365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
04032015.jpg


04.03.1925

Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edildi


13 Şubat 1925 tarihinde Doğu illerinde “Şeyh Sait İsyanı”nın başlaması, bazı olağanüstü tedbirlerin hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştı. İsyan başladığı sırada hükümetin başında, ılımlı kişiliğiyle bilinen Fethi Bey (Okyar) bulunuyordu. Fethi Bey’in gerekli önlemleri almakta gecikmesi ve isyanın genişlemesi, bir hükümet değişikliğini gündeme getirdi. Fethi Bey 2 Mart 1925 günü başbakanlıktan istifa etti ve ertesi gün İsmet Paşa’nın başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Yeni hükümetin ilk icraatı, 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu’nu Meclis’ten geçirmek oldu. Takrir-i Sükûn Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk olağanüstü hal yasası olarak da değerlendirilir. Kanunla birlikte Doğu vilayetlerinde ve Ankara’da birer İstiklal Mahkemesi kurulurken, pek çok siyasi faaliyet ve yayın askıya alındı. Kanun, aynı zamanda, isyanla bağlantılı olduğu düşünülen Rauf Bey (Orbay) başkanlığındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın da kapatılmasına vesile oldu. Bu partinin isyanla bağlantısı, tarihçiler arasında hâlâ ihtilaf konusudur. Günün özel koşullarını dikkate almaksızın Takrir-i Sükûn Kanunu’nun bir “istibdat kanunu” olarak değerlendirilmesi ise yersizdir. Bu iddialara yanıtı Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta şöyle verir: Takrir-i Sükûn Kanunu’nu ve İstiklal Mahkemeleri’ni istibdat vasıtası olarak kullanacağımız fikrini ortaya atanlar ve bu fikri aşılamaya çalışanlar oldu. Biz, olağanüstü sayılan ve fakat kanuni olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun üstüne çıkmak için vasıta olarak kullanmadık. Aksine memlekette düzen ve güvenlik kurmak için uyguladık; devletin hayat ve bağımsızlığını temin için kullandık.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
05032015.jpg


05.03.1934

Dr. Reşit Galip öldü


Mustafa Kemal’in çalışma arkadaşlarından, “Andımız”ın yazarı Dr. Reşit Galip (Mustafa Reşit Baydur), 1893’te Rodos’ta doğdu. Tıbbiye’de öğrenciyken gönüllü olarak gittiği Balkan Savaşı’nda yaralandı. I. Dünya Savaşı sırasında Çatalca ve Kafkasya’da savaştı. 1919’da, köylerde hekimlik yapmak üzere Anadolu’ya geçti. Arkadaşlarıyla birlikte Milli Mücadele’nin propagandasını yaptı ve Kütahya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasında rol oynadı. 1922’de kısa bir süre Ankara’da Sıhhiye Vekaleti’nde görev aldı. 1923 Mart’ında hekimlik yaptığı Mersin’e gelen Mustafa Kemal’i yaptığı konuşmayla etkiledi ve 1925 ara seçimlerinde onun önerisiyle Aydın milletvekili olarak Meclis’e girdi. Şeyh Said Ayaklanması’ndan sonra kurulan İstiklal Mahkemesi’nde üye olarak yer aldı. Türk Tarih Kurumu ve Halkevleri’nde çalıştı; bir süre Türk Dil Kurumu’nun başkanlığını üstlendi. 1932 yılında Mustafa Kemal’in arzusuyla Milli Eğitim Bakanlığına getirildi. Bu görevi sırasında 1933 Üniversite Reformu’nu gerçekleştirdi. Ayrıca Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Milli Kütüphane’nin temelleri onun bakanlığı döneminde atıldı. Rahatsızlığı nedeniyle 1933’te bakanlıktan ayrılan Reşit Galip, 5 Mart 1934’te gözlerini hayata yumdu. Dr. Reşit Galip, karakteri ve devrimciliğinden ödün vermeyen bir insandı. İnandıklarını her koşulda korkusuzca savunurdu. Bu nedenle 1931 yılında Mustafa Kemal’le de sofrasındaki bir tartışma nedeniyle ters düşmüş, ancak bu durum daha sonra Milli Eğitim Bakanlığına atanmasını engellememişti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
06032015.jpg


06.03.1933

“400 milyon insana yol gösteren bir ışık”


Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. yılında, İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Daily Herald’da Atatürk’ün devrimlerini öven bir makale yayımlandı. Daha önce Osmanlı ordusunda yüzbaşı olarak görev yapmış K.K. Ardaschir adlı eski bir askerin kaleme aldığı yazı, “Avrupa’nın Hasta Adamı”nın yeniden doğuşunu bütün dünya için örnek alınacak bir olay olarak nitelendiriyordu: Geçen on senenin tarihi, misli görülmemiş cesaret, kudret ve iradede olaylarla doludur. Daima ileri gitmek, hırsları bir kenara bırakmak ve nefis terbiyesi, bu inkılapların esası olmuştur. On sene gibi kısa bir zaman içinde köhne, titreyerek yürüyen, cılız bir saltanat idaresi yerine, cevval, modern, demokrat bir devlet kurulmuştur. Eskiden hasta denilen adam, bugün Avrupa ailesinin en güçlü, en zinde bir ferdi sırasına geçmiştir. Batı memleketleri buhrandan buhrana sürüklenip giderken, Türkler her an artan bir kudret ve kuvvetle ilerlemektedirler… Türkiye bugün medeni milletler arasında layık olduğu mevkiyi elde etmiştir. Milletler Cemiyeti’ne girmekle samimiyet ve iyi niyetini göstermiş, esas siyasetinin cihanda sulh ve selametten başka bir şey olmadığını ispat etmiştir. Türkiye’nin Batılılaşması, insanlık için büyük neticeler doğuracak bir inkılaptır… Mustafa Kemal’in yaptığı bu muazzam inkılap, mavi gözlü, altın saçlı Arnavutlardan ve Ukraynalılardan başlayarak Nijer Nehri sahillerinde yaşayan zencilere ve Çin Seddi içindeki sarı insanlara kadar 400 milyonluk bir insan kitlesinin her tabakasında, dünya ölçüsünde bir mana ve tesire haizdir…
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
07032015.jpg


07.03.1928

Le Matin muhabirine “demokrasi” konulu bir demeç


1789 Büyük Fransız Devrimi, Türk Milli Mücadele hareketi için esin kaynaklarından biri olmuştu. Cumhuriyetçilik ve ulusçuluk fikirlerinin tarihsel referansı olan Fransız Devrimi, aynı zamanda pozitivist felsefesiyle de cumhuriyetin kurucu kadrolarını etkilemişti. Mustafa Kemal’e göre Türk demokrasisi Fransız Devrimi’nin yolunu izlemiş, ancak kendi özel koşullarını yaratmıştı. Mustafa Kemal, 8 Mart 1928 tarihinde Fransız Le Matin gazetesinin muhabirine verdiği demeçte, Fransız Devrimi’nin etkisini şu sözlerle ifade ediyordu: Fransız İhtilali tüm cihana hürriyet fikrini aşılamıştır ve Fransa bu fikrin halen temel kaynağı bulunmaktadır. Fakat o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransız İhtilali’nin açtığı yolu takip etmiş, ancak kendisine has, ayırt edici özellikleriyle gelişme göstermiştir. Zira her millet inkılabını sosyal yapısının zorlamaları ve ihtiyacına tabi olan hal ve vaziyetine ve bu ihtilal ve inkılabın oluş zamanına göre yapar. Her zaman ve mekânda, aynı hadisenin tekerrürüne şahit değil miyiz? Mustafa Kemal, demecinin sonraki kısmında, Fransa’nın diğer İtilaf Devletleri ile birlikte İstanbul’u ve Anadolu’nun bir kısmını işgal etmiş olmasına atıf yaparak, demokrasi için barışın vazgeçilmezliğini şu sözlerle vurguluyordu: Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin işbirliği yapmaları lazım ve mümkünse de, işbirliği ancak bir tek gayeye, yani barışa yönelikse mümkün ve yararlı olur. Bu noktayı idrak edemeyenler, vücuda getirdiğimiz eser hakkında bir fikir ve hüküm sahibi olamazlar.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
07032015.jpg


08.03.1928

Le Matin muhabirine “demokrasi” konulu bir demeç


1789 Büyük Fransız Devrimi, Türk Milli Mücadele hareketi için esin kaynaklarından biri olmuştu. Cumhuriyetçilik ve ulusçuluk fikirlerinin tarihsel referansı olan Fransız Devrimi, aynı zamanda pozitivist felsefesiyle de cumhuriyetin kurucu kadrolarını etkilemişti. Mustafa Kemal’e göre Türk demokrasisi Fransız Devrimi’nin yolunu izlemiş, ancak kendi özel koşullarını yaratmıştı. Mustafa Kemal, 8 Mart 1928 tarihinde Fransız Le Matin gazetesinin muhabirine verdiği demeçte, Fransız Devrimi’nin etkisini şu sözlerle ifade ediyordu: Fransız İhtilali tüm cihana hürriyet fikrini aşılamıştır ve Fransa bu fikrin halen temel kaynağı bulunmaktadır. Fakat o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransız İhtilali’nin açtığı yolu takip etmiş, ancak kendisine has, ayırt edici özellikleriyle gelişme göstermiştir. Zira her millet inkılabını sosyal yapısının zorlamaları ve ihtiyacına tabi olan hal ve vaziyetine ve bu ihtilal ve inkılabın oluş zamanına göre yapar. Her zaman ve mekânda, aynı hadisenin tekerrürüne şahit değil miyiz? Mustafa Kemal, demecinin sonraki kısmında, Fransa’nın diğer İtilaf Devletleri ile birlikte İstanbul’u ve Anadolu’nun bir kısmını işgal etmiş olmasına atıf yaparak, demokrasi için barışın vazgeçilmezliğini şu sözlerle vurguluyordu: Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin işbirliği yapmaları lazım ve mümkünse de, işbirliği ancak bir tek gayeye, yani barışa yönelikse mümkün ve yararlı olur. Bu noktayı idrak edemeyenler, vücuda getirdiğimiz eser hakkında bir fikir ve hüküm sahibi olamazlar.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
09032015.jpg


