365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
06042015.jpg


06.04.1920

Türkiye’nin sesi “Anadolu Ajansı” kuruldu


Kurtuluş Savaşı devam ederken, Milli Mücadele’nin sesini tüm yurda duyurabilmek amacıyla, Ankara’da İrade-i Milliye ve Hâkimiyet-i Milliye gibi gazeteler kurulmuş ve zor şartlar altında yayına başlamıştı. Fakat Anadolu’nun giriştiği haklı mücadelenin daha geniş kitlelere anlatılmasını sağlamak üzere, Mustafa Kemal’in deyimiyle “Türkiye’nin sesini dünyaya duyuracak” bir haber kaynağına ihtiyaç duyuluyordu. İşte bu amaçla, 6 Nisan 1920 tarihinde Anadolu Ajansı kuruldu. Böylece, sürekli Türkiye aleyhine uydurma haberler yapan yabancı ajanslara karşı da bir önlem alınmış olunuyordu. Ajansa adını, Halide Edip Hanım ile Yunus Nadi Bey verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın da desteğiyle hazırlıklar hızla tamamlanarak 6 Nisan’da ajans resmen kuruldu. Bu gelişme, bir genelgeyle askeri ve sivil makamlara duyuruldu. Heyet-i Temsiliye adına bir açıklama yapan Mustafa Kemal de, halkın en doğru haberlerle aydınlatılması amacıyla Anadolu Ajansı’nın kurulduğunu bir telgrafla tüm yurda bildirdi. Ajansın 12 Nisan 1920 tarihinde yayımladığı ilk bültende, haberlerin en uzak yerleşimlere kadar ulaştırılabilmesi için halktan ve yerel yönetimlerden şöyle yardım isteniyordu: Bugün alınan haber ve bilgilerin mümkün olduğu kadar fazla kimse tarafından okunup bilinmesi gereğini arz ve izah etmeye gerek yoktur. Bu amaçla, her gün vereceğimiz bilgilerin telgrafhane kapılarında siyah levhalar üzerine yayılması ve yeterli araç olan yerlerde basılması, yayınlanması ve dağıtılması, nahiyelere ve hatta köylere kadar gönderilmesi hususlarının yerine getirilmesini, hepinizin vatan ve millet sevgisinden ve yardımlarından rica ederiz.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
07042015.jpg


07.04.1938

Balkan Ekonomik Konseyi ve Matbuat Kongresi toplandı


Türkiye’nin taraf olduğu Balkan Antantı çerçevesinde oluşturulan Balkan Paktı Ekonomik Konseyi ve Balkan Matbuat Birliği Kongresi, 7 Nisan 1938 günü İstanbul Yıldız Sarayı’nda toplandı. Altıncısı yapılan Ekonomi Konseyi’nin amacı, Balkan Antantı’nın tarafları olan Türkiye, Yugoslavya, Romanya ve Yunanistan arasındaki ekonomik ilişkileri koordine etmekti. 1936 yılında bizzat Atatürk’ün arzusuyla oluşturulmuş olan Balkan Matbuat Birliği ise, Balkan ülkelerindeki basın kuruluşlarının barış bilincini kazandırmada ortak hareket etmesi ve karşılıklı haber alış verişi sağlanması gibi amaçlar güdüyordu. Matbuat Birliği Kongresi’nin en ilgi çeken konuklarından biri, toplantıya Romanya’dan katılan Nikola Basarya adlı gazeteciydi. Eski bir Osmanlı vatandaşı olan Basarya, 1908-1914 arasında Meclis-i Ayan üyeliği, 1913 yılında da bir süre nafia nazırlığı yapmıştı. Atatürk’e büyük bir hayranlık duyan Basarya, eski ve yeni Türkiye arasındaki farkı meslektaşlarına şöyle anlatıyordu: Abdülhamid ve Genç Türkler Türkiye’sini gördüm, fakat hakiki Türkiye, yüzde yüz Türk olan Türkiye, şimdiki Cumhuriyet Türkiye’sidir. Asırlardan beri öz Türkler hayatlarını feda ederek Türkiye’de mağdur vaziyette bulunuyorlardı. Halbuki hiçbir fedakârlıkta bulunmayanlar sadece istifade ediyordu. Nüfus tezkerelerinde bile “Türk” kelimesine tesadüf edilmez, milliyeti kelimesi karşısında “İslam” yahud “Hıristiyan” yazardı. Bütün bu hadiselere şahit olduğum için, Atatürk’ün başardığı mucizelerin kıymetini herkesten ziyade takdir ediyorum. Atatürk, Türklerin binlerce senelik medeniyetini meydana çıkararak, yeryüzünde Türk milletine layık olduğu şanlı mevkiyi temin eden bir kahramandır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
08042015.jpg


