365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
06062015.jpg


İngilizler Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istiyor

06.06.1919


İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Milne, 6 Haziran 1919 tarihinde Harbiye Nezareti’ne bir yazı göndererek, 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’da bulunan Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istedi. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra kendisine verilen askeri görevlerin dışında Milli Mücadele’nin tohumlarını atacak faaliyetlere başlamış, Anadolu’daki çeşitli komutanlar ve sivil güçlerle ilişkiye girmişti. Bu durum hem İtilaf Devletleri temsilcileri arasında, hem de İstanbul’da Mustafa Kemal’in faaliyetleri hakkında şüphe uyandırmış ve tedirginliğe yol açmıştı. Nitekim, 6 Haziran’da General Milne’nin Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istemesi üzerine, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa kendisini İstanbul’a davet etti. Mustafa Kemal, kimler tarafından ve ne için çağrıldığını gizli olarak Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya (Çobanlı) sordu. Cevat Paşa’dan gelen cevap, “Kıymetli bir generalin Anadolu’da seyahati kamuoyuna iyi bir tesir yapmayacağı için İngilizlerin kendisini istediği” şeklindeydi. Artık Mustafa Kemal’in yapacağı şey, mümkün olduğunca İstanbul’u oyalamak ve daha güvenli bulduğu Amasya’ya hareket ederek Milli Mücadele çalışmalarını hızlandırmaktı. 14 Haziran 1919 günü Amasya’dan Padişah Vahdettin’e gönderdiği telgraf, Mustafa Kemal’in bağımsızlık mücadelesi yönündeki kararlılığını açıkça ortaya koyuyordu: İstanbul’da iken, milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece uyanık olduğunu tahayyül edemezdim… Eğer zorlanırsam, görevimden istifa ederek önceden olduğu gibi Anadolu’da ve milletin sinesinde kalacağım ve vatani görevime bu kez daha açık adımlarla devam edeceğim.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
06062015.jpg


İngilizler Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istiyor

07.06.1919


İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Milne, 6 Haziran 1919 tarihinde Harbiye Nezareti’ne bir yazı göndererek, 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’da bulunan Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istedi. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra kendisine verilen askeri görevlerin dışında Milli Mücadele’nin tohumlarını atacak faaliyetlere başlamış, Anadolu’daki çeşitli komutanlar ve sivil güçlerle ilişkiye girmişti. Bu durum hem İtilaf Devletleri temsilcileri arasında, hem de İstanbul’da Mustafa Kemal’in faaliyetleri hakkında şüphe uyandırmış ve tedirginliğe yol açmıştı. Nitekim, 6 Haziran’da General Milne’nin Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istemesi üzerine, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa kendisini İstanbul’a davet etti. Mustafa Kemal, kimler tarafından ve ne için çağrıldığını gizli olarak Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya (Çobanlı) sordu. Cevat Paşa’dan gelen cevap, “Kıymetli bir generalin Anadolu’da seyahati kamuoyuna iyi bir tesir yapmayacağı için İngilizlerin kendisini istediği” şeklindeydi. Artık Mustafa Kemal’in yapacağı şey, mümkün olduğunca İstanbul’u oyalamak ve daha güvenli bulduğu Amasya’ya hareket ederek Milli Mücadele çalışmalarını hızlandırmaktı. 14 Haziran 1919 günü Amasya’dan Padişah Vahdettin’e gönderdiği telgraf, Mustafa Kemal’in bağımsızlık mücadelesi yönündeki kararlılığını açıkça ortaya koyuyordu: İstanbul’da iken, milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece uyanık olduğunu tahayyül edemezdim… Eğer zorlanırsam, görevimden istifa ederek önceden olduğu gibi Anadolu’da ve milletin sinesinde kalacağım ve vatani görevime bu kez daha açık adımlarla devam edeceğim.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
08062015.jpg