09.03.1930

Mustafa Kemal Paşa Aspendos’ta


Mustafa Kemal Paşa, 1930 baharında gerçekleştirdiği Akdeniz gezisi sırasında 9 Mart’ta Antalya Müzesi’ni ziyaret etti ve Belkıs Harabeleri’ne giderek incelemelerde bulundu. Gazi’ye eşlik eden Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu, bu gezi sırasında yaşananları şöyle anımsıyor: Atatürk’le beraber bir Antalya seyahatimizde, yakın yerlerdeki gezilerimiz sırasında yolumuz Aspendos Antik Tiyatrosu’na düşmüştü. Atatürk bu tür tarihi yapıları pek sever ve bunların restore edilerek çok iyi bakılmasını isterdi. “Bunlar bizim tarihimiz, bunları yaşatmamız lazım, gelecek nesil bunları görüp bu eserlerle iftihar etmeli” derdi. Nitekim Aspendos’u gezerken, ilgilileri çağırdı ve onlara, “Buralarda eskiden tiyatrolar oynarmış. Perge gibi yerlerde arenalarda dövüşler yapılırmış, neden şimdi bunları yapmıyoruz? Mesela bir Aspendos’ta neden bizim tarihi sporumuz güreş müsabakaları yapılmıyor? Buralarda muhakkak uluslararası güreşler tertip edin, yerli ve yabancı konuklar gelsin, seyretsinler. Aspendos’u yaşatın, aksi halde burada otlar biter, taşlar sökülür, bu canım tarihi eser biter gider,” diye emir niteliğinde tavsiyede bulundular. Gazi Mustafa Kemal’in, “Bu tiyatroyu restore ediniz ama, kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz, güreşler düzenleyiniz” şeklindeki talimatına uygun olarak, 1932 yılında, o tarihlerde “Belkıs Harabeleri” olarak anılan Aspendos Tiyatrosu kısmen onarılarak Hilal-i Ahmer yararına burada güreş müsabakaları düzenlendi. Bu tarihten sonra Aspendos’ta okul, halkevi gibi kurumlar yararına güreş düzenlemek bir gelenek halini aldı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
10032015.jpg


10.03.1920

İtilaf Devletleri Mustafa Kemal’in tutuklanmasını istedi


İtilaf Devletleri tarafından Anadolu’yu paylaşma senaryosunun uygulamaya konulması üzerine Samsun’a geçen Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da bir Milli Mücadele başlatmak için derhal girişimlere başlamış ve bu durum İstanbul hükümetini rahatsız etmişti. İstanbul’a dönmesi için kendisine birçok kez çağrı yapılmasına rağmen Mustafa Kemal’in bu çağrıları dikkate almaması üzerine, İtilaf Kuvvetleri’nin de baskısıyla, 8 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in askerlik görevine son verilmiş, o da bu harekete askerlikten istifa ederek yanıt vermişti. Bundan bir süre sonra Erzurum Kongresi’nin toplanması, İstanbul hükümeti için bardağı taşıran son damla oldu. Bu kongreyi “yasa dışı” olarak addeden İstanbul Hükümeti, 29 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey (Orbay) ve Milli Mücadele’nin diğer önderlerinin tutuklanmasına karar verdi. Ardından İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcileri de, 10 Mart 1920 tarihinde toplanarak, İstanbul Hükümeti’nden Kuvayı Milliye liderlerinin tutuklanmasını istedi. Bu talep, Anadolu’da yükselen milli uyanışın işgalciler arasında kaygı yarattığını açıkça gösteriyordu. İtilaf Devletleri, bu hareketi boğmak için yerel işbirlikçileri devreye sokmaktan Yunan ordusunu harekete geçirmeye kadar pek çok adım atmışlardı. Mustafa Kemal’i tutuklama kararı da bu doğrultudaki girişimlerden biriydi. Birçok tarihçiye göre bu kararı uygulamanın fiilen olanaksız olduğunu bilen İtilaf Devletleri’nin asıl amacı, hükümetin “tehlikeli unsurları” önlemedeki yetersizliğini öne sürerek İstanbul’u işgal etmek için bir gerekçe yaratmaktı. Nitekim 6 gün sonra İtilaf Kuvvetleri kente asker çıkarmaya başladı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
11032015.jpg