08.04.1923

“Dokuz Umde” beyannamesi yayımlandı


1923 yılında yapılacak TBMM seçimleri öncesinde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin seçim bildirgesi niteliğini taşıyan “Dokuz Umde” adlı beyanname yayımlandı. Cemiyet Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’nın imzasını taşıyan beyanname, içerdiği dokuz temel ilkeyle yeni Türkiye’nin izleyeceği yolu işaret ediyor ve Eylül ayında kurulacak olan Halk Fırkası için de bir program hazırlığı niteliğini taşıyordu. Beyannamenin ilk maddesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu, milletin kendi kendisini yöneteceğini ve yegâne temsilcisinin TBMM olduğunu; ikinci madde ise egemen gücün TBMM’nin manevi kişiliğinde bulunduğunu belirtiyordu. Diğer maddeler ise güvenlikten adalete, çiftçilerin sorunlarından demiryolu yapımına, devlet işlerinde yapılacak düzenlemelerden askerlik süresine, eğitimden sağlığa kadar, toplumsal yaşama ilişkin çeşitli düzenlemeler öngörüyordu. Tüm bunlar kısa maddelerle ifade edildiğinden, beyannamenin bir program niteliği taşımadığını söyleyenler de vardı. Mustafa Kemal ise, bu eleştirilere yanıtı Nutuk’ta şu şekilde verecekti: Yayımladığım programı bir siyasal parti için yetersiz ve kısa bulanlar oldu. “Halk Partisi’nin programı yoktur” dediler. Gerçekten, ilkeler adı ile anılan programımız, karşı çıkanların gördüklerine benzer bir kitap değildi; ama temel ilkeleri kapsıyordu ve uygulanabilir nitelikte idi. Biz de, uygulanamayacak düşünceleri kuramsal bir takım ayrıntılarla yaldızlayarak bir kitap yazabilirdik, öyle yapmadık. Ulusun maddi ve manevi yönlerden yenilenip gelişmesi için çalışırken, iş yapmayı söze ve kurama yeğ tuttuk.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
09042015.jpg


09.04.1932

Türkiye’nin ilk kadın hâkimi Mürüvvet Hanım görevde


Osmanlı devrinde dünyayı kafes arkasından izlemeye mahkûm olan Türk kadını, Cumhuriyetle birlikte insan olmaktan doğan haklarına kavuşmaya başladı. Medeni kanunla eşit yurttaşlık haklarını elde eden, okuma fırsatı bulan ve sosyal-ekonomik hayata katılması için cesaretlendirilen Türk kadını, böylece Atatürk döneminde toplum ve devlet yaşamının her kesiminde görev almaya başladı. Kadının eğitimi meselesi, Mustafa Kemal’in üzerinde en çok durduğu konulardan biriydi. Gazi, 1923 yılında İzmir’de halkla bir araya geldiği bir toplantıda, ülkenin ilerlemesi için kadının erkeklerle eşit eğitim imkânlarına ve eşit haklara sahip olmasının önemine şöyle dikkat çekiyordu: Milletimiz, kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün gerekliliklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Nitekim, kadınlarımız da âlim ve bilgin olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek, birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır. Atatürk’ün bu destekleyici tavrı ve reformları sayesinde, Cumhuriyetin erken yıllarında kadınların sosyal etkinlikleri ve meslek hayatıyla ilgili birçok “ilk”e tanık olundu. İlk dünya güzeli, ilk kadın pilot ve ilk avukat gibi, ilk kadın hâkim de onun neslinde yetişti. 9 Nisan 1932’de Adana Asliye Ceza Mahkemesi’nde Türkiye’nin ilk kadın hâkimi olarak göreve başlayan Mürüvvet Hanım (Talu), daha sonra Adana Ağır Ceza Mahkemesi’nde görev alarak bu alanda da bir ilke imza attı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
10042015.jpg