Afet İnan hayata veda etti

08.06.1985

Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan, 1908 yılında Selanik, Doyran’da doğdu. 1925’te Bursa Kız Öğretmen Okulu’nu bitirdi ve aynı yıl İzmir’de ilkokul öğretmeni olarak göreve başladı. Bu sırada Ege gezisine çıkan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’le tanıştı ve onun yardımlarıyla Fransızca öğrenmek üzere Lozan’a gönderildi. Döndükten sonra öğretmenlik sınavını vererek, 1929’da Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde tarih ve yurt bilgisi öğretmeni oldu. Bu dönemde okutulan ders kitabını Mustafa Kemal yetersiz bulunca, Fransızcadan yaptığı çeviriler ve Tevfik Bey’in (Bıyıklıoğlu) katkılarıyla Vatandaş İçin Medeni Bilgiler adlı yeni bir kitap hazırladı. Bu kitabın bazı bölümlerini bizzat Mustafa Kemal kaleme almıştı. 1935’te kendisine Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi tarafından öğretim üyeliği teklif edilse de, doktorası olmadığı için bu görevi kabul etmedi. Ardından İsviçre’ye giderek Cenevre Üniversitesi’nde Yakın Çağ ve Modern Tarih Bölümü’nü bitirdi. 1939’da sosyoloji doktoru, 1942’de doçent, 1950’de de profesör oldu. Afet İnan, araştırmalarını Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün de savunduğu Türk Tarih Tezi’ne yoğunlaştırdı ve üyesi olduğu Türk Tarih Heyeti tarafından hazırlanan Türk Tarihinin Ana Hatları adlı ders kitabının yazımında rol aldı. Ayrıca yine Türk Tarih Tezi çalışmaları için Budapeşte Arşivi’nde araştırmalar yaptı. Afet İnan, Atatürk’ün hayatının son 13 yılında her zaman yakınında bulunmuş biri olarak, bu dönemde yaşadıklarını Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler adlı kitabında topladı. Emekliliği sırasında çeşitli üniversitelerde ders veren Afet İnan, 8 Haziran 1985 tarihinde hayata gözlerini kapattı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
09062015.jpg


Atatürk, Eskişehir Hava Okulu’nda

09.06.1936


Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 9 Haziran 1936 günü trenle İstanbul’dan Ankara’ya giderken Eskişehir’e uğradı ve burada Tayyare Mektebi’ni (Hava Okulu) ziyaret etti. Okulda incelemelerde bulunan ve filoların toplu ve münferit uçuşlarını izleyen Atatürk, burada yaptığı konuşmada havacılığa verdiği önemi bir kez daha dile getirdi: Geleceğin en kıymetli silahı, hiç kuşkunuz olmasın, uçaklardır… Bize düşen görev, Batı’dan bu konuda fazla geri kalmamayı temindir. Atatürk’ün Hava Okulu’nu ziyaret etmesinden sadece birkaç saat önce, Sabiha Gökçen de Bursa’dan uçarak Eskişehir’e gelmişti. Sivil pilotluk eğitimini daha önce tamamlayan Sabiha Gökçen, askeri havacılık eğitimine aynı gün Eskişehir’de başladı. Eskişehir Tayyare Mektebi, Türkiye’nin ilk askeri uçuş okullarından biriydi. Cumhuriyetin kurulmasından sonra askeri havacılığı geliştirmek amacıyla ilk iş olarak Avrupa’ya bir inceleme heyeti gönderilmiş ve Fransız Tayyare Mektebi ile öğrenci yetiştirmek üzere bir anlaşma yapılmıştı. Bununla birlikte 1923 yılında İzmir’de ve 1925 yılında Eskişehir’de uçuş okulları kurulmuştu. İlk mezunlarını Ekim 1925’te veren Eskişehir Tayyare Mektebi’nin, “tayyareci zabitler” ve “pilot ve ihtisas gedikli küçük zabitler” olmak üzere iki temel bölümü vardı. Eğitim süresi zabitler için 2 yıl, gedikli küçük zabitler için 11 aydı. 1936-37 yılları arasında Eskişehir Tayyare Mektebi’nde uçuş eğitimi alan Sabiha Gökçen, 11 aylık kısımdan mezun olmuştu.