11.03.1924

Ankara’da ilk senfonik konser


Osmanlı döneminde Batı müziğinin başkenti İstanbul, icra yeri de saraydı. II. Mahmud döneminde Muzıka-yı Hümayun adıyla kurulan askeri bandonun zaman içinde bir saray orkestrasına dönüşmesi, toplumun sadece küçük bir kesimine Batı müziğiyle tanışma fırsatı vermişti. Orkestra, saray dışında halka yönelik konserlere ilk kez 1917 yılında başladı. Haftalık olarak düzenlenen halk konserleri, Tepebaşı’ndaki Union Française salonunda veriliyordu. Kurtuluş Savaşı yıllarında orkestra, padişaha bağlı bir kurum olarak varlığını sürdürdü; fakat 1922’de saltanatın kaldırılması üzerine halifeye bağlanarak Makam-ı Hilafet Muzıkası adını aldı. 3 Mart 1924 tarihinde hilafet kurumunun kaldırılması ise, orkestra için yeni bir belirsizliğe yol açtı. Bu gelişmelerin hemen ardından orkestra, 11 Mart 1924 günü Ankara’da Millet Meclisi’nin karşısındaki Milli Sinema binasında, Latife Hanım’ın himayesinde düzenlenen bir baloda sahne aldı. Şef Zeki Bey’in bestelediği İstiklal Marşı’nın da ilk kez seslendirildiği konser büyük ilgi gördü. Bu, aynı zamanda, Türkiye’nin yeni başkentinde verilen ilk senfonik müzik konseriydi. Makam-ı Hilafet Muzıkası, 27 Nisan 1924 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Ankara’ya taşınarak Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti adını aldı. Orkestranın bünyesinde “Bando” ve “İncesaz” olarak iki takım bulunuyordu. Zeki Bey’in şefliğini yaptığı Riyaset-i Cumhur Orkestrası, sonraki yıllarda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na dönüşerek Klasik Batı Müziği’nin Türkiye’deki gelişiminde önemli bir rol oynadı. Ayrıca orkestra üyelerinin bir bölümü, Ankara’da kurulan Musiki Muallim Mektebi’nin de ilk öğretmenleri oldular.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
12032015.jpg


12.03.1921

Mehmed Âkif’in yazdığı İstiklal Marşı kabul edildi


Türkiye Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal’in başkanlığını yaptığı 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, Mehmed Âkif Bey (Ersoy) tarafından kaleme alınan İstiklal Marşı’nı Türkiye’nin milli marşı olarak kabul etti. Bir milli marş yazılması fikri, ilk olarak İsmet Paşa tarafından ortaya atılmıştı. Fransız Devrimi’nin ulusal coşkusunu taşıyan Fransız milli marşı Marseillaise gibi, millettin bir ağızdan söyleyip bütünleşeceği bir marşın Milli Mücadele’nin coşku ve inancını canlı tutmak için çok yararlı olacağı düşünülüyordu. İsmet Paşa bu fikrini Maarif Vekâleti’ne iletti ve ardından bir şiir yarışması açıldı. Ne var ki, yarışmaya katılan 700’den fazla eser arasından hiç biri arzu edilen özelliklere sahip bulunmadı. Bunun üzerine Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in (Tanrıöver) girişimiyle Mehmed Âkif Bey’e özel bir davet iletildi. Mehmed Âkif de, “Korkma, sönmez bu şafaklarda tüten al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” dizeleriyle başlayan on kıtalık şiirini yazdı. Şiir ilk kez, TBMM’nin 12 Mart 1921 günkü oturumunda okundu. Hamdullah Suphi, gür sesiyle şiiri okuyup bitirdiğinde, salonu bir heyecan seli kaplamıştı. Böylece, Konya Mebusu Refik Bey’in (Koraltan) ifadesiyle Mehmed Âkif’in “milletin ruhuna tercüman olan” şiiri, İstiklal Marşı olarak kabul edildi. Mustafa Kemal, daha sonra gazeteci İsmail Habib Sevük’e verdiği bir mülakatta, İstiklal Marşı’nın en beğendiği beytinin, “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet / Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” olduğunu söyleyecek ve “Milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır,” diyecekti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
13032015.jpg


13.03.1926

Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı öncesi anıları


Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk, büyük asker ve devlet adamının hayatı, düşünceleri ve devrimleri için en temel kaynak durumundadır. Fakat Nutuk, 19 Mayıs 1919’dan başlar, dolayısıyla Kurtuluş Savaşı’nın tarihidir. Atatürk’ün daha önceki dönemlere ilişkin kişisel anılarını birinci ağızdan anlattığı en önemli kaynak ise, Ankara’da yayımlanan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Bey (Atay) ile İstanbul’da yayımlanan Milliyet gazetesi başyazarı Mahmut Bey’e (Soydan) 1926 yılında dikte ettirdiği anılardır. Söz konusu anılar, 13 Mart 1926’da Milliyet gazetesinde ve 14 Mart 1926’da Hâkimiyet-i Milliye gazetelerinde tefrika olarak yayımlanmaya başladı. Anılar, I. Dünya Savaşı’nda Türk ordusunun içinde bulunduğu durumla başlıyordu: Ben I. Dünya Savaşı’nın müttefiklerimiz için iyi sonuç vereceğine güvenmiyordum. Fakat savaş olduktan sonra bulunduğum cephelerde savaşı başarıya ulaştırmaya çalıştım. Öteki cephelerde ise sanki tersine bir yarışma vardı. Başkomutan Vekili (Enver Paşa) her hareketinde bir ordu yok ederdi: Sarıkamış’ta olduğu gibi… O ve arkadaşları –zaten daha önce– Türk milletini uygunsuz duruma sokmuşlardı. Bu uygunsuz durum, ordunun yabancı komutanların eline bırakılması ve verilmesidir. Bu açıdan Almanları ve Alman asker heyetini tenkit etmek istemem; asıl tenkide layık olanlar elbette bizim devlet reisimiz ve özellikle devlet adamlarımızdır. Türk ordusunun güçsüz ve kabiliyetsiz olduğu inancıyla o heyeti, ayaklarına kadar giderek ve rica ederek memleketimize davet edenler onlardı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
15032015.jpg


