Turkhackteam "Türkçülük - Turancılık" Kulübü

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Kahta02

Katılımcı Üye
29 Mar 2013
323
0
Nickiniz: Kahta02
Yaşınız: 26
Skype: GerekYok
Neden Türkçülük/Turancılık: Türkçülük yada Kürtçülük gibisinden ırka yönelik ayrımı tasvip etmiyorum, Kürdüm ve Ay Yıldızlı Bayrağımız için Teröristlerle çatışmış biriyim. Kimse benden Türkçülük beklemesin, Vatan İman Bayrak derseniz en ön saftayım.
 
10 Eyl 2015
52
0
Nickiniz : Sevimlitilki
Yaşınız : 18
Skype Adresiniz : E postayla kayıtlı olduğum için nick yoktur. Özelden isterseniz verebilirim.
Neden Türkçülük/Turancılık ? : Vatanımı sonuna kadar seven biriyim ve destekleyen biriyim. Bu yüzden türkcülük.
'BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR'
 

HABİR

Kıdemli Üye
7 Şub 2016
2,077
1
CPH
Merhaba,

Nickiniz :
HABİR

Yaşınız :
23

Skype Adresiniz :
hitman_habir

Neden Türkçülük/Turancılık ? :
Yurtdışında doğmamdan ve ömrümü burada geçirmemden dolayı Türkçülüğü eksik olarak bilmekteyim.

Bilmemek ayıp değildir derler, lakin fırsat sunulmuş'iken öğrenmemek ile ayıp etmiş olurum - düşüncesi içerisindeyim.

Saygılar
HABİR
 
Son düzenleme:

byozman

Üye
27 Şub 2016
237
0
25
Vatan
Nickiniz:byozman
Yaş:19
Skype: osman.846
Neden türkçülük turancılık:Biz anavatanımız olan orta asyadan geldik. Oradaki kardeşlerimize yardım etmek boynumuzun borcudur. Birbirimize tam anlamıyla yardım da turancılık ve türkçülükten geçiyor. Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene!
 

Turk38Bjk

Kıdemli Üye
1 Şub 2012
2,417
2
Ötüken
Nickiniz:byozman
Yaş:19
Skype: osman.846
Neden türkçülük turancılık:Biz anavatanımız olan orta asyadan geldik. Oradaki kardeşlerimize yardım etmek boynumuzun borcudur. Birbirimize tam anlamıyla yardım da turancılık ve türkçülükten geçiyor. Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene!

ekledim kardeşim.
Katılmak isteyenler için üyelik alımlarımız aktiftir.
 

Geass

Yeni üye
12 Şub 2016
35
0
Underground
Türk Milleti’ne Çağrı
(Hüseyin Nihal ATSIZ)

Milletimiz Orta Asya’daki hayatının en eski yüzyıllarında atı ehlileştirmek suretiyle mesafeleri kısaltmayı bilmiş, böylelikle geniş bölgeleri kontrol etmek imkanını bularak büyük devlet kurmak başarısını sağlamıştır. Başka milletler ancak şehir devletleri kurabilirlerken, birçok şehirleri de içine alan bu devletler, Türklere cihan hakimiyeti ve büyük ülkülere bağlanma düşüncelerini doğurmuştur.



Hun, Göktürk ve Osmanlı imparatorlukları bu büyük ülkünün sonucu olup cihan tarihinde bunlarla kıyaslanabilecek devletler olarak yalnız Roma ve Abbasiler gösterilebilir.

Milletimiz, tarihinin her devrinde büyük devlet sahibi olmuş ve yalnız 1918 yılına kadar , en güçsüz zamanlarımız da dahil olmak üzere, Türkiye daima büyük devlet sayılmıştır. Fakat Birinci Dünya Savaşında yenilip topraklarımızın yarısını elden çıkarmamız üzerine, Türkiye, artık büyük devlet olma vasfını kaybetmiştir. Toprağın yüz ölçümü, nüfus, tarih, askeri güç, bilim, sanayi gibi türlü faktörlerin sonucu olan büyük devletlik bugün Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya, Japonya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Kanada’nın elindedir.



Cumhuriyet devrine kadar milletimiz, bilinen ve görünen düşmanlarla mücadele ediyordu. Bu düşmanlar bazı devletlerle kendi tabaamız olan bazı Türk olmayan unsurlardır. Fakat cumhuriyetle birlikte, iş değişti. Devlet ve tabaa olarak düşmanlarımız azaldığı halde yepyeni bir düşman Türk milletini, tarihinin en büyük tehlikesiyle karşı karşıya getirdi. Şimdiye kadar ki düşmanlarımız, Türkiye’nin bazı parçalarını istemekle yetiniyorlardı. Sevr Barışında bile, ordusuz da olsa küçük bir Türkiye bırakılmıştı.