10.04.1950

Mareşal Fevzi Çakmak öldü


Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk genelkurmay başkanı ve Mustafa Kemal’den sonra mareşal rütbesine sahip ilk ordu mensubu Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950 tarihinde vefat etti. 1896’da Harbiye Mektebi’ni ve 1898’de Erkân-ı Harbiye Mektebi’ni bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. Bir süre Erkân-ı Harbiye (Genelkurmay) bünyesinde çalıştıktan sonra, Balkanlar’da Sırp ve Arnavut çetecilere karşı savaştı. Balkan Savaşları’nda ve I. Dünya Savaşı sırasında 5. Kolordu komutanı olarak Çanakkale’de savaştı. Ardından Kafkas ve Filistin Cephelerinde görev aldı. Gösterdiği başarılar nedeniyle korgeneralliğe yükseltildi. Mondros Mütarekesi’nden sonra Erkân-ı Harbiye reisliği ve harbiye nazırlığı yaptı. Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle “İstanbul’un acıklı durumu karşısında orada kalarak vatana ve ulusa herhangi bir yoldan hizmet olanağı kalmaması” üzerine 1920’de Anadolu’ya geçti ve Kozan milletvekili olarak TBMM’ye katıldı. Kısa bir süre sonra milli savunma bakanlığına getirildi. 1922’ye kadar süren bu görevinin yanı sıra, 3 Ağustos 1921’de genelkurmay başkanlığına atandı. 30 Ağustos’taki Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin ardından 3 Eylül’de rütbesi, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın tavsiyesiyle TBMM tarafından mareşalliğe yükseltildi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra siyaset yerine askerlik görevini sürdürmeye karar verdi ve genelkurmay başkanlığı görevini 1944 yılına kadar sürdürdü. 1946’da Demokrat Parti listesinden bağımsız İstanbul milletvekili seçilerek yeniden TBMM’ye girdi. Fakat 1948’de Demokrat Parti’den ayrıldı ve aynı yıl Millet Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
11042015.jpg


11.04.1931

Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu


10 Nisan 1931 tarihinde Türk Ocakları’nın kapanmasının ardından, bu kuruma bağlı çalışan Türk Tarih Heyeti, Mustafa Kemal’in talimatıyla bağımsız bir örgütlenmeye gitti. Böylece 12 Nisan 1931 tarihinde, daha sonra Türk Tarih Kurum adını alacak olan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu. Cumhuriyetin ilanından sonra Türk tarihinin yeniden ele alındığı bir süreç başlamış, yeni Türkiye’nin benimsediği siyasi ve kültürel kimliği güçlendirmeyi amaçlayan bir tarih anlayışının oluşturulması hedeflenmişti. Bu dönemde bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde yürütülen tarih çalışmalarının daha kurumsal bir çatı altında yürütülmesi amacıyla, önce 1930 yılında Türk Ocakları bünyesinde Türk Tarihi Tetkik Heyeti, ardından da Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin çalışmalarıyla yakından ilgilenen Mustafa Kemal, Türk tarihine ve bu tarihin gençlere öğretilmesine verdiği önemi şöyle ifade ediyordu: Büyük devlet kuran atalarımız, büyük ve kapsamlı uygarlıklara sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe, dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendisinde güç bulacaktır. Türk Tarih Kurumu, Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde birçok önemli çalışma gerçekleştirdi. Okullarda okutulacak ders ve tarih kitapları kurumca hazırlandı. Ocak 1937 tarihinde yayına başlayan Belleten adlı dergi de, içerdiği dil ve tarih konulu makalelerle tarih araştırmalarına önemli katkı sağladı. Atatürk, ölümünden sonra kurumun çalışmalarını mali bir özerklik içinde devam ettirebilmesini sağlamak amacıyla, İş Bankası’ndaki hisselerinin yarısının Türk Tarih Kurumu’na devredilmesini vasiyet etti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
11042015.jpg