14.03.1922

Bulgar generalinden Mustafa Kemal’e mektup


Ekselans, 1914 yılında Yunanlılara karşı Türkiye ile Bulgaristan arasında bir askeri antlaşma yapmak üzere Sofya’ya geldiğiniz zaman, siyasi ve askeri bakımdan pek önemli olan ve o anda aramızda doğan dostluğu ümit ederim ki hatırlarsınız. O vakit bendeniz Harbiye Nazırı bulunuyordum… Size verilen vazifeleri başarı ile bitirerek İstanbul’a hareketiniz sırasında, vatanınızın gelecekteki kaderinde parlak bir yer tutmanız ümidimi de açıklamıştım. Bütün dünyanın gözlerinin Ekselanslarına yöneldiği ve bütün İslam dünyasının, pek büyük ve hayret verici olan kahramanca mücadelenizi kutladığı ve takdir ettiği bu sırada, dileklerimin gerçekleştiğini görmekle çok heyecanlıyım. Başarılarınızdan dolayı Ekselansınızı candan kutlarım ve kutsal davanızda kesin sonucu almanız, düşmanlarınızı yok etmeniz yolunda Ulu Tanrı’nın yardımcı olmasını bir defa daha dilemekteyim. Bu zafer dakikası muhakkak gelecek ve beklediğimizden daha çabuk erişecektir… Siyasi inançlarımdan dolayı, hükümetim tarafından, hakkımda yüce divan önünde takibat yapılmakta bulunulduğundan, Avusturya’da Baden şehrine sığınmak zorunda kaldım. Siyasi olayları burada izliyorum. Elde edeceğiniz başarılar sayesinde zulüm görmüş bütün milletlerin zorla alınmış haklarının geri verileceği zamanın geleceğini ümit ediyorum. Galibiyet tacıyla taçlanacak olan kahraman ordunuz, böylece yalnız vatanınıza değil, ortak düşmanlarımızın her gün artan zulümleri altında inlemekte olan bütün Doğu’ya, barış ve kurtuluş nimetlerini geri vermiş ve temin etmiş olacaktır. Samimi selamlarımı ve pek derin saygılarımı kabul buyurunuz Ekselans. General Kleman Boyaciyef
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
15032015.jpg


15.03.1922

Bulgar generalinden Mustafa Kemal’e mektup


Ekselans, 1914 yılında Yunanlılara karşı Türkiye ile Bulgaristan arasında bir askeri antlaşma yapmak üzere Sofya’ya geldiğiniz zaman, siyasi ve askeri bakımdan pek önemli olan ve o anda aramızda doğan dostluğu ümit ederim ki hatırlarsınız. O vakit bendeniz Harbiye Nazırı bulunuyordum… Size verilen vazifeleri başarı ile bitirerek İstanbul’a hareketiniz sırasında, vatanınızın gelecekteki kaderinde parlak bir yer tutmanız ümidimi de açıklamıştım. Bütün dünyanın gözlerinin Ekselanslarına yöneldiği ve bütün İslam dünyasının, pek büyük ve hayret verici olan kahramanca mücadelenizi kutladığı ve takdir ettiği bu sırada, dileklerimin gerçekleştiğini görmekle çok heyecanlıyım. Başarılarınızdan dolayı Ekselansınızı candan kutlarım ve kutsal davanızda kesin sonucu almanız, düşmanlarınızı yok etmeniz yolunda Ulu Tanrı’nın yardımcı olmasını bir defa daha dilemekteyim. Bu zafer dakikası muhakkak gelecek ve beklediğimizden daha çabuk erişecektir… Siyasi inançlarımdan dolayı, hükümetim tarafından, hakkımda yüce divan önünde takibat yapılmakta bulunulduğundan, Avusturya’da Baden şehrine sığınmak zorunda kaldım. Siyasi olayları burada izliyorum. Elde edeceğiniz başarılar sayesinde zulüm görmüş bütün milletlerin zorla alınmış haklarının geri verileceği zamanın geleceğini ümit ediyorum. Galibiyet tacıyla taçlanacak olan kahraman ordunuz, böylece yalnız vatanınıza değil, ortak düşmanlarımızın her gün artan zulümleri altında inlemekte olan bütün Doğu’ya, barış ve kurtuluş nimetlerini geri vermiş ve temin etmiş olacaktır. Samimi selamlarımı ve pek derin saygılarımı kabul buyurunuz Ekselans. General Kleman Boyaciyef
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
16032015.jpg


