Bir Şiir Yaz Sende

Kırgınlıklarınızı Nasıl İfade Edersiniz ?

  • Direkt söylerim

    Oy: 3 20.0%
  • Küserim

    Oy: 0 0.0%
  • İçime atarım

    Oy: 7 46.7%
  • Susarım

    Oy: 3 20.0%
  • İma ederim

    Oy: 1 6.7%
  • Surat asarım

    Oy: 1 6.7%
  • Ağlarım

    Oy: 0 0.0%
  • Diğer : ?

    Oy: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    15

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Toygar Işıklı - Korkuyorum

uyku nedir bilmeyen ben
bu aralar dertten midir
kendimi yataklara atıyorum
ağzımın tadı pek bir bozuk
herkes havalardandır diyor
ben esas sebebi çok iyi biliyorum
korkuyorum cesaretim kayıp.
dünya mı zor bünyem mi zayıf?
derdime suları katıp katıp
içiyorum
üzülüyorum kayıplarımı sayıp
içinden aşkları ayıklayıp
geriye hiçbir şey kalmadığını görüyorum
sanki hayata bir buzlu camdan bakıyoruz
metreyi kaybetmişiz dolaylara çok sapmışız
sarf edilen güçle orantılı büyüyor içteki aşk
biz çabalamamış sadece güç birliği yapmışız
korkuyorum korkuyorum

 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Ne zaman



Paslı bir yalnızlıktı avuçlarımda...

Ardımda bir yürek yükü rüzgar...
Ne zaman sevmeye koyulsam,
doğrulup çoğaldı ayrılıklar.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Kuş burnu tüketenler dikkat

Kuşburnu, ülkemizin hemen her bölgesinde yabani olarak yetişen, çalı şeklinde bir gül çeşididir. Halk arasında yaban gülü, şilan gibi isimlerle de bilinen kuşburnunun meyvesi genellikle değişik amaçlar için kullanılır.

Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, “Avrupa Farmakopesi’nde yer alan bilgilere göre kuşburnunun sert çekirdeklerinden ve çevresindeki tüylerden kurtarılıp, kurutulmuş yalancı meyve kabuğunun kullanılması gerekir. Çünkü bitki ve meyve çaylarında kullanılan bu kısım C vitamini bakımından daha zengindir” diyor.

Kuşburnu, Anadolu’da halk ilacı olarak öksürük, bronşit, romatizma, mide ağrıları, hemoroit ve ishale karşı genellikle çayı halinde kullanılıyor. Prof. Dr. Ekrem Sezik, deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalarda kuşburnu meyvelerinin antiülser ve enflamasyon giderici etkilerinin bulunduğunun gösterildiğini belirtmektedir.

Kuşburnu nasıl kullanılmalı ?

Kuşburnu meyvesinin geleneksel olarak soğuk algınlığı, üşütme ve bu hastalıklara karşı koruyucu olarak günde 2 defa 2.5 gram olarak kullanılmasını öneren Prof. Dr. Sezik, “Piyasada kuşburnu, poşet çay ve genellikle C vitamini bakımından zenginleştirilmiş kapsüller halinde yer alıyor. Poşet çaylarda bir poşette, 2-2.5 g civarında kuşburnu bulunuyor. Dolayısıyla belirtilen amaçlar için günde 2-3 poşet çay içmek yeterli oluyor.” diyor.

İnternet tıbbına dikkat !

Prof. Ekrem Sezik, “İnternette kuşburnu meyveleri her derde deva olarak sunuluyor. Öyle ki selüliti önlediği, cinsel isteği arttırdığı gibi etkileri olduğu belirtiliyor. C vitamini kaynağı olarak da marmelatı tavsiye ediliyor. Fakat marmelat yapmak için meyve usarelerinin saatlerce kaynatılması gerekiyor. C vitamini, ısıya son derece hassas olduğu için bu işlem aşamasında parçalanıyor böylece marmelatta C vitamini kalmıyor. Kısacası internet tıbbında, bilimsel araştırmaya dayanmayan kullanımlar bulunuyor. Bu bilgilere karşı dikkatli davranmalısınız.” şeklinde uyarıyor.


 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Su ile genç kalın

Yaşlanan cilt ile genç cilt arasındaki en önemli fark, su eksikliğidir. Su, 21′inci yüzyılın anti-aging malzemesidir. Ancak unutmayın; ‘gençlik pınarı’ olabilmesi için, bir ya da birkaç bardak su içmek vücut için yeterli olmaz

Genç görünmek, sağlıklı kalmak, mutlu olmak… Bunlar hastalarımın bana gelirken sahip oldukları hedefler. 30 yılı aşkın süredir çalışan bir dermatolog olarak biliyorum ki cildin durumu; iyi bir cilt bakım kürü ve doğru beslenme ile bağlantılı olduğu kadar kişinin duygusal dünyası ile de birebir alakalı. Ünlüleri de, ev hanımlarını da tedavi ederken yaklaşımım hep aynı. Birkaç hafta içerisinde genç bir görünüme kavuşmanın püf noktasının sadece cilde odaklanmak yerine insanları ‘bütünüyle’ tedavi etmek olduğunu düşünüyorum.

TÜM VÜCUDA ODAKLANIYOR
Aldığım tepkilerden gördüğüm kadarıyla herkes, ‘bütünüyle tedavi’ programımı bu kadar sıra dışı yapanın ne olduğunu öğrenmeye çok hevesli. Programı neden denemelisiniz? Çünkü sıradan cilt bakım kürleri ve kozmetik işlemler, kalıcı sonuçlar yaratmak konusunda yetersizdir. Bu tür yöntemler, yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan izleri sadece kamufle etmeye yarar, fakat cildin kalitesine ve sağlığına iyileştirici bir etkide bulunamaz. Bu programın uygulanması oldukça basittir ve diğer anti-aging programlarının aksine sadece kırışıklıkları önlemeye ve esnekliği artırmaya yönelik değildir. Programımın, tüm vücut sağlığına ve zindeliğine katkıda bulunmak konusunda faydalı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu programın başarısının arkasında yatan temel neden, ‘Su Prensibi’ adını verdiğim kuraldır. Su, 21′inci yüzyılın anti-aging malzemesidir. Ancak ‘gençlik pınarı’, bir ya da birkaç bardak su içerisinde bulunmaz. Vücudunuzu ve cildinizi genç ve sağlıklı tutabilmek için hücrelerinizde yeterli miktarda suyu barındırabilmeniz önemlidir.