 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
10062015.jpg


İlk Gazi Koşusu yapıldı

10.06.1927


Atlara ve biniciliğe çok meraklı olan Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın en sıcak günlerinin yaşandığı 1920 yılında, Ankara tren istasyonu yakınlarındaki 1.600 metrelik bir pistte ilk at yarışlarının düzenlenmesine öncülük etti. Yarışlar, şartların olanca güçlüğüne rağmen sonraki yıllarda da sürdürüldü ve Cumhuriyetin ilanını takiben daha kurumsal bir yapıya kavuşturuldu. 1926 yılında kabul edilen 904 sayılı Islahı Hayvanat Kanunu ve bu yasaya dayandırılarak kurulan Yüksek Yarış ve Islah Encümeni, at yarışçılığına çağdaş bir yapı kazandırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın da desteklediği Yarış Encümeni’nin kurulmasından sonra at yarışları ilk kez 1927 yılında düzenli bir programa kavuştu. Bu tarihten itibaren İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra Bursa, Adana, Samsun, Sivas ve Konya gibi şehirlerde de yarışlar düzenlenmeye başladı. Yarış Islah Encümeni’nin önerisiyle, Mustafa Kemal adına düzenlenen “Gazi Koşusu” ise ilk kez 10 Haziran 1927 günü gerçekleştirildi. Bu yarışın en önemli özelliği, sadece üç yaş safkan İngiliz taylarının katılabiliyor olmasıydı. Bu nedenle her at, hayatında yalnızca bir kez bu yarışta koşabilecekti. Mustafa Kemal ve İsmet Paşaların birlikte izledikleri ilk Gazi Koşusu’nu Ali Muhiddin Hacıbekir’in sahibi olduğu Neriman adlı kısrak kazandı. Sonraki yıllarda Gazi Koşusu’nu kazanan at sahipleri arasında Celal Bayar ve İsmet İnönü gibi devlet adamları da vardı. Gazi Koşusu, halen Türkiye’nin en önemli ve en prestijli spor etkinliklerinden biri olarak devam etmektedir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
11062015.jpg


Atatürk, çiftliklerini Hazine’ye bağışladı

11.06.1937


Atatürk, 11 Haziran 1937 tarihinde Başbakanlık’a çektiği bir telgrafla, tasarrufunda bulunan çiftlikleri Hazine’ye bağışladığını bildirdi. Atatürk’ün gönderdiği mesaj şu şekildeydi: Malum olunduğu üzere, ziraat ve zirai iktisat sahasında fenni ve pratik tecrübeler yapmak maksadıyla, muhtelif zamanlarda, memleketin muhtelif mıntıkalarında birçok çiftlikler tesis etmiştim. 13 sene devam eden çetin çalışmaları esnasında faaliyetlerini (…) genişleten bu müesseseler (…) bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir… Bu müesseselerin, tarım yöntemlerini geliştirme, üretimi artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin iyi bir şekilde seçilmesi ve gelişmesine çok uygun birer örnek ve dayanak olacağına inanıyorum. Ve bu kanaatle, tasarrufum altındaki bu çiftlikleri bütün tesisleri, hayvanları ve demirbaşlarıyla beraber Hazine’ye hediye ediyorum. Atatürk’ün bağışladığı toplam 154.729 dönümlük bir alanı kapsayan çiftlikler şunlardı: Ankara’da Gazi Orman Çiftliği, Yalova’da Millet ve Baltacı Çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve Şövalye Çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Pıloğlu Çiftliği. Başbakan İsmet İnönü, Atatürk’ün bu örnek davranışı nedeniyle kendisine bir teşekkür telgrafı çekti. Atatürk, İnönü’nün mesajını şöyle yanıtladı: Söz konusu olan hediye, yüksek Türk milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymete sahip değildir. Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim. Atatürk, aynı şekilde, TBMM’nin samimi hislerini ve teşekkürlerini ileten telgrafına da şu karşılığı verdi: Yapılan, bir vazifedir!
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
12062015.jpg