16.03.1920

İngilizler İstanbul’u fiilen işgal etti


I. Dünya Savaşı’nın ardından Mondros Ateşkes Anlaşması ile önce Boğazlar silahsızlandırılmış, ardından Kasım 1918’de İtilaf Donanması İstanbul Boğazı’na demir atmıştı. Ancak İstanbul’un fiili işgali bundan yaklaşık bir buçuk yıl sonra, 16 Mart 1920 günü başladı. O sabaha karşı İngiliz askerleri, Şehzadebaşı’ndaki karakolu basarak altı askeri şehit ettiler. İngilizler, şehrin her yanına astıkları afişlerle İstanbul’u almak gibi bir düşünceleri olmadığını, saltanatın yıkılmayacağını, ancak bu “geçici işgali” zorunlu gördüklerini söylüyorlardı. Afişlerde, “İttihatçılar, Türkiye’yi savaşa sürüklediler ve yenildiler. İttihatçı fikir güdenler, sözde milli bir teşkilat kurup yeniden savaş devri açtılar. Bunun için İstanbul geçici olarak işgal edilmektedir,” deniyordu. Bir başka deyişle işgalin gerekçesi, “İttihatçılık” yaftası vurulan milli kurtuluş hareketinin varlığıydı. İşgal, öğlene doğru telgrafla Ankara’daki Mustafa Kemal Paşa’ya bildirildi. Harbiye telgrafhanesinde bulunan Ali isimli kişinin gönderdiği telgraf ise, gelişmeleri anı anına şöyle aktarıyordu: Sabahleyin İngilizler bastı, altı kişi şehit oldu, on beşe yakın da yaralı var. Şimdi İngiliz erleri dolaşıyor. Şimdi, işte İngiliz erleri Harbiye Nezareti’ne giriyorlar. İşte içeri giriyorlar. Nizamiye kapısına. Teli kes! İngilizler buradadır. Mustafa Kemal, bu gelişmeler üzerine yabancı devlet temsilcilerine birer protesto mesajı gönderdi. Ardından, Türk milletine hitaben şu mesajı yayımladı: Bugün, İstanbul’u zorla işgal etmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin yedi yüz senelik hayat ve hâkimiyetine son verildi. Yani, bugün Türk milleti, medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istikbalinin müdafaasına davet edildi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
17032015.jpg


17.03.1923

Mersin, Millet Bahçesi’nde halkla konuşma


Mustafa Kemal Paşa, Büyük Zafer’den sonra eşi Latife Hanım’la Güney Anadolu’ya yaptığı ilk gezide Mersin’e de uğramıştı. Şehirde büyük bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılanan Gazi, Türk Ocağı’nın Millet Bahçesi’nde düzenlediği bir açık hava toplantısına da katıldı. Burada kendisi ve eşi için hazırlanan şatafatlı oturma köşesine iltifat etmeyip, bulduğu ilk tahta sandalyeye ilişen Gazi, Dr. Reşit Galip’in heyecanlı konuşmasının ardından Mersinlilere şu sözlerle seslendi: Mersinliler! Memleketiniz Türkiye’nin çok mühim bir ticaret noktasıdır. Bunu sizler benden iyi biliyorsunuz. Memleketinize sahip olabilmek için çektiğiniz elemler, azaplar, mahrumiyetler büyük olmuştur. Bunu sizler takdir edersiniz. Hepimiz arzu edelim ki acı günler tekrar gelmesin. Buna hakikaten layık olmak lazımdır. Muharebe meydanlarında kıymetli evlatlarımızın süngü ve silahlarının zaferleri kâfi değildir. Bu zaferler ve başarılar çok büyüktür. Ancak hakiki refah ve saadete ulaşabilmek için, asıl bundan sonra çalışmak lazımdır. Sizin için zafer ve ilerleme yolu ekonomide, ticarettedir. Bunu takdir ediyorsanız, çok çalışmaya mecbursunuz. Aksi takdirde, memleketin gerçek sahibi olduğunuzu söyleseniz bile, kimseyi inandıramazsınız… Bu geziyle ilgili anlatılan bir başka anı da şudur: Gazi, Mersin sahilini gezerken, kıyıdaki birbirinden güzel yalı ve köşklerin hep gayrimüslimlere ait olduğunu öğrenir. Bunun üzerine, ak sakallı, yaşlı bir Mersinliye sorar: Baba! Bu adamlar, şehrinizin en değerli yerlerine bu güzel binaları yaparken, sen neredeydin? Yaşlı adam cevap verir: Yemen’de, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de çarpışıyordum Paşam!
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
18032015.jpg