CİLDİNİZ YAŞINIZI YANSITMASIN
Yaşlanan cilt ile genç cilt arasındaki en önemli fark, su eksikliğidir. Bir bebeğin vücut ağırlığının yüzde 75′i, bir yetişkinin vücut ağırlığının ise yüzde 50′si sudur. Bunun sebebi yaşlandıkça hücrelerimizin parçalanması, suyu emebilme ve hapsedebilme yeteneklerini kaybetmesidir. Siz yine yaşınıza göre davranabilirsiniz ama cildiniz, hücreleriniz ve ruhunuz yaşınızı yansıtmak zorunda değil. Size bu köşeden verdiğim önerilere ilk önce sadece beş haftanızı vermenizi istiyorum. Bu programdan sonra ilerleyen dönemlerde de sizinle paylaşacağım adımlarla hem fiziksel olarak daha iyi görünecek, hem de duygusal olarak daha iyi hissedeceksiniz. İlk olarak, bahsettiğim bu metodun adımlarını beraberce atmaya başlayacağız ve zamanla sadece cildinizde değil, değişim ve iyileşmeyi tüm bedeninizde hissedeceğinizi siz de göreceksiniz. Haftaya Murad methodunun ilk adımında görüşmek üzere…



 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Lens kullananlar dikkat!

926046_detay.jpg


Kontakt lens kullanan kişilerin el, yüz, kirpikli kenar, kontakt lens, lens kabı temizliğine çok dikkat etmek zorunda olduğunu söyleyen Prof. Mehmet Orhan yapılması gerekenleri sıraladı.

Lens kullanırken dikkat edilmesi gerekenler

-Lens takmadan ve çıkarmadan önce eller en az 1 dakika süreyle sabunlanmalıdır.
-Lensler ile uyumamalı, denize, havuza, duşa girilmemelidir.
-Gözde kızarıklık, batma, ağrı, görme bulanıklığı, ışığa karşı hassasiyet, çapaklanma ve aşırı sulanma olması halinde lensler takılmamalı, takılı ise hemen -çıkartıp vakit geçirmeden hekime müracaat edilmeli, eş-dost tavsiyesi damlaları kullanılmamalıdır.
-Kontakt lensin süreli olduğu unutulmamalı, süresinden uzun kullanıp göz sağlığı riske atılmamalıdır.

Temizlik kurallarına uyarak gözde hasara yol açmadan uzun yıllar lens kullanılabileceğini söyleyen Orhan, lens kullanan kişilerin şikayetleri olmasa da 6 ayda bir göz doktorlarına kontrollerini yaptırmaları konusunda da uyardı.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Bende Konaklar

taduvar.jpg


Yalnızlığım sesime ses vermeyen taş duvar
Akşam her nefesime esmer hüzünler katar


Kahrolurken bir yanım bir yanım Leyla çarpar
Çıkmaz sokak bir yanım, bir yanım sona çıkar


Hırpalar karanlığı yanıp sönen lambalar
Martı çığlıklarını öper hırçın dalgalar


Sanki matem soluğu esip duran rüzgârlar
Hangi ağaç kovuğu bir öksüzü kucaklar?


Geçemem gülüp geçemem öyle, her gam beni yakalar
Bir masumun yüreği gelir bende konaklar.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Aziz Yâr

sAAaz.jpg


Aşk için, sevda için ne kadar çok söz söylendi ve ne kadar çok şey yazıldı..
Aşk için, sevda için yazılmış ve söylenmiş ilk sözümdür “Aziz Yar”.


Firakın acısını tattıran ve beni ‘Ben’ yapan, beni Fatih yapan İstanbul’dur “Aziz Yar”.

Hüzünlüyüm artık. Şad olma vakti yakın mıdır?
Meczup hallerime medet yakın mıdır?
İhvanlar düşünmesin! Bu bende ki yangın mıdır?
Gerçek sevginin timsalidir “Aziz Yar”.


Beni haktan uzaklaştırmaz, hakka yaklaştırır.
Kararan kalbimi şefkatiyle paklaştırır.
Hüsün dolu halleri beni hayranlaştırır.
Sevilmeye en layık olandır “Aziz Yar”.


Kalbimin meçhul bölgelerinde titreyen bir yer vardır.
Hiç düşünme!
Sevgi dolu bir çift yürek birleşirse her mevsim yine bahardır.
Aramızda dağlar yollar olsa da, bu sevgimize zarar değil kârdır.
Beni karşılıksız sevendir “Aziz Yar”.


Gözlerim fersiz,
İsteklerim yersiz,
Seni anlatmak için kalem yetersiz,
Kim bilir daha kaç yıl geçecek sensiz…
Kalemi elime almama sebeptir “Aziz Yar”.


Kimi sevdiğine yar gözüyle bakar, kimi hayat arkadaşı ve kimi eş diye…
Gözlerimin bakışından kalbime en asil duygularla girdin ve en asil adı aldın “Aziz Yar”.


Belki henüz birbirimizi tanımadık ve belki de tanıdık ama gözlerimizin buğusundan göremiyoruz.
Belki çok yakınız, belki de çok uzak.
Nerde olursak olalım İnşa Allah bir gün kavuşacağız.
Sözümü tutacağım!
Dünyanın en mutlu kadını sen olacaksın “Aziz Yar”.


Senin için sakladım en büyük duyguları.
Senin için sakladım en güzel sözleri.
Kapı eşiğinde dakikalarca hasretle sarılacağımız günlerin özlemini büyüttüm içimde. Hayallerde süsledim yaşayacağımız en güzel günleri.
En güzel köşede yalnız sen varsın ve yalnız sen yoksun…
Hala yoksun, hala fark edemedik birbirimizi “Aziz Yar”.


Bizim sevgimiz basit değil!
Zamanın basitleşmiş sevgisini tatmadık, tatmayacağız.
Biraz hasret ve biraz özlem, gözlerimiz buluşmasa bile birbirimizi asla unutmayacağız.
Sen beni tanımadan ve bilmeden beklerken, ben senin için güller büyüttüm; kurutmayacağız. Sabırlıdır ve çok güçlüdür “Aziz Yar”.


Ben hala bekliyorum ve hep bekliyor olacağım o kutlu vuslat gününü “Aziz Yar”
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Ağla Yüreğim

tGYi2.png



Akşam olur
Bir başıma kalınca
Bu yerde…


Özlemin
Ateş olur..!
Dokunduğun her yerde
Kıvılcımlar saçar
Özlem ateşin
Yangınlara döner…


İçimde
Yıkılmaz sandığım
Dağlar erir
Ormanlar bir bir yanar.


Eğil başım
Sen..
Öne eğil….


Bunca yıldız varken
Gece neden karanlık olur
Sevdiğim…..


Kaybetmeyince
İnsan
Bilmezmiş
Elindeki nimetin kıymetini.