Heybeliada’da sanatoryum kurulacak

12.06.1924


Cumhuriyet yönetiminin sağlık alanında attığı adımlardan biri olarak, 12 Haziran 1924 tarihinde, Türkiye’nin ilk sanatoryumu olan Heybeliada Sanatoryumu’nun kurulması kararlaştırıldı. Heybeliada’nın güneyindeki Çam Limanı’nda, eski “Mekteb-i Bahriye Nekahathanesi” binasında hizmet vermesi kararlaştırılan sanatoryum için, İsviçre’de bulunan bir sanatoryum model alındı. Konumu ve hava şartları bakımından verem hastaları için çok uygun koşullara sahip olan binanın, TBMM’nin tahsis ettiği kısıtlı bir bütçeyle sanatoryuma dönüştürülmesi için Dr. Tevfik İsmail ve Dr. Server Kâmil görevlendirildi. 1 Kasım 1924’te hizmete giren sanatoryum başlangıçta sadece 16 yatak kapasitesine sahipti. Olanakların sınırlılığına rağmen konumu ve çalışan doktorların gayreti nedeniyle büyük ilgi gören sanatoryum, bir süre sonra kapasitesinin üzerinde hasta almaya başladı. Bunun üzerine 1945 yılında kadın hastalara hizmet vermek için yeni bir bina yapıldı. Bu süre zarfında yatak kapasitesi de artırıldı. Verem tedavisinin yanı sıra sanatoryumda rehabilitasyon hizmeti de veriliyor, ayrıca hastalar için fotoğrafçılık, heykeltıraşlık, ayakkabıcılık, daktilo kullanımı gibi alanlarda meslek kursları düzenleniyordu. Sanatoryumda hastaların moralini yükseltmek için haftada bir gün film gösterimi yapılıyor veya konser veriliyordu. 1980’den sonra devletten aldığı ödenekler yıldan yıla azalan ve ciddi yetersizliklere karşı karşıya kalan Heybeliada Sanatoryumu, 30 Eylül 2005 günü kapılarını kapattı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
13062015.jpg


Etibank kuruldu

13.06.1935


Atatürk’ün talimatıyla “ülkemizin yeraltı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere, sanayimizin ihtiyacı olan madenleri, endüstriyel hammaddeleri, enerjiyi üretmek ve her nevi banka muamelelerini yapmak” üzere 14 Haziran 1935 tarihinde Etibank kuruldu. Kuruluşun adı, bizzat Atatürk tarafından verilmişti. Etibank, devletin genel maden politikası içinde, ülkenin her türlü maden ve endüstriyel hammadde kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirerek, ülke ekonomisine azami katkı sağlamayı amaçlıyordu. Kuruluş, bu hedef doğrultusunda krom, ferrokrom, kolemanit, bakır, civa, boraks, alüminyum, boksit, perlit, barit, fosfat, gümüş ve kükürt gibi madenlerin çıkarılması için Türkiye’nin dört bir tarafında işletmeler kurdu. Ayrıca sülfürik asit ve sodyum perborat monohidrat üretmek üzere kimya tesisleri inşa etti. Etibank, kuruluş aşamasında kendi sorumluluk alanı içinde bulunan demir madenciliği ve demir-çelik üretimini 1955 yılında Türkiye Demir Çelik İşletmeleri’ne; kömür madenciliğini de 1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri’ne devretti. 2 Mart 1998 tarihinde özel sektöre devredilen Etibank, 2001 yılında faaliyetlerine son verdi. Günümüzde sadece Eti Maden İşletmeleri, Türkiye’deki bor madenlerinin işletmesini yürüten bir maden-kimya sektörü kurumu olarak faaliyetlerine devam etmektedir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
13062015.jpg