18.03.1915

Çanakkale deniz zaferi


I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren Çanakkale Savaşı, aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa’nın da tarih sahnesine çıktığı yerdir. Osmanlı başkenti İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri, bu amaca ulaşmak için Birleşik Krallık ve Fransız gemilerinden oluşan güçlü bir donanmayı Çanakkale Boğazı’na gönderdiler. İtilaf Donanması, Boğaz boyunca konuşlandırılmış topçu bataryalarını etkisiz hale getirerek yolu açmak üzere 18 Mart sabahı kapsamlı bir saldırıya geçti. Ancak Nusret mayın gemisinin önceki gece yerleştirdiği mayınlar ve isabetli atışlar yapan topçu bataryaları düşmana beklenmedik bir sürpriz yaşattı. Bu şiddetli direniş sonucunda HMS Ocean, HMS Irresistible ve Bouvet adlı zırhlılar sulara gömülürken, Inflexible, Suffren ve Gaulois adlı savaş gemileri ağır hasar gördü. Bu durum, İtilaf Donanması komutanlarını büyük bir şaşkınlığa uğrattı. Donanma Komutanı İngiliz Amiral John de Robeck, daha büyük bir kaybı göze alamayarak çekilme emri verdi. İlk saldırı püskürtülmüştü. Amaçlarına denizden ulaşamayacaklarını anlayan İtilaf Devletleri, kara harekâtıyla Çanakkale Boğazı’nı ele geçirmek amacıyla 25 Nisan 1915’te bu kez Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya başladılar. Bu tarihten 1916 yılı başlarına kadar gerçekleşen çetin kara muharebelerinde, Liman Von Sanders’in ana komutası altındaki Türk ordusu yaklaşık 250 bin şehit verdi. Savaşta Kurmay Albay Mustafa Kemal, tarihe geçecek bir başarıyla İtilaf kuvvetlerinin püskürtülmesinde çok önemli bir rol üstlendi. Günümüzde 18 Mart tarihi, Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi olarak kutlanmaktadır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
19032015.jpg


19.03.1920

Ankara’da yeni bir meclis kurulması için ilk adım


16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un işgal edilmesinden sonra Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatıyla derhal harekete geçmiş ve bir dizi acil önlemler almaya başlamıştı. Ona göre atılması gereken en önemli adımlardan biri de, 18 Mart günü İstanbul’da son toplantısını yaparak çalışmalarını sonlandıran Meclis-i Mebusan’ın yerine Ankara’da yeni bir meclis toplamaktı. Bu doğrultuda 19 Mart 1920 tarihinde kolordu komutanlarına, valiliklere ve bağımsız sancaklara, “Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal” imzasıyla bir bildiri gönderildi. Memleket işlerini idare etmek ve denetlemek üzere, Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını bildiren ve buna ilişkin seçim hükümlerini açıklayan bildiri, şu açıklamayla başlıyordu: İtilaf Devletleri tarafından devlet merkezinin bile resmen işgali, devletin yasama, yargı ve yürütmeden ibaret olan milli güçlerini işlemez duruma sokmuş ve bu durum karşısında görev yapmaya imkân bulamadığını hükümete resmen bildirerek Meclis-i Mebusan dağılmıştır. Şu halde devlet merkezinin korunmasını, milletin bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak tedbirleri düşünmek ve uygulamak üzere, millet tarafından olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin, Ankara’da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zaruri görülmüştür. Bu bakımdan verilen talimat gereğince seçimlerin yapılması, yüksek ve derin vatanseverlik anlayışından beklenir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
20032015.jpg


20.03.1971

Falih Rıfkı Atay öldü


Cumhuriyet basınının en önemli isimlerinden, Atatürk’le ilgili anı kitaplarıyla bilinen gazeteci Falih Rıfkı Atay, 20 Mart 1971’de İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Falih Rıfkı, 1894’te İstanbul’da dünyaya geldi. 1908 yılında girdiği Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nden 1912 yılında mezun oldu. İlk yazıları, Batı etkisindeki edebiyatçıları çevresinde toplayan Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı. Gazeteciliğe 1913 yılında Tanin’de başladı. I. Dünya Savaşı’nda Cemal Paşa’nın özel kâtipliğini yaptı. Savaştan sonra Ali Naci (Karacan), Necmettin Sadık (Sadak) ve Kâzım Şinası (Dersan) ile birlikte kurduğu Akşam gazetesinde Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen yazılar yazdığı için divanıharbe verildi. Yargılandığı sırada II. İnönü Savaşı’nın kazanılması üzerine idamdan kurtularak Anadolu’ya geçti. Bolu milletvekili olarak girdiği TBMM’de aralıksız 27 yıl milletvekilliği yaptı. İzmir’in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal’in dostluğunu kazandı ve ona en yakın isimlerden biri olarak birçok önemli olaya tanıklık etti. Anılarını Atatürk’ün Bana Anlattıkları (1955), Çankaya (1961) ve Atatürk Ne İdi? adlı kitaplarında topladı. Başyazarlığını yaptığı Hâkimiyet-i Milliye, Ulus ve Milliyet gazetelerinde, güçlü bir şekilde Atatürk devrimlerini savundu. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra 1952’de Dünya gazetesini kurarak muhalefete geçti ve ölünceye kadar bu gazetenin başyazarlığını yaptı. Siyasi konulardaki fıkra ve başyazılarının yanı sıra, birçoğu Cumhuriyet döneminin ilk özgün örnekleri olan gezi ve anı kitaplarıyla da öne çıkan Falih Rıfkı Atay, duru Türkçesiyle kendinden sonraki pek çok yazara esin kaynağı oldu.