Ağla yüreğim kendi haline
Sen
Şimdi ağla..
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Tarkan - Ölürüm Sana

Ah nihayet aşk kapımı araladı
Usul usul yanıma sokulup
Özüme daldı

Sen daha önceleri nerelerdeydin
Demlendim kollarında
Ateşinde

Ben nasıl da senden böyle habersizdim
Yenilendim dudaklarında
Yok yok sende

O da benim gibi gözü kara belli
Serserim deli dolu terelelli
Bu aşk bizi yola getirmeli
Ölürüm sana ölürüm şışşt zilli

Yaktın beni hain
Tiryakin oldum yarim
Çaldın beni benden
Düştüm ağına zalim

Teslim oldum sana bile bile
Kapıldım yine göz göre göre
Ah! Başım dönüyor
Kanım kaynıyor
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Posalı yiyecekler, kolon kanserini önlüyor

Vücudumuzun sindiremediği, kan dolaşımımızda emiliminin yapılmadığı karmaşık karbonhidratların ‘posa’ olarak tanımlandığını belirten Herbalife Türkiye Danışman Diyetisyeni Canan Aksoy, “Posa aslında bir karbonhidrattır ancak vücut tarafından sindirilemediği için kalorisi veya enerjisi yoktur” dedi.

Posaların suda çözünen ve suda çözünmeyen olarak ayrıldığını belirten Aksoy, ikisinin de sağlığımız üzerinde önemli faydaları olduğunu belirtti.

Buğday, yulaf kepeği, kuru baklagiller, meyve ve sebzelerde bulunan posalar suda çözünmez ve bağırsakları harekete geçirir.
Posanın dışkı hacmini artırdığı için kabızlık ve kabızlığın getirdiği hemoroid, divertikül gibi rahatsızlıkların önüne geçilmesini sağladığına vurgu yapan Aksoy, posa oranı yüksek olan diyetlerin özellikle kolon ve rektum kanserlerini önlemede oldukça etkili olduğunu belirtti. Aksoy, “Posa, bağırsaklardan geçerken zararlı maddelerin bağırsakla temasını engelleyip atılmasını sağlayarak kanserden bizi korur. Posa açısından zengin besinler, yağ ve enerji açısından düşük besinler oldukları için kilo verme ve koruma konusunda etkilidir. Posalı besinleri daha uzun süre çiğnediğimiz için tokluk hissimiz daha kolay oluşur, midede hacim kaplayıp mideyi geç terk ettikleri için de acıkma süremizi uzatır” dedi.

Kan şekerinin kontrolünü sağlar
Suda çözünen posaların da kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olduğunun altını çizen Canan Aksoy, posanın mide boşalmasını geciktirdiği için şekerin emilimini yavaşlattığını, bunun da kan şekerinin kontrolünü sağladığını söyledi. Aksoy, “Suda çözünen posalar kötü kolesterol seviyemizi düşürürler. Posa, kolesterolün vücut tarafından sindirimini engelleyerek kolesterol seviyesini aşağı çeker” dedi.

Posa, temel olarak bitkisel kaynaklarda bulunuyor. Sağlığımız için günde 25-35 gram civarında posa almamız gerekiyor.

Posalı gıdalar hangileri?
Günde 5-7 porsiyon sebze-meyve veya salata tüketmenin posa alımınızı artıracağını söyleyen Canan Aksoy, üç ana öğünde salata bulundurmanın, ara öğünlerde meyve tüketmenin, öğlen veya akşam yemeklerinden birinde sebze veya kuru baklagil tüketmenin bunu sağlamanın en kolay yolu olduğunu ifade etti.

Herbalife Türkiye Danışman Diyetisyeni Canan Aksoy, posalı ve sağlıklı beslenme ile ilgili şu tavsiyelerde bulundu:
• Beyaz ekmek yerine tam tane veya kepekli ekmekleri tercih edin: Ekmek öğünlerimizin vazgeçilmezidir, beyaz ekmek yerine posası daha yüksek olan tam tane veya kepekli ekmekleri tercih etmek posa alımınızı artırmanızı sağlayacaktır.
• Kabuğuyla tüketebildiğiniz meyve ve sebzeleri kabuklarıyla tüketmeye gayret edin. Meyve ve sebze kabukları posa açısından zengindir. Aynı sebepten ötürü meyve suları yerine meyve yemeyi tercih etmenizi öneririm. Kuru meyveler hem sağlıklı atıştırmalıklardır hem de posa oranları yüksektir. Günde birkaç tane kuru kayısı-erik-incir tüketmek de posa ihtiyacınızı karşılanmasına yardımcı olacaktır.
• Kuru baklagiller çözünmeyen posaları içerirler, haftada 2 kere kuru baklagil tüketmeye gayret edin: Her Sabah kahvaltınızı peynir –ekmekle yapmak yerine çeşitlendirin ve yulafı deneyin. Yulaf, özellikle de yulaf kepeği suda çözünmeyen posayı bol miktarda içerir.
• Yemeklerinizde pirinç yerine bulgur kullanın: Bulgurun posası pirinçten daha yüksektir. Bunun dışında son dönemlerde hayatımıza giren kinoa, karabuğday, kepekli pirinç de posa açısından zengindir.
• Aldığınız posanın daha fazla işe yaraması için de su içmeyi ihmal etmeyin: Unutmayın vücut sistemimizin düzgün ve sağlıklı çalışması için gereken her şeyi ona vermemiz gerekir. Posa olmadan sistemimiz düzgün işlemez.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Bahar geliyor dikkat!

Bahar aylarında hava sıcaklıklarındaki değişkenlikle birlikte hastalıklar da artış gösteriyor.


Grip, nezle ve soğuk algınlığına karşı önleminizi alın
Baharda görülen ısı değişiklikleri ile birlikte grip, nezle ve soğuk algınlığı denilen virüs enfeksiyonları çok sık görülmeye başlanır. Virüs enfeksiyonu sonrası yalnızca hapşırma, sulu burun akıntısı ve kırgınlık olabileceği gibi; yüksek ateş, öksürük, aşırı halsizlik, kas ağrıları ve krampları, şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı hatta solunum yetersizliği görülebilir. Yine bu tip virüs enfeksiyonlarının sonucunda hastalık komplikasyonu olarak zatürre, bronşit ve menenjit gibi hastalıklar da daha sık görülmeye başlar.

Sentetik yerine pamuklu giysiler tercih edin
Mevsim şartlarına uygun giyinmekte önemlidir; çok sıkı, terletecek naylon içerikli giysiler ya da üşütecek kadar ince giysiler tercih edilmemelidir. Pamuklu, vücudun hava almasını sağlayan, gerektiğinde çıkarılıp yeniden giyilebilecek giysiler tercih edilmelidir.