Etibank kuruldu

14.06.1935


Atatürk’ün talimatıyla “ülkemizin yeraltı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere, sanayimizin ihtiyacı olan madenleri, endüstriyel hammaddeleri, enerjiyi üretmek ve her nevi banka muamelelerini yapmak” üzere 14 Haziran 1935 tarihinde Etibank kuruldu. Kuruluşun adı, bizzat Atatürk tarafından verilmişti. Etibank, devletin genel maden politikası içinde, ülkenin her türlü maden ve endüstriyel hammadde kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirerek, ülke ekonomisine azami katkı sağlamayı amaçlıyordu. Kuruluş, bu hedef doğrultusunda krom, ferrokrom, kolemanit, bakır, civa, boraks, alüminyum, boksit, perlit, barit, fosfat, gümüş ve kükürt gibi madenlerin çıkarılması için Türkiye’nin dört bir tarafında işletmeler kurdu. Ayrıca sülfürik asit ve sodyum perborat monohidrat üretmek üzere kimya tesisleri inşa etti. Etibank, kuruluş aşamasında kendi sorumluluk alanı içinde bulunan demir madenciliği ve demir-çelik üretimini 1955 yılında Türkiye Demir Çelik İşletmeleri’ne; kömür madenciliğini de 1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri’ne devretti. 2 Mart 1998 tarihinde özel sektöre devredilen Etibank, 2001 yılında faaliyetlerine son verdi. Günümüzde sadece Eti Maden İşletmeleri, Türkiye’deki bor madenlerinin işletmesini yürüten bir maden-kimya sektörü kurumu olarak faaliyetlerine devam etmektedir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
15062015.jpg


Mark Twain Cemiyeti Başkanı’ndan teşekkür

15.06.1938


Atatürk, tarih sahnesine çıktığı ilk günden itibaren tüm dünyanın yakından takip ettiği bir isim oldu. Özellikle Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve ardından girişilen devrimler, Atatürk’e ilgiyi daha da çoğalttı. Bu nedenle Çankaya’ya hemen her gün, dünyanın farklı yerlerinden mektup ve tebrikler geliyordu. En çok istek, Atatürk’ün imzalı bir fotoğrafı içindi. Örneğin, Norveç’ten gelen 25 Nisan 1932 tarihli bir mektupta şöyle deniyordu: Size dair pek çok şeyler okudum ve sizi çok takdir ediyorum. Ben Norveçliyim, yaşadığım küçük şehirde bile şöhretinizden haberdarız.
Gazetede gördüğüm resminizi kestim, çıkardım. Hakiki bir fotoğrafınızı elde etmek istiyorum. Göndermek lütfunda bulunursanız, çok sevinirim. Yine, ABD’nin Missouri eyaletindeki Milletlerarası Mark Twain Derneği’nden fotoğraf isteyen bir mektup alınmış, fotoğraf Washington Büyükelçiliği aracılığıyla gönderilmişti. Bundan çok duygulanan dernek başkanı Mr. Cyril Clemens, 15 Haziran 1938’de Atatürk’e şu teşekkür mektubunu göndermişti: Sayın Cumhurreisi Atatürk,
 Büyükelçi Ertegün vasıtasıyla elimize ulaşan siz Ekselansın hediyesine karşı, dernek ve onun reisi son derece müteşekkir kalmıştır. Güzel resim, bütün azamız için her zaman bir şeref ve ilham kaynağı olacaktır. Zamanımıza, geçmiş devirlerin Büyük İskender, Jül Sezar ve Napolyon’undan daha şanlı bir nam verdiniz. Askeri ve sivil dehanız bütün beşer tarihi üzerinde derinden müteessir olmuştur.
Muhabbet ve takdirinin pek ufak bir nişanesi olarak, derneğimiz üç ayda bir yayımlanan “Mark Twain Quarterly” adındaki mecmuasını size göndermek kararını almıştır. Bağlılıklarımızla.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
16062015.jpg