Fakat yeni düşman böyle değildir. Yeni düşmanın planlı hedefi Türkiye’nin topyekûn yokedilmesidir. Bu düşmanın adı komünizmdir.



Yeni düşmanın tehlikesi, gizliliğinden ve saf insanları aldatacak düşüncesi, kanaati olmayan insanlar, o konu hakkında yapılacak propagandaya kendilerini kaptırabilirler. Bu, insan yaratılışının gereğidir. Bu kendini kaptırma, karşı bir propaganda ile düzeltilmezse daha da tesirli olur. Kimine refah ve zenginlik, kimine tatmin edilmemiş cinsi isteklerin doyurulması, kimine büyük insanlık ülküsü diye anlatıp gösterilen komünizm, birkaç saf insanları avlayabilir. Bütün bunlar Türklük yapımıza indirilmiş birer darbedir.



Türkiye’nin kalkınması davası aynı zamanda onun tekrar büyük devlet olma davasıdır. Bu sebeple, milli davayı sadece servetin daha adilane dağıtılması diye almak, milli ruhu anlamamak hatta onu inkar etmek demektir. Çünkü servet davası yalnız maddeye ilişkin olmamakla insani ihtiyaçların tamamını ifade etmekten uzaktır. Madde ile birlikte mana da olmalıdır ki, Türk toplumu ihtiyaçlarını karşılamış sayılsın.



Yalnız servet ve refah bir topluma bahtiyarlık getirmez. Olsa olsa hayvana rahatlık getirir. İsviçre çiftliklerindeki inekler de ahır, yem, bakım mükemmelliği yönünden refah içindedirler. Fakat bahtiyar sayılamazlar. Çünkü bahtiyarlık ruhi hazlarla duyulan her haldir ve yalnız insanlara mahsustur. Ruh dediğimiz manevi değer yalnız insanlarda vardır.



Yirminci yüzyılda müsbet ilmin ve batı medeniyetinin ışığı altında, medeni milletlerin ve toplumların dine bütün varlıklarıyla sarılmış olduklarını görüyoruz. Çünkü Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da, millet olarak da vazgeçilmez manevi ve ahlaki büyük bir dayanaktır. bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslam dininin, milli varlığımızdan ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz.











İnsanı hayvandan ayıran özellikler utanma, ülküye bağlanma ve bir iman ve fikir uğrunda ölebilme hasletleridir. Utanan insan suç işlemekten ve ayıplanmaktan sakınır. Ülküye bağlanan insan maddi sıkıntılara şikayetsiz katlanır. Bir iman ve fikir uğrunda ölen insan da kendisinden sonra geleceklerin terbiyesinde olağanüstü rol oynar. Bunların madde ile ilgisi yoktur.



Türkiye’nin kalkınmasını düşünürken, fertlerin yalnızca refahını düşünmek, memleketi kuvvetlendirmeye yetmez. Refah içinde ve ileri ir memleket, ahlak ve fikir bakımından da üstün değilse, yıkılmaya mahkumdur. Fertlerinde bir fikir için ölmek hasleti bulunmayan milletler, düşman saldırışı karşısında ölmekten kaçınacakları için, o refahtan hiçbir hayır gelmeyecektir.



Halbuki Türkler, yüzyıllar boyunca, büyük devlet kurmak ülküsünü taşımış bir millet oldukları için, onları kalkındırmak aynı durumdaki başka milletleri kalkındırmak daha kolaydır. Fedakarlığa dayanan kalkınma hamlesini, Türk milleti birçok milletlerden daha hızlı yapabilecek kaabiliyettedir. Fakat yüzyıllar boyunca kudretli önderler tarafından idare edilmiş olan Türk toplumu, tarihin her çağında olduğu gibi bugün de büyük kılavuzlar istemektedir.



Milli şuur ve gurura malik liderlerin en büyük faydası, toplumu aşağılık duygusuna düşmekten korumaktır. Bir millet büyük iş yapabilmek için, kendisinin büyük millet olduğu inancını duymalıdır. Atatürk devrinde, Türk milleti nüfus, servet, teknik ve kültür bakımından, bugüne göre çok geride olmasına rağmen manevi güç bakımından kudretliydi. Ve onun içindir ki, kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve kuvveti bulunuyordu.