Camları ve perdelere açın, evinize bahar havası girsin
Bahar aylarında zorunlu olmadıkça kalabalık yerlerde ve kapalı yerlerde kalınmamalıdır. Kapalı ortamlar sıklıkla havalandırılmalı, bol bol temiz hava alınmalıdır.

Mevsim meyve ve sebzeleri ile sağlıklı kalın
Bol taze meyve ve sebze tüketimi çok önemlidir. Öğünlerinizde ölçülü bir şekilde yer almasına özen gösterilmelidir. İyi beslenemeyen kişilerde ya da hamile, çocuk ve yaşlılar ile bazı kronik hastalığı olanlarda vitamin takviyesi yapılmalıdır. İnsan vücudu için suyun gerekliliği unutulmamalı ve yeterli sıvı tüketimine dikkat edilmelidir. Mevsime uygun olarak açık havada yapılabilecek düzenli egzersizler kişiyi hastalıklardan korumaktadır.

Vücudunuzun ihtiyacı kadar uyuyun
Uykuya dikkat edilmelidir, uykusuzluk vücut direncini düşürerek daha kolay hastalanmamıza neden olur. Uyku düzenin de yaş, günlük aktivite yoğunluğu ve süresi gibi etkenlere göre iyi ayarlanması gerekir.

Güneş ışığı sağlık verir
Gerekli önlemler alınmasına rağmen hastalık başladığında erken tedavi çok önemlidir. Erken dönemde ve hafif enfeksiyonlarda yatak istirahati, iyi uyku ve beslenme yeterli olacaktır; ancak bu önlemlere ek olarak ateş düşürücü, ağrı kesici ve vitaminler kullanılabilir. Öksürük, balgam, ateş, nefes darlığı gibi durumlarda doktora başvurup tetkik yaptırmak ve uygun tedavi yoluna gitmek gereklidir.

Doktora başvurmak için geç kalmayın
Kişi tüm bu önlemleri almasına rağmen kendisini halsiz, yorgun hissediyorsa ya da grip, nezle, soğuk algınlığı belirtileri yaşıyorsa rahatsızlığın kendi kendine geçmesini beklemek yerine doktora görünmeli ve en uygun tedavi planını vakit kaybetmeden uygulamalıdır.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Kalp krizlerini önleyecek yapay zar!

030320141301048165028_2.jpg


Geliştirilen yapay zar, kalp krizi anında devreye girerek...


ABD'nin Illinois ve Washington Ünivesitelerinde yapılan araştırmalar sonucunda, kalbin devamlı atmasını sağlayan bir dış zar geliştirildiği açıklandı.

Bilim insanları kalbi bir eldiven gibi kaplayacağı belirtilen elastik zarın içerisinde, kalp fonksiyonlarını takip edecek elektrotların bulunduğunu belirttiler.

Daily MAil'in haberine göre, geliştirilen zarın tavşan kalbinde olumlu sonuç gösterdiğini açıklayan bilim insanları, zarın 10-15 yıl içerisinde insan kalbi için uygun hale getirileceğini belirterek, bir gün kalp krizlerini önlenebileceğini umduklarını vurguladılar.

KRİZ ANINDA RİTMİ DÜZENLİYOR

Yapılan araştırmalarda tavşan kalbinin yüzeyinin bilgisayar yardımıyla taranmasının ardından zarın üretimine geçtiklerini ve kalp atışının ayarlanmasında vücudun diğer bölümleri ile bağlantıya geçecek elektrot ağının yerleştirildiğini açıklayan bilim insanı John Rogers, "Geliştirdiğimiz yapay kalp zarı, klinik kardioloji ile bağlantılı yollarla kalp ile etkileşime geçebiliyor" diye belirtti.

Rogers ayrıca zarın içerisinde bulanan sensörlerin kas hareketlerini izlediğini ve sinir sisteminin kalbin atışını düzenlemek için yolladığı sinyalleri kullandığını açıkladı.

Uygulanan yöntemle zarın, kalp krizi veya ritm bozukluğu sırasında bile kalbin çalışmasını sağlayabildiğini belirten Rogers, "Yapay zar, kalp krizi veya ritm bozukluğu gibi olayları hissettiğinde, ritm bozukluğunu ve ani kardiak ölümü önlemek için çihaz üzerindeki çeşitli bölgelerden elektrikle uyarım gerçekleştiriyor" dedi.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Limon asitinin önemi

Bilim dünyası Japonya’da yapılan bir araştırmayı konuşuyor. Japon araştırmacılar farelerden alınan kan hücrelerinden limon asidi yardımıyla kök hücre ürettiklerini duyurdu.

Laboratuvar ortamında kök hücre üretmek için bilim insanları şimdiye kadar gen teknolojisi ve komplike biyokimya yöntemlerinden yararlanıyordu. Japon araştırmacıları ise bu işlemin limon asidi yardımıyla da gerçekleştirilebileceğini iddia ediyor.

Japonya’nın Kobe kentindeki RIKEN Araştırma Merkezi’nde çalışan gelişimsel biyoloji uzmanı Haruko Obokata deneylerinde genç farelerden aldığı kan hücrelerini kullanmış.

Japon bilim kadını, hücrelerin yüzmekte olduğu sıvının pH-değerini (sertlik derecesini) biraz sitrik asit (limon asidi) kullanarak 5,8′in altına düşürdüğünü belirtiyor. Haruko Obokata limon suyu ya da limonata kadar ekşi olmayan bu sıvıda bazı hücreler sağ kalmayı başaramazken, varlıklarını sürdürebilenler ise kök hücrelere dönüştüğünü kaydediyor.

Çok yönlü hücrelerin dönüşmesi

Kök hücreler deri, kas, karaciğer ve sinir hücreleri gibi her türlü vücut hücresine dönüşebiliyor. Normal olarak embriyonik kök hücrelerde bu çok yönlülük mevcut. Ancak son dönemde araştırmacılar, laboratuvarlarda insanlardaki normal, erişkin hücrelerden de bu tür çok yönlü hücreler geliştirmeyi başardılar.

Laboratuvar ortamında erişkin hücrelerden kök hücresi geliştirmeyi başardığı için Japon Şinya Yamanaka’ya 2012 yılında Nobel Tıp Ödülü verilmişti.

İnsan hücreleri de aside tepki veriyor mu?

Fareler üzerinde deneyler yapan biyolog Haruko Obokata şimdilerdeyse insan hücrelerinin de aside tepkisini ortaya çıkartmak istiyor. Ancak bu deneylerin henüz çok yeni olduğunu belirten bilim kadını, sonuçlar üzerine henüz bilgi vermekten kaçınıyor.