İran Şahı Rıza Pehlevi Ankara’da

16.06.1933


10 Haziran - 6 Temmuz 1934 tarihleri arasında Türkiye’ye uzun bir ziyaret yapan İran Şahı Rıza Pehlevi, Samsun’dan Ankara’ya geçtiği 16 Haziran günü istasyonda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından karşılandı. İran Şahı’nın Türkiye ziyaretine büyük önem veren Mustafa Kemal, sonraki günlerde onunla birlikte Ege ve Marmara bölgelerini kapsayan uzun bir geziye çıkarak, genç Cumhuriyetin başarılarını tanıttı. İran Şahı’nın Ankara programı, 16 Haziran’da istasyonda düzenlenen resmi törenle başladı. Ziyaret nedeniyle şehir baştan aşağı süslenmiş, yol boyunca taklar kurulmuş ve bayraklar asılmıştı. İstasyon, büyük bir kalabalığın hücumuna uğramıştı. Mustafa Kemal ve Rıza Pehlevi, istasyondaki törenin ardından Ankara Halkevi’ne geçtiler. Akşamleyin de Çankaya Köşkü’nde İran Şahı onuruna bir ziyafet verildi. Mustafa Kemal, ziyafet nedeniyle şu dostluk konuşmasını yaptı: Büyük dostumuz ve aziz biraderim Şehinşah Hazretleri, Kardeş İran milletinin ulu reisini Türkiye’de selamlamakla duyduğum sevinç büyüktür. Ziyaret-i şahaneniz bütün Türk milletini bahtiyar etti. Türkiye-İran münasebetlerinin tarihi gözden geçirilirse, bu iki memleketin dostluktan ayrıldıkları zamanlar en zor devreleri yaşamış oldukları görülür. Halbuki milletlerimizin tabii eğilimleri ve yüksek menfaatleri icabı olan dostluk bağları kuvvetlendikçe, her iki millet kuvvetli hale geldi ve refah buldu. Türkiye Cumhuriyeti, bu hakikati idrak ederek İran dostluğunu siyasetinin en esaslı ilkelerinden biri haline getirmiştir... Sulh ve karşılıklı dostluk içinde gelişmekten başka gayeleri olmayan milletlerimizin, aynı zamanda umumi barışa hizmet etmeyi en şerefli vazife saydıklarına şüphe yoktur.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
17062015.jpg


Sabiha Gökçen, Balkan turnesine çıktı

17.06.1938


İlk Türk kadın savaş pilotu, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen, kendi kullandığı uçakla 16-21 Haziran 1938 tarihleri arasında dört Balkan ülkesinin başkentlerini kapsayan bir turneye çıktı. Sabiha Gökçen’in Balkan Turnesi 16 Haziran 1938 günü başladı. Sabah 7:30’da Yeşilköy Havaalanı’ndan havalanan Sabiha Gökçen’i, Başbakan Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın da aralarında olduğu kalabalık bir heyet uğurladı. Uğurlama törenine, rahatsızlığından ötürü Atatürk katılamadı. Sabiha Gökçen’in üç gün sürmesi planlanan turnesi başarılı geçti. Gökçen, yola çıktığı gün Atina’ya, 17 Haziran’da Sofya’ya, 18 Haziran’da Belgrad’a ve 19 Haziran’da Bükreş’e ulaşan Sabiha Gökçen, gittiği her yerde resmi törenlerle karşılanıyor ve haberlere konu oluyordu. Gazeteler, Cumhuriyet döneminde Türkiye’de havacılık alanında yaşanan gelişmelere dikkat çekerken, Sabiha Gökçen’i “Türk kadınlığının timsali” olarak gösteriyordu. Sabiha Gökçen’in 21 Haziran’da İstanbul’a dönüşü de oldukça görkemli oldu. Gökçen, Yeşilköy Havaalanı’nda büyük bir kalabalık tarafından, “Yaşa Atatürk kızı! Yaşa çelik kanatlı kartal! Var ol kahraman!” tezahüratlarıyla karşılandı. Aynı gün Atatürk, Sabiha Gökçen’i Savarona’da şu sözlerle kucakladı: Gökçen, döndüğüne sevindim. Beni çok mutlu ettiğini biliyor musun bu yaptıklarınla? Kaç gündür dünya ajanslarını dikkatle izliyorum. Hepsi senden uzun uzun övgüyle bahsediyorlar. Türk gençlerini, Türk kızlarını şerefle temsil ettin çocuğum. Bu benim için en büyük mükâfat sayılır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
18062015.jpg