12.04.1931

Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu


10 Nisan 1931 tarihinde Türk Ocakları’nın kapanmasının ardından, bu kuruma bağlı çalışan Türk Tarih Heyeti, Mustafa Kemal’in talimatıyla bağımsız bir örgütlenmeye gitti. Böylece 12 Nisan 1931 tarihinde, daha sonra Türk Tarih Kurum adını alacak olan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu. Cumhuriyetin ilanından sonra Türk tarihinin yeniden ele alındığı bir süreç başlamış, yeni Türkiye’nin benimsediği siyasi ve kültürel kimliği güçlendirmeyi amaçlayan bir tarih anlayışının oluşturulması hedeflenmişti. Bu dönemde bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde yürütülen tarih çalışmalarının daha kurumsal bir çatı altında yürütülmesi amacıyla, önce 1930 yılında Türk Ocakları bünyesinde Türk Tarihi Tetkik Heyeti, ardından da Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin çalışmalarıyla yakından ilgilenen Mustafa Kemal, Türk tarihine ve bu tarihin gençlere öğretilmesine verdiği önemi şöyle ifade ediyordu: Büyük devlet kuran atalarımız, büyük ve kapsamlı uygarlıklara sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe, dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendisinde güç bulacaktır. Türk Tarih Kurumu, Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde birçok önemli çalışma gerçekleştirdi. Okullarda okutulacak ders ve tarih kitapları kurumca hazırlandı. Ocak 1937 tarihinde yayına başlayan Belleten adlı dergi de, içerdiği dil ve tarih konulu makalelerle tarih araştırmalarına önemli katkı sağladı. Atatürk, ölümünden sonra kurumun çalışmalarını mali bir özerklik içinde devam ettirebilmesini sağlamak amacıyla, İş Bankası’ndaki hisselerinin yarısının Türk Tarih Kurumu’na devredilmesini vasiyet etti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
13042015.jpg


13.04.1909

Adını Mustafa Kemal’in verdiği bir harekât


1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskısıyla II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve Mebusan Meclisi yeniden açılmıştı. Ancak bu hareket halk desteğine sahip olmadığından, Meşrutiyet’in ilanından sonra siyasi istikrarsızlık baş gösterdi. Meşrutiyete karşı olanlar, 13 Nisan 1909 günü (Rumi takvime göre 31 Mart) İstanbul’da bir isyan başlattılar. Yenileşme ve ilerlemeye karşı yapılan bu isyan kısa sürede büyüdü. Mebuslar Meclisi basıldı, Meşrutiyet yanlılarından öldürülenler oldu. Olay İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi olan Selanik’te duyulunca, Hareket Ordusu adı verilen bir kuvvet oluşturularak isyanı bastırmak üzere İstanbul’a gönderdi. Ordunun komutanı Mahmut Şevket Paşa, kurmay başkanı ise o sırada kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesindeki Mustafa Kemal’di. İsyan kısa sürede bastırılırken, suçlular yargılanarak cezalandırıldı. Ayaklanmada rolü olduğu düşünülen II. Abdülhamit tahttan indirilerek V. Mehmed Reşad padişah ilan edildi. Bu kuvvete “Hareket Ordusu” adını veren kişi Mustafa Kemal’di. Mustafa Kemal, çok sonra Vakit gazetesinde yayımlanan bir demecinde, bu ismi nasıl verdiğini şöyle anlatır: [Harekât sebebiyle] İstanbul’a hitaben bir beyanname yazmak lazım geldi. Bunu ben yazdım. Sonra sefirlere hitaben ikinci bir beyanname yazdık. Buna ne imza konulması münasip olduğunu düşündük… Hareket halinde bulunan kuvvetlerin vaziyetini göstermek için “Hürriyet Ordusu Operasyon Kuvvetleri” denildi. Ben, operasyon kelimesinin Türkçeye tercümesini düşünerek, “Hareket Ordusu” tabirini kullandım.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
14042015.jpg