Aside maruz kalan hücrelerde bozulma

Bilim dünyası Japonya’daki bu deneyleri ilgiyle izliyor. Bazı bilim insanları hücrelerin maruz kaldığı asit banyosunun hücrelere zarar verdiğini ve onların varlığını tehdit ettiğini, hayatta kalabilmek için hücrelerin embriyonik kök hücresine dönüştükleri görüşünde.

Japonya’dan bu yönde gelen araştırma sonuçlarının ilginç olduğunu belirten Alman uzmanlar ise, bu sonuçların testlerden geçirilmesi ve eleştirel bir biçimde soruşturulması gerektiğini belirtiyorlar.

Diğer birçok araştırmacı gibi Alman araştırmacı Jürgen Hescheler de Japonya’da yapılan testleri kendi laboratuarında uygulamak istiyor. Bilim adamı çok yönlü hücrelerin örneğin kalp hücrelerine doğru gelişme gösterip göstermeyeceğini ortaya çıkartmak istiyor. Organ nakillerinde mükemmel hücrelere ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Hescheler, aside maruz kalan hücrelerde herhangi bir bozulma olup olmadığını saptamak gerektiğini kaydediyor.


 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Kalbiniz için öfkelenmeyin

Çabuk öfkelenen insanların daha fazla kalp krizi veya beyin kanaması tehlikesiyle karşılaşabilecekleri bildirildi. Öfkeye kapılan bir kişinin kalp krizi geçirmesi tehlikesi yaklaşık 5 kat, beyin kanaması geçirmesi tehlikesi ise 3 kattan fazla artıyor.


Çabuk öfkelenen insanların daha fazla kalp krizi veya beyin kanaması tehlikesiyle karşılaşabilecekleri bildirildi.

Yapılmış tıbbi çalışmaları inceleyen ABD’li araştırmacılar, kalp krizi veya beyin kanamasından önce genellikle öfkeli anlar yaşandığını ve öfkenin krizi tetiklediğini gözledi.

Harvard Kamu Sağlığı Fakültesi’ndeki araştırmacılara göre, kişinin öfkeli tepki gösterdiği anı izleyen iki saat, tehlikeli zaman dilimi olarak görülüyor ve bu sürede kriz tehlikesi artıyor.

Ancak öfke ve kriz tehlikesi arasındaki ilişkinin anlaşılması için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor. Bu tür tehlikeli sonuçları önlenmesi için stres düzeyinin azaltılmasının ne derece etkili olacağının da incelenmesi gereğine dikkat çekiliyor.

Kalp krizi geçmişi olan, risk unsurları taşıyan kişilerin özellikle tehlikeye açık oldukları kaydediliyor.

Binlerce kişiyi kapsayan dokuz araştırmadan derlenen verilere göre, öfkeli tepki gösteren bir kişinin kalp krizi geçirmesi tehlikesi yaklaşık 5 kat, beyin kanaması geçirmesi tehlikesi ise 3 kattan fazla artıyor.

Araştırmacılara göre, nüfusun genelinde, tek bir öfkelenme olayının tehlikeleri görece düşük. Ayda bir kez öfkeye kapılan, düşük kardiyovasküler riske sahip insanlar arasında yılda 10 bin kişiden birinde kalp krizi görülüyor. Yüksek kardiyovasküler risk taşıyan insanlar arasındaysa bu oran 10 binde dörde çıkıyor.

Bununla birlikte asabi insanların karşılaşabileceği tehlike oranının daha yüksek olduğu vurgulanmakta.

Öfke sıklığına göre risk artıyor

Araştırmayı yürüten Dr. Elizabeth Mostofsky ve meslektaşları, günde beş kez öfkeye kapılmanın, düşük kardiyovasküler riske sahip insanlar arasında yılda 10 bin kişiden 158′inde kalp krizi tehlikesine yol açtığını, yüksek kardiyovasküler risk taşıyan insanlar arasında bu oranın 10 binde 657′ye çıktığını kaydediyorlar.

Dr. Mostofsky, “Tek bir öfkelenme olayında şiddetli bir kardiyovasküler vaka yaşanması görece düşük olmakla birlikte, sık sık öfkelenen insanlarda tehlike artıyor” dedi.

Öfkenin niçin tehlikeli olabildiği belirsiz. Araştırmacılar, elde ettikleri sonuçların, mutlak bir şekilde öfkenin, kalp ve dolaşım sorunlarına neden olduğunu göstermediğini vurguluyor.

Devamlı stres altında yaşanması, kısmen kandaki basıncı artırdığı için ya da insanlar stresle başetmede sigaraya veya aşırı alkol kullanımına yöneldiklerinden, kalp hastalıklarına katkıda bulunuyor.

Araştırmacılar yoga gibi stresi azaltan yöntemlerin ne gibi yararlar sağladığının araştırılması gerektiğini düşünüyor. Kişinin öfkeli tepkiler ve stresli durumlarla başetme yolllarını bulması; rahatlamayı ve yüksek stresli anlardan uzaklaşmayı öğrenmesi gerektiğini vurgulanıyor.



 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Iştah kontrolü

Dünyada çok fazla sayıda kişi ya fazla kilolu veya obez olduğunu söyleyen Dr.Fevzi Özgönül, “Kilo ile mücadele modern tıbbın en büyük mücadeleyi verdiği alanların başında gelmektedir” dedi.

Obezite ile ilgili çalışmalar yapan Dr.Fevzi Özgönül iştah ve kontrolü hakkında yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti;

SAĞLIKLI BESLENME VE ZAYIFLAMA NEDİR ?

“Saat 07:00 – 08:30 arası yapılan bir kahvaltıdır. Zayıflatan kahvaltıda yediklerimizin vücudumuzu yapılandırabilecek besinler olması gereklidir. Yaş,cinsiyet gözetmeksizin hepimiz için besinler büyük önem taşımaktadır.Besinler,sağlığımız için gerekli olduğu kadar vücudumuzun yapılanmasında da önemli rol oynar.Diyet ile ilgili her şeyi unutun sadece kendinizi beslemeyi düşünün.. Doğada sadece beslenmeyi düşünüp o mantıkla yaşayan tüm canlılar ideal bedende ve sağlıklıdır.Çok acıkıyor diye kişinin iştahını kesmekle çok benzin harcıyor diye arabanın benzin göstergesindeki ışığı kapatmak aynı şey, Sizce doğru mu? İştahı kısaca kişinin yemek yeme arzusu olarak tanılayabiliriz.İştahsız olmak kadar iştahı fazla olmakta sağlıksızdır. İştahı kesecek tek şey yemek yemektir. Bir hap veya iğne değil. Ne kadar kaliteli ve kalorili yersek o kadar az acıkırız. Tatlı yiyerek enerji aldığını düşünmek, yıldırımı elektrik enerjisi olarak kullanmayı düşünmek gibidir. İkisi de enerjilidir ama ikisi de sizi yakar. Arada bir tatlı yemek, yıldırımlı bir gökyüzünü seyretmek gibi mutluluk verir ama her gün yıldırımlı hava ne kadar mutluluk verebilir ki? Tatlı besleyici bir yiyecek değildir. Ekmek ve hamur işi gıdalar da sadece doyurur. Yemek yemek besler. Demek ki o zaman yemek yemeliyiz. İnşaat yaparken kum ve çimentoya birlikte ihtiyacımız olduğu gibi vücudun kendisini yapılandırması için karbonhidrat ve proteini beraber yememiz gerekir. Karbonhidrat ve proteini ayrı ayrı yersek vücut ikisini de kullanamaz ve yapılanamaz. Kilo verebiliriz ama zarar görürüz.