Fransız yazar Claude Farrère’le İzmit’te buluşma

18.06.1922


Fransız yazar Claude Farrère, ya da gerçek adıyla Charles Frederick Bargone (1876-1957), yazar olabilmek için ordudan istifa etmiş eski bir askerdi. Doğu ülkelerine sık sık seyahatler gerçekleştiren Farrère, I. Dünya Savaşı sırasında, vatandaşı olduğu Fransa’ya karşı Türkiye’yi destekleyen yazılarıyla dikkat çekti. Özellikle Mustafa Kemal’e hayranlık duyan Farrère, 1922 Haziran’ında İstanbul’da Vahdettin’le görüştükten sonra İzmit’e geldi ve orada Mustafa Kemal’le buluştu. 18 Haziran 1922 tarihinde İzmit’te, Claude Farrère onuruna verilen çay davetinde Mustafa Kemal şunları söyledi: Aziz ve saygıdeğer dostumuz Mösyö Claude Farrère, soylu kişiliğinizi, bir kıyısında olsa bile hür ve bağımsız Türkiye topraklarında kabul etmekle çok sevinçli ve mutluyum... Efendiler, Mösyö Claude Farrère Türkiye’nin hakikaten ve cidden dostu olduğunu pek açık bir şekilde ispat etmiştir. Memleketimiz öldürücü dakikalar yaşarken, milletimiz zulümlerle karşı karşıya bulunurken, dünyanın bütün adaletsizlikleri üzerimize yöneltilirken, bu zulme karşı gökyüzüne yükselen yüce bir ses, insani bir ses duyuluyordu. O sesin sahibi, huzurunda bulunmakla mutlu olduğumuz Claude Farrère’dir... Eğer dostumuz Claude Farrère gezilerine İstanbul’da son verselerdi, bu geziyi tamamlanmamış saymak mecburi olurdu. Türkiye’nin bugünkü gerçek manzarasını görmek için böyle esaret altında bulunan değil, hürriyet ve istiklalini korumakla mutlu olan bir çevreye gelmek gerekiyordu. Efendiler, Türk milleti asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali bir hayati gereklilik kabul etmiş bir ırkın kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
 
Son düzenleme:

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
19062015.jpg


İlk Türk operası Özsoy

19.06.1934


Gazi Mustafa Kemal, resmi bir ziyaret için 16 Haziran 1934’te Ankara’ya gelen İran Şahı Rıza Pehlevi’nin bu ziyaretine büyük önem veriyordu. Şahın Ankara’da kaldığı süre içinde onuruna pek çok etkinlik düzenlendi. Resmi program dışında iki lider, 19 Haziran’da ilk Türk operası olan “Özsoy”u da birlikte izlediler. Yepyeni bir devlet kurulurken, tüm sanat dalları gibi sahne sanatlarına da büyük önem veriliyordu. Bu dönemde, inkılaplar ve cumhuriyetin temel ilkeleri pek çok tiyatro eserine konu oldu. Türk ulusunun erdemleri, ideal ve değerleri de eski tarihten alıntılarla gösterilmeye çalışıldı. Atatürk, tiyatro çalışmalarının yanı sıra operanın da gelişmesini istiyordu. Bu amaçla, 1928 yılında Ankara için hazırlanan şehir planlarına büyük ve modern bir opera binası koydurtmuştur. Ancak Operaevi, ödenek yetersizliği nedeniyle yapılamamıştı. Atatürk, İran Şahı’na gerçekleştirilen devrimleri gösterirken, Türk-İran kardeşliğine yönelik bir opera temsilinin de programda yer almasını düşünmüştü. Fakat bunun için sadece 20 gün vardı. Atatürk tarafından verilen ana fikri metne dönüştürmek için Münir Hayri Egeli görevlendirildi. Besteci Adnan Saygun, İzmir’e giderken trenden indirildi. Soprano Nimet Vahit Hanım İstanbul’dan çağrıldı. Musiki Muallim Mektebi öğrencileri seferber edildi. Eser, Atatürk’ün yakın ilgisiyle, tüm güçlüklere rağmen zamanında tamamlandı. Üç perdelik “Özsoy” operasının ilk temsili, devlet başkanlarının huzurunda, 19 Haziran 1934 günü Ankara Halkevi’nde yapıldı. Saygun’un başarısı ve Şah Rıza Pehlevi’nin gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin müzik devriminden, gerekse operanın konusundan oldukça etkilenmesi, Atatürk’ü son derece mutlu etmişti. Atatürk, yapılan işi “bir inkılap hareketi” olarak değerlendirmiştir.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.