14.04.1921

Fransız gazeteciden Mustafa Kemal’e telgraf


Mustafa Kemal Paşa, Türk davasını uluslararası camiaya anlatmak ve milli hareketin meşruluğunu tanıtmak amacıyla Kurtuluş Savaşı boyunca birçok yabancı gazeteci ve yazara mülakat verdi. Bunlar arasında en önemlilerinden biri de, Milli Mücadele’ye özel bir yakınlık duyan Fransız kadın gazeteci ve yazar Madam Berthe Georges-Gaulis’ti. Berthe Gaulis, ilk kez 1896 yılında, Le Temps gazetesi muhabiri eşi Georges Gaulis ile birlikte İstanbul’a gelmişti. Georges Gaulis 1912 yılında hayatını kaybettiyse de, Berthe Gaulis ise bu olaydan sonra kızıyla birlikte İstanbul’da kalarak eşinin mesleğini sürdürdü. Ancak Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra ülkesine dönmek zorunda kaldı. Berthe Gaulis, Kurtuluş Savaşı sırasında da birkaç kez Türkiye’ye geldi. 21 Eylül 1919 tarihinde Eskişehir ve Konya’ya bir gezi yapan Gaulis, gözlemlerini Journal de Débat gazetesinde yayımladı. Fransız kamuoyuna Milli Mücadele’yi anlatan Gaulis, 1921 yılının Mart ayında bir kez daha Türkiye’ye geldi. Bu gezisinde Burdur ve Eskişehir’i ziyaret eden Fransız gazeteci, 14 Nisan 1921 tarihinde Mustafa Kemal’e hayranlığını ileten bir telgraf gönderdi. Bunun üzerine Ankara’ya davet edilerek, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’nin önde gelen isimleriyle röportajlar yaptı. Ankara’da yaklaşık 40 gün kalan Gaulis, izlenimlerini ve halkta gördüğü ****neti Fransız gazetelerinden Le Temps, Le Matin ve Information’da anlattı. Berthe Gaulis, Türkiye hakkındaki araştırma ve anılarını daha sonra Türk Milliyetçiliği (1921), Ankara-İstanbul-Londra (1922) ve Yeni Türkiye (1924) adlı eserlerinde kitaplaştırdı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
15042015.jpg


15.04.1924

Padişah Vahdettin’den ABD başkanına mektup


Yeni Türkiye Devleti, Cumhuriyetin ilanından sonra ulusu çağın gerisinde bırakan tüm kurumlara karşı savaş açtı. Bu kapsamda gerçekleştirilen devrimlerden biri de, 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılmasıydı. Bu sırada hayatını San Remo’da sürdürmekte olan Vahdettin, Ankara Hükümeti’nin bu kararına karşı destek istemek üzere ABD başkanına hitaben bir mektup kaleme aldı. Sabık padişah, 15 Nisan 1924 tarihinde Washington’a gönderilen mektubunda özetle şunları söylüyordu: Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mösyo Coolidge Cenaplarına, Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz... Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum saltanat ve hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara Meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki; İslam hilafetinin Osmanlı saltanatından soyutlanması ve ayrılması ve hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir... Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara Meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakına ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanımın bireylerini, insan ve kişilik haklarından soyutlar mahiyettedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur...
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
16042015.jpg