Kalori hesabına hiç girmeyin, sağlıklı vücut ile obez vücut farklı çalışır. Sonuçta obezitede 2×2=4 olmadığı için evdeki hesap kiloya uymaz. Kafanızı hiç kimsenin karıştırmasına müsaade etmeyin.Tek yapmanız gereken acıkınca doyana kadar yemek yemek ve bunu gündüz yapmak, ekmek yerine fındık, ceviz yemektir. Yemek yerken yediklerinizin bir kısmında posalı olan besinleri de tercih etmeniz de de fayda var. Posa sindirim sürecini yavaşlatır bu durumda daha iyi sindirim sağlanır. Sonuç olarak yedikleriniz daha iyi sindirildiği için daha yüksek enerji gelir ve böylece iştahınız azalır. İştahınızı azaltırsanız bu da sindirimin yavaşlatılması, kan şekeri seviyenizin çok hızlı çıkıp düşmesinin azalması anlamına gelir. Bir de sağlıklı beslenmek için yemekleri, yemek için acele etmeyin. Yavaş yavaş yiyin ve iyi çiğneyin ki sindirim sisteminiz daha rahat çalışsın ve yediklerinizin içerisindeki enerjiyi tam olarak sindirsin, sizden tekrar istemesin, siz de doyduğunuzun farkına varın. Unutmayın, ihtiyacı karşılanan beden açlık hissetmez.”


 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Bademcik şişmesi nedenleri ve tedavisi

Zaman zaman hayatı kabusa çeviren bademcik ağrısının kaynağı nedir, bademcikleri aldırmak doğru mu? İşte tüm merak edilenler…

1 – Bademcik vücutta ne işe yarar? Geniz etinin bademcikten farkı nedir?

Bademcikler (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid) vücudun bağışıklık sisteminde rol alan, lenfosit üretmekle görevli lenfoid dokulardır. Bademcikler boğaz girişinde dil kökünün iki yanında, geniz eti ise nasofarenks denilen burun arkasındaki geniz bölgesinde yer alır. Bademcik ve geniz eti tarafından üretilen lenfositler ve antikorlar lokal bağışıklık sisteminde sadece yardımcı bir role sahiptirler, ana rolde ise mukozal immünglobülinler ve sistemik üretilen lenfositler rol oynar. Bademcikler bir kapsülle sarılıdır ve yutak kaslarına bu kapsülle bağlanırlar, geniz etinin ise bir kapsülü yoktur ve geniz bölgesinde dokuların üzerinde yer alır.

2 – Vücudun bademciğe ihtiyacı var mıdır?

Vücudumuzdaki her organ gibi bademciklerinde bazı görevleri vardı ancak söylediğim gibi bu olmazsa olmaz bir fonksiyon değildir. O yüzden halen dünya üzerinde özellikle çocuk yaşlarda uygulanan cerrahi müdahalelerin büyük bir kısmını bademcik ve geniz eti operasyonları oluşturur. Burada esas mesele o hasta için bademcikler veya geniz eti alınmasının sağlam, kanıta dayalı tıbbi nedenlere göre karar verilmesi zorunluluğudur.

3 – Bademcikler neden şişer?

Bademciklerin virüs veya bakterilerle enfekte olması sonucu boyutunun artması bademcik şişmesi olarak hissedilir. Boğaz ağrısı, ateş, yutma güçlüğü, halsizlik, ağızda kötü koku, boyun bezelerinde şişme, gibi şikayetlerde eklenebilir

4 – Bademcik alınmalı mıdır? Bademcik hep geniz eti ile birlikte mi alınır?

Bademcik operasyonları gerekli durumlarda uygulanmalıdır. Bademciklerle geniz eti benzer lenfoid dokular olduğu için özellikle çocuk hastalarda çoğu zaman bademcik problemleri geniz eti problemleri ile birlikte olur ve operasyon gerektiğinde genellikle birlikte alınmaları gerekir. Bu lenfoid dokuların ameliyatla alınması genellikle iki nedenle gerekebilir. İlki bademcik ve geniz etinin boyutlarının artarak havayolunu tıkamaları, ikincisi ise sık iltihaplanmalarıdır. Bademciklerin büyük olması; yutma, beslenme ve konuşma problemleri yaratabilir. Bademcik üzerinde biriken yiyecekler de ağız kokusu yaratabilir. Adenoid dokusunun büyük olması her şeyden önce burun tıkanıklığına yol açar. Bu hastalarda ağzı açık uyuma ve horlamaya neden olur. Ayrıca geniz etinin büyük ve tıkayıcı olması yüz ve çene kemiklerinde gelişim bozukluğu yaratarak ‘adenoid face’ denilen görünüme, orta kulakta sıvı birikimi ve işitme kaybına, sinüzit, geniz akıntısına neden olarak farenjit ve öksürüğe neden olabilir. Ayrıca sık tekrarlayan bademcik infeksiyonu kalpte, eklemlerde ve böbreklerde problem yaratabilir. Bu tip durumlarda bademcik ve geniz eti operasyonlarını planlamak gerekir.

5 – Bademcikler ne zaman alınmalıdır?

Bademcikler gerekli olduğu durumlarda her yaşta alınabilir. Genellikle gece uykuda solunum durma atakları (apne) oluşması dışında bademcik operasyonları için 2,5 yaş sonrası beklenmelidir. Geniz eti operasyonları ise daha ufak yaşlarda güvenle uygulanabilir. Bademcik operasyonlarında üst yaş limiti yoktur fakat erişkin hastalarda operasyon sonrası kanama, ağrı gibi komplikasyonlar daha sık görülür.

6 – Yaşa bağlı olarak bademcikler daha çok mu sorun yaratır?

Bademcik sorunları çocukluk çağından sonra genellikle azalır. Yaşla birlikte havayolu çapı artarak tıkayıcı durumlar daha az görülür, yaşla birlikte genel bağışıklık sisteminde de gelişmeler olduğundan bademcik enfeksiyonları yaşla birlikte azalabilir. Ancak erişkin bademcik enfeksiyonları çok daha ağır geçer, uzun iyileşme süresi iş kayıpları ve daha uzun sağlık sorunlarına neden olur.