Halbuki önderler ve aydınlarda aşağılık duygusu olursa, o milletin kalkınmasına imkan yoktur. Çünkü kalkınma hamlelerinin boşuna olacağı kuruntusu ruhlara işlenmiş, gönüller ümitsizlikle dolmuştur.



Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılmaz.



Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır. Fakat milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihi, milli gelenekleri, toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı sağlayamaz. Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde aynı tesiri göstermiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu vermiyecektir.



Bilim metodu, öndüşüncelerden sıyrılmayı da emreder. Bu sebeple Türk milletinin siyasi rejiminin ne olması gerektiği hakkında açıkça konuşmanın zamanı da gelmiştir. Rejimler gaye değil, milletlerin saadeti için birer vasıtadır. Bu sebeple milletler, tarihleri boyunca bazan rejim değiştirmişlerdir. Bir bakıma rejim, milletlerin elbisesidir. Şahıslar gibi milletler de zaman ve mekana göre elbise giyerler. Sıcak bölgeler için pek uygun olan ketenden göğsü açık bir elbise, soğuk iklim bölgelerinde nasıl bir insanın ölümüne sebep olursa şu veya bu rejim de bazan bir milletin çökmesini hazırlayabilir.



Bugün içinde bulunduğumuz siyasi ve toplumsal şartlara göre bize en uygun gelen toplum elbisesi yani rejim, demokrasidir. Milletimizde bu fikir günden güne yerleşip kökleştiği gibi, birlikte hareket etmeye mecbur olduğumuz müttefiklerimizin rejimi de budur.



Fakat demokratik rejimde kalmaya kararlı oluşumuz, demokratik olmayan eski tarihimizi ve bize övünç veren kahramanlarımızı saygı ile anmamıza engel olamaz. Çünkü geçmişini hor gören bir millet, ancak şerefsiz insanlardan kurulu bir topluluk olabilir.



Şunu da gözden uzak tutmalıyız ki, demokrasinin başarılı olması, toplumdaki milli şuurun kuvvetiyle orantılıdır.



Türk milletinin kalkınması derken, bu harekete, gönülleri heyecanla çarpıştıracak ve yurttaşları fedakarlığa ve hatta kahramanlığa sürükleyecek bir anlam vermek için kalkınma hedefinin Büyük Türkiye olması birinci şarttır. Kültürü, bilimi, tekniği ile birlikte ahlakı ve erdemi ile de ileri ve üstün olacak Türkiye… yoksa, sadece refah ve zenginlik için yapılacak hamlenin, bir ticaretevi hareketinden farkı yoktur.



Devlet ile ticaret kurumu başka başka şeylerdir. Ve devlet olmayı ticaret kurumu olmakla karıştıran topluluklar, daima başkalarının gölgesinde yaşamaya ve ilk darbede yıkılmaya mahkumdurlar.



Devlet sahibi Türkler olarak siyasi sınırlarımız dışında kalan Türklere karşı ilgisiz kalamayız. En küçük, güçsüz ve yeni devletlerin bile sınırdışı soydaşlarına karşı ilgisi varken, henüz bağımsız bile olmaya Cezayir, ne Sahra’da, ne de kıyılarındaki Fransız sermayesine ve çoğunluğuna karşı bir hak tanımazken, tarihinin en büyük imparatorluklarını kurup birçok milleti idare etmiş bir toplum olarak, siyasi sınırlarımız dışındaki Türkleri düşünmek vazifesinden asla geri kalamayız.



İmzamızı attığımız Birleşmiş Milletler Anayasasına dayanarak, siyasi sınırlarımız dışındaki Türklerin de bağımsız olarak ve yabancı hakimiyetinden kurtulmak davalarını desteklemek hem milli borcumuz, hem de insanlık görevimizdir. Henüz yamyamlık devrisini bile bütün bütün atlatamamış olan toplumların devlet kurma hakkı tanınırken, medeni ve üstün kabiliyetli millet olan Türklerin şurada burada tutsak hayatı sürmelerini kabul edemeyiz. İyi çalışan ve şuurlu ellerde bulunan bir Türk hariciyesinin, bu hakkı bütün dünyaya tanıtacağından eminiz.