16.04.1920

Ankara Müftüsü Rifat Efendi’den milli direnişe destek


Kurtuluş Savaşı’nın başında, İstanbul ve Anadolu’daki din adamları arasında bir fetva savaşı yaşandı. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin Milli Mücadele’ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuvayı Milliyeciler hakkında verdiği ölüm fetvasına karşı Ankara Müftüsü Rifat Efendi (Börekçi), 16 Nisan 1920 tarihinde halktan milli direnişe sahip çıkmalarını isteyen bir karşı fetva verdi. Mevcut duruma ve gerçeğe uygun olmayan fetvaların şeriat bakımından geçerli olmayacağını bildiren Rifat Efendi’nin fetvası, Anadolu’da 153 müftü ve din adamı tarafından da desteklendi ve birçok gazete tarafından yayımlandı. Anadolu’da doğan direniş hareketine destek veren Rifat Efendi, 1860 yılında Ankara’nın Beynam köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra İstanbul’da Beyazıt Medresesi müderrislerinden Atıf Efendi’nin öğrencisi oldu. Buradan icazetini aldıktan sonra Ankara’da bir süre müderrislik ve İstinaf Mahkemesi üyeliği yaptı. 1908 yılında da Ankara Müftüsü oldu. Rifat Efendi, 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM’ye Menteşe (Muğla) Mebusu olarak girdi. Ancak daha sonra milletvekilliğinden istifa ederek müftülük görevine döndü. 1924’te Türkiye’nin ilk Diyanet İşleri Başkanlığına getirildi ve 5 Mart 1941’de hayatını kaybedinceye kadar bu görevde kaldı. Rifat Börekçi, Atatürk’ün kendisine gösterdiği saygıyı şöyle anlatmıştır: Ata’nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, “Paşam beni mahcup ediyorsunuz” dediğim zaman, “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır,” buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
17042015.jpg


17.04.1937

Prof. Pittard ülkesine döndü


İsviçreli antropolog ve tarihçi Eugène Pittard, bir süredir çalışmalarını sürdürdüğü Türkiye’den ayrılırken gazetecilere burada gördüğü gelişmeleri öven bir demeç verdi. Özellikle paleolitik ve neolitik dönem insan kafatasları üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Pittard, Türk ırkının antropolojik yapısı konusunda Atatürk’ü en fazla etkileyen bilimadamıydı. Türk ırkının fiziksel özellikleri üzerine çalışmalar yapan Pittard, Batılı ırkları üstün gören anlayışın tam tersine, mezolitik atalarımıza göçebe hayatından şehir hayatına geçmenin yollarını açan devrimin Anadolu’dan geldiğini öne sürüyordu. Pittard, “Küçük Asya olmasaydı, Avrupa şimdiki medeniyet devrine giremezdi” görüşünü savunuyordu. Pittard’ın “Irklar ve Tarih” kitabı, Türk antropoloji çalışmalarının ana dayanaklarından biriydi. Atatürk bu eseri dikkatle okumuş ve üzerine notlar almıştı. 1937’de düzenlenen İkinci Türk Tarih Kongresi’nin açılış konuşmasını gerçekleştiren Pittard, bir süre çalışmalarını Türkiye’de sürdürerek Ankara Halkevi’nde konferanslar vermişti. Bilimadamı, İstanbul Florya Köşkü’nde Atatürk tarafından da kabul edilmişti. Sonraki yıllarda Afet İnan, Cenevre Üniversitesi’nde sürdürdüğü akademik çalışmalar sırasında Eugène Pittard’ın öğrencisi olacak ve 1939’da “Türk Halkının ve Türk Tarihinin Antropolojik Karakteri Üzerine” adlı doktora tezini onun gözetimi altında hazırlayacaktı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
18042015.jpg