7 – Kaç yaşına kadar bademcik alınmalıdır?

Bademcik operasyonları her yaşta uygulanabilir, genellikle 3 – 5 yaş grubunda daha sık uygulanmaktadır ancak bademcik operasyonları için gerekli şartlar ve zorunluluklar oluştuğunda, çocuk daha da büyüsün diye beklemek çoğu zaman faydadan çok zarar getirecektir.
Zaman zaman hayatı kabusa çeviren bademcik ağrısının kaynağı nedir, bademcikleri aldırmak doğru mu? İşte tüm merak edilenler…



8 – Bademcik ve geniz eti ameliyatı kararı nasıl alınır?

Bademcik ve geniz eti operasyonu için endikasyonlar (gereklilikler) şunlardır:

- Sık enfeksiyon geçirilmesi: Birbirini takip eden yıllarda, senede 3 veya daha enfeksiyon geçirilmesi.

- Bademciklerin yutmayı ve solunumu zorlaştıracak kadar büyümesi

- Bademciklerin tek taraflı büyümesi (Kötü huylu hastalıkların belirtisi olabilir)

- Bademcik üzerinde yiyecek birikerek kötü ağız kokusuna neden olması.

- Geniz etinin solunumu bozacak kadar büyümesi

- Geniz eti ve bademciklerin kulakta sıvı birikimine neden olarak işitme kaybı yaratması

- Sık sinüzit atakları ve kronik öksürüğe neden olacak kronik geniz eti iltihapları

9 – Bademcik ameliyatlarının mevsimi var mıdır?

Bademcik operasyonları her mevsim yapılabilir ancak yaz aylarının çok sıcak günleri uygun değildir. Operasyon sonrası ağrı nedeniyle ufak çocukların sıvı alımı kısıtlanabilir ve komplikasyon oranı artabilir. Genellikle kış ve ilkbahar daha uygun aylardır.

10 – Bademcik ameliyatı riskli midir? Bademcik ameliyatlarında anestezi kullanımı hakkında bilgi verir misiniz?

Bademcik ve geniz eti operasyonları nispeten riski az müdahalelerdir fakat her cerrahi müdahalenin belli riskleri vardır. Özellikle çocuk yaş grubunda bu operasyonlar daha sık uygulandığı için hem cerrahi, hem anestezi oldukça titiz yapılmalıdır. Ameliyat sahası aynı zamanda havayolu sahası olduğu için anestezi için bu konuda tecrübeli ve özel ekipmanları olan birimler seçilmelidir. Anestezi biliminde son yıllarda gelişen yeni teknikler ve ilaçlar anestezi komplikasyonlarını oldukça azaltmıştır. Operasyon sonrası ağrı özellikle erişkin hastalar için problem yaratabilir fakat çocuk hastalarda ağrı çoğu zaman basit ağrı kesicilerle ortadan kalkar. Operasyon sonrası gelişen kanamalarda önem arz eder. İlk gün genellikle fazla olmamak koşuluyla ağızdan kan gelmesi normaldir, fakat ilerleyen günlerde kanama devam eder veya şiddetlenirse vakit kaybetmeden operasyonu yapan hekimle temasa geçmek gerekir, çok nadiren kanama kontrolü için yeni bir operasyon gerekir. Operasyon sonrası beslenme tarzı komplikasyonları azaltmada oldukça önemlidir. Kesici ve sert besinler asla alınmamalıdır, genellikle sıvı ve yarı sıvı ağırlıklı beslenmek gerekir. Sonuç olarak bademcik ve geniz eti operasyonları sık uygulanan, tecrübeli ekiplerle oldukça sorunsuz ve yüz güldürücü sonuçları olan operasyonlardır.



 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Çikolatanın kerameti!

20140304123514_cikolata.jpg


Çikolata en dayanılmaz yiyeceklerden biri. Bir parça, bir parça daha derken koca çikolata kalıbını bitirip vicdan azabı çekenlere ise bilim insanlarından iyi haber var.

Çikolata deyince akla ilk gelen ülke İsviçre. Peki Nobel Ödülü deyince hangi ülke akla geliyor? İsveç. Bu iki ülkenin ortak özellikleri, fazla çikolata tüketimi ve pek çok Nobel ödülü sahibinin bu ülkelerden çıkması. New York’tan Franz Messerli burada bir bağlantı olduğunu ortaya çıkarmış. Hatta araştırması, saygın bilim dergilerinden New England Journal of Medicine’de de yayımlandı.

Messerli büyük uğraşlar vererek karmaşık bir tabela oluşturmuş. Bu tabelada bir ülkede kişi başına çikolata tüketimi ile 10 milyon kişi başına düşen Nobel ödülü sahibi arasındaki bağlantıyı göstermiş. Bir numarada İsviçre gelmiş. Yılda kişi başına yaklaşık 12 kilo çikolata tüketilen İsviçre’den 36 Nobel ödülü sahibi çıkmış.

Messerli toplam 23 ülkeyi araştırmış. Ancak İsveç’ten çıkan sonuçlar şablona pek uymamış. Kişi başına çikolata tüketiminin yaklaşık 6.5 kilo olduğu İsveç’ten Messerli’nin hesabına göre 14 Nobel ödüllü kişi çıkması gerekirken bu sayı 32. Messerli hemen bir açıklama bulmuş. O da İsveçlilerin çikolatanın verim artırıcı etkisine çok hassas tepki vermeleri ve bu nedenle daha az çikolataya ihtiyaç duymaları. Messerli'nin bir diğer tahmini ise, Nobel Ödül Komitesi’nin İsveç’te olması nedeniyle hemşehrilerine iltimas geçmiş olabileceği.

"Çok da ciddiye almamalı"

Ancak tüm bunlar kulağa şaka gibi geliyor. Alman Beslenme Derneği’nden Angela Bechthold, çikolatanın içindeki maddelerin zihinsel verimi artırıcı etkilerini ortaya koyan birtakım bilimsel araştırmalar bulunduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Bay Messerli araştırmasında gerçekten de bazı bağlantıları ortaya koyuyor. Ama bu çok espritüel bir araştırma ve bilimsel bir veri olarak değerlendirilemez."

