltacı’nın rakipleri olayı Padişah’a yanlış aksettirdiler, sonuçta Baltacı, gözden düştü.

Gelelim Katerina hikâyesine… Böyle bir olay yaşanmamıştır, çünkü:

Prut Savaşı’nı en ince ayrıntılarıyla anlatan iki tarafa ait ruznâmelerden (günlük) hiçbiri Katerina ile Baltacı’nın buluşmalarından bahsetmiyor.
Sultan III. Ahmed devrini dört ciltte tüm teferruatıyla nakleden tarihçi Raşit de böyle bir olaya yer vermiyor…
Prut Savaşı sırasında 82 yaşında bulunan Sadra-zam’m bir kadınla birlikte olması imkânsızdır…
Sadece Başkomutan’ın (Baltacı’nın) kararıyla barış olmaz; bu kararı sadece harp divanı verebilir. Yani, Başkomutan’ın antlaşma kararı verme yetkisi yoktur. Vezirlerden, komutanlardan ve diplomatik heyetten oluşan “Harp Divanı”nın barışı onaylaması gerekir…
Baltacı’nın, Katerina’ya, yahut altınlarına tamah etmesine esasen gerek de yoktur; zira savaş kazanılınca Katerina nasılsa esir alınacak, tüm altınları ile mücevherleri de ganimet olarak ele geçecektir…
Baltacı, öte yandan, rüşveti alır, kuşatmayı ise kaldırmazdı. Böyle bir durumda Çar, yahut eşi Katerina hangi dünya mahkemesine başvuracaktı?
Zaten Çar Petro ile karısı savaş meydanına hiç gitmediler. Petro, Mareşal Şermetiyef aracılığıyla savaşı uzaktan yönetti…
Yani, Rus Çariçesi Katerina ile Baltacı Mehmed Paşa’nın buluşmaları, tamamen hayal mahsulüdür…

Dönemin hiçbir Türk ve Avrupa kaynağında, böyle bir iddia mevcut değildir…
Prut Seferi’nden hemen sonra Baltacı’yı sadaretten (sadrazamlıktan) düşürmek için çalışan İstanbul’daki rakipleri dahi böyle bir iddiada bulunmamışlardır…

Bu tür iftiralar, onları kendileri gibi zanneden ucuz piyasa romancılarının kaleminden çıkmış, maalesef “bizden” bazı isimler tarafından da benimsenmiştir.
Artık Baltacı’yı rahat bırakmak gerekiyor.”
Baltacı Mehmet Paşa ile Katerina arasındaki yaşanan olaylar tamamen iftiradır!(yaşanmış sanılan olayı tamamen öğrenmek isteyen bana özelden ulaşsa iyi olur burada anlatılacak şeyler değil :DOkulda Öğretmenimden Öğrenip Sizinle Paylaşmak İstedim.)
 

Cyfongen

Kıdemli Üye
8 Tem 2015
2,164
0
27
Arnavutluk
Osmanlı-Alman Gizli Antlaşması, I. Dünya Savaşı'na girerken Osmanlı yönetimi üzerinde artan Alman etkisini ittifakla sonuçlandıran ve Osmanlı Devleti'ni resmen İttifak Devletleri safında savaşa sokan gizli ittifak antlaşmasıdır.

2 Ağustos 1914'te İstanbul'da imzalanmıştır. Osmanlı tarafından antlaşmayı Sait Halim Paşa, Almanya adına ise Alman Büyükelçisi Baron Wangenheim imzalamıştır. Bu antlaşmaya Said Halim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısı ev sahipliği yapmıştır. Aynı gün ülke çapında seferberlik ve sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Antlaşmaya göre Osmanlı ve Almanya, Avusturya-Sırbistan savaşına tarafsız kalacak; Rusya, Almanya'ya karşı bir saldırı hareketinde bulunursa Osmanlı da savaşa girecek, Osmanlı Devleti'ne herhangi bir saldırı olursa da Almanya Osmanlı'ya yardım edecekti.

Anlaşma maddeleri şöyledir:

1. Anlaşma tarafları Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasındaki mevcut ihtilafta tarafsız kalmayı taahhüt eder.

2. Rusya faal askeri adımlarla müdahele eder ve Avusturya-Macaristan dolayıyla casus foederis ile Almanya’yı karşısına alırsa, Türkiye de casus foederis'e tabidir.