Bugünkü çok tesirli silahlar karşısında savaşı istememekle beraber, artık bir daha savaş olmayacak diye yapılan propagandalara inanmayız ve bu propagandayı, bizi gevşetmek için yapılmış bir düşman hilesi sayarız. Askeri hazırlıkların alabildiğine arttığı bir dünyada, dünyayı karıştıran hain kuvvetler tasfiye edilmedikçe, savaşın daima yapılacağına inanmış olarak, milletimizin askerlik geleneğine tekrar dönmeyi lüzumlu buluruz.



Askerlik geleneği bugünkü milletlerin hepsinden eski bir millet olarak ordumuzun yeni baştan ve bize layık şekilde düzenlenmesine ve müttefiklerimiz ile standart silahlar kullanmak mecburiyeti dışında, askeri özelliklerimizin korunmasına şiddetle taraftarız. Askerlik çok şerefli ve güç bir meslek olduğu için, subay ve astsubaylarımızın erdemli aile çocuklarından seçilmesini ve fedakarlıklarına karşı bazı imtiyazları bulunmasını doğru buluyoruz.



Büyük devlet olmanın şartlarından biri de zengin ve kudretli bir dile sahip olmaktır. Milli ihmaller dolayısıyla gelişmemiş olan kökü kuvvetli dilimizi, büyük bir bilim ve sanat dili haline getirmek ihmal olunamıyacak bir davamızdır. Ne melezleştirilmiş eski dil, ne de öztürkçe denilen uydurma dil, büyük bilim ve edebiyat dili olamaz. Terimleri Türk köklerinden üretme , konuşma dilinde Türkçeyi veya Türkçeleşmişi seçme esasında olan “Arınmış Türkçe” ye taraftarız. İnsanın yüreği ne ise, milletin dili de o olur. Bu değerli varlık, gerçek değerlerden meydana gelecek bir akademi ve milli şuura malik uzamanlar ve sanatçılar eli ile korunmalıdır.



Millet olarak yaşamak isteyen toplumlar, kendi milli özelliklerini kıskançlıkla korurlar. İskoçların etek giymesi, Hintlilerin bize garip gelen kıyafetleri gibi, biz de Türk kültürüne ait özelliklerimizi saklamaya, milli tarihimizin kadrosunu çizmeye ve gerekirse, dilimizin bütün inceliklerini ifade edebilmek için alfabemize bir iki harf daha katmaya taraftarız.



Milli gelirin adaletle üleştirilmesi, Türk toplumu için de elbette milli bir gayedir. Ferdi ihtiyaçların rahatça karşılanabildiği, refahın yaygın bulunduğu bir ülkede, toplumsal adalet davası gerçekleşmiş olur ve böyle bir davadan bahsetmeye de lüzum kalmaz. Bu sebeple, bir yandan toplumsal adalet tedbirleri alır ve onları sağlam kanuni esaslara bağlarken, diğer taraftan da eğitim ve öğretimi yayarak ve ayrıca memleketimizi iktisadi alanda hızla kalkındırarak, toplumsal adaletin ortamını hazırlamamız gerekir. Aksi takdirde toplumsal adalet davasının, özellikle geri ve yoksul ülkelerde, komünizm silahı haline geleceği asla unutulmamalıdır.



Çünkü komünizm, yoksulluk, gerilik ve bilgisizlik bataklıklarından açan bir çiçektir.



Sosyalizm, komünizmi önlediği yolundaki iddialar doğru değildir. Amerika’da sosyalist bir parti olmadığı, rejim tamamen kapitalist ve liberal esaslara dayandığı halde komünizm yoktur. Toplumsal adaletin tam veya çok miktarda uygulandığı memleketlerden Kanada’da Liberaller ve Muhafazakarlar; Belçika’da Hırıstiyan Demokratlar, Avusturya’da Katolik Halkçılar, İngiltere’de Muhafazakar (1950’den beri) hakimdir. Bu memleketlerin çoğunda sosyalistler küçük birer partidir.



Partiler ve sosyalizm hakkında tecrübesi olmayan geri memleketlerde ise sosyalizm, komünizmin öncüsü rolünü oynamaktadır. Küba’da olduğu gibi… Bu sebeple, demokratik düzen içinde ve huzurla gelişme istediğini duyduğumuz bir zamanda, bize türlü huzursuzluklar getirip memleketimizi komünist yapmaya çalışacak sosyalizmin aleyhindeyiz.



Memleketimizdeki bütün sosyalist hareketlerde komünizmden hüküm giymiş sabıkalıların bulunması, en büyük delilimizdir.