18.04.1935

Milletlerarası Kadın Kongresi İstanbul’da toplandı


12. Milletlerarası Kadın Kongresi, Atatürk’ün himayesinde 18 Nisan 1935 günü İstanbul Yıldız Sarayı’nda toplandı. 30 ülkeden 210 delegenin katıldığı kongrenin o yıl Türkiye’de yapılmasının nedeni, Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme haklarının genişletilmesi ve 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekilinin TBMM’ye girmesiydi. Uluslararası Kadınlar Birliği Başkanı Margery C. Ashby, kongrenin açılış konuşmasında amaçlarını, “Kadın için hak beraberliği ve insanlık için barış istiyoruz” şeklinde özetledi. Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir Işık da konuşmasında, Türk kadınının Atatürk’e duyduğu hisleri şöyle ifade etti: Türkiye’de harem haricinde hiçbir sosyal kıymeti olmayan Türk kadını, Atatürk tarafından kendisini boğmakta olan örtüyü atmaya ve erkeğin yanında layık olduğu mevkiyi almaya davet edilmiştir. Bundan böyle Türkiye’de bir kadınlık meselesi yoktur ve erkek gibi kadın da bir tek şefin idaresi altında memleketin iyiliği için çalışmaktadır. Atatürk, bizim için yalnız bir vatan kurtarıcısı değil, aynı zamanda Türk kadınının kurtarıcısıdır. Kongreyi izleyen bir gazeteci, Türk kadın milletvekillerine gösterdiği ilgiden duyduğu gururu şu sözlerle dile getiriyordu: Bir ara kürsüye çıkan Bayan Latife Bekir, kadın saylavlarımızı (milletvekili) yabancı delegelere takdim etmek için birer birer isimleriyle çağırmaya başladı... Alkış tufanı içerisinde Türk kadın saylavları kürsünün yanına çıktılar. Ben, duyduğum iftihar hissiyle salondan ayrıldım, çünkü bu kongreye gelirken yalnız bunu görmek istemiştim. Atatürk’ün esaret zincirinden kurtardığı Türk kadınının bu zaferini ve o zaferin bu nümayişini…
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
18042015.jpg


19.04.1935

Milletlerarası Kadın Kongresi İstanbul’da toplandı


12. Milletlerarası Kadın Kongresi, Atatürk’ün himayesinde 18 Nisan 1935 günü İstanbul Yıldız Sarayı’nda toplandı. 30 ülkeden 210 delegenin katıldığı kongrenin o yıl Türkiye’de yapılmasının nedeni, Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme haklarının genişletilmesi ve 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekilinin TBMM’ye girmesiydi. Uluslararası Kadınlar Birliği Başkanı Margery C. Ashby, kongrenin açılış konuşmasında amaçlarını, “Kadın için hak beraberliği ve insanlık için barış istiyoruz” şeklinde özetledi. Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir Işık da konuşmasında, Türk kadınının Atatürk’e duyduğu hisleri şöyle ifade etti: Türkiye’de harem haricinde hiçbir sosyal kıymeti olmayan Türk kadını, Atatürk tarafından kendisini boğmakta olan örtüyü atmaya ve erkeğin yanında layık olduğu mevkiyi almaya davet edilmiştir. Bundan böyle Türkiye’de bir kadınlık meselesi yoktur ve erkek gibi kadın da bir tek şefin idaresi altında memleketin iyiliği için çalışmaktadır. Atatürk, bizim için yalnız bir vatan kurtarıcısı değil, aynı zamanda Türk kadınının kurtarıcısıdır. Kongreyi izleyen bir gazeteci, Türk kadın milletvekillerine gösterdiği ilgiden duyduğu gururu şu sözlerle dile getiriyordu: Bir ara kürsüye çıkan Bayan Latife Bekir, kadın saylavlarımızı (milletvekili) yabancı delegelere takdim etmek için birer birer isimleriyle çağırmaya başladı... Alkış tufanı içerisinde Türk kadın saylavları kürsünün yanına çıktılar. Ben, duyduğum iftihar hissiyle salondan ayrıldım, çünkü bu kongreye gelirken yalnız bunu görmek istemiştim. Atatürk’ün esaret zincirinden kurtardığı Türk kadınının bu zaferini ve o zaferin bu nümayişini…
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
20042015.jpg