3. Almanya savaş durumunda askeri misyonunu Türkiye’de bırakacaktır. Anında yürürlüğe girmiş olan, Türk Savaş Bakanı Ekselansları ve Alman Askeri Misyon Şefi arasında gerçekleşen önceki anlaşmalara göre, Türkiye adı geçen askeri misyonun Türk ordusunun genel komutasında etkin nüfuz sahibi olacağını garanti eder.

4. Tehdit durumunda ve gerekli olduğunda Almanya Osmanlı İmparatorluğu topraklarını silahlı kuvvetlerle savunmayı taahhüt eder.

5. İşbu anlaşma iki ülkeyi mevcut ihtilaftan doğabilecek uluslararası karışıklıklardan korumak için yapılmıştır; belirtilmiş tam yetkili kişiler tarafından imzalandığı andan itibaren yürürlüğe girer ve 31 Aralık 1918 tarihine kadar, mevcut tüm kararlarla bağlayıcıdır.

6. İmza taraflarından herhangi biri anlaşma bitim tarihinden altı ay öncesine kadar anlaşmanın iptal olacağını bildirmezse anlaşma beş yıl daha uzamış olur.

7. İşbu belge Alman Kayser Ekselansları, Prusya Kralı ve Osmanlı İmparatoru Ekselansları tarafından tasdik edilecektir. Tasdikler imza tarihinden bir ay sonra takas edilecektir.

8. İşbu anlaşma gizli kalacaktır ve imza taraflarının biri tarafından ancak diğer tarafın onayı ile yayınlanabilir.[1]
 

THTCodeR

Üye
22 Eki 2015
162
0
Kullanici Adi: THTCodeR
Yaşiniz : 16
Kaç Saat Aktifsiniz: 1-2 Saat
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: Atalarımı Ve Geçmişimi Öğrenip Öğretmek İçin.
 

WM06

Uzman üye
31 Ara 2015
1,134
0
Kullanici Adi: WM06
Yaşiniz : 17
Kaç Saat Aktifsiniz: Bilinmiyor, Bazen 1-2, 2-3, 3-4, 5-6, 7-8
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: Osmanlı Ne ise Türk odur.
 
Son düzenleme:

MythSLayer

Katılımcı Üye
22 Haz 2015
283
0
Nereye
Kullanici Adi: MythSLayer
Yaşiniz : 15
Kaç Saat Aktifsiniz: 2-3 Saat
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: TÜRK=TARİH İDEOLOJİMİ GELİŞTİRİP ATALARIMIZIN TARİHİNİ MERAK ETTİĞİM İÇİN...
 

Raslan47

Katılımcı Üye
3 Eki 2015
434
0
Nereye
Nick:Raslan47
Yaşınız:15
Kaç saat aktifsiniz:2-3 saat
Neden Türk ve Osmanlı kulübü:Çünkü Osmanlı tarihini seviyorum.
 

Cyfongen

Kıdemli Üye
8 Tem 2015
2,164
0
27
Arnavutluk
Kullanici Adi: WM06
Yaşiniz : 17
Kaç Saat Aktifsiniz: Bilinmiyor, Bazen 1-2, 2-3, 3-4, 5-6, 7-8
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: Osmanlı Ne ise Türk odur.

Kullanici Adi: MythSLayer
Yaşiniz : 15
Kaç Saat Aktifsiniz: 2-3 Saat
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: TÜRK=TARİH İDEOLOJİMİ GELİŞTİRİP ATALARIMIZIN TARİHİNİ MERAK ETTİĞİM İÇİN...

Nick:Raslan47
Yaşınız:15
Kaç saat aktifsiniz:2-3 saat
Neden Türk ve Osmanlı kulübü:Çünkü Osmanlı tarihini seviyorum.

Alindinizz
 

AskeriLiseliCem

Katılımcı Üye
21 Haz 2015
472
0
Karıdan
Kullanici Adi: AskeriLiseliCem
Yaşiniz :15
Kaç Saat Aktifsiniz: 3 saat
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez atalarımızı daha iyi tanımak ve TurkHackTeam'e yeni bilgiler kazandırmak
 

sungurtekin46

Yeni üye
31 Ara 2015
3
0
Kullanici Adi: Sungurtekin46
Yaşiniz :25
Kaç Saat Aktifsiniz: işten vakit bulursam 2 3 saat kadar
Neden Türk Ve Osmanli Tarih Kulübü: Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez atalarımızı daha iyi tanımak ve TurkHackTeam'dan yeni bilgiler öğrenerek siber alemde ülkeme destek olmak
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.