Bilim dünyası yıllardır çikolatanın marifetlerinin peşinde. Şimdiye kadar aralarında çok ciddi araştırmaların da bulunduğu sayısız bilimsel çalışma yapıldı. Örneğin çikolatanın vücuda etkilerini ele alan bir araştırmada, çikolatanın vücut işlevlerini olumlu etkileyebilmesi için en az yüzde 70’lik kakao oranına sahip olması gerektiği ortaya konmuş. Bunun sırrı ise kakao çekirdeklerinin içindeki flavonoid maddesi. Flavonoidler, iltihap emici özelliğe sahip bitkisel lifler. Kan yağlarını düzenleyip kolesterol seviyesini ve yüksek tansiyonu düşürüyor, yaşlanmayı yavaşlatıyor ve hafıza ile zihinsel verimi artırıyor. Angela Bechthold flavonoidlerin daha başka olumlu özelliklerine de işaret ediyor ve bağışıklık sistemini etkilediklerine, damar çeperlerinin çok fazla kalınlaşmasını önleyerek kan akışını iyileştirdiklerine dikkat çekiyor. Yani çikolata belli ölçüde damar sertleşmesini, kireçlenmeyi ve beyin kanaması tehlikesini önlüyor.

Mutluluk için çok daha fazlasına ihtiyaç var

Çikolatanın seratonin seviyesini yükseltip neşe ve keyif verip vermediği konusunda ise uzmanlar ikiye ayrılıyor. Çikolatanın mutluluk hormonu seratoninin temel maddelerinden aminoasit L-triptofan oluşturduğu biliniyor. Ama mutlu hissetmek için ne miktarda çikolataya ihtiyaç var? Yanıtı: Bir kalıp çikolatayla olmayacak kadar çok miktarlarda.

Çikolata aynı zamanda ödüllendirmeyle de bağlantılandırılan bir yiyecek. Daha çocukken iyi bir şey yaptığımızda bir parça çikolatayla ödüllendiriliriz. Bu sırada oluşan iyi ve olumlu his, dopamin maddesiyle açıklanabilir. Bu madde beyindeki ödüllendirme sisteminden sorumlu ve keyif anlarında fazlasıyla salgılanıyor.

Ancak çikolatanın fazlası, aldırdığı kilolar bir yana sağlığa zararlı da olabilir. Bechthold, hangi tür çikolata yendiğinin burada önemli olmadığını, bitter çikolatanın da diğerleri gibi yüksek oranda yağ ve şeker içerdiğini belirtiyor.
 

cCc MeRaL cCc

Uzman üye
19 Nis 2009
1,089
0
Gurbet
Düzenli kâbus görmek tehlikeli!

20140303074233_kabus.jpg


Erken yaşta sık kâbus görmek 'zihinsel hastalıklara işaret ediyor'

İngiliz araştırmacılar, çocukluk döneminde sık sık kâbus görmenin ilerleyen yaşlarda karşılaşılabilecek ruhsal hastalıklara işaret edebileceği uyarısında bulunuyor.

Sleep adlı dergide yayımlanan araştırmaya göre, çocukların sık ve düzenli kabul görmesi daha ciddi bir rahatsızlığın belirtisi olabilir.

Karabasan görmek ve uykuda çığlık atıp kolları sağa sola sallamanın ise ruhsal bozukluk riskini yükselten belirtiler olduğu ifade ediliyor.

YoungMinds adlı vakfa göre, araştırma sonuçlarının zihinsel hastalıkların erken teşhisine yardımcı olabilir.
Araştırmada yaklaşık 6 bin 800 kişi, 12 yaşına kadar takip edildi.
Ebeveynlerden çocukların sık yaşadığı uyku sorunları hakkında bilgi alındı ve araştırma sonundan çocuklar bir dizi psikotik deneyden geçirildi. Çocukların, halüsinasyon ve düş görüp görmedikleri, düşüncelerinin kontrol edilip edilmediği hissine dair testler yapıldı.
Araştırma sonunda çocuklarının çoğunun, hayatlarının belirli bir döneminde kâbus gördüğü, fakat yalnızca yüzde 37’sinin birbirinin takip eden yıllar boyunca bu sıkıntıları yaşadığı tespit edildi.
Yaşları genellikle üç ila yedi arasında değişen çocukların ise yüzde 10’unun karabasan gördüğü belirlendi.
'Düzenli kâbus görmek tehlikeli'

Warwich Üniversitesi’nde görevli araştırma ekibi, uzun dönemde görülen kâbus ve karabasanların ilerleyen yaşlarda görülebilecek zihinsel sorunlarla bağlantılı olduğunu ortaya koydu.

Her 1000 çocuktan yaklaşık 47’sinin psikotik, ruhsal zorunlar yaşadığı tespit edildi.
Kâbus gören çocuklardan yaşları 12’ye yaklaşanların ileride zihinsel sorunlarla karşılaşma risklerinin, diğerlerine oranla üç buçuk kat arttığı, sık ve düzenli kabul görenlerde ise bu oranın ikiye katlandığı anlaşıldı.
BBC'ye konuşan araştırmacılardan Prof. Dieter Wolke, “Kâbus ve karabasan görmek yaygın, normal bir durumdur. Ama eğer sık ve düzenli görüyorlarsa, daha ciddi bir durum olabilir” dedi.
Uyku sorunları ve psikoz, ruh hastalıkları arasındaki bağlantının ne olduğu henüz netlik kazanmış değil.
Bilim insanları, erken yaşlarda zorbalık veya benzeri bir travma yaşamanın bu tip semptomlar doğurabileceğini söylüyor.
Araştırmacılar ayrıca, çocukların beyinlerinde neyin gerçek olup olmadığını belirleyen sınırlar, yani uyku hali ile ayık olma arasındaki farkının belirgin olmamasından da kaynaklanabileceğini belirtiyor.
Bu da, psikotik rahatsızlıklarının, uyku sorunlarını tedavi ederek önüne geçilemeyeceği anlamına geliyor.
Fakat kâbus görmek, ileride yaşanabilecek daha ciddi sorunların işareti de olabilir.
Prof. Wolke, düzenli ve kaliteli bir uykunun kâbus görmenin önüne geçebilecek en önemli unsur olduğunu belirtiyor:
“Uyku sağlığı çok önemlidir. Daha düzenli uyumalılar ve yatağa girmeden önce endişeyi tetikleyebilecek filmlerden kaçınmalılar, bilgisayar başına geçmemeliler.”
Karabasan, uyku sırasında belirli zaman dilimlerinde görülür ve çocuk uyandırılarak karabasanın sona ermesi sağlanabilir.
YoungMinds vakfı müdürlerinden Lucie Russell, “Bu çok önemli bir araştırma. Zihinsel hastalıkları erken teşhis edebilmek, binlerce ******n bu sıkıntılardan kurtulması için hayati öneme sahip” diyor.
“Erken müdahale, çocukların yetişkinlik öncesi zihinsel rahatsızlıklara yakalanmasına engel olmak için çok önemlidir.”
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.