Sosyalizmin aleyhinde olmamızın önemli bir sebebi de, bizim memleketimizde sosyalizmin tamamiyle kozmopolit şahıslar yetiştirmesi ve sosyalizmin milliyet aleyhtarlığı olarak ortaya çıkarılmasıdır. Büyük bir tarihin varisi olarak ortaya çıkarılmasıdır. Büyük bir tarihin varisi olarak Türk kalmaya azmetmiş bulunduğumuz için, bizi milliyetimizden uzaklaştırmak isteyen ve Türklüğü birinci plana almayan her fikir ve her ülkünün karşısındayız.



Yüksek bir millet haline gelmenin diğer bir özelliği olarak sağlam kanunlar koymak ve kanuna saygıyı inanç haline getirmek için, her türlü tedbirin alınmasına, tercüme kanunlara değil de milli örften çıkarılan ve çağdaş hukuk prensiplerine dayanan yasalara taraftarız. Kanunlar devleti, milleti, milli kültürü, ahlakı, düzeni, aileyi, fertleri şerefi ve hakları koruyacak kanunlar olmalı; adalet ölçüsü en kesin terazi ile sağlanmalıdır.



Devlet, nazari olarak, vatandaşların hayatını koruyup saadetlerini sağlamak için kurulmuş bir müsesse olduğundan, her Türk’ün sağlık, hastalık ve işsizliğe karşı sigortalanması şeklindeki toplumcu anlayışımızı huzuru sağlayacak en temelli faktör olarak sayıyoruz.



Toprak, devletin temeli olduğundan, toprakla uğraşanların temel korunur gibi korunması ve kalkındırılması şarttır. Milletimiz göçebe zamanlarda bile toprak mülkiyetini kabul etmiş olduğu için, bu mülkiyetin devamı, sosyal yapımızın icaplarındandır.



Sonuç olarak milli kalkınma programımızı şöylece özetliyoruz:



1. Türkçüyüz
2. Arınmış Türkçeciyiz
3. Yasacıyız.
4. Toplumcuyuz.
5. Milli gelenekçiyiz.
6. Şuurlu demokrasiye taraftarız.
7. Ahlakçıyız.
8. Bilimciyiz.
9. Teknikçiyiz

Orkun, 1.sayı, Şubat 1962
alıntıdır.
 

Geass

Yeni üye
12 Şub 2016
35
0
Underground
Savaş için mutlak olarak, iyidir yahut kötüdür diye bir hüküm yürütülemez. Milletin kuvveti iyi hesaplanmadan, millet savaşa hazırlanmadan girişilen, mağlubiyetle biten savaşlar kötüdür. Fakat yabancıların elinde tutsak yaşayan urukdaşları kurtarmak, milleti daha zengin ve güçlü bir hale getirmek, bir ülküyü veya bir dini yaymak için girişilen savaşlar, zaferle biten savaşlar şüphesiz iyidir. Tarihte savaşsız büyümüş bir millet gösterilemez. Büyük devletler ve büyük medeniyetler daima savaşlardan sonra kurulur.



Bu böyle olduğu halde, ilim kılığına bürünerek yapılan savaş aleyhtarlığını her gün görüyoruz. İştahlı milletlerin yanı başında yaşayan 18 milyon nüfuslu Türkiye, varlığını korumak için savaşa ruh ve beden bakımından daima hazır bulunmaya mecburdur. Pek kuvvetli ve yırtıcı olan arslan ve kaplan, kendilerinin dörtte biri kadar olan parsa saldıramaz. Çünkü pars dövüşkendir ve dövüşte müdafaa nedir bilmez, daima saldırır. “Biz yalnız bize saldırılırsa harbederiz” düşüncesi de yanlıştır. Çünkü bu düşünce bir milleti pasif kılmağa mahkûm eder. Pasif yaşayanlar taarruz kabiliyetinden mahrumdur. Taarruz kabiliyeti ise müdafaa için dahi lâzımdır. Çünkü en iyi müdafaa taarruzdur.