20.04.1924

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni anayasası kabul edildi


1924 yılı itibariyle Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve mevcut yasalar çerçevesinde devlet düzeni tesis edilmişti. Fakat olağanüstü koşulların ürünü olan 1921 Anayasası, yeni devlet ve toplum hayatına yön vermek için eksik ve yetersizdi. Üstelik Osmanlı zamanında yapılmış olan 1876 Kanun-ı Esasi’sinin bazı hükümleri halen geçerliliğini koruyordu. Bu sakıncanın da bir an önce ortadan kaldırılması için yeni bir anayasaya ihtiyaç vardı. 1924 Anayasası bu ihtiyaçlardan doğdu. Yeni anayasanın, millet egemenliğine ve meclis üstünlüğüne dayalı, aynı zamanda güçlü bir devlet düzenini sağlayıcı nitelikte olması isteniyordu. Bu çerçevede hazırlanan yeni anayasa metni TBMM’nin 20 Nisan 1924 tarihli toplantısında kabul edildi. Anayasa, altı bölüm altında toplanmış 105 maddeden oluşuyordu. 1924 Anayasası’nın ilk bölümünde devletin temel nitelikleri sıralanıyordu. İkinci bölüm yasama görevini ayrıntılandırıyor; üçüncü bölüm yürütme göreviyle ilgili ilkeleri düzenliyor; dördüncü bölüm yargı erkini tanımlıyor; beşinci bölüm yurttaşların kamusal haklarını sıralıyor ve altıncı bölüm ise yönetim birimleri, idari örgüt ve maliyeye ilişkin düzenlemeleri içeriyordu. 1924 Anayasası’nın temel özelliklerinden biri, meclis hükümeti sistemi ile parlamenter rejim arasında, karma karakterli bir rejim tanımlamasıydı. Tüm eksikliklere rağmen 1924 Anayasası, o dönemin Türkiyesi için çok önemli bir atılım belgesiydi. Bu belge, zaman içinde yapılan değişikliklerle birlikte kesintisiz olarak 36 yıl yürürlükte kaldı ve Türkiye’nin en uzun ömürlü anayasası oldu.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
15
21042015.jpg


21.04.1920

TBMM’nin açılacağına dair bildiri


Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da TBMM açılmadan iki gün önce, 21 Nisan 1920 günü tüm kolordulara, valiliklere, Müdafaa-i Hukuk merkez heyetlerine ve belediye başkanlıklarına şu duyuruyu yaptı: Tanrının lütfuyla, Nisan’ın 23’üncü Cuma günü, cuma namazından sonra, Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır. Vatanın istiklali, yüce hilafet ve saltanat makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü cumaya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Veli Cami-i Şerifi’nde cuma namazı kılınarak Kuran’ın ve namazın nurlarından feyz alınacaktır. Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif alınarak Meclis’in toplanacağı yere gidilecektir. Meclis’e girmeden önce dua okunarak kurbanlar kesilecektir. Bu merasimde Cami-i Şerif’ten başlayarak Meclis binasına kadar kolordu komutanlığınca askeri birliklerle özel tören düzeni alınacaktır. Mustafa Kemal Paşa, bundan bir gün sonra, 22 Nisan 1920 tarihinde de ikinci bir bildiriyle, egemenliğin yegâne sahibinin bundan böyle Meclis olacağını şöyle duyuruyordu: Tanrı’nın lütfuyla Nisan’ın 23’üncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden itibaren askeri ve sivil makamlarla, bütün milletin tek merciinin Büyük Millet Meclisi olacağı bilgilerinize sunulur.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.