 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
21032015.jpg


21.03.1923

Mustafa Kemal’den kadınlara teşekkür konuşması


Konya’ya yaptığı gezi sırasında Mustafa Kemal, 21 Mart 1923 günü, Konya Hilal-i Ahmer (Kızılay) Kadın Şubesi’nin verdiği çay ziyafetine katıldı. Gazi, Latife Hanım’la birlikte katıldığı davette, Türk kadınının fedakârlığını konu alan bir konuşma yaptı: Hanımlar, efendiler, Bu son senelerin inkılap hayatında, hummalı fedakârlıklarla yüklü mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak kurtuluşa ve bağımsızlığa götüren kararlı çalışma hayatında, milletin her ferdinin mesaisi, gayreti, hizmeti, fedakârlığı geçmiştir. Bunlar içinde en çok saygıyla anılması ve daima şükranla tekrar edilmesi gereken bir gayret vardır ki, o da Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok yüce, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır... Bugün değil, eskiden beri, uzun zamanlardan beri, kadınlarımız erkeklerle baş başa, hayat mücadelesinde, ziraat hayatında, geçim hayatında, erkeklerimizden yarım adım geride kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüs germekle düşman karşısında varlıklarını ispat ettiler. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir... Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan önceki harplerde milletin hayatta kalabilmesini sağlayan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza dek kutlayalım.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
21032015.jpg


22.03.1923

Mustafa Kemal’den kadınlara teşekkür konuşması


Konya’ya yaptığı gezi sırasında Mustafa Kemal, 21 Mart 1923 günü, Konya Hilal-i Ahmer (Kızılay) Kadın Şubesi’nin verdiği çay ziyafetine katıldı. Gazi, Latife Hanım’la birlikte katıldığı davette, Türk kadınının fedakârlığını konu alan bir konuşma yaptı: Hanımlar, efendiler, Bu son senelerin inkılap hayatında, hummalı fedakârlıklarla yüklü mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak kurtuluşa ve bağımsızlığa götüren kararlı çalışma hayatında, milletin her ferdinin mesaisi, gayreti, hizmeti, fedakârlığı geçmiştir. Bunlar içinde en çok saygıyla anılması ve daima şükranla tekrar edilmesi gereken bir gayret vardır ki, o da Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok yüce, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır... Bugün değil, eskiden beri, uzun zamanlardan beri, kadınlarımız erkeklerle baş başa, hayat mücadelesinde, ziraat hayatında, geçim hayatında, erkeklerimizden yarım adım geride kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüs germekle düşman karşısında varlıklarını ispat ettiler. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir... Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan önceki harplerde milletin hayatta kalabilmesini sağlayan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza dek kutlayalım.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
23032015.jpg


23.03.1923

Mustafa Kemal, Afyon’da halka hitap etti


Mustafa Kemal’in 1923 Mart’ında çıktığı yurt gezisi sırasında Konya’dan sonraki durağı Afyon’du. Gazi, 23 Mart günü Afyon’a geldiğinde büyük bir coşkuyla karşılandı. 1919 yılından sonra işgal ve yıkımlarla karşılaşan kentte bu kez bambaşka bir hava vardı. Mustafa Kemal, daha önce geldiğinde “ağlarken” gördüğü ve onlarla birlikte “ağladığı” Afyonlulara, belediye binası önünde şöyle seslendi: Muhterem Ahali, Evvelce birçok kez şehrinize gelmiştim. Lakin o zamanlar sizi ümitsiz, düşünceli, elemli görürdüm. Çünkü düşman yakınınızda idi ve içinize girmek ihtimali vardı. Nitekim girdi, burada aylarca zulüm, merhametsizlik, kötülük eyledi. Çok elemler, ıstıraplar, matemler çektiniz. Allah’a şükür bugün cümlenizi çok şen, çok şatır, çok sevinçli görüyorum. Sizi böyle görmekle ben de sizinle beraber bahtiyarım, mesudum. Ey Ahali, Sizler ve bütün millet o felaketlere kendi benliğine hâkim olmadığı, kaderini şunun bunun eline verdiği, şunun bunun esiri olduğu için uğramıştı. O felaketlerden ancak milli benliğinize hâkim olduğunuz için kurtuldunuz; amaca doğru yekpare bir millet halinde yürüdünüz; üzerinize çöken felaketlere tahammül gösterdiniz, sebat gösterdiniz ve ancak bu sayede muvaffak oldunuz. Bundan sonra da hâkimiyetinizi canınız gibi saklayarak milli hâkimiyetinize, namusunuza, kutsal saydıklarınız gibi dört elle sarılarak hem ahenkli bir çalışma ile, yekvücut bir halde geleceğe doğru yürüyerek, bugünden daha mutlu, daha şerefli, müreffeh ve mesut günlere kavuşacağız.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.