Bir zamandan beri Cumhuriyet gazetesinde fikrî yazılar yazan eski dahiliye vekili Şükrü Kaya da sistemli bir şekilde savaş aleyhtarlığı yapmaktadır. Bilhassa 23 ilkteşrin 1943 tarihli Cumhuriyetteki yazısı savaş aleyhtarlığının destanıdır. Bu yazı şöyle başlıyor. “Tarih söylüyor: Harplerin en zaferlileri bile Pirus’un talihini gizlermiş”. Bununla, en büyük zaferle biten savaşların bile o zafere değmeyecek kadar çok kayıplara mal olduğunu anlatmak istiyor. Acaba Şükrü Kaya bu hikmeti hangi tarihte okudu? Acaba Şükrü Kaya’nın,şimdiye kadar meşgul olduğu işler arasında tarih okumağa vakti oldu mu? Dahiliye vekâletine kadar çıkarılmış olan bir adamın bu yazıları insanda hüzün uyandırmaktan başka bir şey yapmıyor. Çünkü savaşmağa mecbur olan bir millete, savaş haddi zatında çok kötü bile olsa, savaş aleyhinde bulunmak o milleti yıkmağa çalışmakla müsavidir. Şükrü Kaya hakikaten tarih bilseydi, dünyada şimdiye kadar yalnız Napolyonların ve Kayser Vilhelmlerin değil Fatihlerin, Yavuzların, Kanunîlerin de yaşamış olduğunu düşünürdü.



Napolyon Moskovaya kadar gittikten sonra esarette ölmüş olabilir. Fakat Fatih sekiz ülkeyi açtıktan sonra Fatih olarak öldü. Kayser Vilhelm de yurdundan kaçmağa mecbur kalmış olabilir. Kanunînin ölüsü ise Almanya içinden İstanbul’a kadar bir zafer alayı ihtişamıyla gelmişti. Savaş kötü bir şey olsaydı bugün Anadolu bizim elimizde kalmazdı. Çünkü biz Anadoluyu savaşla, su gibi düşman kanı akıtarak, kendi kanımızı da cömertlikle sel gibi dökerek aldık. Savaş kötü bir şeyse 10 yıl sonra, 1953’te İstanbul’u almamızın 500’üncü yılını kutlamayalım. Fatih’e lanetler savuralım. Çünkü saldıran oydu. Rumlar yurtlarını müdafaa ediyorlardı. Son iki üç asırlık tarihimizde, kıymet olarak, milletler arası terazinin kefesine “savaş”tan ve “kahramanlar”dan başka atacak bir şeyimiz olmadığı için de savaşı kutlu bilmeğe mecburuz. Aksi takdirde kendimizi inkâr etmiş oluruz ki, bu da yok olmakla birdir. Savaş aleyhtarlığı tenperverlikten, zevke ve rahata düşkün olmaktan, kendisini ülküler uğrunda feda edemeyecek kadar hodbin olmaktan doğuyor. Şükrü Kaya emin olsun ki savaş kalkarsa dünyadan kahramanlık, fazilet ve fedakârlık da kalkar ve insanların, yalnız doymak ve cinsî ihtiyaçlarını kovalamaktan başka gayesi olmayan hayvanlardan hiçbir farkı kalmaz.



Orhun, 1943, Sayı: 12
 

Canious

Uzman üye
13 Şub 2016
1,535
0
M.K.A
Nickiniz : Canious
Yaşınız : 16
Skype Adresiniz : Kullanmıyorum / Kurabilirim.
Neden Türkçülük/Turancılık ? : Türk bir milletin genel adıdır ve Millet kendi kültürüne sahip olmalı kültürüne sahip olanın topluluğuna sahip olanın genel adına Topluluk denir. Küçüklüğümden beri topluluğuma kültürüme saygılı olmayı ve sevmeyi öğrendim.
 

CrossfiederTR

Katılımcı Üye
17 Nis 2015
922
0
Nickiniz : CrossfiederTR
Yaşınız : - 18
Skype Adresiniz : yok
Neden Türkçülük/Turancılık ? : Türk savaş için doğmuş. Türk ulu Türk kutludur.
 

Tolga6681

Yeni üye
17 Eki 2014
49
0
Nickiniz : Tolga6681
Yaşınız : 23
Skype Adresiniz :tolga.sayar66
Neden Türkçülük/Turancılık ? : Türkçülük ortak bir ülküdür, ama belirli bir kesmi ifade etmez. Nasıl ki Afrikalı bir zenci, İspanyol bir çingene kökeni ne olursa olsun Amerikalı olmak onun için bir gurur ve ülkü ise Türkçülükte, böyle ortak bir ülküdür. Din ve köken ayrımclığı yoktur, bütünleştiricidir.
 

Mr. Panda

Özel Üye
22 Haz 2015
6,599
5
1 Aydan uzun süre her hangi bir faaliyette bulunmamaktadır. Bu yüzden kulubu geçici olarak kapatıyorum. Müracaat halinde uygun görülürse tekrardan açılacaktır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.